Dini Hikaye; “Tevafuklar”46. Bölüm
Kaya, Sinan Bey’den polislerin arasındaki köstebeğin ismini duyduktan sonra onun kim olduğunu bulabilmek için ne yapması gerektiğini düşünmeye başlamış ve sonunda Sinan Bey’in telefonunu ele geçirmekte bulmuştu. Bulduğu çözümü yerine getirmek için gece olmasını ve Sinan Bey’in yatıp uyumasını bekledi.
Gece olup herkes uykuya çekilince kafasına maskeyi geçirip Sinan Bey’in odasına yaklaşıp usulca kapıyı açtı. Yere eğilip gizlice odaya süzülüp yere eğildi. Oradan sürüne sürüne telefonun olduğu yere yaklaştı. Tam elini uzatıp alacaktı ki telefon çaldı. Telefon çalınca yakalanmamak için kendini hızlıca yatağın altına yattı.
Sinan Bey, telefonu çalınca uykusundan uyandı ve telefonu açtı. Alo der demez birden ayağa fırladı. ‘Peki, efendim’ diyerek dışarı çıktı.
O sırada yatağın altında bekleyen Kaya, ne olduğunu anlayabilmek için yatağın altından çıktı. Kimseye görünmemek için gizlice odadan çıkarak Sinan Bey’in peşine takıldı. O arkada Sinan Bey önde bir müddet yürüdüler. Sinan Bey durunca o da durdu. Sinan Bey’in bir yerleri eşelediğini görünce onun ne yaptığını anlamak için beklemeye başladı.
Sinan Bey, bir müddet yeri eşeledikten sonra kapı koluna benzer bir şey bulup çevirdi. Onu çevirince büyük bir toprak parçası geriye doğru açıldı ve ortaya aşağıya doğru inen merdivenler çıktı. Ortaya çıkan merdivenlere adımını atarak aşağıya doğru inmeye başladı.
Sinan Bey’in merdivenlerden aşağıya indiğini gören Kaya, onun nereye indiğini görmek için peşinden merdivenlerden aşağıya gizlice indi. Aşağıya inince karşısına büyükçe bir depo çıktı ve bu depo ağzına kadar çeşit çeşit silahlarla doluydu.
Kaya, karşısına çıkan silah deposu karşısında şaşırsa da kendini kısa sürede toparlayıp Sinan Bey’in ne yaptığını anlamak için gizlice onu kolladı. Az sonra onun elinde ağır silahla gördü ve bir yerlerle telefonla konuşuyordu. Kiminle konuştuğunu anlayabilmek için telefona kulak kesildi. Sinan Bey, Beyefendi denen bir kişiyle konuşuyordu. O, Sinan Bey’e ne diyorsa tamam efendim diyor başka bir şey demiyordu.
Telefonla konuşmayı bitiren Sinan Bey, elindeki silahı yerine koymak için geri dönünce Kaya, ona yakalanmamak için hızlıca merdivenlerden yukarı çıkıp Sinan Bey’inde oradan çıkmasını bekledi. Bu arada ses çıkarmamak için ayaklarını oldukça yavaş basıyordu. Bu adrenalin kendisini oldukça etkilemiş, kalbi küt küt atmaya başlamıştı.
Sinan Bey, merdivenlerden çıkıp kapı kolunu geri çevirdikten sonra geri döndü. O geri dönünce Kaya kalbinin yavaşlamasını bekledi. Ardından onun peşine takıldı.
Sinan Bey, geri dönüp yatağına yattıktan sonra uyuyunca yarım kalan işini tamamlamak için odaya daldı. Odanın içinde sürüne sürüne telefonun olduğu yere geldi. Elini uzatıp onu alarak tekrar çalmaması için kapattı. İstediğine ulaşınca hızlıca odadan uzaklaştı. Telefonu aldığı yere de mektup bırakmayı ihmal etmedi.
Kaya, Sinan Bey’in odasında işini bitirince bu seferde Çetin’in odasına yöneldi. Niyeti onunda telefonunu almaktı. Onun odasına yaklaşıp kapıyı açınca karşısında Çetin’i gördü. Çetin’de bunu görünce şaşırarak bir müddet öylece birbirlerine baktılar.
Çetin, şaşkınlığı geçip eliyle silahına yönelince Kaya ondan hızlı davranıp ona sıkı bir yumruk attı. Yediği yumrukla sersemleyip yere sere serpe düştü ve kafasını yere çarpıp bayıldı. Onun bayıldığını gören Kaya, telefonunu alıp hızlıca oradan uzaklaştı.
Kaya, Sinan Bey’le çalışmaya başladıktan sonra onun birçok pisliğini ortaya çıkarmıştı. Ama onları polise nasıl ulaştıracaktı. Direk polise gitse Nihat komiser karşısına çıkabilirdi. Böylesi bir durumda bütün çabaları boşa giderdi. Üstelik kendisi de deşifre olabilirdi. İşte, budurumlara düşmemek için bir müddet daha polise gitmemeye karar verdi. Ama ele geçirdiği şeyleri de kendi odasında tutması büyük bir riskti. O yüzden de tanıştığı hocaya götürmeye karar verdi.
Sabah olunca Sinan Bey uyandı ve telefonunu bıraktığı yerde bulamadı. Bunu üzerine her tarafı aradı, ama bu aramaları boşunaydı. Çünkü telefonu Kaya’nın elindeydi.
Sinan Bey, telefonunu bulamayınca iyice sinirlendi ve hizmetçileri çağırdı. Niyeti onlara hesap sormaktı, ama bu düşünceleri telefonunu koyduğu yerdeki mektubu görünce bitiverdi.
Mektubu gören Sinan Bey, merak içinde mektuba yaklaşınca üzerinde maskeli adam logosunu görünce sinirleri iyice tavan yaptı. Bu sinirle yerinden fırladığı gibi hizmetçilerin yanına vararak her birini teker teker sorguladı. Bu sorgulama sonunda hiçbiri doğru dürüst cevap veremeyince korku içerisinde mektubu açtı. Mektup da şöyle yazıyordu:
‘Sinan denen mahlûk, artık senin ve senin gibilerin sonu geldi. Sürekli birileriyle konuştuğun telefonu ele geçirdim. Ayrıca gizlediğin silahların yerini de biliyorum. Artık bundan sonra adaletten kaçışınız yok. Beyefendi dediğin o kimseye de söyle, yakında onun kim olduğunu da ortaya çıkaracağım. Onunda kim olduğu ortaya çıkarsa, işte o zaman bittiniz demektir’
Mektubu okuyan Sinan Bey, kendi kendine ‘Sen kimsin, yatak odama girecek kadar cesareti kimden buluyorsun.’ Dedi ve mektubu ve içindekileri tartışmak için en güvendiği adamı Çetin’in yanına vardı. O sırada Çetin’de onu bekliyordu.
Çetin, odasına giren Sinan Bey’i boynu bükük bir şekilde karşıladı. Onun hüzünlü halini gören Sinan Bey:
‘Ne oluyor sana ki boynu bükük bekliyorsun?’ dedi merakla.
Bu soru üzerine Çetin, elindeki mektubu uzattı. Maskeli adam aynı şeyi ona da yazmıştı.
Sinan Bey, mektubu okuduktan sonra buruşturarak:
‘Yatak odalarımıza girecek kadar cüret edebilen bu adamı mutlaka bulun. Eğer bulamazsanız sonumuz geldi, demektir’
Çetin, yattığı yerden kalkarak:
‘Bunu nasıl yapacağız, onun kim olduğunu bile bilmiyoruz’
‘İşte bunu da siz bulacaksınız’ dedi Sinan Bey.
‘Siz, derken…’ dedi Çetin, merakla siz takısının kim olduğunu öğrenmek için.
‘Kaya ile sen bulacaksın’ dedi Sinan Bey, sırıtarak.
‘Ama efendim, biliyorsunuz onunla iyi geçinemiyoruz. Bunu bildiğiniz halde, neden onu yanıma katıyorsunuz?’ dedi sinirli bir şekilde
Sinan Bey, ciddiyetini takınarak:
‘İyi ya, belki bu sayede onunla aranız düzelir’
‘Ama efendim…’ deyince Sinan Bey daha da çok ciddileşerek
‘Âmâsı yok. Onunla çalışacaksınız dedim mi bu iş burada bitti demektir. Haydi, şimdi durmada bana onu çağır’ dedi ve eliyle kapıyı gösterdi.
Çetin, Sinan Bey’in bu son sözünden sonra boynu bükük şekilde ‘tamam’ deyip odadan ayrıldı. Kaya’nın yattığı odaya gelip kapısını çaldı. Birkaç sefer kapısını vurmasına rağmen kapı açılmayınca usulca kapıyı açarak içeri girdi. İçeride de onu göremeyince dışarı çıktı. Dışarı çıktığında içine bir şüphe düştü, acaba maskeli adam o muydu? Bunu anlayabilmek için tekrar içeri girince bu sefer Kaya ile karşılaştı. Ona neredesin der gibi sorgulayıcı bakışlarla bakınca Kaya:
‘Ne istiyorsun?’ deyince Çetin burnundan solurcasına:
‘Yoksa o maskeli adam sen misin?’ dedi sinirle.
‘Bunu da nereden çıkardın’ dedi Kaya, gerçeğin anlaşılmaması için.
‘Nereden olacak, kapıyı birkaç sefer vurmama rağmen açmadın. Bende bunun üzerine içeri girdim ve sen yoktun’ dedi Çetin sinirle.
‘Bu kadar basit bir gerekçe ile beni nasıl suçlarsın’ dedi Kaya.
‘O sen değilsen, öyle ise neredeydin’ dedi onun neden kapıyı geç açtığını öğrenmek için.
‘O sıra da banyodaydım ve yıkanıyordum’ dedi Kaya, bunu derken yalan söylemek zorunda kalmıştı. Çünkü Çetin’in kapıyı vurduğu zaman banyodaydı, ama yıkanmıyordu. O sıra ele geçirdiği kanıtları saklamakla meşguldü.
Çetin, yüzünü buruşturarak:
‘Her ne kadar bunu kanıtlayamazsam da gözüm üstünde olacak bunu bilesin’ dedi tehdit edercesine.
Kaya, Çetin’in tehditkâra varan sözleri üzerine sinirlenerek:
‘Bunları söylemek için mi geldin?’
‘Hayır, Sinan Bey seni çağırıyor’ dedi asıl amacının ne olduğunu anlatmak için.
‘Beni niçin çağırıyor’ dedi Kaya, merakla.
‘Maskeli adamı bulabilmemiz için birlikte çalışmamız gerekiyormuş. Onun için çağırdı seni’ dedi Çetin.
‘Peki, o zaman. Sen git ben de hemen geliyorum’ dedi Kaya, onu başından savmak için.
‘Yoo, seninle beraber gitmedikçe hiç bir yere ayrılmıyorum’ dedi Çetin sesi biraz sert çıkarak.
‘Niçin bu kadar benden şüpheleniyorsun?’ dedi Kaya, bir açık verme ihtimali olmasından korkarak.
‘Çünkü o maskeli adam her ortaya çıktığında sen ortadan kayboluyorsun. Ardından da o maskeli adam ortaya çıkıyor’ dedi Çetin.
‘Mademki benden bu kadar çok şüpheleniyorsun öyle ise bekle’ dedi ve odaya girerek elinde bir mektupla dışarı çıktı. Ardından elindeki mektubu Çetin’e uzatarak oku dedi.
Çetin, eline verilen mektubu alıp okuyunca:
‘Senden şüphelendiğim için özür dilerim. Elimdeki mektuba göre seni de ölümle tehdit etmiş’ dedi mahcup bir ifadeyle
‘Evet, ya ne sandın. Benim maskeli adam olacağımı mı?’ dedi Kaya, parmağıyla Çetin’in göğsüne dokundurarak.
Kaya, Çetin’in şüphelenmesi üzerine kendi odasına tekrar girdikten sonra Çetin’in şüphelenmesini önlemek için hızlıca bir mektup daha yazmıştı. O mektup da şöyle yazıyordu.
‘Sen Kaya olacak adam! Sen var ya sen, o zalimlerin içine girmekle kendini mahvettin. Ya o adamlara çalışmaktan vaz geçersin ya da hayatından. Şimdi karar ver. Hayatı mı seçiyorsun ölümü mü?’
İşte, Çetin’in şüphelenmesine son vermesinin sebebi bu mektuptu.
Kaya, mektubu Çetin’e verip okuttuktan sonra ona:
‘Şimdi benden şüphelenmeye devam edecek misin? Yoksa buna son mu vereceksin?’ dedi onu yatıştırabilmek için.
‘Hayır, artık şüphelenmeyeceğim. Ama yine de gözüm üstünde olacak’ dedi yine de şüphelendiğini ima ederek.
‘Eh! Öyleyse haydi gidelim. Biraz daha burada konuşmaya devam edersek Sinan Bey’den çekeceğimiz var demektir’ dedi Kaya ve hemen odasından çıktı. O çıkınca Çetin’de onun peşinden çıktı.