Güzel Bir Macera Hikayesi; “Gizemli Yolculuk” VIII.Bölüm
Hikaye Oku: Hasan, sultanın oğlunu dinledikten sonra sultanın yanına giderek:
– Sultanım, oğlunuz artık iyileştiğine göre, müsaade ederseniz ben gitmek istiyorum. Birde evime giden yolu bulmak için ne tarafa doğru gideceğimi söylerseniz sevinirim, diyerek sultandan izin istedi. Sultan, Hasan’ı alnından öperek:
– Oğul, sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Bana, oğlumu iyileştirerek çok büyük bir iyilik yapmış oldun, Hem ülkemin geleceğini kurtarmış oldun hem de bana evlat acısını bir daha tattırmamış oldun.
Hasan, sultanın bana tekrardan evlat acısı tattırmadığın için sözü üzerine merak içerisinde:
– Sultanım, siz evlat acısını tekrar tattırmadığınız için, bana teşekkür ettiniz. Yoksa sizde mi evladınızı kaybettiniz?
– Evet, evlat, bende evladımı kaybettim. Ben, yıllarca evlat hasreti çektim. Yıllar sonra hasta olan bu evladımdan önce bir oğlum daha oldu. Onu çok sevmiştim. Yıllarca evlat hasreti çektikten sonra o evladımla yüzüm gülmüştü. Ne var ki o evladımın bir gün çok hasta olduğunu öğrendim. O günden sonra gözlerimin önünde günbegün eriyip gitti. Bir gün halkımın isteklerini dinlediğim gün gelen bir haberle adeta yıkıldım kaldım. Aldığım o haberde evladımın öldüğünü öğrendim. Onun ölümünden sonra evlat acısı içimi yakıp kavurdu. Oğlumun ölümünden iki yıl sonra bu evladım dünyaya geldi. Onunla evlat acısını unuttum ve tüm sevgimi ona verdim. Yıllar öylece gelip geçti. Yıllar sonra da ikinci oğlumun bu acısı, beni bayağı yıprattı.
Hasan, sultanı teselli ederek, kendisinin de aynı acıları yaşadığını, evlat acısının zor olduğunu söyleyerek, derdini anladığını belirtti. Ardından yaratık uyanmadan, yaratığı sultanın, oğlunun ayağının üzerinden kaldırıp tekrar çuvalın içine koydu ve çuvalı sırtına aldı.
Sultan, Hasan’a teşekkür ettikten sonra onu sarayın dışına kadar refakat etti. Sarayın dışına çıkınca sultan, araba hazırlatarak Hasan’a ancak kayalıkların oraya kadar yolu tarif edebileceğini ondan sonrasını bilmediğini söyledi. Hasan, sultanı dinledikten sonra onunla vedalaşarak arabaya binerek evinin yolunu bulmanın ümidiyle yola çıktı. Sultan, araba hareket edip gözden kayboluncaya kadar arkalarından bakarak sarayına geri döndü.
Hasan, hüzünlü fakat mutlu bir şekilde arabayla gidiyordu. İçinde sultana yaptığı iyiliğin sevinci vardı. Şehirlerden geçtikçe sultanın mutluluğu sanki herkese yansımış gibiydi. Ülkede bayram havası yaşanıyordu. Kayalıkların oraya kadar mutlu bir şekilde arabanın şoförüyle konuşa konuşa yol aldılar. Kayalıkların oraya gelince şoförle de vedalaşarak arabadan indi. Yaratığı aldığı yere bırakmak için dikkatli bir şekilde kayalıklara doğru tırmanmaya başladı. Kayalıklardan içeri girdiği deliğe kadar gelip oradan içeriğe gizlice girdi. Yaratıklar yine oradaydılar ve yine yiyecekleri bir av yakalayıp kafesin içine hapsetmişlerdi. Onlara görünmeden biraz daha ilerleyince hapsettiklerinin kendisini onların elinden kurtardığı kral olduğunu gördü. Hem onu kurtarmak hem de kendisini o yaratıkların elinden kurtardığı için, yaptığı iyiliğe karşı bir iyilik olması açısından yarattıkları uyutmak için tekrardan hafifçe türkü söylemeye başladı. Yaratıklar duydukları türkü karşısında dans etmeye başladılar. Dansın sonunda gözleri görmez olup uyumaya başlayınca kafesin oraya giderek kralı hapsolduğu kafesten kurtardı. Yaratıklar uyanmadan ikisi de beraber kayalıklardan aşağıya indiler. Kral kurtulunca Hasan’a sarılarak:
– Beni onların elinden kurtardığın için sana ne kadar teşekkür etsem yine de azdır, dedikten sonra, ben sana onlarla yıllardır savaştığımızı söylemiştim. Ama şunu söylemeyi unutmuşum. Onlar ilk önceden böyle tuzak kurup kafesin içine hapsetmezlerdi. Ne olduysa şu birkaç yıl içerisinde oldu. Onlar hem çeşitli tuzaklar kurmayı öğrendiler hem de kafesler kurarak avlanmaya başladılar.
Hasan, kralı dinleyince sultanın, oğlunun sözleri aklına geldi. Demek ki sultanın oğlu o yaratığı kafese hapsedince yaratık ondan öğrenmiş ve uygulamaya başlamışlardı. Kayalıklardan aşağıya inince kafasındaki düşünceleri krala söyledi. Kral, yaratıkları nasıl uyuttuğunu merak ederek:
– Bana, yaratıkları nasıl uyuttuğunu söyler misin?
Hasan, kralın sorusu üzerine:
– Size yaratıkları nasıl yakaladığımı söylerim ama bir şartla.
– Nedir o şartın?
– Yaratıklara zarar vermeyeceksiniz.
– Peki, ama neden? Sen de biliyorsun ki onlar vahşidirler.
– Biliyorum ama onlar da can taşıyorlar. Hiçbir canlıya kötü davranılmasına gönlüm razı olmuyor. Onun için onlara zarar vermeyeceğinize dair bana söz vermelisiniz.
Kral, onlara zarar vermeyeceklerini söyleyince, Hasan, şayet yaratıklara esir düşerseniz hafifçe türkü söyleyin. Onlar türküyü duyunca dans etmeye başlarlar. Dansın sonuna doğru gözleri görmez olur ve daha sonra da uykuya dalarlar. Onlar uykuya dalınca da sizler onların elinden kaçıp kurtulursunuz, diyerek komutanla vedalaşarak sakin bir şekilde kayalıklardan uzaklaştı. Kayalıklar görünmez olunca bir yol bulmak için sağa sola bakındı. Fakat bir türlü yol bulamadı ve şaşırıp kaldı. O şaşkınlık içerisindeyken ileride beyaz bir şeyin kendisine doğru yaklaştığını gördü. Dikkatli şekilde bakınca onun alnında küçük bir beyazlığı olan siyah bir at olduğunu fark etti. At iyice yaklaşınca başından tutarak sevmeye başladı. O kadar sevimli bir attı ki, bakmaya doyamıyordu. Atı severken şaşırtacak bir şey oldu, at kanatlanarak dile geldi:
– Ey insanoğlu! Eğer yolunu bulmak istiyorsan üstüme bin, yelelerime sıkı tutun, gideceğin yere götüreyim. Yalnız dikkat et, üstümdeyken yelelerimi sakın bırakma.
Hasan, şaşkınlık içerisinde atı dinledikten sonra, kendi kendine: ‘Bu at, nasıl kendi kendine koştu ve kanatlandı’ diye düşündü ve o şaşkınlık içerisinde atın üzerine bindi. At kanatlarını açarak havalandı ve birlikte uçmaya başladılar. Atın üstündeyken, bir ara unutarak ellerini atın yelelerini tutmayı bıraktı. İşte o anda atın üstünden hızla düşmeye başladı. Tam yere düşecekken hafif bir rüzgârla birlikte içinden el çıkarak Hasan’ı arkasından tuttu ve o hızla yukarı doğru çıkmaya başladı. Atın uçtuğu yere kadar yükseldi. Kendisini tuttuğu el, atın üzerine bırakınca ortadan kayboldu. At, Hasan’ı görünce:
– Ben, sana dememiş miydim, yelelerimi sıkı tutun diye. Bak gördün mü yelelerimi bırakınca ne oldu. Şimdi yelelerimi sıkı tut ve bir daha bırakma, dedikten sonra hızlı bir şekilde yol alarak çölün ortasındaki dört yol ayrımına geldiler. At dört yol ayrımına gelince aşağıya inerek Hasan’ı sırtından indirdi ve ona, bundan sonraki kapıların sonunda karşısına çıkacağını söyleyerek geldiği gibi hızla yükselerek uçup gitti.
Hikayenin I. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin II. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin III. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin IV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin V. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin VI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin VII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin VIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin IX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin X. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XIV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XVI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XVII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XVIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XIX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXIV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXVI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXVII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXVIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXIX Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXX Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXXI Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXXII Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXXIII Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ