Güzel Bir Macera Hikayesi; “Gizemli Yolculuk” VII.Bölüm
Hikaye Oku; Sarayın içi o kadar güzeldi ki her taraf resimlerle, halılarla doluydu. Ayrıca, sarayın her bir köşesi çeşmelerle doluydu. Onlara baka baka sultanın dinlenip çalıştığı odasına geldiler. Sultan içeri girerek, kitaplıkların olduğu yere yöneldi. Orada masanın üzerinde bulunan bir defteri okumaya başladı. Peşinden, Hasan’da odaya girip sultanın karşısına oturdu. Sultanın hüzünlü haline bakarak:
– Sultanım, gerçi biliyorum ama yinede söyler misiniz derdiniz nedir?
Sultan, Hasan’ın sorusu üzerine okuduğu defteri kapatarak eline aldı. Oturduğu yerden kalkarak Hasan’ın karşısına geçti. Elindeki defteri açıp sayfaları çevirmeye başladı. Defterin ortalarına doğru geldiği zaman, sayfaları çevirmeyi bırakıp sayfadaki bulunan bir resmi Hasan’a doğru uzatarak:
– Bak şu sayfadaki resme, işte bu oğlumun ayağını ısırdığından beri, oğlum bir türlü iyileşmedi. Ne kadar hekim getirdiysek onlar bir türlü çare bulamadı. En son komşu ülkeden bir hekim getirdik ve o, oğluma bakınca ancak bunun çaresinin defterin içinde resmedilmiş olan yaratığın kuyruğunu ayağının üzerine koyup bir müddet bekletilirse iyileşebileceğini, bundan başka da çare olmadığını söyledi. Bende bunun üzerine hekime:
– Peki, hekimbaşı bu yaratığı nerede bulabiliriz, diye sordum. O da bana:
– Sultanım, maalesef o yaratıkların nerede olduklarını bende bilmiyorum. Zaten bildiğim kadarıyla onlar bir yerde durmaz, sürekli yer değiştirirler, dedi bana. Bende bunun üzerine, her ne kadar yerlerini bilmesem de o yaratığı bulmak için ülkemde ne kadar babayiğit insan varsa hepsini sarayıma getirttim. O yaratığı bulmaları için emir verdim. Fakat gidenlerde bir türlü geri dönmediler. Onların hiçbirisi geri dönmeyince, onları gönderdiğime mi üzüleyim yoksa oğlumun hastalığına mı? İşte, bundan dolayıdır ki saçım sakalım ağardı ve belimin iki büklüm oldu.
Sultanın konuşması bitince defteri eline alan Hasan, resmi görünce ‘Ama ama, bu olamaz. Bu bu, o yaratık’ diye bir anda çığlığı kopararak, korku içerisinde elindeki kitabı yere fırlattı. O sırada çığlığı duyan sultanın askerleri koşarak odaya girdiler. Sultan da, askerleri de ne oldu diye birbirlerine bakınmaya başladılar. Hasan, korkusu geçince yere attığı kitabı eline alarak:
– Sultanım, eğer bağırmamla sizi telaşlandırdıysam kusura bakmayın. Bu resimde gördüğüm yaratıklar çok vahşidirler. Ne bulurlarsa onu yerler. Hekimbaşının dediği gibi onların belli başlı yerleri yoktur.
Heyecan içerisinde Hasan’ı dinleyen sultan, askerlerine dönerek bir şey olmadığını, odadan dışarıya çıkabileceklerini söyledi. Daha sonra da Hasan’a doğru dönerek:
– Peki, onların yerlerini biliyor musun?
– Evet biliyorum. Çünkü bende onların tutsağıydım. Eğer, o uçan gemisiyle gelen kral ve askerleri olmasaydı, şimdi bende burada olmayabilirdim, dedikten sonra o yaratıkların belki bir zayıf noktası vardır diye tekrar deftere baktı. Defterde yaratıkların müziği çok sevdiklerini, müziği dinledikleri zaman da adeta kendilerinden geçtiklerini, dansın sonuna doğru da gözlerinin görmez olduğunu, bu yüzdende uyuyup kaldıkları yazıyordu.
Sultan, yaratığın bulunabileceğini duyunca iyice umutlandı. Belki bir çare bulur diye çömelerek Hasan’ın elinden tutarak, adeta yalvarırcasına:
– Ne olur evlat, hasta olan evladım benim tek evladım ve tek varisim. Ondan başka tahtımı bırakacak kimsem yok. Ona bir şey olursa ülkem yok olur gider. Onun için yaratığın bulunup getirilmesi gerek. Bana bu iyiliği yapabilir misin?
– Tamam, sultanım. Elimden geleni yapmaya çalışacağım.
– Mademki, bana bu iyiliği yapacaksın. O zaman senin yanına bir bölük askerimi vereyim.
Hasan, sultanın sözünü keserek:
– Sultanım, dediğim gibi onlar çok vahşidirler. Nereden ve nasıl çıktıkları belli olmaz. Avlarını tuzağa düşürmek için de her türlü hileye başvururlar. Askerleriniz, eğer benimle beraber gelirlerse hayatları tehlikede olabilir. Bu yüzden ben tek gideceğim.
– Peki, evlat senin dediğin gibi olsun, diyerek odadan dışarıya çıktı. Odanın dışında bekleyen askerine acele tarafından bir araba hazırlatılması için emir verdi. Asker emri alır almaz koşarak araba hazırlattı ve geri dönerek arabanın hazır olduğunu bildirdi. Araba hazır olunca Hasan, sultandan yaratığı yakalayıp getirmesi için çuval istedi. İsteği yerine gelince sultan, Hasan’a:
– Senin kurtulmana vesile olan o kralı tanıyorum. Onun babası, benim çok yakın dostumdu. Kendisini tanımam ama şayet görürsen, baba dostunun sana selamı var, diye söylersin, dedikten sonra Hasan’ı arabaya binmesine kadar eşlik etti ve onunla vedalaşarak sarayına geri döndü. Hasan arabaya binince arabanın şoförü nereye gideceklerini Hasan’dan öğrenerek yola çıktı. İstediği yere gelince de durdu. Arabanın şoförüyle vedalaşarak yaratıkların kendisini yakaladıkları kayalıklara kadar geldi. Uğultulu kayalıkların uğultusuna aldırmadan yukarı doğru tırmandı. Kayalıkların ortasına gelince orada bulunan küçük bir delikten içeriye doğru girerek yaratıkların orada olup olmadıklarını kontrol etti. Hepsi oradaydı ve sultanın yarattıkları bulmaları için gönderdikleri yiğitlerin hepsi de yaratıkların tutsağıydı. Gizlice onlara görünmeden yanlarına yaklaştı. Tam arkalarına gelince hafifçe türkü söylemeye başladı. Yaratıklar müziği duyunca hep birlikte dans etmeye başladılar ve aynen defter de yazdığı gibi dansın sonuna doğru uykuya daldılar. Hasan, bu fırsattan istifade ederek yiğitlerin hepsini hapsedildikleri yerden kurtardı. Daha sonra uyumakta olan yaratıkların birini alarak çuvalın içine koydu. Çuvalın ağzını sıkıca bağladı ve kurtardığı yiğitlerle beraber kayalıklardan çıkarak sultanın ülkesine geri döndüler.
Ülkelerine geri dönen yiğitler, sultanın sarayında birkaç gün dinlendikten sonra sultanla vedalaşarak ailelerinin yanlarına geri dönmek için izin istediler. Sultan, yiğitlerin izin istemeleri üzerine, yiğitlerin hepsine gösterdikleri cesaretten dolayı teşekkür ederek, her birini ailelerine geri gönderdi. Yiğitler ailelerine geri dönmek için yola çıkınca sultan, Hasan’a dönerek alnından öptü ve:
– Teşekkür ederim oğul. Beni büyük bir yükten kurtardığın için, dedi.
Hasan, sultana önemli değil dedikten sonra sırtındaki çuvalı yere indirerek ağzını açtı. Yaratık çuvalın içinde öylece uyanmadan yatıyordu. Yaratığı sultana gösterdikten sonra çuvalın ağzını tekrardan bağladı. Sultan, yaratığı görünce sevinç içerisinde Hasan’a, odasına gelmesi söyledi. Bunun üzerine beraber sultanın çalışma odasına gittiler. Sultan çalışma odasına girince kitaplığa yöneldi. Kitaplığın içinden bir kitabı alınca kitaplık gürültüyle beraber yana doğru kaydı. Orada gizli bir bölme ortaya çıktı. Sultan, Hasan’a peşinden gelmesini işaret ederek gizli bölmeden içeri girdi. O gizli bölme bir odaya açılıyordu. Sultan o odadan içeriye girerek odada bulunan yatağı gösterdi. Yatakta yakışıklı bir delikanlı yatıyordu. Sultan o delikanlının kendi oğlu olduğunu söyleyerek yanına gitti ve ağlamaya başladı. Sultan ağladığı sırada da etraftan su sesi gelmeye başlamıştı. Hasan, onları görünce yanardağdan aşağıya doğru düşerken duyduğu ağlama ve su sesinin nereden geldiğini anladı. Bütün bu olanları düşünürken sultanın sesiyle kendine geldi. Toparlandıktan sonra da sultanın yanına giderek çuvalı tekrardan açtı. İçindeki yaratığı uyandırmadan sultanın, oğlunun ayağının üzerine bıraktı ve iyileşip iyileşmeyeceğini anlamak için beklemeye başladı. Sultanın oğlu, garip yaratığın üzerine bırakılmasından hemen sonra üzerine yavaş yavaş kendine gelmeye başlayıp gözlerini tamamen açıp etrafa bakındı. Sultan, oğlunu o şekilde görünce sevinerek üstüne kapanıp ağlamaya başladı. Oğlu tamamen kendine gelince babasının yüzüne bakıp:
– Ne oldu bana, niçin herkes başımda toplanmış ve sen, baba niçin başımda ağlıyorsun?
Sultan, oğlunun sorusu üzerine bütün başına gelenleri baştan sonuna kadar anlattı. Sultanın oğlu, babasından olup bitenleri dinledikten sonra Hasan’a dönerek kendisini hastalıktan kurtardığı için teşekkür etti. Hasan, sultanın oğluna o yaratığı nereden bulduğunu ve ayağını nasıl ısırdığını sordu. Sultanın oğlu, Hasan’ın sorusu üzerine yattığı yataktan doğrulup odasında bulunan kafesi göstererek:
– Şu karşıdaki kafesi görüyor musun?
– Evet, görüyorum.
– İşte o kafese bu yaratıklardan birini ülkemin içinde gezi yaparken, bir su kenarında su içerken yakaladım ve bir çuvalın içine koyarak saraya getirdim. Sarayda demir kafes yaptırarak yaratığı oraya hapsettim. Hapsettikten sonra zaman zaman gidip onunla kafesi açmadan hal ve hareketlerini gözlemliyor ve her bir hareketini defterime kaydediyordum. Bir gün onun resmini yapmaya niyetlendim. Onun yanına giderek resmini yapmaya başladım. Resim yaparken de bir taraftan müzik çalıyor, bir taraftan keyifle onun remini yapıyordum. Bir ara resim yapmayı bırakıp ona baktığım zaman, onun müzikten hoşlandığını gördüm. Müzik çalarken yerinde dans ettiğini, dansın sonuna doğru da gözlerinin görmez olduğunu fark ettim. Gözleri görmez olunca da uykuya daldıklarını gördüm ve bunların hepsini defterime kaydettim. Böyle günler gelip geçerken bir gün nasıl olmuşsa kafesin kapağını açmış. Bende bunun farkına varmadan gelip hal ve hareketlerini gözlemlerken, o da bunun üzerine kafesin kapağını açarak üzerime atladı ve ayağımı ısırıp gizlice saraydan kaçtı. Ayağımı ısırdığı o gün bir şeyim yoktu. Fakat ertesi gün ayağım şişmeye başladı ve kendimde halsizlik hissetmeye başladım. Ayrıca başım dönmeye başlamıştı. Ondan sonra neler olduğunu hatırlamıyorum.
Hikayenin I. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin II. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin III. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin IV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin V. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin VI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin VII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin VIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin IX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin X. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XIV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XVI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XVII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XVIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XIX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXIV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXVI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXVII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXVIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXIX Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXX Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXXI Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXXII Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXXIII Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ