Güzel Bir Macera Hikayesi; “Gizemli Yolculuk” XXXI. Bölüm
Onlar hasretle birbirleriyle kucaklaşırken Sercan evin kapısını açarak dışarıya çıktı ve babasıyla dedesini kucaklaşırken gördü. Gördüğü bu manzara karşısında oldukça duygulanıp onları seyrederken, annesinin ‘Dedenin yaşlı haliyle dışarıda beklemesini gönlüm razı olmuyor. O yüzden git dedeni çağır içeriye gelsin.’ sözünü unutarak bir müddet onları seyretti. Daha sonra annesinin sözü aklına gelince onları içeriye çağırdı.
Huzur Mustafa, babasıyla hasret giderirken oğlunun seslenmesi üzerine babasını da alarak, arkadaşlarıyla beraber eve girdiler. Eve girip kapıyı kapattıkları sırada Hasan’ı her yerde karşısına çıkıp kovalayan karabulut yine ortaya çıkarak evin etrafında dolanıp, evi sarsmaya başladı. Evin etrafında dolanan karabulut öyle hızlı dolanıyordu ki, evin içindekiler sanki deprem oluyormuş gibi sarsılıyor, evdeki dolaplar, yemek tabakları, her şey yere yıkılıyordu. Karabulut eve iyice yaklaşıp etrafında dolanırken, evin duvarları çatlamaya başladı. Tam, ev yıkılacak gibi olurken hafif bir rüzgâr çıktı ve evin etrafında koruma duvarına benzer bir durum oluştu. Koruma duvarını gören karabulut, eve yaklaşamayacağını anlayınca uzaklaşmak zorunda kaldı.
Hasan, karabulutun uzaklaşmasından sonra Huzur Mustafa’nın evinin, kendisi yüzünden harap olmasına üzülerek ona:
– Gördüğünüz o karabulut sürekli benim peşimde olduğu için, az kalsın sizin evinizi de yıkacaktı. O yüzden, sizden nasıl özür dileyeceğimi bilemiyorum, deyip Huzur Mustafa’nın ellerini tutarak sözüne şöyle devam etti. “Benim yüzümden, eviniz yıkılmak üzere olduğundan dolayı elimden geldiği kadar, evinizi tamir etmek için size yardım edeceğim.”
Huzur Mustafa, Hasan’ın kendisinden özür dileyip evini tamir etmek için yardım edeceğine dair söz vermesi onu mutlu etmiş, sevindirmişti. Fakat, Hasan’ın evi tamir etmek için elinden gelen her şeyi yapmak istemesi boşunaydı. Çünkü ev zaten, karabulutun evi harap etmesinden önce de harap durumdaydı ve bu yüzden Huzur Mustafa, başka bir ev yaptırmış ve oranın boyasını yaptırıp kurumasını beklediklerinden taşınmamışlardı.
Huzur Mustafa, başka bir eve taşınmak üzere olduklarını anlatmak için huzur verici bir tarzla gülümseyerek ona:
– Gördüğünüz bu ev zaten eski ve yıkılmak üzere olan bir evdi. O yüzden, bizde başka bir ev yapıp oraya taşımak üzereydik. İçini boyatıp kurumasını bekliyorduk. Tam taşınmak üzereydik ki, siz geldiniz ve araya başka meselelerde girdi. Bizde bunun üzerine yaptığımız o eve taşınmayı ertelemek zorunda kaldık. Onun için bizden özür dilemene hiç gerek yok, deyip Hasan’ı teselli etmeye çalıştı.
Huzur Mustafa, aralarında geçen bu konuşmadan birkaç gün sonra yaptırdığı yeni evine taşındı. Eski evleri, eşyalarını boşaltıp taşınmalarının ardından, birkaç dakika sonra büyük bir gürültüyle çöktü. Eski evlerinden ayrılmalarının hemen ardından çökmesini korku dolu gözlerle izleyen Huzur Mustafa, bir yandan evde olmadığına seviniyor bir yandan da bu eve yerleşmelerine sebep olan Salih Amca’nın hatıralarının yok olmasına üzülüyordu. Salih Amca, onun için neler yapmamıştı ki, önce ona sahip çıkmış ve kendi evinde kalmasına izin vermişti. Büyüyüp gençlik çağına gelince, hanımıyla evlenmesine sebep olmuş ve düğün hediyesi olarak bu evi kendisine vermişti. Mirasını bırakacağı birileri olmadığı için, öldüğü zaman vasiyetinde bütün mirasının kendisine kaldığını öğrenmişti. Salih Amca’nın yaptığı bunca iyilikten dolayı her zaman onu hayırla anmış ve hiçbir zaman unutmamıştı. İşte bunlardan dolayı evin yıkılmasına ve Salih Amca’yla geçirdiği onca yılların hatırasının yok olmasından dolayı üzülüyordu. Bunlar içerisinde tek tesellisi yıkılan evin altında kalmamalarıydı.
Horozun üzerinde çıkan, cevizin üzerinde meydana gelen tarladan topladıkları ekinler aradan bazı meseleler geçip unutulmaya yüz tutmuşken bir ara Sedat Bey’in aklına gelmiş ve onlara ne olduğunu bakmak aklına gelmişti. Aklına gelen bu düşünceden sonra kimseye bir şey demeden dışarıya çıkmış, ekin yığının toplandığı harmana gitmişti. Oraya gidip ekin yığınlarının neredeyse çürümek üzere olduğunu görünce geriye dönerek Huzur Mustafa’ya:
– Mustafa Bey, tarladan topladığımız ekinler neredeyse çürümek üzereler, demesi üzerine Huzur Mustafa’yı bir telaş kapladı. Topladıkları ekinlerden geriye kalanları kurtarabilmek için ailesini ve evinde kalan misafirleri de alarak harmana gittiler. Oraya varınca ekinlerin çürümeye başladığını görünce geriye dönüp ahıra gitti. Ahırda güçlenip kanatlanan öküzlerini çıkartarak harman yerine vardı. Öküzlerinin arkasına büyük bir odun parçası bağlayarak oğlunu üzerine oturttu ve buğdayları başaklarından ayırabilmek için sürmeye başladılar.
Buğdayları başaklarından ayırma işlemi bitip, buğdayları samandan ayırmak için savurmaya başladıkları bir ara Huzur Mustafa, Sercan’a ‘bizim evde az bir işimiz var, biz gelene kadar sen buğdayları samandan ayırmaya devam et’ deyip arkadaşlarıyla beraber evine gitti. Evdeki işini bitirip geri dönünce, öküzlerle oğlunun harman yerinde olmadığını gördü. Onların yerinde olmadığını görmesi üzerine sinirlenerek babasına dönüp:
– Yapılacak bir yığın iş var, Sercan ortada yok. İşi kendisi bırakıp gitse yine bir şey demem. Ama, o ne yapmış hem kendisi gitmiş hem de öküzleri götürmüş. Söyler misin, ben şimdi buna ne yapayım.
Adil Bey, oğlunun kızdığını görmesi üzerine:
– Bak oğlum! Biliyorum, oldukça kızgınsın. Bir düşün, sen gidip torunuma bağırdın çağırdın, hatta kızgınlığını yenemeyip ona bir tokat attın ve bu şekilde oğlunun işine geri döneceğini zannettin. Ya attığın bu tokattan dolayı gururuna yediremeyip, kendine bir şey yapsa veyahut evi terk edip gitse, işte o zaman ne yaparsın.
Huzur Mustafa, babası konuşurken araya girmek istedi ama Adil Bey buna izin vermeyerek şöyle devam etti:
– Bak oğlum! Bu anlatacağım olay, konumuzla ilgisi olmayabilir ama anlatmak zorundayım. Ben yıllar evvel, kızgın bir anımda annenle kavga ettim ve o kızgınlıkla evi terk edip gittim. Gerçi hata bendeydi ama hatamı bir türlü kabullenemiyor, bir türlü gururuma yediremiyordum. Bendeki bu aşırı gurur geri dönmeme mani oldu ve bu üç dört sene sürdü. Sonradan pişman olup geri döndüm ama bu pişmanlığım fayda vermedi. Çünkü, geri döndüğümde annen evi terk etmişti. Annenin evi terk ettiğini görünce dünyam başıma yıkıldı sanki. Pişmanlığımı dile getirmek ve onu evine geri döndürmek için yıllarca aradım durdum. Fakat bir türlü onu bulmak mümkün olmadı. Onu bulamayacağımı anlayınca aramaktan vazgeçtim ve bir başkasıyla evlendim. Evlendiğim, o günden itibaren hiçbir zaman gün yüzü görmedim. Sonradan evlendiğim eşimin inatçılığı, geçimsizliği, tutumsuzluğu, başkasından gördüğü bir şeyi benimde almam için zorlaması canımdan bezdirdi. Bunlar yetmezmiş gibi ondan olan çocuklarımı bile bana karşı kışkırtıyordu. Bu kışkırtmalarının sonucunda evlatlarım bana eziyet eder hale geldiler. Sonradan evlendiğim hanım ölünce, evlatlarım beni istemediler ve evden kovdular. İşte o zaman anladım bir anlık kızgınlığın nelere mal olduğunu. Bu yüzden, sana tavsiyem, eşine ve evlatlarına hiçbir zaman bağırıp çağırmaman.
Huzur Mustafa, babasının tavsiyeleri üzerine sakinleşip, oğlunun evde olup olmadığını kontrol etmek için oraya doğru yöneldi. Eve varınca hanımına Sercan’ın evde olup olmadığını sordu. Hanımı:
– Bey, Sercan bugün hiç eve gelmedi, dedikten sonra merak içerisinde ona şöyle sordu.
– Bey, Sercan’ı niçin bana soruyorsun ki, o sizin yanınızda değil miydi?
Huzur Mustafa, oğlunun evde olmadığını anlayınca, hanımına belli etmedi ama oğlunun nereye gittiğini merak edip ona bir şey demeden evden çıktı. Evden çıkıp, oğlunu aramak için ilk baktığı yer, gençlerin toplanıp beraber sohbet ettikleri yerdi. Fakat, umduğunu bulamadı. Çünkü, oğlu orada yoktu. Oğlunu orada göremeyince ‘belki öküzlere su içiremeye gitmiştir’, diyerek gölün oraya doğru gitti. Göle varınca, oğlunun orada da olmadığını gördü.