Dini Hikaye; “Tevafuklar” 15. Bölüm
Hülya, sabaha kadar hiç uyumadan orada bekledi. Onlarla konuşmadan yiyecek içecek getirip onlara verdi. Sabah olup ortalık aydınlanınca hüzünlü bir şekilde ayağa kalktı. Süreyya Hanım’ın yüzüne ‘acaba beni affetti mi?’ düşüncesiyle baktı. Onun yüzünde her hangi bir emare göremeyince hüzünlendi. O hüzünle ayağa kalktı. Üzüntüden dolayı bütün vücudu titriyordu. Bu yüzden ne yapacağını bilemeden birkaç adım yürüdükten sonra başı dönmeye başladı. Gözleri karardı ve olduğu yere yığıldı.
Süreyya Hanım, düşünceler içerisindeydi. Allah Teâlâ, kullarının yaptığı şirkten başka kusurları affederken, o kendisine pişmanlıkla gelen kişinin üzerine yürümüştü. O kişi sabaha kadar uyumadan kendilerine hizmet etmiş, üstelik bir ‘of’ bile dememişti. Bütün bunları düşünürken, pişman olup kendisine af dilemek için gelen kişinin bayıldığını görmüştü. Onun bayıldığını görünce hızla düşüncelerinden sıyrılıp yanına koştu. Bütün çabalarına rağmen onu uyandıramayınca hemşireyi çağırdı. Hemşire gelip onun nabzını yokladı ve hemen onu boş bir odaya yatırdı. Onun koluna serum takarak kendisine gelmesini bekledi. Hülya, kendisine gelince:
‘Hanımefendi iyi misiniz?’ deyince Hülya:
‘Teşekkür ederim, ben iyiyim’ deyince hemşire Hülya’nın yanından ayrılarak diğer hastaların yanına gitti.
Hemşirenin yanından ayrılmasından sonra Süreyya Hanım ve Fatma’nın endişeli gözlerle kendisine baktıklarını gördü. Onları endişeli şekilde görünce yumuk gözlerle bakarak:
‘Ne oldu bana, niçin öyle bakıyorsunuz?’ deyince Süreyya Hanım:
‘Kızım, korkuttun bizi’ dedi ve ardından serzenişli bir şekilde ‘ Sabaha kadar uyumadan beklenir mi hiç, bak şimdi ne haldesin’
Hülya, üzgün bir ifadeyle:
‘Ben sadece sizden özür dilemek için bekledim. Sizden söz çıkmayınca belki beni affedersiniz diye sabaha kadar bekledim’
Süreyya Hanım, Hülya’nın sözlerinden sonra, annenin evladını şefkatle sevmesi gibi sevdi. Ellerini elleriyle tutarak yüzüne gözüne sürdü. Saçlarını tutarak kokladı. Daha sonra ona:
‘Kızım, elbette ki affederim. Müslüman’a zaten affetmek düşer. Senin karşımıza çıkıp bizden af dilediğin ilk anda, zaten affetmiştim seni, ama nefsim galip geldiğinden üzerine yürümek zorunda kaldım. Nefis, öyle bir şey ki bir tutam ot yüzünden deveyi uçurumdan aşağıya düşürür. İşte, insanoğlu da böyledir. Bir anlık nefse uymak insanı felakete götürür. Yaptıklarına sonradan pişman olursun, ama iş işten geçmiş olan olmuştur’
Fatma, Süreyya Hanım’ın nefis hakkındaki sözlerinden sonra bir şeyler söylemek istercesine boğazını temizledikten sonra:
‘Nefsi bilmek zor bir meseledir, fakat bu zor mesele, tasavvuf yolunun temelini oluşturur. Allah Teâlâ’ya ulaşmanın yolu nefsini yani kendini bilmekten geçer. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor’
‘O kullarıma müjdele! Onlar söze dikkatle kulak verirler ve onun en güzeline uyarlar. Onlar, Allah Teâlâ’nın kendilerini hidayete ulaştırdığı kimselerdir. Onlar temiz akıl sahibi olanlardır’ (Zümer Suresi 18. Ayeti Kerime)
Süreyya Hanım, Fatma’nın sözlerinden sonra gözleri doldu. Onun gibi birini karşısına çıkardığı için Allah Teâlâ’ya şükretti. Ardından Fatma’ya:
‘Hidayetten murat nedir?’ diye sordu. Fatma kendisine yöneltilen bu soru üzerine:
‘Ayet-i kerimede geçen ‘hidayet’ten murat, Allah Teâlâ’nın, kendi zatını bilmeleri için kullarında yarattığı manevi bilgi nurudur. Demek ki Allah Teâlâ’yı bilmek istiyorsak hidayete ihtiyacımız var. Yüce Allah Teâlâ, bir kulunu yardımıyla dini meselelerde anlayışlı yapar, zatını bildirmek isterse hidayet nurunu verir. İşte, ‘Nefsini bilen Rabbini (c.c.) bilir’ sırrının başı, nefsin Allah Teâlâ’dan gayrsına olan ilgisinin mahiyetini bilip, kişinin kendini kontrol etmesi, yüzünü Allah Teâlâ’ya çevirmesidir. Mümin, kâinattaki en büyük nimete, imana sahiptir. İman, marifeti ilahiyeyi yani Allah Teâlâ’yı bilmeyi, o da muhabbeti ilahiyeyi getirir. Muhabbeti ilahiye insanı Allah Teâlâ’ya yakınlaştırır. Bu mertebeleri aşmış olmak kâmil müminin halidir.
Hülya, hem affedilmenin verdiği sevinç hem de şimdiye kadar duymadığı sözlerden dolayı yüzüne neşe geldi. Sevinçle Süreyya Hanım’ın boynuna sarıldı. Birden gözlerinden yaşlar boşalıverdi.
Süreyya Hanım, Hülya’nın ağlaması geçinceye kadar bekledikten sonra merakla:
‘Kızım, ne oldu? Yüzün gülerken boynuma sarıldıktan sonra ağlamaya başladın’ diye sorunca Hülya:
‘Annem ve babamdan göremediğim şefkati sizden gördüğüm için. Ayrıca şimdiye kadar annem ve babamdan duymadığım söylediğiniz sözler adeta içime işledi. Bundan dolayı kendimi tutamayıp ağladım’
‘Nasıl yani? Annen ve babandan hiç mi şefkat görmedin?’ dedi Süreyya Hanım hayretler içerisinde.