Gizemli Yolculuk Hikayesi -Anahtar- 13. Bölüm
Hayrettin, konuşmasını bitirdikten sonra ayağa kalktı ve bir iki adım yürüdükten sonra yere düştü. Onun yere düştüğünü gören Dr. Salih, hemen hemşerileri çağırarak acile kaldırdılar. Orada muayeneden sonra kalbini ameliyat etmeye karar verdiler. Alınan bu karar üzerine hemen servise kaldırdılar.
Hastanede telaş sürerken o sırada Hayri, mektubu okumayı bitirmiş ağlıyordu. Onun ağlayış sesine gelen eşi Hatice Hanım ‘ne oluyor’ dercesine yüzüne bakınca Hayri, mektubu ona uzatarak okumasını istedi. Mektubu açan Hatice Hanım okumaya başladı. Mektup da şöyle yazıyordu.
– Sevgili oğlum Hayri. Mektuba başlarken sözün neresinden başlayacağımı bilemiyorum. Oğlum, hırsım yüzünden seni yıllarca babandan yani Hayrettin’den ayırdım.
Babasının Hayrettin olduğunu duyan Hatice Hanım hayretle:
– Ne yani senin baban Dr. Zeki Bey değil de, Hayrettin mi? Diye şaşkınlığını dile getirince Hayri:
– Evet, öyleymiş. Gerçi kendisi söylemişti, ama anneme öyle inanmıştım ki, onun sözlerine inanmak istemedim, dedi ve eşine mektuba devam etmesini söyledi. Hatice Hanım, bu söz üzerine mektuba devam etmeye başladı. Mektup, şöyle devam ediyordu:
– Oğlum, ömrüm boyunca yapmış olduğum hatalara pişmanlığımı dile getirerek senden ve babandan özür diliyorum. Bu özrümden sonra asıl konumuza, yani seni babandan ayırma sebebine gelelim, dedikten sonra mektup şöyle devam ediyordu. Senin babandan ayırmamım sebebi DNA testi istemesiydi. Aslında bu konuda çok haklıydı. Çünkü o zamanlar kasabamıza yeni gelen Dr. Zeki Bey’le kısa süreli bir gönül ilişkimiz olmuştu. Bunu öğrenen baban şüphelenmiş, bu yüzden de DNA testi istemişti. Yapılan DNA testi sonucu senin Hayrettin’in oğlu olduğun anlaşılmıştı, ama bu seferde benim akrabalarımla aram açılmıştı. Akrabalarımla aram açılınca bende iyice hırsa kapıldım. Gönül ilişkisinden dolayı yaptığım hata yetmezmiş gibi birde seni babandan ayırmaya yemin ettim ve bu yeminimi yıllarca sürdürdüm. Sen evlenip yuva kurduktan sonra bile yalana devam ettim. Oğlum, beni bu satırlara kaleme almama sebep olan hastalığımdı. Belki de hastalanmasan bu hatalara devam edecek bu şekilde ölüp gidecektim. Oğlum, ayrıca mektubun içinde babanın Hayrettin olduğunu kanıtlayan belgede göreceksin. O belgeyi iyice oku ve anla. Ondan sonra babanı bul ve ondan özür dile. Oğlum, satırlarıma son verirken babanı bulmanı, ondan özür dilemeni ve beni affetmesini dileyerek satırlarıma son veriyorum.
Hatice, mektubu okuyup bitirdikten sonra sinirle:
– Bu nasıl anne ya. Onun yüzünden ben de babana kötü davrandım.
– Haklısın, ama her ne kadar hatalı bile olsa sonuçta annem. Annelere canımız kurban, dedikten sonra. Hadi kalk gidelim babamı arayalım.
Hatice, araya girerek:
– Hatırlarsan eyer, onu kuyuya atmıştın. O bir şekilde kurtulmuş geri dönmüş kendisine ve tutmuştu. Sen o evi almış oradan da kovmuştun. Bunlar yetmezmiş gibi halkı galeyana getirerek taşındığı evi taşlattırmıştın. Bu yüzden hangi yüzle gidip onu bulacaksın. Hem bende suçluyum. Annen yüzünden kasabadaki bütün kadınlara onu kötülettirmiştim. O yüzden hangi yüzle gideceğiz onun karşısına.
– Haklısın, ama annemin vasiyeti var. Hem bu şekilde kendimizi de affettirmiş oluruz.
– Peki, onu nerede bulacağız?
– En son onunla kavga ettiğimde kalbim ağrıyor demişti. Belki onu hastanede bulabiliriz.
– Hadi o zaman. Onu ilk olarak hastanede arayalım.
Onlar yola çıkarken Hayrettin, ameliyat olmak için hastaneye yatırılmış ameliyat olma saatini bekliyordu. Hayrettin, ameliyat olmasına birkaç saat kala Zehra’yı yanına çağırarak:
– Kızım, artık yaşım geçti. O yüzden belki ameliyat masasından kalkamayabilirim. Senden vasiyetim eğer ölürsem beni Ayşe’nin yanına defnedin. Bir de son bir defa daha oğlumu görmek istiyorum.
Zehra, bu istek üzerine:
– Aman baba! Ne ölmesinden bahsediyorsun?
– Kızım, ölümlü dünya. Ne olacağı belli olmaz.
– Olur, baba dediğini yapacağım, yalnız oğlun seni kabul etmiyor ki.
Hayrettin, oğlum derken adeta boğazına düğüm bağlanıyor gibi oluyor. Onu son bir defa da olsa görememekten korkuyordu. Bu yüzden ağlamaklıydı. Zehra, onun halini görünce içi acıyarak:
– Tamam, baba. Oğlunu ne pahasına olursa olsun buraya getireceğim.
Zehra, Hayrettin’le konuştuktan sonra merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Tam hastaneden çıkacaktı ki Hayri ile eşinin hastane görevlileriyle bir şeyler konuştuğunu gördü. Onları görünce kan beynine sıçradı. O kızgınlıkla Hayrettin’in vasiyetini unuttu. Onlardan hesap sormak için yanlarına vardı. O kızgınlıkla birkaç defa Hayri’ye dokundu. Hayri bu dokunuşlarında arkasına bakmadan:
– Dur be kardeşim. Şurada bir şeyler soruyoruz. İşimiz bitince gideceğiz zaten.
Onların bu umursaması karşısında iyice sinirlenen Zehra, sertçe bağırarak:
– Ne işiniz var burada? Deyince Hayri arkasına döndü ve Zehra’yı gördü. Onu görür görmez.
– Bende sizi arıyordum.
– Ne o yoksa bizi bu hastaneden de mi attıracaksınız.
Hayri, attıracaksınız lafını duyunca sevinçle:
– Babam burada mı?
Zehra, onun ağzından baba lafını duyunca Hayrettin’in vasiyeti aklına geldi. Aklına gelen vasiyet üzerine:
– Hayret, nasıl oldu da babanızı tanıyabildiniz, dedi ve onları Hayrettin’in yattığı odaya götürdü. Hayrettin, o sıra doktorla konuşmakta iyileşip iyileşmeyeceğini sormaktaydı.
Hayri, doktorla konuşan babasına ‘baba, ben geldim’ deyince Hayrettin geri döndü ve Hayri’yle karşılaştı. Onu görür görmez heyecandan bayıldı. Dr. Salih Bey onun bayıldığını görünce hemşerilere acilen ameliyat masasını hazırlamalarını kendisinin de hemen geleceğini söyleyip odadan çıktı.
Hayrettin ameliyata hazırlanırken o sırada dışarıda bekleyenler onun iyileşmesi için dua ediyorlardı. Duaları bittikten sonra Zehra, Hayri’yi karşısına alarak:
– Babana çektirdiğin onca sıkıntıdan sonra, seni buraya atan neden neydi? Şimdiye kadar ona baba demezken neden şimdi ona baba dedin?
Hayri, kendisine yöneltilen sorular karşısında biraz sıkılsa da kendisine soru soran kişiyi, sorularından dolayı haklı görüyordu. Bu nedenle ona:
– Bu soruları sormakla çok haklısın, dedikten sonra sözüne şöyle devam etti. Sözlerime başlamadan önce, sizden onca zaman babama göz kulak olduğunuz için teşekkür ederim.
– Teşekkür etmeniz için biraz geç kalmadınız mı?
– Evet, haklısınız, ama önce beni bir dinleyin.
– Hadi anlat ne diyeceksen, seni dinliyorum.
– Beni annem, Dr. Zeki Bey’in babam olduğunu Hayrettin’in birbirlerini ayırdığını, akrabalarının baskısı üzerine sesinin çıkmadığı yalanını söyleyerek yıllarca kandırdı. Babam, bana bu gerçeği anlatmasına rağmen anneme öyle inanmıştım ki bir türlü inanmak istemedim bu gerçeğe.
– Nasıl oldu da, aklın başına geldi?
– Annem ölmeye yakın bir mektup yazmış. Bu mektupta, Dr. Zeki Bey’le gönül ilişkisini öğrenen babamdan intikamını almak için yalana başvurduğunu, bu yalanların neticesinde beni yıllarca kandırdığını, gerçek babamın Hayrettin olduğunu, bütün yapmış olduğu hatalara pişman olduğunu yazıyordu. Ayrıca benin babamı bulmamı, ondan hem kendisi adına hem de benim adıma özür dilememi istiyordu. Birde mektubun içinde babamın kendi oğlu olup olmadığına dair DNA testi vardı. DNA testinde babamın Hayrettin olduğu açık açık yazıyordu, dedikten sonra ağlayarak sözlerine şöyle devam etti. Babama yıllar sonra kavuştum. Eğer ona bir şey olursa ben ne yapacağım.
Onlar konuşurken Hatice araya girerek:
– Senin kadar bende suçluyum. Eğer annenin dolduruşuna gelmeseydim şimdi bunlar yaşanmazdı.
Zehra, Hatice, Hayri aralarında hararetli hararetli ameliyat bitene kadar devam ettiler. Ameliyat bitip Dr. Salih odadan çıkınca onun etrafını çevirip durumunu sordular.
Dr. Salih kendisine yöneltilen bu sorular üzerine:
– Ameliyat başarılı geçti.
Zehra, ameliyatın başarılı geçtiğini duyunca ellerini kaldırıp şükür duası etti. Daha sonra doktora:
– Kendisini ne zaman görebiliriz.
– Hasta, yoğun bakıma alındı ve müşahede altında. Ancak kendisine geldiğinde görebilirsiniz.
Yazar – Murat Canpolat
Hikayenin devamı için TIKLAYINIZ