Macera HikayeleriMurat Canpolat

Güzel Bir Macera Hikayesi; “Gizemli Yolculuk” XX. Bölüm

Gizemli Yolculuk

Güzel Bir Macera Hikayesi; “Gizemli Yolculuk” XX. Bölüm

Hikaye Oku: Hasan, danışmanın adeta yalvarırcasına yardım istemesi üzerine yumuşadı ve kendisine yardım etmesi için yalvaran danışmana yardım etmeye karar vererek:

– Peki, yardım edeceğim sana, ama sende bana o hayvanların eski haline nasıl getirebileceğini ve zehirli suyu nasıl temizleneceğini bana söyleyeceksin?

Danışman, kayalık bir yer tarif ederek, orada bir logar kapağı gibi bir kapak olduğunu, onun altında gizli bir geçit olduğunu, gizli geçidi geçince karşına bir vana çıkacağını, o vananın da sola doğru üç defa çevrildiğinde her şeyin düzelebileceğini anlattı. Bütün bunları kendisinin de yapabileceğini, fakat çok güçsüz durumda olduğundan yapamadığını söyledi.

Hayvanların ve zehirli suyun nasıl eski haline geleceğini danışmandan duyan Hasan, hiç beklemeden yola koyularak danışmanın tarif ettiği yere geldi. Logar kapağını zorla açarak içeri girdi. Gizli geçitten geçip vanaya ulaşarak onu sola çevirdi. Vanayı sola doğru üç defa çevirince hafif bir sarsıntı oldu. Sarsıntıyla beraber vana kızmaya başlayıp her tarafından buhar çıkmaya başladı. Vananın buharlaşmasını gören Hasan, onun patlamak üzere olduğunu anlayarak, patlama anından kendisine zarar vermemesi için koşarak oradan uzaklaştı. Onun uzaklaşmasının hemen ardından vana büyük bir gürültüyle patladı. Patlamayla beraber büyük bir toz bulutu ve buhar her tarafı kaplayarak gökyüzüne yükseldi. O andan itibaren güneş açtı ve yağmur yağmaya başladı. Sarsıntı geçince geri dönerek gizli geçitten çıkıp logar kapağını tekrar yerine koydu. Orada daha fazla beklemeyerek hızlı adımlarla danışmanın olduğu yere gelerek ona tarif ettiği şekilde vanayı sola doğru çevirdiğini, sola çevirmesiyle beraber vananın patlayarak etrafa toz bulutu ve buhar yayıldığını, patlamanın ardından toz bulutunun göğe yükseldikten sonra güneş açtığını, güneşle beraber yağmur yağdığını söyledi. Hasan, toz bulutunun göğe doğru yükseldiğini söyleyince danışman, her şeyin düzeleceğini umarak derinden bir ‘oh’ çekti ve kendi iç dünyasına döndü.

Danışman, Hasan’ın söylediklerinden sonra birazcık da olsa rahatladı, ama yinede üzgündü ve üzgün olduğu her halinden belli oluyordu. Belli ki, bu üzgünlüğü kralın kardeşiyle ve halkıyla araları düzelmedikçe geçmeyecekti. Bu yüzden kralın kardeşinin yerinin nerede olduğunu bilip bilmediğini sordu. Hasan, danışmanın bu sorusu üzerine, onun yerini söyleyip söylememe konusunda biran için tereddüt etti. Sonra, danışmanın pişmanlığı aklına gelince tereddüdünü üzerinden atarak danışmana:

–  Kralın, kardeşinin yerini biliyorum, eğer isterse onun yanına götürebilirim, diye söyleyince danışman sevinerek:

– Tabi ki, onun yanına gitmeyi isterim. Hem de gönülden isterim. En son söylediği bu sözü söyledi, ama bu sözü söylerken sanki bilinçli bir şekilde söylememiş gibiydi.

Hasan,  danışman kabul etmesi üzerine onun kolundan tutarak ayağa kaldırdı.  Beraber beyaz tavşanın açtığı yola doğru ilerlediler. Hasan’ın koluna girip güler yüzle ona bakarak yürümelerine rağmen, danışmanın halen daha tedirgin olduğu hal ve hareketlerinden belli oluyordu. İkide bir etrafına tedirgin bir şekilde bakıyor, elleriyle yüzünü ovuyor, derin derin nefes alıp veriyordu. Onu seyrederken nerden nereye geldiğini, tamamen acınacak duruma düşmüş olduğunu gördü. Bunları görünce insanın hiçbir zaman bulunduğu duruma güvenmemesi gerektiğini, bir gün kendisinin de kötü bir duruma düşebileceğini ve bunu hiçbir zaman aklından çıkarmaması gerektiğini anladı.

Hasan, bunları düşünürken o sırada danışman kendine gelmeye başlamıştı ve Hasan’ın kolunda bir yerlere doğru gittiğini gördü. Nereye gittiğini anlayabilmek için, ürkek bir ses tonuyla kendisini nereye götürdüğünü sordu. Bu soru üzerine daldığı hayallerden sıyrılan Hasan, danışmana kendisini kralın kardeşinin yanına götürdüğünü, oraya gidincye kadar kralın kardeşiyle barıştırmaya çalışacağını anlattı. Danışman, kralın kardeşinin yanına gideceğini duyunca ilk olarak biraz tedirgin oldu. Daha sonra kendini toparlayarak, belki affedilebilirim düşüncesiyle güçsüz durumda olmasına rağmen adımlarını hızlandırdı. Affedilme düşüncesi kendisini öyle hızlandırdı ki, kollarından tutup yürütmeye çalışan Hasan bile hızına yetişemez oldu. Hasan, onu ancak ‘dur, bu hızla nereye gidiyorsun’ demesiyle durdurabildi. Danışmanın yavaşlamasıyla ona yetişti ve tekrar beraber yürümeye başladılar.

Kralın kardeşinin olduğu yere kadar gelince Hasan, danışmana bir kenarda oturup beklemesini söyledi ve kendisi tek başına yürüyerek kralın kardeşinin yanına vardı. Kralın kardeşi o sırada oturmuş geçmişte yaptıklarını düşünerek kendi kendine hesaplaşıyordu. Neden danışmanın aklına uymuş kardeşine karşı çıkmıştı, niçin halkına zulmetmişti ve o hayvanların değişmesine sebep olmuştu. Kendi kendine bunları düşünüp hayıflanarak şöyle diyordu, ‘Ah! Başa geçme hırsım var ya, hep bu hırs yüzünden bunlar başıma geldi!’

Kralın kardeşi, bu düşünceler içerisindeyken kendisine seslenildiğini duydu ve kendi iç hesaplaşmasından kurtularak, sesin nereden geldiğine bakmak için ayağa kalktı. Ayağa kalktığında Hasan’ın kendisine doğru neşe içerisinde geldiğini gördü.  Kralın kardeşi kendi iç hesaplaşmasını düşünürken Hasan, kralın kardeşinin yanına neşe içerisinde geliyor, danışmanla aralarını düzeltebileceğini umuyordu.  Hasan, içindeki umutla kralın kardeşinin yanına yaklaşarak onunla tokalaştı. Bir müddet havadan, sudan konuştuktan sonra asıl meseleyi söylemek için önce kendini biraz toparladı, güzel bir şekilde konuşmak için hafif bir şekilde öksürdü. Ardından kralın kardeşine, sana bir şey söyleyeceğim, ama kızıp bağırmayacaksın, diyerek danışmanın bütün yaptıklarına pişman olduğunu ve senden özür dilemek için buraya kadar geldiğini söyleyince kralın kardeşi büyük bir öfkeyle:

– Hayır, onu görmek istemiyorum, diyerek geri döndü ve yürümeye başladı. Bunun üzerine Hasan, onu omzundan tutup, durdurarak kendisine doğru çevirdi ve elinden dostça tutarak:

– Biliyorum, ona karşı çok öfkelisin. Onu ister affedersin, ister affetmezsin, o sana kalmış bir şey. Ama yinede onu bütün yaptıklarına karşı affedersen büyüklük yapmış olursun ve ona umut aşılamış olursun, dedikten sonra sağ elini sağdan sola çevirerek, şöyle bir düşün, burada sen değil de o olsaydı ve sen onun yerinde olsaydın affedilmeyi ummaz mıydın? Dedi ve sonra şunları ekledi, ‘Affet ki, affedilesin!’

Hasan’ın bu etkili konuşması karşısında Kralın kardeşi başını yere eğerek geçmişini düşündü. Geçmişinde yaptıklarından en az onun kadar kendisi de suçluydu, bu yüzden de yumuşamaya başladı. Kralın kardeşi, danışmanı affedebilirdi ama ya kendisi, kendisini kardeşine ve halkına nasıl affettirecekti. Bu düşünceler içerisinde kafasını kaldırarak üzüntülü bir halde:

– Onu affetmesine affedeyim ama ya ben kendimi kardeşime ve halkıma nasıl affettirebileceğim, diyerek sert bir ifadeyle,  Onu bana söyleyebilir misin, demesi üzerine Hasan elini yüzüne koyarak düşüncelere daldı. Elbette kralın kardeşinin sorusu haklı bir soruydu. Fakat bununda bir çaresini belki bulabilirdi. Yeter ki kralın kardeşi, danışmanı affettiğini bir kere söylesin. O zaman, o neşe içerisinde bütün imkânlarını zorlamaya çalışırdı.

Hasan,  belki bu sefer onu tamamen ikna edebilirim düşüncesiyle elini yüzünden kaldırarak kralın kardeşinin omzundan tutarak:

–  Yeter ki, sen onu affet. O zaman seninle kardeşin arasını düzeltmek için bir çare bulabilirim ama tabi ülkene gidebilecek bir yol bulabilirsek.

Kralın kardeşi ikna edici bu konuşmalardan sonra tamamen yumuşadı ve danışmanı affettiğini söyleyerek Hasan’dan, onu yanına getirmesini rica etti. Hasan, bu sözleri duyunca neşe içerisinde koşarak danışmanın olduğu yere geldi. Danışman o sıralarda acaba beni affetti mi, affetmedi mi gibi düşünceler içerisinde sağa sola gidip gelmekte, sabırsızlıkla Hasan’ın gelmesini beklemekteydi. İçinde bulunduğu ruhi haleti öyle içten içe sarmıştı ki Hasan’ın yanına geldiğini bile görememişti. Bu düşüncelerden ancak Hasan’ın omzuna dokunup kendisine merhaba demesiyle kurtulabildi.

Danışman, düşüncelerden Hasan’ın omzuna dokunmasıyla kurtulunca, merak içerisinde:

–   Hoş geldin, ben de seni merak içerisinde gelmeni bekliyordum, dedi ve ardından yere baygın bir şekilde düştü. Affedilip, affedilmeme düşüncesi kendisini o kadar kaplamıştı ki, yaşlı kalbi bu düşüncelere daha fazla dayanamamış, olduğu yere yığılıvermişti.

Danışman yere yığılıp kalınca Hasan, telaş içerisinde onu kucaklayarak uyandırmaya çalıştı. Onun uyanmadığını görünce, yüzüne su serpip uyandırmak aklına geldi. Belki etrafta su vardır diye sağa sola bakındı, fakat etrafta hiç su yoktu. Kafasıyla sağa sola bakmasına rağmen suyu göremeyince kucağındaki danışmanı usulca yere bırakıp ayağa kalktı. Su bulabilmek için sağa sola koşturdu. Onca aramasına rağmen bir türlü su bulamıyor, danışmana bir şey olacak diye endişeleniyor, sabrı tükeniyordu. Tam yorulup su aramayı bırakacakken uzakta bir göl olduğunu gördü. Bir an evvel su alıp danışmana yetiştirebilmek için koşar adımlarla gölün olduğu yere gitti. Gölün kenarında su taşıyabileceği bir şeyler aradı. Gölün etrafında su doldurabileceği bir şeyler bulamayınca, belki gölün içinde vardır diyerek gölün içine baktı ve gölün içinde parlak gümüş bir tas  olduğunu gördü. Elini uzatıp onu aldı ve içini su doldurarak, koşup danışmanın yanına gelip onu yattığı yerden kaldırdı. Kendine gelmesi için eline ayağına su vurdu. Danışman biraz sonra kendine gelmeye başladı ve Hasan’ın elindeki gümüş tastan bir miktar su içti. Suyu içtikten sonra iyice kendinden geçmeye başladı ve bu onun son su içmesi olacaktı. Danışman affedilip, affedilmediğini anlamak için zorla da olsa gözlerini açarak:

–   Evlat, kralın kardeşini bulabildin mi? Diye sordu.

Hasan, ağlamaklı bir ifadeyle ‘evet’ deyince danışman, kendisini affedip affetmediğini sordu. Hasan, bu soru üzerine evet, seni affetti, dercesine kafasını salladı. Danışman, affedildiğini anlayınca Hasan’a:

–  Evlat, ben bunca kötülük işlememe rağmen, bütün yaptıklarıma pişman oldum ve bir gün affedileceğimi umarak çareler arama çalıştım, dedikten sonra, eğer geri dönme imkânınız varsa, kraldan ve halkımdan da, beni affetmesi için rica eder misiniz? Dedi. Bu sözler onun hayatta olan son sözleriydi ve Hasan’ın kucağında, elleri kolları yere düşerek hayata gözlerini yumdu.

Danışman, neydi, nasıl yaşadı ve nasıl öldü. Hasan, kollarında ölen danışmanın yaşadığı hayatı düşünüyor ve kendini hesaba çekiyordu. Demek ki, insan ister kötü bir durumda olsun, ister iyi bir durumda olsun, hiçbir zaman ümidini kaybetmemeliydi. Danışmanın durumu bunlara açık bir örnekti. İlk önce iyi bir durumdayken, sonra durumu değişmiş, kötü bir duruma düşmüştü. Kötü bir duruma düşmesine rağmen umudunu kaybetmemiş, durumunu düzeltebileceği çareler aramıştı.  Gerçi durumunu tam düzeltmeden ölmüştü, ama o niyetle ölmüştü. Bu da ona fazlasıyla yeterdi.

Hasan, kendi kendine iç hesaplaşmayı bırakıp ağlayarak danışmanı yere bıraktı. Ardından ağlaya ağlaya kralın kardeşinin olduğu yere gitti. Kralın kardeşi, Hasan’ı uzaktan ağlayarak geldiğini görünce, ters bir durumun olduğunu sezdi. İyice yaklaşıp karşısına gelince neden ağlayarak geldiğini sordu. Hasan, kralın kardeşinin bu sorusu üzerine başını yere eğerek, danışmanın öldüğünü nasıl söyleyebileceğini düşündü. Derin bir nefes alarak kralın kardeşine:

– Bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum, ama söylemek zorundayım. Danışmanı senin yanına getirmeye gittiğimde onun yere yıkıldığını gördüm. Onu o şekilde görünce koşarak yanına gittim. Onu kucağıma alıp yüzüne gözüne su serperek kendine gelmesi için çalıştım. Biraz sonra kendine gelir gibi oldu,  gözlerini araladı, krala ve halkına beni affetmesi için ricada bulundu. Onu o şekilde görünce iyileştiğini zannettim, fakat yanıldığımı onun tekrardan kendinden geçip, kollarımda can vermesiyle anladım.

Kralın kardeşi danışmanın öldüğünü duyunca üzülerek:

–   Ne diyorsun sen? Yani, şimdi öldü mü o.

–   Maalesef, evet.

Aralarındaki bu konuşmadan sonra Hasan, kralın kardeşini alarak danışmanın yattığı yere geldiler. Kralın kardeşi yerde yatmakta olan danışmanı görünce yere eğilerek onu kucağına aldı, gözlerinden öptü. Eski geçirdiği güzel günleri yâd etti. Kötülüğe bulaşıp, daha sonra kendini düzeltip iyi bir insan olmak için çaba göstermeye çalıştığını anlatarak onu affettiğini söyledi.

Kralın kardeşi bitkin halde konuşurken, Hasan’ın aklına Güney Kapısından içeriye girdikten sonra karşılaştığı resimler geldi. O resimlerin birinde mezar ve yanında duran bitkin bir adam görmüştü. Demek ki gördüğü o resim kralın kardeşi ve danışmandı. Hasan, resimler aklına gelip düşüncelere dalmışken kralın kardeşi kısa bir konuşma yapmış ona bakıyor, düşüncelere dalmasının nedenini anlamaya çalışıyordu.

Düşüncelerden kurtulan Hasan, kralın kardeşinin konuşmasını dinledikten sonra danışmanı öldüğü yere defnedip dağdan aşağıya doğru inmeye başladılar ve o  andan itibaren dağın normal haline geldiğini, dağdaki garipliklerin gittiğini gördüler.

Yazar: Murat CANPOLAT

Hikayenin I. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin II. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin III. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin IV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin V. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin VI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin VII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin VIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin IX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin X. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XIV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XVI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XVII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XVIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XIX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXIV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXVI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXVII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXVIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXIX Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXX Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXXI Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXXII Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXXIII Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

 

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu