Ölümü Güzelleştiren Adam
Sensiz geçen ilk gecem, bu gece.
Soğuk yatağımda, hep senin yattığın taraftan olabildiğince uzak durarak yatıyorum ve beyaz tavana gözlerimi dikiyorum. Ardına kadar açık pencereye rağmen ne dondurucu soğuğu, ne de içeriye doluşup gözüme kaçan tozları hissediyorum. Hissettiğim tek şey, hüzün, korkunç bir hüzün; hayatta hiçbir şeyim kalmamış gibi, yaşama tutunmak için hiçbir nedenim yokmuş gibi, son nefesimi az sonra verecekmişim gibi, büyük bir hüzün.
Beyaz tavana gözlerimi dikip baktığımda, aniden tavanın kırmızı lekelerle kaplandığını görüyorum ve sandığımın aksine yaşlarla dolu olmayan gözlerimi yumuyorum.
Gözümü yumduğumda, apayrı bir varlık olarak bir sahneyi izliyorum: Her zamanki gibi ıssız, sessiz ve sensiz odam. Her zamanki kapı, her zamanki duvarlar… Ve yatağım, hayır, o aynı yatak değil. Yatağın beyazlığına tezat olarak kırmızı bir gölcük oluşmuş üzerinde. Biraz yaklaşıyorum ve bunun kan olduğunu fark ediyorum. Ve o kan gölcüğünün üstünde, tam ortasında, yüzünde dünyevi dertlerden kurtulmanın sevinci ve bilinmeyen bir aleme yelken açmanın korkusunun karışımı olan garip bir tebessümle ben. Saçlarım son kez dağınık, gözlerim her yeri kaplayacak kadar iri açılmış…
Bu sahneyi gözlerimin önünden silmeye çalışsam da başaramıyorum. İçten içe seni cezalandırma ihtiyacı duyuyorum. Beni bırakıp nasıl gidersin? Verdiğin onca sözden sonra bunu niye, nasıl yaparsın? Beni bu şekilde korkunç kabuslarla baş başa bırakmaya ne hakkın var? Bir insanın hayatına girip, onun için değerli hale gelip, sonra öylece çıkıp gidemezsin. Bu şekilde değil.
Adını fısıldayarak ölmemin üzerinden birkaç gün geçince, beni bulup cesedimi morga kaldırdıktan sonra, cesedimi sana gösterdiklerinde ne hissedersin? Pişman olur musun? Yoksa, sadece bir insanın haberlerde gördüğü bir kazaya karşı hissettiği acımayı mı hissedersin?
Ah, tutkuyla yanan o güzel gözlerini bir kez daha görebilmek için neler vermezdim! Neden, sana en çok ihtiyaç duyduğum gecede, sen yoksun? Neden yalnızca oturup sessizce sarılamıyoruz? Neden sessizliğin fısıltılarını birlikte dinleyemiyoruz? Neden bakışlarımızla kelimelerin ötesinde konuşmalar yapamıyoruz? Neden, neden, neden? Neden yanımda değilsin?
Kalbimi kemiren bu acı, öylesine büyük bir acı ki, ölüm bile yanında bir hiç kalıyor.
Sensiz bir dünyaya bakmaya dayanamıyorum. Derdime çare olacağını umarak gözlerimi tekrar yumuyorum ve nihayet kirpiklerimin arasından bir damla sıcak yaş süzülüyor.
Acımı düşünmemeye çalışıyorum fakat aklıma derhal hiç düşünmek istemediğim, bundan sonraki hayatımda ne yapacağım sorusu geliyor.
Ben sensiz ne yapacağım? Unutasıya kadar geçen sürede – ki unutabilirsem – nasıl dayanacağım?
Her mavi renkte senin gözlerini göreceğim. Duyduğum her kahkahayla senin gülüşünü hatırlayacağım.
Ve en sonunda, ömrümün nihayetine ulaştığımda, son nefesimde senin adını sayıklayacağım. Seni düşünerek göçmek bu dünyadan, benim için ölümü yüceltecek.
Son kez selam olsun sana, ölümü bile güzelleştiren adam.
Meryem Sude Küçükbaş
Tebrik ediyorum. Muhteşem.
Çok teşekkür ederim, yorumunuz daha da muhteşem.