Dini Hikaye; “Tevafuklar”32. Bölüm
Hülya, dadısı ve annesiyle sohbete devam ederken Sinan Bey’in aşağıdan sesi duyuluyor, birileri ile hararetli hararetli konuşuyorlardı. Sinan Bey, adamın konuşmasını bitirince hiddetlenerek:
‘Ne demek gönderdiğim mal yakalanmış. Peki, kim ihbar etmiş’
Adam:
‘Kimin ihbar ettiği belli değil efendim. Birileri ankesörlü telefondan aramış polisleri’ dedi ezile büzüle.
Sinan Bey, iyice hiddetlenerek:
‘Mutlaka rakibim Yiğit yapmıştır. Zaten uzun zamandır diş biliyordu beni. Ama ben ona gösteririm ihbar etmeyi’
‘Sinan Bey, hemen hiddetlenmeyin. Kimin yaptığı belli değil. O yüzden oturup konuşmak lazım bu işi’
‘Kiminle Yiğitle mi. Ben onunla asla konuşmam. Eğer hatırlıyorsan son konuşmamızda az kalsın birbirimizi öldürüyorduk’
‘Evet, efendim. Biliyorum ama bir kez daha konuşsanız’
‘Hayır, asla o adamla konuşmam’ dedi ve telefonu sertçe kapattı.
Sinan Bey, sinirli bir şekilde telefonu kapattıktan sonra sağa sola volta atıp durdu sinirle. Bu arada kendi kendine konuşuyor, ihbar edenin kim olduğunu çözmeye çalışıyordu. Bir müddet etrafında dönüp durduktan sonra odadan çıkıp Kaya’nın gelmesini bekledi. Onun gelmesini beklerken ‘Acaba o da mı yakalandı? Eğer yakalandıysa hemen öter. O öttüğü gibi gelip beni yakalarlar.’ diye düşünüyor tedirgin oluyordu.
Onun tedirginliği Kaya’nın gelmesiyle beraber sona erdi. Onu görünce hemen yanına giderek hiçbir şey olmamış gibi:
‘Kaya, ne yaptın, emaneti teslim ettin mi?’ dedi zoraki de olsa gülümseyerek.
Kaya, evet dercesine başını sallayıp para dolu çantayı teslim etti.
Sinan Bey, parayı teslim aldıktan sonra derinden bir ‘oh’ çekerek:
‘Bugün güzel iş yaptın. Bu konuda seni tebrik ederim. Artık bundan sonra benim sol kolumsun. Yalnız dikkat et sol kolum olmak zordur’ dedi şaka ile karışık tehdit eder gibi konuşarak.
Kaya, ihbarı yapanın kendisi olduğunun bilinmemesi üzerine gülerek:
‘Bir şey değil efendim. Siz beni işe aldınız, ekmek verdiniz, karnımı doyurdunuz. Sizin bana yaptıklarınız, benim yaptıklarım yanında az bile kalır’ dedi ve geri dönerek kendisine tahsis edilen odaya geçti. Ardından televizyonu açıp izlemeye başladı. Ne var ne yok diye kanallar arasında gezerken bir haber kanalına rast geldi. Bu haber kanalında bir çanta dolusu eroinin yakalandığı haber veriliyordu. Çantayı duyunca iyice kulak kesilerek yakalanan adamın kim olduğuna baktı ve adamı gördü. Gözlerini silerek defalarca baktı. Evet, evet yanılmıyordu, bu adam eroini teslim ettiği ve ihbar ettiği adamdı. Onu görünce:
‘Ya Rabbi! Sana şükürler olsun. Başkalarına zarar vermeden o adam yakalandığı için’ dedi ve içi huzur dolu bir şekilde uyudu.
Sabah olunca, yeni bir güne uyanmanın sevinciyle odasının penceresini açtı. Sabahın o güzel kokusunu içine güzelce bir çekti. Ardından kafasını Sinan Bey’in evine doğru çevirdi. O adamın nasıl ve ne şekilde zengin olduğunu düşünürken köşkün orta katlarının birinde pencerenin açıldığını gördü. Merak edip oraya doğru bakınca adeta yerinde donup kaldı. O gördüğü Hülya’ydı ve başında beyaz örtüsüyle dışarıya bakıyordu.
O ne güzellikteydi öyle. Başörtüsü taktıktan sonra sanki daha güzel olmuştu. Onun kokusu rüzgâr estikçe burnuna kadar geliyordu. Onun kokusunu kokladıkça, ona daha çok bağlanıyordu sanki. Ah! Ona bir ulaşabilse, içinde bulunduğu durumu anlatabilse. Nişanı attığı için pişman olduğunu söyleyebilse. Bütün yaptıklarına pişman olduğunu söyleyebilse! Kaya, bunları düşünüyor, ona bakmaktan kendini bir türlü alamıyordu.
Ona bakarken birden bire kalbine ‘Allah Teâlâ’nın yasak ettiği harama bakıyorsun’ diye düşünce geldi. Bu düşünce gelir gelmez kafasını yere eğerek:
‘Eyvah! Ben ne yaptım. Benim olmayana baktım. Allah Teâlâ’nın yasak ettiği şeyi işledim’ dedi ve pişmanlıkla, ‘Ya Rabbi! Beni affet. Ya Rabbi! Beni affetmez, bağışlamazsan şüphesiz ben ziyan edenlerden olurum’ dedi. Bu duadan sonra aklına yine Hülya geldi. Eğer o, Sinan Bey’in kızı ise Sinan Bey ona yapmadığını bırakmazdı. Nitekim de öyle oldu. Sinan Bey, onun başını kapattığını ve emrini dinlemediğini görünce hiddetlenerek odasına girdi. Kolundan tutarak sürükleye sürükleye dışarıya çıkardı. Başındaki örtüyü eliyle tutup çıkardı. Daha sonra yerdeki örtüye ayağıyla basarak çiğnedi. Ardından cebinden çakmak çıkararak başörtüsünü yaktı. Bütün bunlar Kaya’nın gözleri önünde oluyor, ama sesini çıkaramıyordu.
Hülya, babasının onca dayağından ve azarlamasına rağmen başındaki örtüyü çıkarmıyor, Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarını yerine getirmeye çalışıyordu. Artık, babası onu dışarıya da bırakmıyordu. Annesi, kızının halini görmesine rağmen Sinan Bey’den korktuğu için sesini çıkaramıyordu, ama onun kızına karşı zulmü öyle bir hale geldi ki artık sesini çıkarmak zorunda kaldı.