Dini Hikaye; “Tevafuklar” 11. Bölüm
Süreyya Hanım ve Fatma namaz kılıp salona geçtikten sonra Fatma, kahve yapıp salona geçerek Süreyya Hanım’ın gelmesini bekledi. O gelince Fatma:
‘Süreyya Hanım, eğer yorulmadıysanız konuşmanızın devamını dinlemek isterim’ deyip elindeki kahveyi Süreyya Hanım’a uzattı.
Süreyya Hanım, kahveyi alıp içtikten sonra:
‘Galip Bey, beni yurda yerleştirdikten sonra arada bir gelip halimi hatırımı soruyor, İslami ilimlerde ne kadar ilerlediğimi kontrol ediyordu. Bu geliş gidişlerden sonra gelip beni okulun müdüründen istedi. Okulun müdürü bu tekliften sonra bana gelip Galip Bey’i isteyip istemediğimi sordu. Bende olur dercesine kafamı salladım. Bu isteme faslından bir hafta sonra nişanımız oldu. Ondan dört ay sonra da düğünümüz oldu. Düğünümüzde Kur’an okunup, evlenmenin dini gerekliliği ve karı koca arasında nasıl bir münasebet olması gerektiği anlatıldı’
Süreyya Hanım, konuşurken bir ara kalbi sızlar gibi oldu. Kendi kendine ‘Hayırdır İnşallah’ dedi. Onun kalbini tuttuğunu gören Fatma, telaşlanarak:
‘Ne oldu Süreyya Hanım?’ diye sorunca Süreyya Hanım:
‘Yok, bir şey kızım, kalbime sanki bir acı saplandı’
Onlar konuşurken hizmetçilerden biri gelip Süreyya Hanım’a:
‘Hanımım, kapıda polisler var, o polislerin içinde bir de komiser varmış’ o komiser sizi soruyor.
Süreye Hanım, polisleri duyunca ‘Bu haylaz oğlan ne yaptı acaba?’ diyerek oturduğu yerden kalktı. Kapıdan bekleyen polislerin yanına gitti. Onlara ne oluyor dercesine bakınca içlerinden Komiser olan Polis memuru:
‘Süreyya Hanım siz misiniz?’ diye sordu.
Süreyya Hanım ‘Evet, benim’ demesi üzerine Komiser Memuru:
‘Süreyya Hanım, ben komiser Murat, sizi rahatsız ettiğimiz için üzgünüz, ama oğlunuz’
‘Oğluma ne olmuş. Yoksa bir suç mu işledi’ dedi korku içerisinde.
‘Yok, hayır efendim, ama’ demesi üzerine Süreyya Hanım, iyice meraklanarak.
‘Lafı eveleyip geveleyip durma. Ne diyeceksen çabuk de, oğluma ne olmuş?’
‘Bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum, ama söylemek zorundayım. Sizin oğlunuz kaza geçirdi. Şu an hastanede’
Süreyya Hanım, oğlunun kaza geçirdiğini duyunca bir an duraksadı. Sonra boğuk bir sesle ‘kaza mı’ diyebildi ve olduğu yere yığıldı. Fatma, olup biteni salonda duymuş hızla koşarak hanımın yanına gelmişti. Onun yere yığıldığını görünce de koşarak kolonya getirmiş, onu ayıltmak için ellerini, yüzünü kolonya ile ovuşturmaya başlamıştı.
Süreyya Hanım, bir müddet sonunda kendine gelince telaşla komiser Murat’a:
‘Oğlum, oğlum hangi hastanede?’
Komiser Murat, ona sakinleşmesini söyledikten sonra:
‘Oğlunuz özel bir hastanede, isterseniz sizi oraya götürebilirim’
Süreyya Hanım, komiser Murat’ın sözlerinden sonra aceleyle üstünü giyip onun peşine takıldı. Onun ardından Fatma’da üstünü giyip dışarı çıktı. Hep beraber polis memurunun gösterdiği hastaneye gittiler. Hastaneye geldiklerinde karşılarına ilk çıkan hemşireye telaşla Faruk’un nerede yattığı sordular. Hemşire onların telaşlı halini görünce yanında bulunan sandalyeyi göstererek:
‘Hanımefendi, şu sandalyeye oturun, kendinize gelin. Hastanızın nerede yattığını şimdi buluruz’ dedi ve bilgisayara baktı. Biraz göz geçirdikten sonra kafasını kaldırarak Süreyya Hanım’a döndü ve ona oğlunun ameliyatta olduğunu söyledi.
Süreyya Hanım, oğlunun ameliyatta olduğunu duyunca ne diyeceğini bilemedi. Kocasından yadigâr kalan tek oydu. Ona da bir şey olursa ne yapardı. Kocasından sonra onu da kaybederse nasıl dayanabilirdi. Bütün bunlara rağmen biliyordu ki her şey Allah Teâlâ’dan geliyordu. Onun için sabretmesi ve şifa bulması için ona sığınması, yalnızca ondan yardım dilemesi gerektiğini çok iyi biliyordu. Bunları düşününce içi ferahladı. Ayağa kalktı ve Fatma’ya dönerek:
‘Hadi kızım, kalkıp oğlumun yanına gidelim. Şifa bulması için ellerimizi açıp Allah Teâlâ’ya dua edelim. Çünkü şifa ancak Ondan, O (c.c.) şifa vermezse biz ne yapabiliriz’
Fatma, Süreyya Hanım’ı teselli etmek için adeta bir evlat gibi ona sarılarak: