Macera HikayeleriMurat Canpolat

Güzel Bir Macera Hikayesi; “Gizemli Yolculuk” XXIV. Bölüm

Güzel Bir Macera Hikayesi; “Gizemli Yolculuk” XXIV. Bölüm

Hasan, korkmasına rağmen cesarete gelerek yerde yatan adamı sırtladı. Farelere yakalanmamak için, sırtındaki adamla beraber hızla alışveriş merkezinden çıktı. Sırtındaki adamı dikkatli bir şekilde taşıyarak kasabanın dışına çıktı. Onu tehlikenin olmadığı bir mağaraya bırakarak, adamı iyileştirebilecek çare bulabilmek için mağaradan çıktı ve tehlikelerle dolu kasabaya geri döndü. Kasabada, çareler ararken öyle bir yere girdi ki, ne yapacağını, buradan nasıl çıkabileceğini bir türlü bulamayıp şaşırıp kaldı. Girdiği bu yer kasabanın oteliydi ve tam bir labirenti andırıyordu. Otelin içine girdiğinde kapılar üzerine birden bire kapandığından otelden çıkmak da mümkün değildi. Bu yüzden mecburen labirentlerin içinden geçip otelden çıkabilecek bir yol aramaya başladı. İçine girdiği labirentin sağına gitse arkadan çıkıyor, soluna gitse geldiği yere geri dönüyordu. Labirentin bütün yollarından gitmesine rağmen, yolunu bir türlü bulamıyor, sonuçta hep başa dönüyordu. Labirentin içinde öyle bir yere geldi ki, sinirden neredeyse saçını başını yolacak duruma gelmiş ve şaşırmıştı.

Geldiği bu yer dört yönlüydü ve üzerlerinde doğu, batı, güney, kuzey yazan levhalar vardı. Ayrıca bu levhaların her birinin altında başka levhalar vardı ve bu levhaların üzerinde de ‘gideceğin bu yol, doğru yol’ diye yazılıydı. Doğu, batı, güney, kuzey yazan levhaları görünce, o sinirle ‘Burada da mı, bu yönler?’ dedikten sonra ayağıyla levhalara bir tekme savurdu. Hasan’ın tekmesiyle levhalar yerinden söküldü ve o hızla yere savruldu. Levhaların yere savrulmasının ardından, levhaların sökülen yerlerinin altından yüzlerce irili ufaklı ateş böcekleri çıkarak Hasan’ın etrafını sardılar. Ateş böcekleri etrafını sardıkça terliyor, onlar tenine dokundukça canını yakıyorlardı. Ateş böceklerinden, kendini korunmak için elleriyle onları kovalamaya çalışırken, kendisine yol gösteren tavşan aniden ortaya çıktı. Tavşan ortaya çıkar çıkmaz, ağzını açtı ve ağzından hortum çıkarak ateş böceklerinin üzerine su sıkmaya başladı. Ateş böcekleri üzerlerine su sıkılınca, geldikleri yerlere geri dönerek ortadan kayboldular. Ateş böceklerinin yerlerine geri gitmelerinden sonra su tekrar hortumun içine geri döndü. Tavşan, ateş böceklerinin üzerine suyu sıkıp, onları geri püskürttükten sonra hortumu ağzından çıkardı ve yere bıraktı. Ardından dile gelerek:

– Bu kasabada bir tehlikeyle karşılaşırsan eğer, ağzımdan bıraktığım hortumun ucunu tut ve kuvvetlice sık. O zaman hangi tehlikeyle karşı karşıya isen, ona göre hortumun içinden bir takım şeyler çıkar ve tehlikeyi savuşturur, dedi ve zıplaya zıplaya doğu yazan levhanın olduğu bölümden gitmeye başladı ve dört yönlü bölüm, tek yöne düştü. Oteldeki yönler tek yöne düşünce, o yönden giderek labirentlerle dolu otelden çıkmayı başardı.

Otelde, korku dolu anlar geçirip kurtulmayı başaran Hasan, otelin çıkışında sevimli, küçük bir yavru köpekler karşılaştı. Köpeğin sevimliliğine bakmayıp ondan uzaklaşmaya çalışırken, köpek peşine takıldı. O nereye gitse yavru köpek oraya gidiyor, nerede dursa yavru köpekte orada duruyordu. Bu şekilde, bir saat kadar birbirlerini takip edip durdular. Bu takibin sonunda köpeğin peşini bırakmayacağını anlayan Hasan, durup geri döndü ve köpeğe doğru baktı ve köpeğin sevimliliğini gördü. Gördüğü bu yavru köpek kendisine bakıyor, dilini çıkartarak kuyruk sallıyordu.  Köpeğin sevimli oluşunun cazibesine daha fazla dayanamayıp yanına yaklaşınca, köpek birden bire hırlamaya başladı. Dişleri uzayarak sivrileşti. Ayağa kalkıp, örümcekler gibi yürümeye başladı. Ağzından salyalar çıkarak, o da kedi gibi  ‘Buradan hiçbir yere gidemezsin, kaçsan bile çıkış yolu bulamazsın ve sonunda bize yem olacaksın’ diyor ve üzerine doğru hızla geliyordu. Küçük, sevimli köpeğin, kedi gibi değişip üzerine doğru gelmesini son anda fark edip kaçarak, ondan kurtulmaya çalıştı. Fakat ondan kurtulmasına rağmen, köpeğin hırlamasını duyuyor, dişlerini arkasına geçirmiş gibi hissediyordu.

Bu kasabaya gelmiş geleli, o kadar korku yaşamış ve yorulmuştu ki, ne yapacağını bilemeden kuytu bir yere sığınmak zorunda kalmıştı. Orada dinlenip kendisine gelince, dışarıya çıktı. Dikkatli bir şekilde, sağına soluna bakındı. Hayvanları görünce onlardan uzak durdu. Mecbur kalmadıkça evlere, otellere girmemeye çalıştı. Kasabanın içindeki her şeyden korkuyordu. Kasabada nerede, nasıl tehlike geleceği belli değildi. Mağarada bıraktığı yaralı adam adam olmasaydı kasabaya hiç girmez yoluna devam ederdi. Ama, o vardı ve yardım edilmesi gerekiyordu. O yüzden kasabadaki tehlikelerden korkmasına rağmen eczane aramaya başladı. Sağı solu araştırırken, bir ağacın gövdesine oyulup içi eczaneye dönüştürülmüş olan bir yer gördü. Temkinli adımlarla ilerleyerek eczaneye girdi. İçeriye girdiğinde, eczanede hiç kimse yoktu. Belki sahibi gelir, diye orada bulunan sandalyelerin birine oturup beklemeye başladı. Uzun müddet beklemesine rağmen, kimse gelmeyince ayağa kalkarak, yaralı adamı iyileştirecek bir şeyler aradı. Onları bulup, tam kapıdan çıkacakken, birisinin:

‘Hop! Hemşerim onların parasını ödemeden nereye gidiyorsun’ demesiyle durdu ve geri döndü. Geri dönünce, tezgahın arkasında ufak tefek, kara yüzlü, yüzü, gözü, elleri tamamen sivilcelerin kapladığı bir adam duruyordu ve elinde satır vardı.

Kara yüzlü bu adamın yüzünde, hiç merhamet belirtisi yoktu ve elindeki satırı sürekli döndürüyordu. Her nefes alışında hırıltılı ses gelir gibi alıyor, nefes verirken burnunun deliklerinden buhar çıkar gibi çıkıyordu ve nefesi insanı rahatsız edecek derecede kokuyordu. Hasan, kara yüzlü adamı gördüğünde korktu ve kalbi yerinden çıkacak gibi oldu. Kara yüzlü adam, Hasan’ın cevap vermemesi üzerine:

–  Duymadın mı, sana söyledim. O aldıklarının parasını ödedin mi? Diye tekrar sordu. Hasan, kara yüzlü adamın, tekrar sorması üzerine, ellerini cebine daldırdı. Cebine bakmasına rağmen, para bulamayınca korkarak titrek bir şekilde:

–   Param yok ki, dedi.

Kara yüzlü adam, param yok denilmesi üzerine hiddetlendi ve kalfasını çağırdı ve el kol işareti yaparak ona ‘Biz parası olmayanı ne yaparız, burada’ demesiyle birlikte, kalfası başıyla işaret ederek ‘tamam, anladım’ dedi ve hızlı adımlarla giderek eczanenin kapısını kilitledi, eczanenin penceresini perdelerle örttü. Eczanenin kapısı kilitlenince, kara yüzlü adam cebinden zincir çıkartarak Hasan’ın üzerine gelmeye başladı. Bu adam, bir taraftan elindeki zinciri sallıyor, bir taraftan da elindeki satırı döndürüyordu. Kara yüzlü adam elindeki zinciri sallayıp Hasan’a vuracakken, Hasan sağa doğru adım attı. O anda zincir başı başına hafifce değerek arka tarafındaki perdeyi yırttı. Oradan da cama vurunca, cam paramparça oldu. Eczanenin camı kırılınca,  bunu fırsat bilerek geriye doğru döndü ve kırık camdan atlayıp, kafasından akan kana aldırmadan eczaneden çıkarak koşmaya başladı. Kara yüzlü adam, Hasan’ın camdan kaçtığını fark edince o da peşinden koşarak elindeki satırı fırlattı. Fırlattığı satır Hasan’ın kulağının yanından geçerek ağaca saplandı.

Korkularla dolu bir günün sonunda, kasabadan çıkarak mağarada bıraktığı yaralı adamın yanına vardı. Öğrendiği ilk yardım kurallarıyla, önce kafasını sararak kanın durmasını sağladı. Daha sonra yaralı adamı tedavi edebilmek için, elindeki ilaçları kullanarak onun yaralarını temizledi. Adam, o kadar çok darbe almış ve hırpalanmıştı ki, aldığı bu darbelere rağmen hayatta kalması, onun onun çok kuvvetli bir bünyesi olmasının göstergesiydi. Yaralı adam,  gördüğü tedaviye rağmen, kendine gelemedi ve sabaha kadar, sürekli ‘bizi kurtarın, bizi kurtarın’ diye inledi durdu. Ancak, sabaha karşı biraz kendine gelebildi. O anda da dudaklarını hafifçe oynatarak, susuz olduğunu ve su içmek istediğini söyledi. Yaralı adamın, kendine gelip kendisinden su istemesine sevinen Hasan, hemen mağaradan çıkarak su aramak için, korku dolu anlar yaşadığı kasabaya geri döndü.

Kasabada, yine her şey normal gibi görünüyordu. Görünürlerde korkulacak bir şey yok gibiydi. Buna rağmen, yinede kasabaya temkinli girerek su alabileceği çeşme aradı. İki kavşağın birleştiği yerde iki musluklu bir çeşme gördü. Çeşmeye doğru sağına soluna bakınarak yürüdü. Çeşmeye gelip su alacağı sıra, arkasından bir el uzanarak kolunu tutmasıyla irkildi. Kolunu tutan adam kendisine:

‘Nihayet yakaladım seni. Demek, benden kaçarsın ha’ demesi üzerine geri döndü. Geri dönmesiyle birlikte o adamın, eczanede parası olmadığı için, aldığı şeylerin parasını ödemeden çıkmak zorunda kaldığı, eczanenin sahibi kara yüzlü olan adamdı.

Kara yüzlü adam, Hasan’ın geriye dönüp kendisine doğru baktığını görünce, ‘Benim elimden şimdiye kadar aldığı şeylerin parasını ödemen çıkıp kurtulan olmadı’ dedi ve elleriyle boğazına yapışıp sıkmaya başladı. Hasan, o anda, neredeyse boğulacak duruma geldi. Bu durumdayken, eğer bir şeyler yapmazsa ölebilirdi. Gücünü kuvvetini toplayarak, kara yüzlü adamın midesine diziyle kuvvetlice vurdu. Midesine darbe alan kara yüzlü adam geri çekilince, yumruğuyla ona bir yumruk attı. Kara yüzlü adam, aldığı son darbeyle sendeleyip yere düşünce bunu fırsat bilip, hızla koşarak oradan uzaklaştı. Ondan tamamen kurtulunca, nefes nefese kalmış, bir yere oturup dinlenmek istemişti. Ama nereye oturabilirdi ki, hiçbir yer güvenli değildi. Nereye gitse, ne yapsa bu kasabada mutlaka başına bir işler açılıyordu. Güvenli bir yer arayıp bulamayınca kasabanın içlerine doğru yürüdü. Orada, etrafı duvarlarla çevrili yeşil bir alan gördü. Belki burası güvenlidir düşüncesiyle oraya doğru yöneldi ve duvarı atlayarak yeşil olan alana oturdu. Oturup biraz dinlenmek için geriye doğru yaslanınca etrafını birden bire karınca ordusu sardı.  Bu karıncalar kıskaçlarını birbirlerine vurarak gittikçe yaklaşıyorlardı ve gözlerinden ateş saçar gibi kırmızı ışık yayılıyordu. Bu karıncalar kendi aralarında fısıldayarak ‘Nihayet, yemeğimiz ayağımıza geldi’ diyorlardı.

Yazar: Murat CANPOLAT

Hikayenin I. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin II. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin III. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin IV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin V. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin VI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin VII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin VIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin IX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin X. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XIV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XVI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XVII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XVIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XIX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXIV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXVI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXVII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXVIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXIX Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXX Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXXI Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXXII Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXXIII Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

 

 

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu