Dini Hikaye; “Tevafuklar”43. Bölüm
Hülya, yeni evlerinde iyice dinlendikten sonra annesi, halası, dadısı ve kuzeniyle, Faruk’un yattığı hastaneye gittiler. Hastane odasına girdiklerinde gördükleri manzara elem vericiydi. Faruk, yattığı yatağından aşağıya düşmüş anneanneme ne oldu diye bağırıyor, hiç kimse ona cevap vermiyordu. Süreyya Hanım, anne ne olur bırakma beni. Tam sana kavuşmuşken bırakma beni, diyordu. Büşra, anne, ablama kavuşmuşken, onunla beraber birlikte yaşamanın zevkini tadamadan niçin gidiyorsun, diyordu. Fatma, da köşeye çekilmiş gözyaşları içerisinde onları izliyordu.
Hülya ve ailesi gördükleri hüzün verici durum karşısında ne diyeceklerini bilemediler. Gerçi bu durum karşısında ne söylenebilirdi ki..
Hülya ve ailesi yavaşça odadan içeri girerek yerde yatan yaşlı kadının yanına vardılar. Onlarda yere eğilerek onların acısına katıldılar.
Fatma, bir süre köşede ağladıktan sonra Faruk’un yere düşüp çırpındığı görünce gözyaşlarını silip hemen onun yanına koştu. Onun kollarından tutarak usulca yatağına yatırdı.
Faruk, Fatma’ya onca yaptığı zulüm karşısında onun ona karşı tutumu karşısında mahcup oluyor, ne diyeceğini bilemiyordu. Fatma’nın gözlerini yere bakar şekilde gülümsemesi karşısında içinde fırtınaların koptuğunu hissetti. Şimdiye kadar hiçbir kıza karşı bu duyguları hissetmemişti. Acaba bu ne olabilirdi. Acaba bu duygular aşkın kıvılcımlarımıydı.
Fatma, kafasını yerden kaldırmadan Faruk’a:
‘Faruk Bey, iyi misiniz? Bir yerleriniz ağrımıyor ya?’
Faruk, Fatma’nın tutumu karşısında iyice mahcup duruma düştü. Fatma’ya ne söyleyeceğini bilemediği için kafasını yana çevirdi.
Onun kafasını yana çevirdiğini gören Fatma, acaba onu üzecek bir şey mi söyledim, diye düşünerek Faruk’un yanına oturarak:
‘Faruk Bey, sizi üzecek bir şey söyledim’ dedi onun kalbini kırdığını zannederek.
Faruk, başını çevirmeden:
‘Hayır, sana karşı çok mahcubum. Sana karşı yaptığım onca zulümlere karşı, sen bana hep iyiliklerle cevap verdin. O yüzden sana karşı çok mahcubum. Senin yüzüne bakacak halim olmadığı için başımı yana çevirdim’
Bunu söylerken kalbinde fırtınalar kopuyordu, ama bunu belli etmek istemiyordu. Çünkü karşısındaki kişinin kendisine karşı ne hissettiğini bilemiyordu. Bu yüzden de hislerini belli etmek çalışıyordu.
‘Faruk Bey, -bunları söylerken onunda kalbinde fırtınalar kopuyordu- onlar gelip geçici şeyler. Önemli olan insanın hatasını anlayıp bir daha o hatalara düşmemek, dedi Fatma.
Faruk, Fatma’nın sözlerinden sonra başını ona doğru çevirerek:
‘Fatma, sen ne iyi insansın. Allah Teâlâ senden razı olsun. Benim sana karşı yaptığım onca zulme karşı, sen bana iyilikle davranıyorsun, dedi ona yaptığı kötülüklere kalbi dayanamayarak.
Fatma, Faruk’un kendisine doğru baktığını ve konuştuğunu görünce yüzü kızardı. Onun yüzünün kızarıklığını görmemesi için hiçbir şey demeden ayağa kalktı ve Süreyya Hanım’ın yanına gitti. O gidince Faruk, ‘Acaba, yaptıklarımdan dolayı benden nefret mi ediyor, yoksa başka birini seviyor da söylemek mi istemiyor’ gibi düşünceleri kafasında geçiriyor, kendi kendine kuruntular yaşıyordu.
Faruk, düşünceler içerisindeyken Süreyya Hanım, acısından yanına gelenleri göremiyor, annesinin üstüne düşmüş ağlıyordu. Hülya, onun omzuna dokununca hafifçe irkildi. Daha sonra kendine gelerek omzuna dokunanın kim olduğuna bakmak için geri döndü. Geri döner dönmez Hülya’yı karşısında görünce ayağa kalkarak:
‘Kızım, nerelerdesin? Uzun zamandır ortalıkta yoktun?’ dedi nerede olduğunu merak ederek.
Hülya, Süreyya Hanım’ın sorusu üzerine başından geçenleri anlatarak:
‘İşte böyle Süreyya Abla’ dedikten sonra ona ‘Siz niçin ağlıyorsunuz?’ dedi onun neden ağladığını anlamak için.
Süreyya Hanım, gözyaşlarını sildikten sonra ona:
‘Hatırlarsan eğer annemi bulduğumu söylemiştim?’ deyince Hülya:
‘Evet, söylemiştiniz?’ dedi ve başını yerde yatan yaşlı kadına bakarak ‘Yoksa yerde yatan anneniz mi?’ dedi merak içerisinde
‘Maalesef evet’ dedi teesür içerisinde ‘şimdi onu ebediyete uğurladık. Yerde yatan da annem oluyor’
‘Ya, demek öyle’ dedi ve başını yerden kaldırmadan ‘Başınız sağ olsun, Allah Teâlâ mekânı cennet olsun inşaallah’ dedi baş sağlığı vererek.
‘Kızım, dostlar sağ olsun’ dedi ve yanındakileri göstererek, ‘yanındakiler kim’ diye sordu.
Hülya, bu soru karşısında yanındakileri tanıştırmak için onları ayağa kaldırarak:
‘Sağ yanımdaki annem, onun sağındaki dadım. Sol yanımdaki halam, onun solundaki ise kuzenim’ dedi onunla beraber gelenleri tanıştırarak.
Hülya, Halasını tanıştırınca Süreyya Hanım ona bakarak:
‘Emine Hanım, sen ha! Demek, Hülya senin yeğenin’
‘Evet, öyle. Ama aslında o benim üvey yeğenim’ dedikten sonra ona ‘Abim, Sinan Bey, Pınar’la evlendiğinde o hamileydi. Yani anlayacağın eski kocasından hamileydi’
Süreyya Hanım, Sinan’ın ismini duyunca:
‘O, Sinan dediğin adam, senin abin mi?’ dedi şaşkınlığını göstererek.
‘Evet, niye öyle şaşırdın. Hatta hatırladığım kadarıyla sana söylemiştim’ dedi Emine Hanım.