Dini Hikaye; “Tevafuklar” 50. Bölüm

Dini Hikaye

Dini Hikaye; “Tevafuklar” 50. Bölüm

Çetin, Kaya ile konuştuktan sonra Sinan Bey’in yanına gittiler. Sinan Bey bunları görünce:

“Çetin, Kaya’yı ve adamlarından birkaç kişiyi al ve malikânenin her tarafına tuzaklar yerleştir. Tuzakları yerleştirdikten sonra onların nerede olduğunu belli edecek bir harita çıkar. Ondan sonra bana haber ver”

“Peki, Efendim” dedi Çetin, Kaya’yı ve yanına birkaç adam alarak malikânenin her tarafına tuzaklar yerleştirdiler. Tuzakları yerleştirip onlarında nerede olduğunu haritalandırdıktan sonra Sinan Bey’in yanına vararak:

“Emriniz yerine getirildi efendim. İstediğiniz gibi tuzakların yerini de haritalandırdım” dedi Çetin, emrin yerine getirilmesinin verdiği hazla.

Sinan Bey, bu haber üzerine sırıtarak:

“Güzel, desenize başımıza bela olan maskeli adamın sonu geldi” dedi sırıtarak.

Kaya, Sinan Bey’in bu söyleyişine içten kahkaha atarak ona:

“Evet, efendim o maskeli adamın sonu geldi. Zannedersem her birimize mektup göndermiş. Hatta beni ölümle tehdit ettiğini yazmış. Onu bulmanız benim açımdan çok daha iyi olacak. Çünkü hayatım söz konusu” dedi.

Sinan Bey, ona dönmeden:

“Evlat merak etme. Onu bulursak senden önce onu biz öldürürüz” dedi

Kaya, öldürme lafını duyunca tiksinerek kendi kendine: “Sizin işiniz gücünüz sadece öldürmek. Bir gün olsa insanları yaşatmayı denemediniz. O yüzden de sonunuz hep hüsranla bitiyor”

Sinan Bey, geri dönerek Kaya’ya bakınca onun düşünceler içerisinde olduğunu gördü. Onu o şekilde görünce:

“Evlat, ne düşünüyorsun öyle?” deyince   Kaya, uzaklara dalmaktan sıyrılarak:

“Hiç efendim, sadece ölümden bahsedince tuhaf oldum”

“Evlat, bizim gibilerin ömründe hep ölmek ve öldürmek vardır. Sende yavaş yavaş alışırsın bu duruma” dedi Sinan Bey, daha önce de bu işlerle uğraştığını ima ederek.

“Evet, haklısınız. Bir gün gelir alışırız bu duruma. Öyle bir gün gelir ki öldürme içgüdüsü olan her kimse, bir başkası tarafından öldürülür ve bu böyle devam eder gider. İnsanlar birbirleriyle barışık olmadıkça zulüm her tarafı kaplar ve dünya yaşanmaz hale gelir” dedi Kaya yumruklarını sıkırak.

Bu sözler Sinan Bey’in hiç hoşuna gitmedi.  Çünkü o insanlara zulmetmekten hoşlanıyordu. İnsanlara sıkıntı vermek onda meslek haline gelmişti. Bu yüzden de bu sözler hiç hoşuna gitmedi.

Sinan Bey, bu sözlerin hoşuna gitmediğini belli edercesine yüzünü buruşturarak:

“Evlat, bilirsin seni severim, ama sen bu düşünceler içerisinde olursan yanımda barınamazsın. Buradan ayrılsan bile ben devamlı peşinde olurum. Her gittiğin yerde beni ve adamlarımı karşında bulursun. İşlerine çomak sokar, hiçbir işte barındırmam seni. O yüzden kendine çeki düzen ver ve bu düşüncelerden vazgeç” dedi adamlarına bile acımadığını belli ederek.

Sinan Bey’in tehdit edercesine konuşmasından sonra bir müddet sükût etti. Daha sonra ona:

“Peki, efendim siz nasıl isterseniz. Zaten bende buradan ayrılmak istemem. Sizin yanınızda çalışmaktan gurur duyuyorum. O yüzden elimden geleni yapacak ve işime dört elle sarılacağım” dedi Sinan Bey’i ikna edebilmek ve onun ne işler çevirdiğini öğrenebilmek için.

“Aferin evlat, böyle olmaya devam et” dedi Sinan Bey, ardından eliyle işaret ederek gitmesini söyledi.

Kaya, çekilip gidince Çetin gelerek:

“Efendim, şimdi ne yapacağız. Her şey üstümüze geliyor sanki. Galiba sonumuz geldi artık” dedi endişeli bir şekilde.

Sinan, Çetin’in sözlerinden sonra iç geçirerek:

“Haklısın, yolumuz buraya kadarmış, ama henüz daha işimiz bitmedi. Bir takım planlarım var”

“Planlarımız nedir efendim?” dedi Çetin, onun ne planladığını öğrenebilmek için.

“İlk önce Süreyya Hanım’ın avukatıyla ilgili bilgiler elde edeceksin. Daha sonra elimizden kaçan ailemin izini bulup bana haber vereceksin. En sonunda da emirlerimizi dinlemeyip ortadan kaybolan avukatımı bulup buraya getireceksin” dedi Sinan Bey.

“Emirleriniz yerine getirilecektir efendim?” dedi Çetin.

Sinan Bey, Çetinle konuşurken Kaya’da onları dinliyordu. Çetin, aldığı emir üzerine yola çıkınca onu kaçırmamak için bir bahane uydurarak o da izin alarak peşine takıldı.

Çetin, arabasına binip yola çıkınca o da taksiye binerek taksiciye yeşil arabayı gösterip takip etmesini istedi. Taksici bunu duyunca:

“Baş üstüne efendim” dedi ve heyecanla “Hep bunu istemişimdir” dedi ve gaza basarak yeşil arabanın peşine takıldı. Çetin önde onlar arkada birbirlerini bir müddet takip ettikten sonra Çetin takip edildiğini fark edince izini kaybettirmek için arabasını bir sağa sürdü bir sola sürdü. Sonunda takip edilmekten kurtulamayacağını anlayınca geri döndü.

Faruk, Çetin’in geri döndüğünü görünce taksiciye kendisine doğru yolu gösteren Hoca’nın oturduğu eve doğru gitmesini istedi.

Selman Hoca, ikindi namazını kılıp cemaate vaaz verdikten sonra evine doğru gidince kapının önünde bekleyen bir kişi olduğunu gördü. Biraz daha yaklaşınca sevinerek:

“Evlat, nerelerdesin. Uzun süredir ortalıklarda yoktun” deyince Kaya, boynunu bükerek:

“Özür dilerim hocam. İşlerimin yoğunluğundan dolayı gelemedim. Bundan dolayı özür dilerim” dedi mahcup bir şekilde.

“Özür dilemene gerek yok evlat. Anlat bakalım neler yaptın” dedi Selman Hoca:

Kaya, başından geçen bütün olayları anlattıktan sonra Selman Hoca bir an duraksadı. Aklına geçmişte yaşadığı acı tecrübeler geldi. Yaşadığı o acı tecrübeler yeniden karşısındaydı.

Kaya, Selman Hoca’nın sustuğunu görünce:

“Neden susuyorsunuz hocam?”

“Hiiç eski anılarım aklıma geldi de ondan sustum” dedi Selman Hoca iç geçirerek.

“Hocam, sizi bu kadar etkilediğine göre bayağı sizi etkilemiş” dedi Kaya.

“Evet, öyle” dedi Selman Hoca.

“Hocam, anlatmak ister misiniz? Belki bir faydam olur” dedi Kaya, hocasını teselli etmek için.

“Anlatmasına anlatırım, ama anlatacaklarım uzun. Umarım vaktin vardır” dedi Selman Hoca.

“Var hocam, merak etmeyin” dedi Kaya, vaktinin olduğunu, onu dinlemeye hazır olduğunu belirtircesine.

“Anlatacaklarım, senin yanında çalıştığın Sinan’la ilgili” dedi Selman Hoca.

Duydukları karşısında şaşıran Kaya:

“Nee, Sinan Bey’le mi?” dedi merak içerisinde.

“Evet” dedi Selman Hoca:

Kaya, iyice merak ederek:

“Hocam, iyice meraklandım. Şu işi anlatsanız artık?”

“Sevgili çocuğum, bu anlatacaklarım yıllar öncesine dayanmaktadır. Yıllar önce mutlu bir evliliğim vardı. Ama bu evlilikte bir sorun vardı. Zevcem, çok iyi birisi olmasına rağmen gözü hep yükseklerdeydi. Zenginlik, zevk ve sefa arzusu kendisini öyle kaptırmıştı ki, benim nasihatlerimi bile dinlemez olmuştu. Zevcem, Sinan Bey’le karşılaştığında hamileydi ve çocuğumu taşıyordu” dedi Selman Hoca üzüntüyle.

Faruk, Selman Hoca’nın anlattıklarını duyunca kendi kendine “acaba Hülya, Selman Hoca’nın kızı mı?” diye düşündü. Ardından kulağını hocaya vererek dinlemeye devam etti.

Selman Hoca konuşmasına ara vererek çay demledikten sonra geri gelerek çayı Kaya’ya ikram etti. Daha sonra ona:

“Sinan, zevcemi ilk gördüğünde onun arzularını fark etmiş, bu arzularını kendi lehine çevirmek için onun yoluna çıkmaya başlamıştı. İlk başlarda karım ona karşı çıkmış, terslemişti. Ama vesveseler ve onun yükseklerde olma arzusu galip gelmiş onunla köşe bucak buluşmaya başlamıştı”

Kaya, Selman Hoca’nın sözlerinden sonra merak ederek:

“Hocam, sözünüzü kestim, ama bunlardan nasıl haberiniz oldu?”

“Evlat, bütün bunlardan bir arkadaşım sayesinde haberim oldu?” dedi Selman Hoca

“Hocam, bilirsiniz ki bir haberci geldiği zaman, onun doğruluğunu araştırmadan kabullenmek dinimizce uygun değil? Peki, siz nasıl karar verdiniz?” dedi Kaya, önemli bir noktaya ayak basarak.

“Evlat, bu konuda haklısın. Ben de zaten iyice araştırdıktan sonra eşimin ihanetini öğrendim” dedi Selman Hoca:

“Bütün bunları araştırdıktan sonra neler oldu?” dedi Kaya:

“Evlat, ihaneti öğrendikten sonra eşimle yüz yüze konuştum. O da inkâr etmeyince evliliğimizde sorunlar başladı ve sonunda onunla boşandık. Ondan sonra ne ondan ne de doğacak çocuğumdan bir daha haber alamadım. Ta ki bugüne kadar” dedi ve eski eşinin nasıl olduğunu sordu.

Kaya, bu soru üzerine gülümseyerek:

“Kızıyla beraber çok iyiler. Yalnız Sinan denen adamla başları dertte”

“Nasıl yani? Niçin dertte” dedi Sinan Bey, içi titreyerek.

“Eski nişanlım, yani Hülya dinimizi öğrenip yaşamaya başladıktan sonra babası yani Sinan Bey onu hapsetmiş. Ben de o sıralar onun yanında çalışıyordum. Onun hapsedildiğini gördüm ve annesiyle beraber onu kurtardım” dedi Kaya, hocasının merakını gidermek için.

“Nasıl kurtardınız? Sinan seni fark etmedi mi?” dedi Selman Hoca, merak içerisinde

“Hayır, hiç fark etmedi. Çünkü yüzüme maske geçirmiştim. Onu kurtardıktan sonra Sinan Bey’in bütün pisliklerini öğrenip ortaya çıkarmak için elimden gelen her şeyi yapmaya çalıştım. Hatta elimde onu uzun süre içerde tutacak deliller bile var” dedi Kaya:

Selman hoca, duyduklarına inanamayarak ayağa kalktı ve sağa sola giderek:

“Ne diyorsun evlat. Öyle ise onları hemen polise teslim etmeliyiz, dedi ve tekrar yerine oturarak. Benim Komiser bir arkadaşım var. Ona haber verelim” dedi Selman Hoca

“Haklısın hocam. Hemen komiser arkadaşınıza haber verin” dedi Kaya, Sinan Bey’in bir an evvel hesap vermesi için.

Selman Hoca, polis karakoluna telefon açınca karşı taraftan bir kişi alo deyip kendisini tanıttı. Bu kişi komiser yardımcısı Nihat’dı. Komiser Nihat’ı duyan Kaya hemen Selman Hoca’nın elindeki telefona müdahale ederek kapattı.

Selman Hoca, bu durumdan bir şey anlamadığı için Kaya’ya:

“Niçin telefonu kapattın?” diye sorunca Kaya:

“Hocam, Komiser Yardımcısı Nihat, Sinan Bey’in adamlarından, telefonu o yüzden kapattım” dedi.

Selman Hoca, bu duruma şaşırarak:

“Emin misin evlat, Nihat arkadaşımın sütkardeşi”

“Evet, hocam elimde Komiser Nihat’la Sinan Bey’in konuşmalarının geçtiği ses kaydı var” dedi Kaya.

“Evlat, dediğin doğruysa arkadaşım bu duruma çok üzülecek” dedi Selman Hoca, üzüntüyle.

Selman Hoca, konuşmalarını sonlandırdıktan sonra cep telefonundan arkadaşı Komiser Murat’ı arayarak evine davet etti.

Komiser Murat, davet üzerine iş çıkışı Selman Hoca’nın evine gelince, Selman Hoca misafirini tanıttıktan sonra:

“Murat, misafirimin sana anlatacakları var”

Komiser Murat, konunun ne olduğunu merak ederek:

“Hayırdır hocam, misafirinizin anlatacakları ne ile alakalı” deyince Selman Hoca:

“Sinan ile alakalı”

“Hangi Sinan’la hocam?” dedi Komiser Murat.

“Hani sizin defalarca casus yerleştirdiğiniz Sinan var ya onunla alakalı” dedi Selman Hoca.

Komiser Murat, konunun mafya babası Sinan’la alakalı olduğunu duyunca iyice meraklanarak:

“Ne diyorsunuz hocam, konunun Sinan’la ne alakası var” dedi iyice kulak kesilerek.

“Murat, konuğum onun yanında çalışıyor. Sana anlatacakları varmış” dedi Selman Hoca:

Komiser Murat, konuğun Sinan Bey’in yanında çalıştığını duyunca:

“Kaya Bey, biz yıllardır onun yanına ajan yerleştiriyoruz. Nasıl oluyorsa her seferinde bundan haberleri oluyor ve arkadaşlarımızı şehit ediyorlar” dedi sinirle dişlerini gıcırtatarak.

Kaya, konuşmadan evvel boğazını temizledikten sonra:

“Komiserim, ajanlarınızın şehit edilmesine sebep olan içinizden birisi”

Komiser Murat, bunu duyunca hiddetlenerek:

“Söyle, kim o, söyle de hemen icabına bakalım”

“Komiserim, bu kişi maalesef en yakınınız olan bir kişi” dedi hüzünlü bir şekilde.

“Artık söyle şu kişiyi de sen de rahatla ben de rahatlayayım” dedi Komiser Murat.

“Komiserim, sizin yardımcınız olan Komiser yardımcısı Nihat” dedi Kaya, boynu bükük bir şekilde.

Komiser Murat, bunu duyunca duyduklarına inanamadı. Çünkü o kimse sütkardeşi ve en yakın sırdaşıydı. Bu yüzden inanamadı.

Komiser Murat, duyduklarına inanamadığından tekrar tekrar sormasına rağmen her seferinde aynı şeyleri duyuyordu.

Komiser Murat, en son sorduğunda aynı şeyi duyunca öfkelenerek yerinden kalktı ve dışarıya çıkacakken Selman Hoca onu durdurarak:

“Evlat, hele bir dur. Öfkelenme, öfkeyle kalkıp gidersen hiçbir şey elde edemezsin. Eğer sabırlı olmazsan gerçeği ortaya çıkaramazsın. Zaten sabır; sıkıntılara, zorluğa, haksızlığa ve başa gelen üzücü olaylara karşı dayanma gücüdür. Figan etmeden, isyan etmeden, her şeyin Allah Teâlâ’dan geldiğine inanıp sabır göstermektir”

“Evlat, Allah Teâlâ’nın bir ismi de ‘Es-Sabur (c.c.)’ dur. O, her türlü sıkıntı karşısında isyan etmeyen ve kendisine sığınan kulunu çok sever, onu esenliğe kavuşturur. Yetmişten fazla ayette sabırdan bahsedilir. Vatan savunmasında ve düşmanla savaş esnasında gösterilen sabır sayesinde insanların kendilerinden nicelik bakımından daha üstün olan düşmanlarına karşı galip gelecekleri müjdelenir”

“Evlat, Sabır Hz. Nuh’tan (a.s) Hz. İbrahim’e (a.s.), Hz. Musa’dan Hz. Muhammed’e (a.s.) kadar bütün peygamberlerin ortak vasfı olmuştur. Onların her biri türlü sıkıntılara maruz kalmışlar ancak sabır ve sebatları sayesinde Allah Teâlâ’nın yardımıyla başarıya ulaşmışlardır. Çünkü Allah Teâlâ sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi 46. Ayeti Kerime)”

“Evlat, Müslümana düşen görev, kurtuluşun sabırda olduğunu bilerek Allah Teâlâ’dan sabır dilemek ve sabırlı olmaktır. Zira Yüce Allah Teâlâ’ya tam bir teslimiyet gösteren sabırlı kullara müjdeler vardır ve zafer ancak sabırla elde edilir”

Komiser Murat, hocasından sabırla ilgili sözlerini dinledikten sonra öfkesi geçti. Ardından boynu bükük şekilde hocasından özür diledi ve ona:

“Hocam, siz olmasaydınız, bu aciz insan kim bilir ne durumda olurdu. Hocam, biliyorsunuz ki sizin sayenizde bugünlere kadar geldim”

Selman Hoca, onun sözlerinden sonra sırtını sıvazlayarak:

“Evlat, dünya hayatında herkesin iyi veya kötü yaptıklarından sorumlu olacağı ve bunların karşılığını tam alacağı bir gerçektir. “Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir. (Zilzal Suresi 7 ve 8. Ayeti Kerime) ayetleri bu hakikati işaret eder”

“Evlat, insanlar birçok defa haksızlık, adaletsizlik yapmasınlar diye uyarılmıştır. Çünkü her kim zerre miktarı hayır işlerse karşılığını ‘hayır’/cennet mükâfatı olarak; her kim zerre miktarı şer işlerse karşılığını ‘şer’/Cehennem azabı olarak görecektir. Allah Teâlâ’dan her hangi bir şeyin gizlenmesi söz konusu olmayacaktır”

“Evlat, bu anlayış üzerine oturmuş bir yaşam biçiminin yeryüzündeki barış ve huzuru sağlayacağı, en önemlisi de, ancak bu anlayışın insanın onurunu koruyacağı, kimliğini ve kişiliğini yücelteceğini bilmek gerekir. ‘Kim bir iyilik getirirse ona bundan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülük getirirse, bilsin ki, kötülük işleyenler ancak yapmakta olduklarının cezasına çarptırılırlar. (Kasas Suresi 24. Ayeti Kerime)’”

Komiser Murat, Selman Hoca’nın sözlerini büyük bir iştahla dinliyor, adeta ne diyecek diye ağzının içine bakıyordu. Onun biraz daha konuşması için ona:

“Hocam, biraz da Peygamber Efendimizin (s.a.v.) yumuşak huyluluğundan bahseder misiz?”

Selman Hoca, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) ismi şerifini duyunca elini kalbinin üzerine koyarak salâvat-ı şerife okudu. Ardından Komiser Murat’a gülümseyerek:

“Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bütün insanlara, inancı, rengi, milliyeti ne olursa şefkat ve merhametle yaklaşmış, son derece zarafet ve nezaketle davranmıştır. Çünkü O, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. (Enbiya Suresi 107. Ayet)”

“Evlat, Onun merhameti sadece insanlarla sınırlı değildir. İnsanların dışındaki yaratılmışlara da şefkat ve merhametle davranılmasını istemiştir” Hz. Peygamber (s.a.v.):

“İçinde can taşıyan hiçbir şeyi hedef yapmayın!” buyurarak hayvanların hedef olarak dikilip atış yapılmasını, organlarının kesilmesini, kısacası onlara işkence edilmesini yasaklamıştır.

“Rıfktan (Yumuşak huyluluk ve nezaketten) mahrum kalan, hayırdan da mahrum kalmıştır” buyuran Rahmet Peygamberi (s.a.v.), Allah Teâlâ’nın her işte iyi davranmayı emrettiğini belirterek hayvanlara eza vermekten insanları men etmiştir.

“Evlat, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bindiği deve ağır hareket ettiği için onu öteye beriye sürmeye başlayan Hz. Aişe (R. Anha) validemizi, yumuşak davranması konusunda uyarmış ve şöyle buyurmuştur:

‘Rıfk, (zarif davranış) işe güzellik katar, rıfktan (zarafetten) yoksunluk ise işi kusurlu kılar’ buyurmuştur.”

Komiser Murat, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) merhametini duyunca kendini tutamadı ve gözlerinden yaş boşandı. Bir müddet ağladıktan sonra gözlerini sildi. Ardından hocasına:

“Hocam, ne mutlu bize ki O (s.a.v.) mübarek insanın ümmetiyiz. Ama yine de kıymetini bilemiyoruz” dedi O mübarek insanın kıymetini bilememenin verdiği üzüntüyle.

Selman Hoca’da başını eğerek:

“Öyle evlat, öyle, maalesef o kadar dinden imandan uzaklaşmışız ki O mübarek insanın kıymetini bilemez hale gelmişiz. O yüzden de üzerimizden bela, musibet, sıkıntı eksik olmuyor. Ne zaman ki O mübarek insanın kıymetini bilir Ona yönelirsek işlerimiz düzene girer, sıkıntılardan kurtuluruz”

O ana kadar konuşmayan Kaya, araya girerek:

“Hocam, özür dilerim. Sözünüzü kestim, ama Komiser Murat’a anlatacaklarım var. O öfkelenince anlatacaklarımı kesmek zorunda kaldım. Eğer burada biraz daha kalırsam her şey anlaşılabilir”

Selman Hoca, Kaya’nın sözlerinden sonra:

“Kapının önünde konuşmak olmaz. Hele şöyle içeri geçelim ondan sonra konuşursunuz”

Hep beraber içeriye geçince kaya:

“Komiserim, elimde mafya babası Sinan Bey ve onun bağlı olduğu Beyefendiyi hapse attıracak kadar delil var”

Komiser Murat, Kaya’nın elinde delil olduğunu duyunca:

“Kaya Bey, anlattıklarınıza bakılırsa yıllardır uğraştığımız bu belayı önce Allah Teâlâ’nın sonra da sizin sayenizde yok edebiliriz” dedi sevinç içerisinde.

“Komiserim, elimde Komiser Yardımcısı Nihat ile Sinan Bey’in konuşmasının kayıtları var. Ayrıca Sinan Bey ve onun yardımcısı Çetin’nin telefonları bulunuyor. Bir de onlardan ele geçirdiğim kriptolanmış bir kutu var. Onu açmama birkaç gün kaldı. Onu da açmayı başarabilirsem bütün çeteyi çökertebiliriz. Yalnız, elimdeki delillerin elimde bulunması tehlike arz ediyor. Onun için birkaç gün sonra gelip o delilleri almanız gerekiyor” dedi Kaya, Komiser Murat’a

“Almasını alırız, ama o delilleri oradan nasıl çıkaracaksınız?” dedi Komiser Murat, merakla.

“Orasını merak etmeyin. Allah Teâlâ’nın izniyle bir şekilde çıkarırım. Yalnız, gece yarısı gelin. Geleceğiniz zaman da haber verin ki ona göre hazırlığımı yapayım” dedi Kaya, yüzü gülerek.

Komiser Murat, ‘tamam’ dedikten sonra:

“Nihat’ın onlarla işbirliğini yaptığını nasıl kanıtlayacağız”

“Komiserim, maskeli adamın elindeki delilleri iki gün sonra size teslim edeceğini onun yanında söyleyin ve onu takip edin. O mutlaka Sinan Bey’e bu durumu haber verecektir. Siz de onu suçüstü yakalarsınız”

Komiser Murat, Selman Hoca’nın evinden ayrılmasının ertesi günü karakola giderek Komiser Nihat’ın yanında bir başka polise:

“Gece yarısı hazırlığını yap. Seninle gidip maskeli adamın elindeki delilleri alacağız” deyince Nihat bunu duyduğu gibi dışarıya çıkarak telefonda haber vereceği anda Komiser Murat onu yakaladı.

Komiser Yardımcısı Nihat, yakalanınca karakoldan hızlıca koşarak arabasına bindi. Ardından arabasını çalıştırarak oradan uzaklaştı.

Komiser Murat, Nihat’ın uzaklaştığını görünce o da arabasına binip birbirlerini kovalamaya başladılar. Bir müddet kovalamacadan sonra Nihat’ın arabasının benzini bitince arabasını bırakıp koşmaya başladı. Ardından orada bulunan AVM’ ye girerek kendini gizlemeye çalıştı.

Komiser Murat, Nihat’ın arabasını bırakıp AVM’ye doğru kaçtığını görünce o da arabasını durdurup peşinden koştu. AVM’nin içinde bir oyana bir buyana koşuşturduktan sonra Komiser Murat, onu ayağından vurarak durdurdu.

Komiser Murat, Nihat’ı ayağından vurarak durdurduktan sonra ona:

“Sen benim en yakın dostum, sırdaşım, sütkardeşimdin. Seni bu kötülüğe iten sebep neydi” dedi sinirle

Komiser Yardımcısı Nihat, ayağını tutup sızlanarak:

“Beni niye vurdun” dedi pişkinlikle.

Komiser Murat, Nihat’ın sözü üzerine hiddetlenerek:

“Sen nasıl insansın. Hem suçlusun hem de güçlü. Artık sana kardeş manasıyla bile bakamıyorum. Sana son kez soruyorum. Seni bu kötülüklere iten sebep neydi?”

Komiser Yardımcısı Nihat, daha fazla kaçamayacağını anlayınca:

“Murat, hatırlıyorsan eğer babam ölmeden evvel büyük bir borç içerisindeydi. O öldükten sonra onun borçları benim üzerime kaldı. Onları ödeme gücüm olmadığı için Sinan Bey’den borç istedim”

Komiser Murat, burada onun sözünü keserek:

“Onun tefeci olduğunu bildiğin halde nasıl gidersin. Hem ben ne güne duruyorum burada”

Komiser Nihat ona ‘kardeşim’ dediğinde Murat onun konuşmasını eliyle durdurarak:

“Bana kardeşim deme. Sen yaptıklarınla aradaki kardeşliğimizi çoktan bozdun. Söyler misin senin yaptıklarını sütanneme nasıl açıklayacağım? Senin yüzünden annem hastalanıp yataklara düşebilir”

Murat’ın annesini ortaya atması üzerine Nihat’ın içine ateş düştü. Bu ateş kor gibi yakmaya başladı. Annesine düşkün olduğundan onun hastalanmasına sebep olacağından ne diyeceğini bilemedi.

Komiser Murat, Nihat’ın sustuğunu görünce:

“Annen şimdi mi aklına geldi. Bunları yapmadan önce düşünecektin” dedi onun içini iyice yakarak. Bir iki saniye sustuktan sonra “Şimdi düşünsen neye yarar” dedi, son pişmanlığın insanı kurtarmaya yetmeyeceğini belirtmek için.

“Murat, deme öyle” dedi Nihat, içi yanarcasına.

“Ya ne diyecektim. İyi ki mi yaptın diyecektim. Hem değer miydi onca arkadaşımızın şehit olmasına. O arkadaşlarımızın ailelerinin yüzüne nasıl bakacaksın” dedi Komiser Murat, ardından hiddetle onun kolundan tutup sürükleye sürükleye dışarıya çıkardı. Ardından polis arkadaşlarına haber verip onun tutuklanmasını sağladı.

Yazar: Murat Canpolat

HİKAYENİN BÜTÜN BÖLÜMLERİ 
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62

Exit mobile version