Dini Hikayeler

Dini Hikaye; “Tevafuklar” 6. Bölüm

Dini Hikaye

Dini Hikaye; “Tevafuklar” 6. Bölüm

Faruk, Fatma ile Nurcan arasında gidip geliyordu. Nefsi Nurcan’ı istiyor kalbi ve aklı Fatma’yı istiyordu.

Süreyya Hanım, Faruk’un hal ve hareketlerin neler düşündüğünü görüyor, sürekli onun doğru yolu görmesi için dua ediyordu. Bu arada Fatma’yla dertleşiyor, onunla dertleştikçe ferahlıyordu.

Yine böyle dertli olduğu bir günde Fatma’yı çağırdı. Fatma, bu çağrı üzerine Süreyya Hanım’ın yine dertli olduğunu gördü. Onun dertli olduğunu görünce de:

‘Hanımım sizi her zaman ki gibi dertli görüyorum. Nedir derdiniz? Söyleyin de çözmeye çalışalım’

Süreyya Hanım, Fatma’nın sözleri üzerine içindeki sıkıntılar birazcık da olsa hafifleyerek:

‘Kızım, sözlerime nereden başlayacağıma bilemiyorum. Faruk, küçükken böyle değildi. Babası vefat etmeden evvel ona bütün dini bilgileri öğretmeye çalıştı. Hatta onu Kuran kursuna göndererek Kur’an-ı Kerim öğrenmesini sağladı. Babasını şaibeli bir trafik kazasında kaybettikten sonra ona hem anne hem de baba oldum’ dedi iç çekerek.

Süreyya Hanım’ın iç çekerek derdini anlatması üzerine Fatma:

‘Hanımım, sözünüzü kestiğim için özür dilerim, ama kafama bir soru takıldı’ dedikten sonra biraz düşündükten sonra, ‘Faruk Bey’in babası şaibeli bir trafik kazasında kaybetti dediniz. Peki, buna sebep olan bulunamadı mı?’ dedi merak içerisinde.

Fatma’nın sorusu üzerine Süreyya Hanım:

‘Evet, bulundu ama delil yetersizliğinden serbest bırakıldı’ demesi üzerine Fatma iyice merak etmişti. Bu meraktan dolayı da Süreyya Hanım’a

‘Nasıl yani, neden bulunamadı ve o kimdi?’

Fatma’nın heyecanlı halini gören Süreyya Hanım gülümseyerek:

‘Dur hele hemen heyecanlanma’ dedikten sonra ‘Buna sebep olan ünlü iş adamı Sinan Paşalı’

Duyduğu isim karşısında şaşıran Fatma:

‘Şu yaptığı iyiliklerle nam salmış kişi mi?’ dedi ve Süreyya Hanım’ın yüzüne aval aval baktı.

Süreyya Hanım, ‘Evet, o’ dedikten sonra ‘Aslında o öyle görünse de tam tersine. Yaptığı iyilikler aslında bir kamufle. O tam bir mafya babası. Silah kaçakçılığı mı desem, zehir ticareti mi desem, çek senet mafyacılığı mı desem… kısacası her şey var bu adam da. İşte senin iyiliksever dediğin bu adam bağlantılarını kullanarak delilleri yok ettirdi. Bizde bu yüzden hiçbir şey ispat edemedik ve bu dava da böylece kapanmış oldu’

Olanları dinledikten sonra Süreyya Hanım’ın yaşadıkları karşısında üzülen Fatma, olduğu yere çöktü. Onların yaşadığı hayat karşısında kendi yaşadıkları bir hiçti. O yüzden üzülmüş yere yığılmıştı. Bir müddet üzüntüsünden yerde çöküp kaldıktan sonra ayağa kalkıp koltuğa oturdu. Ardından Süreyya Hanım’a:

‘Eski defterleri açıp sizi üzdüğüm için özür dilerim’  dedikten sonra ‘Hanımım sizin sözünüzü kesmeden evvel Faruk Bey’den bahsediyordunuz. Ona devam edebilir misiniz?’

Süreyya Hanım, söylediği sözlerden dolayı Fatma’yı üzdüğü için o da üzülmüştü. Bu yüzden ona:

‘Bende senden özür dilerim’ dedikten sonra Fatma’ya ‘Oğlumun yani Faruk’un iyi bir eğitim alması için elimden gelen her şeyi yapmaya çalıştım. Lise bittikten sonra üniversiteyi en iyi dereceyle kazandı. Üniversite hayatının ilk yıllarında hiçbir sorun yoktu. İkinci yılda içki içen, sigara içen, laubali arkadaşlarıyla takılmaya başladı. Onların tesiriyle içki içmeye, sigara içmeye başladı. Ondan sonra her şey kötüye gitti. Babasından kalan mirası arkadaşlarıyla yiyor, hayatına o şekilde devam ediyordu. Ben onu ne kadar doğru yola getirmeye çalıştıysam da olmadı. Benim sözlerim bir kulağından giriyor, öteki kulağından çıkıyordu. Üniversite bittikten sonra hastalandı. Onu doktora götürdüğümüzde doktor ona içki ve sigara içmemesini, içtiği takdirde karaciğerinin iflas edebileceğini söyleyip ilaçlar verdi. Ondan sonra bir müddet bıraktı, ama yine öyle görünüyor ki tekrar başlamış. Üstelik başımızdaki örtüden bile nefret eder hale gelmiş. Onun derdinden hiçbir şey düşünemez hale geldim. Söyle bana ne yapacağım şimdi?’

Fatma, kendisine yöneltilen soru üzerine ayağa kalkarak Süreyya Hanımın yanına gitti. Yere oturarak adeta anne şefkatiyle ellerinden tutarak:

‘Süreyya Hanım, bilirsiniz sizi sever sayarım. Hatta annemden uzak olduğum halde siz bana anne şefkatiyle yaklaştınız. O yüzden de sizin derdinizle dertlenmeyi kendime borç bildi.  Ancak böylesi bir durumda ne denir, ne yapılır bilemem. Ama sizde bilirsiniz ki her şeyin başı sabır ve duadır. Dua, bütün samimiyeti ve olanca gayretiyle çalışıp çabalayacak, kulluk bilinci içinde insanca bir hayat yaşamanın mücadelesini verecektir. Ne var ki, zayıf olarak yaratılan insan, bu mücadelesinde her zaman başarılı olamaz. Ömrü boyunca bütün çabaların, bütün imkân ve desteklerin tükendiği sayısız durum konum içinde bulur kendini. Bu sebeple, her şeyin kendisine muhtaç olduğu Yüce Allah Teâlâ’ya yönelme ve O’na (c.c.) dua etme ihtiyacı duyar. Bu, onun fıtratında var olan bir özelliktir. Dua, kulun ihtiyaçlarını Yaratıcı Kudrete (c.c.) arz etmesi, O’nun (c.c.) yardımına yönelmesidir. Dua, insanın, kendisi gibi zayıf ve sonlu varlıklara bağlanmayı reddedip, özgürlüğünü ilan etmesi, Allah Teâlâ’ya yönelip, kulluk bağı ile O’na (c.c.) bağlanmanın ifadesidir. Dua ederken tek muhatabımız Rabbimizdir. O’nunla (c.c.) aramızda hiç kimse, hiçbir varlık yoktur’

Süreyya Hanım, ona sarılıp gözlerinden öptükten sonra:

‘Peki, nasıl dua edeceğiz?’ dedi huzur içerisinde.

Fatma, Süreyya Hanım’ın sorusu üzerine biraz düşündükten sonra:

‘O’nun (c.c.) adını anarak, sıfatlarını söyleyerek duamıza şekil veririz. ‘En güzel isimler Allah Teala’nındır. O’na güzel isimleriyle dua edin’ (Araf Suresi 180. Ayeti Kerime)   ayeti, nasıl dua edeceğimiz konusunda önümüzde geniş bir ufuk açar. Ayrıca, Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerimde A’raf Suresi’nin 55. Ayetinde mealen şöyle buyurmaktadır’

‘Rabbinize (c.c.) alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü o, haddi aşanları sevmez.’ O halde dua ederken ne bağıracağız, ne de çok kısık bir sesle dua edeceğiz. İçimizden gelerek, yaptığımız duanın kabul olacağını umarak dua edeceğiz. Umudumuzu kaybetmeden tekrar tekrar dua edeceğiz’ ‘Ayrıca Bakara Suresi’nin 45. Ayetinde mealen’

‘Sabrederek ve namaz kılarak Allah Teâlâ’dan yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah Teâlâ’ya derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir’ buyrulmaktadır, dedi Fatma.

Süreyya Hanım, Fatma’yı hayranlıkla dinledikten sonra:

‘Buradaki ‘sabır ve namaz kılarak Allah Teâlâ’dan yardım dileyin’ deki maksat nedir?’ diye sordu.

‘Sabır, insanı olgunlaştırır, geliştirir ve güçlendirir. Namaz ise, Allah Teâlâ’ya kulluğun, teslimiyetin ve nimetlere şükrün en yüksek ifade biçimi, aktif ve düzenli hayatın göstergesidir. Ayette, zorluklar karşısında insanı hem ruhen hem de dış hayatta güçlü kılacak iki temel öğeden yararlanmamız tavsiye edilmektedir’ dedi Fatma.

‘Kızım, seni dinleyince içim ferahlıyor, kendime geliyorum. Bütün dertlerim geçiyor, geleceğe daha iyi bir şekilde bakar hale geliyorum’ dedikten sonra gülümseyerek, ‘Seni yetiştiren o anne ve baban ne iyi insanlarmış. Senin gibi bir evlada sahip oldukları için son derece mutlu olmalılar. Onları ziyaret etme vaktim olsa gider annenin ve babanın ellerinden öper, hizmetlerini görmeye çalışırdım. Ama maalesef oğlum yüzünden hiçbir yere çıkamıyorum’

Faruk, o anda annesi ve Fatma’yı dinliyor yine nefsi ve kalbi arasında gidip geliyordu. Annesinin en son sözü onun son derece üzülmesine sebep olmuştu. Bu yüzden babasının resmi asılı olduğu odasına geçip ona baktı ve babasıyla konuşur gibi resimle şöyle konuştu:

‘Ah baba ah! Niçin beni yalnız başıma bırakıp gittin. Şimdi sen yanımda olsaydın bunlar olmazdı’ dedi ve gözyaşlarını daha fazla tutamayıp ağladı.

O yukarıda babasının fotoğrafıyla dertleşip ağlaşırken, aşağıda Süreyya Hanım Fatma’ya:

‘Babası öldükten sonra işlerle ilgilenmediği için, onun yerine ben bakmak zorunda kalıyorum. Bütün işlerle ilgilenmeme rağmen bir yerde tıkanıyor, çıkmaza giriyorum. Çıkmaza girdiğim anda avukatımız devreye giriyor ve işleri düzenliyordu. İşte haylaz oğlumun yüzünden dışarıya çıkamıyor, şirketlerin işleriyle ben ilgilenmek zorunda kalıyorum’ dedikten sonra ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü. Orada bir müddet bekledikten sonra tam geri dönecekti ki malikânenin önünde birilerinin dolandığını ve kendilerine doğru baktığını gördü. Onu görür görmez dışarı fırladı ama dışarıya çıktığında kimseyi göremedi. O yüzden tekrar içeriye girdi.

Fatma, hanımının aniden dışarıya çıkıp tekrar içeriye girmesine anlam verememiş, bu yüzden de ne oluyor dercesine yüzüne bakarak:

‘Süreyya Hanım, neden aniden yerinizden kalkıp dışarıya çıktınız ve aynı şekilde geri döndünüz’ deyince Süreyya Hanım:

‘Pencereden dışarıya baktığımda sanki birileri bizi gözetliyor gibiydi. O yüzden dışarıya çıktım, fakat kimseyi göremedim’ dedikten sonra Fatma’ya ‘Kızım, istersen sende bir bak, dışarıda birileri var mı?’

Fatma,  Süreyya Hanım’ın ricası üzerine hemen yerinden kalkıp dışarıya çıktı. Evet, birileri onları gözetliyordu.

Fatma, kendilerini gözetleyeni fark eder etmez, bahçıvana bağırarak, dışarıda birilerinin kendilerini gözetlediğini söyledi. Bahçıvan, duyduğu sözden dolayı yaptığı işi bırakıp koşarak malikânenin dışına çıktı, ama o dışarıya çıkana kadar o kişi çoktan ortadan kaybolmuştu.

Yazan – Murat CANPOLAT

HİKAYENİN BÜTÜN BÖLÜMLERİ 
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu