‘Al oku da, ne olduğunu gör’ dedi sinirle mektubu Çetin’e uzatarak.
Çetin, mektubu alarak okumaya başladı. Okudukça renkten renge giriyor, kendi kendine ‘Eyvah! Mahvolduk’ diyordu. Mektup da şöyle diyordu:
‘Kendisine Sinan denilen alçak adam! Sen ve adamların artık mazlum insanlara zarar veremeyeceksiniz. Elimde sizi mahvedecek birçok deliller var. Ayrıca en son elime geçen kutunun içinde kimlerle ilişki içerisinde olduğunuz yazıyordu. Birde o kutunun içinde kriptolanmış ayrıca bir kutu daha var. O kutuyu çözdüğüm zaman içindekilerle beraber bütün delilleri polise sunacağım. İşte, artık bundan sonra benden korkun ve adımınızı ona göre atın.’
Çetin, mektubu okumayı bitirdikten sonra elindeki mektubu buruşturup attı. Daha sonra korku içerisinde Sinan Bey’in yüzüne bakarak:
‘Efendim, şimdi ne yapacağız. O kriptolanmış kutunun içinde Beyefendiye ait çok gizli bilgiler var’ dedi endişe içerisinde.
Sinan Bey, istifini bozmadan:
‘Merak etme, o kutu öyle gizli şifrelendi ki o kutuyu açmaya ömürleri yetmez’
‘Bundan emin misiniz?’ dedi Çetin umutsuzca.
‘Adım kadar eminim’ dedi Sinan Bey kendinden emin bir şekilde.
‘Peki, bu durumu Beyefendiye haber verecek misiniz?’ dedi Çetin, birazcık da olsa umutlanarak.
‘Şimdilik hayır’ dedi Sinan Bey
‘Ya bu durumdan, biz söylemeden haberi olursa? Biliyorsunuz onun her yerde kolu vardır’ dedi Çetin Beyefendinin çok tehlikeli olduğunu kastederek.
Çetin’in söylediklerine sinirlenen Sinan Bey, onun boğazını sıkarak:
‘Öyleyse, sende haberi olmaması için elinden geleni yap’ dedi ve boğazını sıkmayı bıraktı.
Çetin, sıkılan boğazını eliyle masaj yaparak boğuk bir sesle:
‘Peki, efendim siz nasıl isterseniz’ dedi zorla da olsa konuşarak.
Yazan – Murat Canpolat