Güzel Bir Macera Hikayesi; “Gizemli Yolculuk” III.Bölüm
Hikaye Oku:Uyku iyice bastırmış, yavaş yavaş gözleri kapanmaya başlamıştı. Kovuğun içinde gördüğü yazı, acaba gerçek miydi, yoksa uykulu gözlerin verdiği bir yanıltmamıydı. Kafasındaki bu soruların cevabını, ancak uykusu geçtikten sonra alabilirdi. Kafasındaki soruların netleşmesi için kovuğun bir kenarına kıvrılarak uyudu.
Sabah olunca ilk işi gece uykulu gözlerle gördüğü aynaya bakmak oldu. Ayna gece gördüğü gibi aynen yerinde duruyor ve pırıl pırıl parlıyordu. Aynayı görüp, gece uykulu gözlerle gördüğü şeyin hayal olmadığını anlamasından sonra ayağa kalktı. Aynaya doğru yönelerek üstündeki yazıya tekrar baktı. Yazı gece gördüğü gibi aynen yerinde duruyordu ve o yazıda ayna gibi parıldıyordu.
Çölün ortasında gidecek başka bir yol olmadığından, biraz da merak ettiğinden aynanın üzerinde bulunan kolu sağa doğru bir iki defa çevirdi ve bunun sonunda ne olacağını görmek için kovuktan dışarıya doğru çıktı. Kolu aşağıya doğru çevirip kovuktan dışarıya çıktığı anda müthiş bir gürültü meydana geldi ve ağaç ortadan kayboldu. Ağacın yerinde ise dört tane yol açıldı ve her bir yolun üzerinde doğu, batı, güney, kuzey diye yazılıydı. Ayrıca, her yol değişik değişikti. Mesela, doğuya giden yol düz ve çakıllı, batıya giden yol; eğri büğrü ve toz içerisinde, güneye giden yol; inişli çıkışlı ve yer yer çukurlar vardı. Kuzeye giden yol ise, diğer yolların hepsine benzer bir özelliği vardı.
Hasan, ağaç kaybolup onun yerine dört yol karşısına çıkmasının verdiği şaşkınlıkla ne yapacağını bilemeden öylece kalakaldı. Şaşkınlık içerisindeyken, aynanın içine çekilmeden önce gördüğü pirifani adam, karşısına çıkarak:
– Ben sana demedim mi, çok uyuma diye. Bak sonunda ne oldu. Sözümü dinlemediğin için çok uzun bir yolculuğa çıkmak zorunda kaldın, deyip serzenişte bulunduktan sonra sözüne şöyle devam etti. Bundan sonra yapacağın bu yolculukta dikkatli ol ve önüne çıkan engellerden yılma. Karşına çıkan bütün engeller karşısında yılmadan yoluna devam edersen eğer, mutlaka ailene kavuşabileceğin bir yol çıkacaktır karşına. Eğer karşına çıkan engellerden yılar geri dönmeye kalkarsan, bir daha asla evine ulaşamazsın, dedikten sonra sözünü keserek yürüyüp gitti.
Pirifâni adamın çekip gitmesinden sonra kendine gelen Hasan, hangi yoldan gitmeyi kararlaştırmak için sağa sola bakıp, ilk olarak Doğu Kapısı yazan yerden gitmeye karar verdi ve Doğu Kapısı yolun olduğu taraftan gitmeye başladı. Gece karanlık çökünceye kadar o yoldan devam ederek, yolun nereye gittiğini bulmaya çalıştı. Yol çakıllı olduğu için ayakları şişmiş, ayakları şiştiği içinde kendi kendine içinden: ‘Galiba yol hiç bitmeyecek’ diye söylendi. Kendi kendine söylenirken, o sırada hafif bir rüzgâr çıktı ve ardından rüzgârın içinden bir el çıkıp arkasına geçerek hırkasını tuttu. Arkasından bir şeyin kendisini tuttuğunu fark edince korkarak ‘Beni, böyle kim tutuyor?’ diye söylenerek kendisini kimin tuttuğunu anlamak için sağa sola bakındı. Fakat kimseyi göremedi. Etrafında kimseyi göremeyince, kendisini görünmeyen varlıkların tuttuğunu zannederek elleri ayakları titredi. Korku içerisinde:
– Ben sadece yolunu kaybetmiş bir kişiyim. Onun için ne olur bırakın beni, diyerek korktuğunu belli etmeye çalıştı.
Onun korktuğunu gören rüzgârın içindeki el, tatlı bir eda ile kendisine:
– Benden sakın korkma. Darda kaldığın zaman mutlaka gelir seni kurtarırım, dedi ve hızla havaya kaldırarak yolun paket taş döşeli yerine bırakarak kayboldu. Hasan, rüzgârın içindeki ele doğru bakarken, elin ortasında tanıdık insan yüzüne benzer bir yüz belirdiğini gördü. Bu yüz kendisine bakıyor ve gülümsüyordu.
Ayaklarının şişkinliği dindirmek için paket taş döşeli yolun girişinde mecburen dinlenmek zorunda kalan Hasan, oturduğu yerin tam karşısında beyaz bir tavşanın çıkıp kendisine doğru yaklaştığını gördü. Tavşan, kendisine doğru yaklaşıp ayaklarının dibine gelerek, o ufacık patileriyle Hasan’ın pantolonunun paçalarını yukarı doğru sıyırdı ve yaralı olan ayaklarını sıvazladı. İşi bitince de geldiği gibi ortadan kayboldu.
Tavşan ortadan kaybolduktan sonra, ayaklarındaki ağrılarının dindiğini hissetti. Ayağındaki ağrılar geçince, ayağa kalkarak paket taş döşeli yolda dikkatsiz bir şekilde, bastığı yerlerde ne olduğuna bakmadan öylece yürüdü. O şekilde yürüdüğünden dolayı ileride küçük demir çubuğun yere saplı olduğunu fark etmeyip, ayağı ona takılarak yere yüzüstü düştü. O sırada yol, yürüyen merdivenler gibi hareket etmeye başlayıp, gürültüler çıkartarak ilerledi.
Yere düştüğünde, merdivenlerin hareket etmesinden dolayı korkmuş ve o heyecanla ayağa kalkmayı bile unutmuştu. Öylece yürüyen merdivenlerde oturduğu yerden kalkamaz oldu. Biraz sonra yürüyen merdivenler, etrafında kıvılcımlar saçarak gürültülü bir şekilde aniden durdu. Merdivenlerin durduğu yerde renkli ışık zümresi belirdi ve kendi etrafında dönmeye başladı. Gördüğü bu ışık zümresi yerini dumana bırakarak ortadan kayboldu. Ortaya çıkan duman yavaş yavaş çekilince büyük gösterişli bir ev ortaya çıktı.
Hasan, evi görünce ayağa kalkarak kendi kendine: ‘Bu ışık da nereden çıktı, ne oluyor burada’ diye söylenip eve doğru yaklaştı. Evin önüne gelince kapının tokmağını kaldırarak kapıya vurdu ve beklemeye başladı. Biraz beklemesine rağmen kapı açılmayınca, kimse yok diye geri döneceği sırada, kapı gıcırtıyla açılarak evden, beli iki büklüm olmuş ve başı kelleşmiş olan, kulakları sivrice, üzerinde sade bir elbise olan, yaşlı bir adam çıkarak, ona dikkatli bir şekilde bakıp baştan aşağıya doğru süzer. Karşısında ihtiyar adamın dikkatli bir şekilde bakarak kendisini süzmesi karşısında oldukça tedirgin olur ve şaşırmış bir şekilde ona doğru bakar. İhtiyar adam, Hasan’ın şaşkın şaşkın kendisine doğru öylece baktığını görünce:
– Niye öyle şaşkın şaşkın bakıyorsun evlat? Diye hitap eder.
Hasan, şaşkınlığı geçince:
– Kusura bakma beybaba, çölde kaybolduğumdan beri yolumu arıyorum. Buraya gelinceye kadar da garip şeylerle karşılaştım. Sizin evinizin birden karşıma çıkması ve sizi de iki büklüm olmuş bir şekilde görünce iyice şaştım kaldım.
– Ne kusuru oğul. Buraya kaç kişi geldiyse hepsi aynı şeylerle karşılaştılar. Aynen, senin bana söylediğin sözleri söylediler. Onun için yadırgamıyorum artık hiç kimseyi.
– Peki beybaba! Yolumu nasıl bulabilirim onu söyler misiniz?
– Bak oğul! Şu ilerideki çiçekli yolu görebiliyor musun?
– Evet, görüyorum.
– İşte, oraya git ve o yoldan düz devam et, yolunu o şekilde bulursun.
– Teşekkür ederim beybaba, yolu tarif ettiğin için, diyerek ihtiyarla vedalaşarak o yola doğru gitti. Çiçekli yoldan içeri girerek yürümeye başladı. Çiçekler o kadar rengârenk ve güzeldiler ki onlara baka baka yolun bittiğini göremedi. Ta ki bir kuşun gelip başına konmasına kadar. Başına konan kuş dile gelerek:
– Ne hayran hayran etrafına bakınıyorsun, biraz da önüne baksana? Diyerek tekrar uçup gitti. Kuşun uçup gitmesinden sonra, tam önüne bakacakken kuş tekrar geriye gelip başının üstüne kondu ve tekrar dile gelerek:
– Bundan sonra gideceğin bütün yollarda, şaşkınlığa düşersen ve yoluna gitmeni sağlamak için seni ikaz edeceğim, dedi ve uçarak uzaklaştı. Kuşun, ikinci kez gelip ikaz etmesinden sonra önüne bakınca yolun bittiğini ve karşısında üzerinde anahtarı olan siyah bir kapı olduğunu gördü. Kapı kapalıydı ve üzerinde: ‘Dikkatli bir şekilde giriniz. Eğer dikkatli şekilde girmezseniz, başınıza çok iş gelebilir.’ şeklinde yazı vardı.
Kapıya iyice yaklaşıp bakınca üzerinde anahtarının olmadığını gördü. Kapının üzerinde anahtar olmadığı için, kapıyı nasıl açacağını düşünürken gök gürlemesine benzer bir uğultu koptu ve ardından siyah beyaz, Sibirya kurduna benzer bir kurt çıktı. Bu kurt tıpkı, kendi köpeği olan Sibirya kurduna benziyordu ve kurdun ağzında bir anahtar vardı. Kurt yanlarına yaklaşarak ağzındaki anahtarı yere bırakıp dile geldi ve kapıyı nasıl açabileceklerini göstererek:
– Bundan sonra gideceğin bütün yollarda karşına kapılar çıkacak. O kapıların üzerinde de anahtarlarının olmadığını göreceksin. O kapıları zorlayıp açamazsan eğer, bana üç defa ‘Kurt neredesin, gel de açılmaz olan bu kapıdan kurtar beni’ dersin. İşte o zaman, ağzımda anahtarla ben ortaya çıkarım, dedi ve geldiği gibi ortadan kayboldu. Hasan, kurdun kaybolmasından sonra yerdeki anahtarı alarak, kapıyı açıp içeriye girdi. Kapıyı açınca aşağıya doğru inen bir merdiven vardı ve içeriden çok güzel kokular geliyordu. Bu kokular o kadar hoştu ki, adeta büyüleyici bir etkisi vardı. Hasan, bu kokuların cazibesine daha fazla dayanamayarak merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Merdivenler o kadar uzundu ki, indikçe iniyor bir türlü sonunu getiremiyordu.
Hikayenin I. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin II. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin III. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin IV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin V. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin VI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin VII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin VIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin IX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin X. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XIV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XVI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XVII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XVIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XIX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXIV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXVI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXVII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXVIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXIX Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXX Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXXI Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXXII Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin XXXIII Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ