Dini Hikaye; “Tevafuklar” 3. Bölüm
Süreyya Hanım, oğlunun odadan çıkmasından yarım saat sonra ancak kendine gelebildi. Ayağa kalkar kalkmaz lavaboya gitti. Abdest alarak iki rekât namaz kıldı. Daha sonra ellerini kaldırarak dua etmeye başladı. Duasında şöyle yalvarıyordu:
‘Ya Rabbi! Sen en güzel vekilsin. Sen merhametlilerin en merhametlisin. Sen darda kalmışların yardımcısısın. Ya Rabbi! Oğluma hidayet ver. Ona doğru yolu göster. Onu kötü arkadaşlarından kurtar. Onu İslam’a yönelt. Onu yaptığı hatalardan dolayı azaba uğratma. Kalbine merhamet ver’ dedi ve ellerini yüzüne sürerek içi huzur dolu bir şekilde ayağa kalktı. Ardından salona geçerek Fatma’yı çağırdı. Fatma gelince ona:
‘Dert ortağım hele gel de biraz dertleşelim’
Nurcan, kendisinin değil de Fatma’yı her seferinde yanına çağırmasına iyice sinirlenmişti. Bu yüzden ona tuzak kurmak için çareler aradı, ama bunu nasıl yapacağını bir türlü bulamıyordu. Bulamayınca da içindeki kin duygusu daha da çok artıyordu.
Süreyya Hanım, Fatma’ya seslendiği halde gelmeyince Nurcan’ı çağırarak:
‘Nurcan, Fatma’ya seslendim ama beni duymadı. Hele bir bak, eğer işi varsa bırakıp gelsin. Ona diyeceklerim var’
Nurcan, Fatma’nın ismini duyunca içindeki kin duygusundan dolayı kendi kendine ‘Yine mi Fatma, onda ne buluyor bir türlü anlamıyorum’ dedikten sonra Süreyya Hanım’a:
‘Hanımım, ben Fatma’dan daha önce işe girdiğim halde benimle değil de onunla dertleşiyorsunuz. Bunu bir türlü anlamıyorum. Söyler misiniz onda olup da bende olmayan nedir’
Süreyya Hanım, Nurcan’ın tavrı karşısında sinirlenerek:
‘Seninle onun arasındaki fark nedir bilir misin? Tabii nereden bileceksin. Senin kalbin o kadar karamış ki kıskançlıktan çatlıyorsun. Nefsin kalbine o kadar etki etmiş ki onun güzel huylarını göremez olmuşsun. İşte seninle onun arasındaki fark budur’
Nurcan, Süreyya Hanım’ın sözleri karşısında gözleri doldu, ama altta kalmaya da niyeti yoktu. Bu yüzden Süreyya Hanım’a:
‘Hanımım, hep onun güzel huylarından bahsediyorsunuz. Peki, benim hiç mi iyi huyum yok? Ha birde ben ondan daha güzelim ve daha çok çalışıyorum’ deyince Süreyya Hanım, ayağa kalkarak odanın içinde bulunan aynayı eline aldı ve Nurcan’a uzattı. Ardından ona:
‘Aynaya bak ne görüyorsun’ deyince Nurcan aynayı eline alarak ona baktı ve kendisinden başka bir şey göremedi.
Nurcan, Süreyya Hanım’ın ne demek istediğini anlayamamıştı. Bu yüzden kendi kendine: ‘Bu kadının aklından zoru var’ diye düşünmesine sebep olmuştu. Ama yine de ne demek istediğini anlamak için Süreyya Hanım’a:
‘Hanımım, aynayı baktığım halde kendimden ve güzelliğimden başka bir şey göremedim’ dedikten sonra ‘bu aynayı bana vermenizdeki sebebi anlayamadım’ dedi ve Fatma’yı seslemek için geri döndü. Tam birkaç adım atmıştı ki Süreyya Hanım, onu durdurdu. Ardından ona:
‘Aynayı sana vermemdeki sebep neydi biliyor musun?’ deyince Nurcan:
‘Hayır, bilmiyorum. Aslına bakarsanız aynaya bakmamdaki sebebi öğrenmek istiyorum, ama sizi daha fazla kızdırmamak için geri döndüm’ dedi.
Süreyya Hanım, Nurcan’ın sözlerinden sonra bir müddet düşündü. Nurcan’a doğruyu göstermek için ne söylemeliydi? Onun kibirli halini bertaraf etmek için ince konuşmalı ve onu düşündürmeliydi. Bu yüzden susmuştu.
Nurcan, onun sustuğunu ve bir şeyler düşündüğünü görünce ona:
‘Hanımım, sizi düşündüren sebep nedir? Anlat da beraber çözüm bulalım. Belki bu şekilde benimle de dertleşmiş olursunuz’
Aslında böyle söylemesinin sebebi çözüm bulmak değil Fatma’yla konuşmasını geciktirmekti. Biliyordu ki Fatma’yla konuştukça ona daha çok bağlanıyordu. Bu da onun emellerine ters düşüyordu. İşte bundan dolayı bu soruyu sormuştu.
Süreyya Hanım, bir müddet düşündükten sonra:
‘Ayna, insanın nefsidir. Nefis ne isterse kişide aynada onu görür. İnsanın en büyük düşmanı da kendi nefsidir. İnsan nefsine yenik düştükçe onun her isteğini yerine getirmeye çalışır. Bu istekler başta bal gibi gelir. Ama daha sonra insanı gittikçe uçuruma götürür. Fakat insan bunun farkına varmaz’
Süreyya Hanım’ın sözleri Nurcan’ın bir kulağından giriyor öbür kulağından çıkıyordu. Hatta bu sözler onu kızdırmaktan öteye gitmiyordu. Bu yüzden Süreyya Hanım’a sert bir şekilde:
‘Hanımın, ne demek istiyorsunuz?’ dedi ve arkasını dönüp gitmek istedi, ama Süreyya Hanım yine onu durdurarak: ‘Lafım daha bitmedi’ dedi sözünü şöyle tamamladı. ‘En önemli düşman kişinin kendi nefsidir. Nefis aşırı isteklerle dünyaya yönelir, Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına karşı lakayt ve tembel davranıp sadece kendi zevklerinin tatminini ister. Kalbi de aşağıya çekmeye çalışır. Çünkü kalp melekleşmeye meyilli olduğundan nefsin istediği hayatla tamamen zıt hareket edip onu engeller’
Nurcan, kalp sözünü duyunca burun kıvırarak:
‘Kalp denen bu et parçası mı?’ dedi kalbini tutarak.
Süreyya Hanım, onun yola gelmeyeceğini çok geç de olsa anlamıştı ama lafını da tamamlamak istiyordu, bu yüzden Nurcan’a:
‘Görüyorum ki laflarım bir kulağından giriyor öbür kulağından çıkıyor. O yüzden sana şunu söylemek istiyorum. O senin et parçası dediğin insanın bütün her şeyi. O olmazsa biz zaten yaşayamayız. O kalp insanı en aşağılık insan da yapar. Herkesi n aradığı ve yokluğunda ise üzüldüğü bir birey de yapabilir. O yüzden kalp nefse teslim olmadığı sürece nefsin yapabileceği bir şey yoktur. Çünkü kalp insan varlığında en önemli yere sahiptir ve padişah hükmündedir. Bu padişahın hastalanıp yataklara düşmüş, kimseye söz geçiremeyip çevresine oyuncak olmuş hali içler acısıdır. Fakat insanın aklı kalbin yardımcısıdır’ deyince Nurcan artık sıkıldığını gösterircesine hareket ettikten sonra:
‘Öff, şimdi de akıldan mı bahsediyorsun?’ deyince Süreyya Hanım üzüntüyle:
‘Eğer akıl insafla hareket eder, geçici dünyaya bağlanmanın gerçek ve sonsuz hayat olan ahrete sırt dönmenin saçmalığını itiraf ederse, kalbe yardım etmiş olur’ dedi ve eliyle göstererek gitmesini işaret etti. O gidince arakasından ona:
‘Ah ben seni çoktan kovardım ama aile dostumuz Lütfü Bey’in ricası var. O yüzden elim kolum bağlanıyor bir şey yapamıyorum’ diye bir süre söylenip durdu.