Dini Hikaye; “Tevafuklar”39. Bölüm
Kaya, ahırın içindekileri kurtardıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi gidip odasında yattı ve olacakları beklemeye başladı. Beklentisi çok sürmedi ve dışarıdan bağırtılar gelmeye başladı. Bu bağırtı Sinan Bey’den geliyordu. Onun sesini duyunca yatağından fırladığı gibi dışarı çıktı. Ses ahırdan geliyordu. O sese doğru gidince Sinan Bey’in ahırın kapısındaki nöbetçilere bağırıp çağırdığını gördü. Onu görünce içten gülerek hızlıca yanlarına gitti.
O, Sinan Bey’in yanına gidince, Sinan Bey ona bakarak:
‘Sen nerelerdesin? Sabah benden izin aldın halen daha yoksun ortalıklarda’ dedi sinirle burnundan soluyarak.
‘Özür dilerim efendim. Çarşıda işim uzun sürdü. Geriye geldiğim zaman akşam olmak üzereydi. O yüzden sizi rahatsız etmek istemedim ve odama geçip yattım’ dedi Sinan Bey’i kandırabilmek için.
‘Benden izinsiz nasıl yatabilirsin’ dedi sinirle Kaya’nın üzerine yürüyerek.
‘Özür dilerim efendim. Sizin kızacağınızı bilseydim gelir sizden izin alır öyle yatardım. Hem niçin bu kadar kızgınsınız? Hiç böyle yapmazdınız?’ dedi bir iki adım geri giderek.
‘Ne olacak malikâneme hırsız girmiş ve ahırın kapısını kırmış’ dedi dişlerini gıcırdatarak.
‘Niçin bu kadar sinirlisiniz anlayamadım. Bildiğim kadarıyla zaten ahır boştu’ dedi Kaya, onu kendisinden uzak tutabilmek için.
Sinan Bey iyice sinirlenerek:
‘Ahırın boş olup olmaması seni ilgilendirmez. Önemli olan hırsızın girmesi ve ahırın kapısını kırması?’
‘Mademki hırsız girdi diyorsunuz. Öyleyse polis çağıralım gerekenleri onlar yapsınlar’ dedi Sinan Bey’i polislerle korkutup maskeli adamdan uzaklaştırmak için.
‘Hayır, hayır bu işe polisi karıştırma. Ben gerekenleri yaparım’ dedi korku içerisinde.
‘Tekrardan özür dileyerek size bir şey soracağım’ dedi ve polisten niçin bu kadar korktuğunu sordu. Aslında bu soruyla onu köşeye sıkıştırmak istiyordu.
Sinan Bey, polis sorusunu duyunca yüzü kızardı ve bir şey diyemedi. Ne diyecekti ki, dese bütün foyası ortaya çıkacaktı. O yüzden onunla daha fazla konuşmayı sürdürmemek için kafasını Çetin’e çevirerek:
‘Adamlarını al ve etrafı kolaçan et. Çevremiz ormanlarla kaplı olduğu için bir yere kaçamazlar. Onları bulursanız hemen bana haber verin. Ben onlara gerekenleri yaparım’ dedi ve Kaya’nın yüzüne bile bakmadan oradan ayrıldı.
Çetin, emri alır almaz kendi adamlarından birkaç kişiyi alarak ormana doğru hemen yola koyuldu. O ve adamları ormana doğru giderken Sinan Bey tekrar ahırın oraya geldi. Kaya, onun ahıra doğru gittiğini görünce hissettirmeden onu arkasından takip etti.
Sinan Bey, ahıra gelince nöbet tutan elemanlarına yanına gelmelerini söyledi. Nöbetçiler yanına gelince:
‘Az önce soramadım, şimdi söyleyin bakalım. Sizi bu hale kim getirdi ve onun yüzünü görebildiniz mi?’
Bu soru üzerine birinci nöbetçi:
‘Patron, ben onu göremedim. Arkamdan yaklaşmış, ben o sıra arkadaşımla telefonda konuşuyordum. Onunla konuşurken bir hışırtı hissettim, ama ne olduğunu göremedim. Ondan sonra arkamı döndüğümde kafama vurmuş. Ondan sonrasını bilemiyorum’
İkinci nöbetçi söz alarak:
‘Patron, ben onu gördüm, ama yüzü maskeliydi. Onu görür görmez silahımı çektim. Tam ateş edecektim ki benden hızlı davrandı ve yüzüme doğru bir şeyler sıktı. Yüzüme sıkılan her neyse ondan sonra kendimden geçmişim. Gerisini zaten hatırlamıyorum’
Sinan Bey, nöbetçileri dinledikten sonra eliyle işaret ederek gitmelerini söyledi. Onlar gidince kimse var mı diye etrafını gözledi. Ardından ahıra girdi. O ahıra girince Kaya’da gizlice onu takip etti. Sinan Bey’e görünmeden onun ne aradığını görmek için arkasına geçti. Her ihtimale karşı yüzüne de maskesini geçirip takip etmeye başladı.
Sinan Bey, kendini gözleyen bir çift gözden habersiz ahırda gezinerek ahırın sol köşesine doğru gitti. Ardından yere eğilerek toprağı kazdı. İçinden bir kutu çıkardı. İçindekileri kontrol ettikten sonra cebinden kâğıt çıkararak onun içine koydu. Kâğıdı koyduğu kutuyu kapatarak onu tekrardan toprağa gömdü. Kimsenin gözlemediğinden emin olduktan sonra ahırdan çıktı.
O ahırdan çıkınca kutunun içinde ne olduğunu merak eden Kaya, kutunun saklandığı yere gelerek toprağı eşerek kutuyu çıkardı. Onu cebine atarak dışarıya çıktı. Tam dışarıya çıktığında nöbetçilerden biri onu gördü. Nöbetçi onu görüp bağırdı ama midesine tekme yemekten de kurtulamadı.
Kaya, nöbetçinin midesine tekme atıp onu etkisiz hale getirdikten sonra orada daha fazla oyalanmayıp hızlıca oradan uzaklaştı.
Sinan Bey, nöbetçinin sesini duyunca geri döndü ve onu yerde yatarken gördü. Onun sarsarak uyandırdıktan sonra ona:
‘Ne oldu, niçin bağırdın? Hem bu halin ne böyle yerde uzanmış yatıyorsun’ dedi sinirle.
Nöbetçi, patronu tarafından uyandırıldıktan sonra kendini toparlayıp ayağa kalktı. Üzerini temizledikten sonra patronuna:
‘Patron, o maskeli adam yine buradaydı. Elinde bir kutu vardı. Onu görür görmez bağırdım, ama bağırmamla beraber mideme bir tekme yedim. Ardından bayılmışım’
Sinan Bey, kutu sözünü duyunca ‘Eyvah’ diyerek ahıra koştu. Kutuyu sakladığı yere gelerek toprağı eşti. Kutu yerinde yoktu. Onu yerinde göremeyince başından kaynar sular dökülmüş gibi oldu ve ardından kendi kendine:
‘Eyvah! Şimdi mahvoldum. O kutunun içinde benim bütün gizli işlerimin dokümanı vardı. Eğer onları bulamazsam kendime kaçacak delik aramalıyım’ dedi ve sinirle ahırdan çıktı. Bütün nöbetçileri ve adamlarını yanına çağırarak maskeli adamı bulmaları için emir verdi. Maskeli adamı arayanların içinde Kaya’da vardı. İçinden gülerek kendi kendine ‘beni Allah Teâlâ’nın izniyle bulamazsınız? Çünkü ben umduğunuzdan da size çok yakınım’ diyordu. Adamları onca aramalarına rağmen bulamayınca Sinan Bey çılgına döndü.
Sinan Bey, maskeli adam bulunamayınca:
‘Sen kimsin? Her yerde karşıma çıkıyorsun? Seni bulursam ölümlerden ölüm beğen…’