Hayal Gibi
Herkes sevmek ister, herkes aşık olmak ister. Fakat hiç kimse aşkın bizi izlediğini ve karşımıza çıkmak için bir an kovaladığını bilmez. Uzak gibi görünür bazen, bazende burnunuzun ucundadır. Tek bir gerçek varsa da aşkın bir gün bizi bulacak olmasıdır. Bundan uzun yıllar önce, sevginin ve aşkın önemli olmadığı dönemlerde, tek şey önem kazanıyordu “KAN”. İnsanlar birbirlerini öldürüyorlar bunun adına töre diyorlardı. Nedeniyse, kimse tarafından pek bilinmez. . Daha kaç kişinin canı yanacak? Kaç kişi nedenini bile doğru düzgün bilmediği halde canını verecek? Bu düzen biri dur diyene kadar bitmeyecek..
Şimdi diyorsunuz konusu aşk olan bir şey neden vahşet içeriyor diye. Ben size uydurma bir hikaye değilde yaşanmış bir şeyler aktarmayı seçtim. Ee haliyle başlarken kan davasına değinmiştim. Hikayemizde kan davasıyla ilgili. Birbirlerini seven iki genç. Ölmedikten sonra kavuşamazlar ki. Niye mi? Çünkü dadısının dadısının dadısı işlediği bir suçtan dolayı tek kurtuluş ölümdür.
Henüz 18 yaşına yeni girmiş bir çocuktan birini öldürmeyi bekleyemezsin. Hele sen bilmesen de bu kişi sevdiği kızın babasıysa. Fakat elden bir şeyde gelmez. Töre böyledir derler. Öldüremezsin sen öldüremezsin ama onlar seni öldürürler. Dedim ya töre böyledir. Çaresizce kabul eder, sıranın gelmesini beklersin. Taki soyun tükenene kadar. Fakat dur deme zamanı geldi, her şeyi herkesi durdurmanın zamanı geldi. Genç, öldürmek için yola çıkar. Evlerinin önüne gelmiştir. Pencerede ay yüzlü güzeller güzeli bir kız. Adı Gülşah. Oğlan vurmak için gittiği evde, nar gibi bir kıza vurulmuştur. Ee kızının önünde de vuracak değilim ya diyerek biraz izler, akşam ezanına yakın eve döner. Ailesine olanı biteni anlatır. Ama aşık olduğunu söyleyemez hele kanlının kızına.. O adamla beraber mezara koyarlar. Günler geçer aradan delikanlı tekrar evlerinin önünde durur. Bu sever içeriden kadife bir ses bir türkü. Oğlan yalpalar.
Artık söyleme zamanın geldiğini fark eder. Her gün çeşmenin önünde bekler. Köyün çocuklarıyla haber gönderir. Kızda etkilenir. Fakat bilirler. İmkansızdır bu yaşadıkları. Oğlanın kızı sevdiği duyulur köyce. Sırada geçmiştir ya. Vuracaklar başka çare yok. Oğlan kızı alır, başlarlar kaçmaya, diyar diyar gezerler. Günler günleri kovalar. Kaçmaktan da sıkılmışlardır ya. İstanbul’a gelirler. İstanbul da bir ay kalırlar fakat kanlıları boş durur mu ? Atlarlar otobüse. Semt semt altını üstüne getirirler. Bulurlar da gencin canından başka verecek bir şeyi yoktur. Korkar sevdiğinin acı çekmesinden. Derken bir ses duyulur. Silah patlar. Ardından bir ses daha. Kız içeriye girdiğinde gözleri kan çanağına dönmüş perişan. Eline makası alır. Ardından şu sözleri söyler
” Sensiz yaşamak ölümden beter sevdiğim. Size gelincede döktürdüğünüz her göz yaşının, rabbim hesabını sorsun”
Hikaye bu kadar kısa değil gençler sadece özet geçtim ;)