Dini Hikaye; “Tevafuklar”49. Bölüm
Büşra, aklından Faruk ve Fatma’nın duygularını nasıl öğreneceğini düşünürken o sırada hastaneye hiç beklemedikleri bir ziyaretçi gelmiş, Faruk’un odasına doğru çıkıyordu. Ziyaretçi yavaş adımlarla odaya yaklaştı. Kapının kolunu yavaşça açarak içeriye girdi. İçeridekilere göz gezdirdikten sonra Süreyya Hanım’a doğru yaklaştı. Ardından onun omzuna dokundu.
Süreyya Hanım, Büşra, Fatma ve oğluyla konuşurken omzuna dokunan bir elle irkildi. Onun kim olduğunu anlamak için geriye dönünce birden çığlık attı. Ardından gelen kişinin boynuna sarılarak ağladı.
Bu gelen kişi kimdi? Süreyya Hanım neden ona sarılarak ağlamıştı? Faruk bunları düşünürken annesi gelen kişiden ayrılmış, ona şefkatle bakıyordu.
Faruk, annesinin konuşmaması üzerine daha fazla dayanamayarak:
‘Anne, neler oluyor. Bu gelen kişi kim ki hem sen ağlıyorsun hem de o?’ diye merak içerinde sorunca Süreyya Hanım oğluna doğru dönüp gülümseyerek:
‘O senin halan Saliha’ dedi gelen misafire tekrardan sarıldı. Onca senelerin hasretini giderircesine.
Faruk, ziyarete gelen kişinin halası olduğunu duyunca hem şaşırmış hem de sevinmişti. Halası o daha küçükken kocasının işleri sebebiyle Almanya’ya gitmek zorunda kalmış, ondan sonra bir daha görüşememişlerdi.
Süreyya Hanım, Saliha Hanım’a yer gösterip onun oturmasını sağladıktan sonra ona:
‘Saliha Abla, yıllardır neden gelmedin ziyaretimize?’ dedi sitem dolu sözlerle.
Saliha Hanım, sitem dolu sözleri işitince:
‘Süreyya, ne desen haklısın. Yıllardır ziyaretinize gelmediğim için suçluyum. O yüzden hakkınızı helal edin…’ dedi başı eğik bir şekilde.
Süreyya Hanım, görümcesinin yıllar sonra çıkıp gelmesinin sebebini merak ederek:
‘Saliha abla, yıllar sonra ziyaretimize gelmen bizi memnun etti. Yalnız, daha önce değil de oğlumun kaza geçirip yürüyemez hale geldiğinde çıkıp gelmen doğrusu biraz şaşırttı beni’ dedi Süreyya Hanım.
‘Süreyya, daha önce de gelmek istedim, ama buna bir türlü muvaffak olamadım. Çünkü hazırlığımı yapıp gelmek istediğim her seferde araya türlü türlü engeller çıktı. O yüzden gelemedim’ dedi. Saliha Hanım, üzüntülü bir şekilde.
‘Abla, yine de senin, oğlumun trafik kazası geçirip gelmene denk gelmesini anlayamadım’ dedi Süreyya Hanım, merak içerisinde.
‘Süreyya, halen daha anlayamadın mı? Bu bir tevafuk, Yüce Mevlam, böyle dilemiş ki yeğenimi alıp Almanya’ya götüreyim orada tedavi ettireyim’ dedi Saliha Hanım, asıl niyetinin ne olduğunu aktarmak için.
Süreyya Hanım, Almanya lafını duyunca:
‘Ne diyorsun abla, Almanya’ya götürmek mi?’
‘Evet, müsaaden olursa onu Almanya’ya götürüp orada tedavi ettireceğim, zaten her şeyi hazırlatıp geldim’ dedi Saliha Hanım.
Hazır lafını duyan Süreyya Hanım, şaşırarak:
‘Nee, her şey hazır mı’ diye şaşkınlığını belirtmesi üzerine Saliha Hanım:
‘Evet, her şey hazır orada. Doktorları bile hazırladım’
‘Abla’ dedi Süreyya Hanım ‘peki nasıl haberin oldu bu kazadan’ dedi merak içerisinde.
‘Süreyya, yıllardır sizi takip ettiriyorum. Başınızdan geçen her şeyi biliyorum. Hatta Sinan denen birinin sizi sürekli sıkıştırdığını da’ dedi Saliha Hanım.
‘Takip etmek mi?’ dedi Süreyya Hanım, merak içerisinde.
‘Evet, takip etmek’ dedi Saliha Hanım, ‘O da kocam sayesinde oldu. Onu çok seven dostları sizden haber alıp sürekli bize bilgi gönderiyordu. Hatta yeğenimin kaza yaptığını, karaciğer ameliyatı olduğunu bile öğrendim. Olanları öğrendikten sonra bize ait olan hastanemizde her şeyi hazırlattırdım. Hazırlıklar tamam olunca bende ilk uçağa binerek buraya geldim’
Fatma, Almanya lafını duyunca kalbine ateş düştü. Faruk’tan bir an olsun bile ayrılmak ona acı verirken şimdi de Almanya’ya giderek daha da uzaklaşacaktı. O yüzden de içi acıdı. Utancından ve Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hadis-i şerifi aklına geldiğinden sevdiğini bile söyleyememişti. Söylese bile ne yazardı ki o zengindi kendisi ise basit bir hizmetçi.
O düşünceler içerisindeyken Saliha Hanım onun düşünceli halini görünce:
‘Seni düşünceli görüyorum kızım. Nedir seni bu kadar düşündüren’ dedi şefkatli bir şekilde.
Fatma, ne düşündüğünü söyleyemezdi. Söylese hem elinden bir şey gelmez hem de Faruk’u sevdiği ortaya çıkardı. Yalan da söyleyemezdi. Söylese Allah Teâlâ’nın yasak ettiği bir fiili yapmış olurdu. Şu an öyle bir durumdaydı ki iki arada bir derede kalmıştı.
Fatma, beş-on dakika ne diyeceğini düşündükten sonra:
‘Saliha Hanım, Faruk Bey’in durumundan dolayı düşünceliyim. Ben Süreyya Hanım’ın yanına girmiş gireli Faruk Bey’in hizmetiyle ilgileniyorum. Onun hizmetine o kadar alıştım ki şimdi ondan uzak kalmak bana zor geliyor’ dedi ama aslında asıl niyetini de açık etmişti. Ama o bu durumun farkına bile varamamıştı.
Onun bu sözlerinden sonra Saliha Hanım, ikisinin arasında bir şeyler olduğunu sezinledi ama bunu açığa vurmadı. Onun yerine ikisinin birbirlerinden uzak kalmaması için onunda Faruk’la beraber Almanya’ya gelmesini rica etti.
Saliha Hanım’ın teklifine içten sevinse de şaşırmaktan da kendini alamadı. Bu yüzden ona:
‘Saliha Hanım, bu teklifiniz beni hem memnun etti hem de şaşırttı. Ama biliyorsunuz ki ben hizmetçiyim, Süreyya Hanım’ın yanında belli görevlerim var. Eğer sizinle gelirsem bu işleri kim yapacak’ dedi Fatma, işlerin geri kalması ihtimalinden endişe ederek.
Süreyya Hanım, Fatma’nın sözlerinden sonra söze karışarak:
‘Kızım, sen buraları merak etme. Sen gelene kadar yerime bakacak birilerini bulurum’ dedi Fatma’nın omzuna hafifçe dokunarak.
Süreyya Hanım’ın sözleri üzerine Fatma’nın yüzü güldü. Faruk’tan ayrılmayacağına sevindi. Bu yüzden yüzünde sevinmenin emareleri görüldü. Her ne kadar sevincini dışarı vurmak istemese de buna muvaffak olamadı. Daha fazla kendini ele vermemek için Süreyya Hanım’a teşekkür etti ve odadan dışarıya çıktı.
O odadan çıkınca Saliha Hanım, Süreyya Hanım’ın kolundan tutarak gelmesini rica etti. Bu rica üzerine her ikisi de odadan çıkınca Saliha Hanım etrafa göz gezdirip:
‘Süreyya, bana doğruyu söyleyeceksin. Fatma’yla Faruk arasında ne var’ dedi onların aralarında bir şeyler olma ihtimalini sezinlemiş olmasından dolayı.
Süreyya Hanım, bu soru üzerine:
‘Abla, ben de bunun farkındayım. Ama henüz daha tam olarak çözmüş değilim. O yüzden bu soruna sağlıklı bir cevap veremem’
‘Sen bilmiyorsan eğer, ben bunların dillerini çözer, birbirlerine karşı olan duygularını anlarım. Hele şu ameliyat işini halledelim Allah Teâlâ’nın izniyle gerisi kolay zaten’ dedi Saliha Hanım, gülümseyerek.
Saliha Hanım ve Süreyya Hanım birbirleriyle konuşurken o sırada Nurcan malikânedeki işini bitirmiş, hastaneye doğru gidiyordu. Maksadı Faruk’u Fatma’dan uzaklaştırıp kendine bağlamaktı ve kendisini tehdit eden Yiğit Bey ve Sinan Bey’i kendisinden uzak tutabilmekti. Bu konuda da elinden gelen her şeyi yapacaktı. Hatta Fatma’yı ortadan kaldırmayı bile düşünüyordu. O bunları planlarken, bir şeyin farkında değildi. Onun bir planı varsa Allah Teâlâ’nın da bir planı vardı. O (c.c.) planlayanların en üstünüydü.
Nurcan, aklındaki fikirlerle hastaneye girip Faruk yattığı servise geldi. Onun üzerinde yine aynı elbiseler vardı ve bu sefer Faruk’u etkileyip kalbini çalmayı düşünüyordu.
Adımını salına salına içeriye atmış birkaç adım yürümüştü ki Faruk onu gördü ve yine kafasını yana çevirdi. Ardından bağıra bağıra:
‘Sana buraya gelme dememiş miydim? Hem bu üzerindeki elbiseler ne. Giymiş olduğun bu elbiselerle kimi etkileyeceğini düşünüyorsun. Üzerindeki elbiselerle ancak kendini kandırabilirsin, başkasını değil’
Nurcan, bu tepkiyi hiç beklemiyordu. Ne için gelmiş, ne görmüştü. O yüzden kalbi incinmişti. Sadece ‘ben, ben’ diyebildi ve ağlayarak dışarıya çıktı. Böylece onu elde etme ihtimalini tamamen kaybetmiş oldu.
O dışarıya çıktıktan sonra Saliha Hanım, Süreyya Hanım’a ‘Bu kim?’ diye soru sordu. Bu soru üzerine Süreyya Hanım ‘O bizim hizmetçimiz. Aklınca Faruk’u elde etmeye çalışıyor’
Saliha Hanım olanları dinledikten sonra:
‘Mademki böyle bir sorun var. Niçin onu işten çıkarmıyorsunuz’ diye bir soru sordu.
Bu soru üzerine Süreyya Hanım:
‘Bizim yakın dostumuz Lütfü Bey’i az çok tanıyorsundur’
‘Evet, ismini duymuştum. Ama kendisini şahsen tanımıyorum’ dedi Saliha Hanım.
‘O gördüğün hizmetçi Lütfü Bey sayesinde yanımda çalışıyor’ dedikten sonra iç çekerek ‘Lütfü Bey’in bizde çok emeği var. O emeğin hatırına bende onun ricasını kıramıyorum’
Aralarındaki bu konuşmadan sonra gerekli izinler alınıp vize ve pasaport işlemleri de hallolduktan sonra Saliha Hanım, Faruk ve Fatma hep beraber Almanya’ya doğru yola çıktılar. Onlar yola çıkınca Nurcan’da onların arkasından kin ve nefretle baktı. Ardından Yiğit Bey ve Sinan Bey’e Faruk’un halasıyla beraber Almanya’ya gittiğini haber verdi. Bu haber üzerine her ikisi de küplere bindi ve ağızlarından gelen her şeyi Nurcan’a sayıp döktüler. Nasıl sayıp dökmesinler ki, yaptıkları planlar Faruk’un gitmesiyle son buluyordu.