Dini Hikaye; “Tevafuklar” 23. Bölüm

Dini Hikaye

Dini Hikaye; “Tevafuklar” 23. Bölüm

Hülya, kapanmaya karar verdikten sonra hastaneye doğru yola çıktı. Kapanmasına karar vermişti, ama nefsi onunla uğraşıyor kapanıp kapanmama arasında gidip geliyordu. Nefsiyle hesaplaşa hesaplaşa hastaneye geldi. İç hesaplaşmadan nasıl kurtulacağım diye düşünürken hastanenin girişinde bir anneyle kızının konuşmasına rastladı. Onlar şöyle konuşuyordu.

Kızı:

‘Anne, tesettür neden gereklidir bunu bana açıklar mısın? Zira kapanmak istediğim halde nefsim bunu istemiyor’ deyince annesi:

‘Başörtüsü farzdır. Başörtüsünün farz olduğu Kur’an ve sünnet ile sabittir. Başörtüsünün farz olduğunu gösteren ayet meali’ vardır.

    “Mümin kadınlara da şöyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinet yerlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Başörtülerini yakalarının üstüne koysunlar. Zinet yerlerini kendi kocalarından, babalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayan hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey müminler! Hepiniz Allah’a tövbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin umduğunuza nail olasınız.” (Nur Suresi 31. Ayeti Kerime)

        Kızı:

            ‘Tesettürün neden gerektiğini biraz daha açıklar mısın?’

        Annesi:

         ‘Kadınlar İçin Başörtüsü Takmanın ve Tesettürün Bazı Sebepleri:

1- Kadınlar ve erkeklerin bedensel özellikleri birbirinden farklıdır. Aynı bedensel özelliklere sahip olmayan kadın ve erkeğin her alanda aynı davranması beklenemez. Erkekler için tesettür göbek ile diz kapağı arasıdır. Kadınlar için ise tesettür el ve yüz dışında kalan yerlerdir. Kadınlar için tesettürün bu şekilde olmasının bir sebebi onların fiziksel özelliklerinin erkeklerin fiziksel özelliklerinden farklı olmasıdır.

2- Kadınların çoğunluğu kendilerini daha güzel olan kadınlar ile karşılaştırır. Çoğu kadın kendi çirkinliklerini gizleme ihtiyacı hisseder. Makyaj da çirkinlikleri örtmek amacıyla yapılır. Bunun yanında kadınlar tecavüzden, tacizden, iftiradan korkarlar ve yine tesettüre ihtiyaç duyarlar.

3- İslamiyet’in tesettür emrine uymamak erkeklerin pis bakışlarına neden olur. Erkeklerin pis bakışları ise çoğunlukla kadınları incitir ve rahatsız eder çünkü tesettür emrini tam olarak uygulamayan güzel kadınlar çoğu erkeğin onlara bakmasından hoşlanmaz.

4- Tesettür kadının iffetli olduğunun göstergelerinden biridir. İstisnalar kaideyi bozmaz. Başı açık olanlardan da zina yapmayan, gözü yabancı erkeklerde olmayanlar vardır ancak toplum kişinin niyetlerini bilmez, görünüşe göre değerlendirir. Bu nedenle başı açık olan kadınların taciz edilme olasılığı daha yüksektir.

5- Eşler sonsuza kadar hayat arkadaşı olmalıdırlar. Öyle ise eşler bu dünyada birbirlerini küstürmemelidirler. Öyle ise erkekler de kadınlar da eşlerine karşı görevlerini yapmalıdırlar. Kadınlar erkeklerin pis bakışlarına maruz kalmamak için tesettüre girmelidirler.

6- Kadınların mahrem yerlerini göstererek giyinmesi ailedeki ve toplumdaki samimi muhabbeti, sadakati, hürmeti, emniyeti kırar, aldatmalar artar ve toplumun ahlak seviyesi düşer.

7- Tesettür emrine tam olarak uymayan kadınların çoğunluğu yabancı erkekleri kocalarından daha güzel olarak görürler ve bu erkeklere mahrem yerlerini göstermiş olurlar. Erkeklerin de büyük çoğunluğu karısından daha güzel kadınların olduğunu düşünür. Kadınların avret yerlerini yabancı erkeklere göstermesi sebebiyle o kadınların kocaları olan erkekler de karısı gibi başka kadınların mahrem yerleri açık bir şekilde dolaştığını görür. Bu durum ise ailedeki samimi muhabbeti kırar ve fena hislerin uyanmasına sebep olabilir.

8- İçinde bulunduğumuz bu son zamana kadar şerefli olmanın nişanesi sayılan tesettür, fıtratından uzaklaşmış insanlar için hiç de öyle bir anlama sahip değil. Oysa toplumların tarihine nüfuz edebildiğimiz ölçüde gördüğümüz o ki, normal olan, genel-geçer olan, aslî olan tesettürdür. Hatta tesettür kimi milletlerde şeref derecesini belirleyen nişane sayılmıştır. Buna mukabil çıplaklık aşağılık alameti, aşağılanma sebebi olarak görülmüş ve tarih boyu neredeyse tüm milletler tarafından kınanmış, ayıplanmıştır.

Kızı:

‘Tamam, anne anladım. Bundan sonra tesettürüme daha da dikkat edeceğim’

Anneyle, kızın konuşması burada son bulmuştu. Onların konuşmasını ister istemez duymuş, nefsiyle mücadelesi bir anda son bulmuş, içi ferahlamıştı. Birkaç adım atıp gidecekti ki geri döndü. Anne ile kızın yanına gelerek aralarındaki konuşmayı ister istemez duyduğunu ve çok etkilendiğini söyledi. Kapanmak istediğini ve yardımcı olup olamayacaklarını sordu. Bu soru üzerine ismi Emine olan Anne:

‘Kızım, senin adına çok sevindim. Kızıma yıllarca söylediğim halde tam olarak tesettüre giremedi. Sen ise bizi bir kere dinleme ile kapanmaya karar verdin. O yüzden ne mutlu sana’ dedi sevincini belli edercesine.

Hülya, kızın annesine ona kızmamasını söyleyerek başından geçen her şeyi anlattı. Anlatılanları dinleyen kızın annesi:

‘Kızım, beni de annen olarak görebilirsin. Bizim evimiz hastanenin hemen karşısında. Başın sıkıştığında bize gel. Hem dertleşiriz hem de sana Kur’an-ı Kerim öğretirim’

‘Teşekkür ederim Emine anne. Bende isterim Kur’an öğrenmeyi, ama ilk önce kapanıp namaz kılmayı öğrenmeliyim’ dedi islamı bir an evvel öğrenip yaşamak için.

‘Kızım, mademki kapanmaya kararlısın. Öyleyse bizimle gel’

Emine Hanım, yerinden kalkarak kızıyla beraber evlerine gittiler. Bu ev mütevazı bir evdi. Oturma odasındaki koltuklar çok sadeydi. Salon Osmanlı usulü döşenmişti. Mutfakta ise küçük bir buzdolabı vardı. Yiyecek içeceklerini koyacak tabak ve çanakları çok azdı. Kısacası orta halli bir yaşantıları vardı.

Emine Hanım, sofrayı kurup hep beraber yemek yedikten sonra kalktılar. Salona geçip oturdular. Emine Hanım’ın kızı Zeliha, onlardan izin isteyip ders çalışmak için odasına geçti. O odasına geçince Emine Hanım konuşmaya başladı.

‘Kızım, sana ilk önce namazdan bahsedeyim. Namaz hakkında Ruhul’Beyan cilt 1 Sahife 18 de şöyle buyrulmaktadır.  Namaz ibadetin ilkidir. İslam da on ibadet vardır. Namaz, Zekât, Oruç, Hac, Kur’an-ı Kerim okumak, Allah Teâlâ’yı zikretmek, Resulullah’ın (s.a.v.) sünnetine tabii olmak, Helalden çalışmak, Müslümanların ve arkadaşların hakkına riayet etmek, Emri bil Maruf ve nehyi anil-münker (İyiliği emredip kötülüklerden korumak)’

‘Ne güzel anlatıyorsun Emine anne. Biraz daha anlatır mısın?’

‘Bütün hakiki dinler, insanlara namaz kılmayı emretmişlerdir. Âdem aleyhisselamdan beri insanlık namaz kılmakla memurdur. Sabah namazını ilk önce kılan Âdem aleyhisselamdır. Öğle namazını ilk önce kılan İbrahim aleyhisselamdır. İkindi namazını ilk önce kılan Yunus aleyhisselamdır. Akşam namazını ilk önce kılan İsa aleyhisselamdır. Yatsı namazını ilk önce kılan Musa aleyhisselamdır. Vitir namazını ilk önce kılan Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) Hazretleridir’

Ders çalışmasını bitirip gelen Zeliha söze karışarak:

‘Anne, beş vakit namaz ne zaman farz oldu?’ dedi namazın ne zaman farz kılındığını öğrenmek istercesine.

‘Zeliha kızım, Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Peygamberliğinden itibaren namaz kılmakla mükellefti. Efendimiz (s.a.v.), önceleri iki vakit namaz kılıyordu. Biri güneş doğmadan önce sabah namazı vaktinde iki rekât; diğeri, güneş battıktan sonra akşam namazı vaktinde iki rekât olmak üzere iki vakitte namaz kılıyordu. Sonra Miraç gecesinde beş vakit namaz farz oldu. Hicretten, on sekiz ay evvel, Receb-i Şerifin yirmi yedinci gecesinde Efendimiz Hazretleri (s.a.v.) hazretleri miraca çıktı. Miraç gecesinde beş vakit namaz farz oldu.

Hülya, namaz hakkında söylenenleri duydukça heyecanlanıyor, daha fazla bilgi öğrenmek için sabırsızlanıyordu. Bu maksatla Emine Hanıma, namaz hakkında ayeti kerimelerin var olup olmadığını sordu. Emine Hanım, evet var, diyerek:

‘Namazın zikredildiği bazı ayet-i kerimeler şöyle’

1- Onlar ki gaybe iman edip namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah Teâlâ yolunda infak ederler (Bakara Suresi 3. Ayet)

2- Siz namazı hakkiyle kılmaya bakın ve zekâtı verin! Kendi nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allahu Teâlâ katında onu bulursunuz. Muhakkak ki, Allahu Teâlâ bütün yaptıklarınızı görmektedir. (Bakara Suresi 110. Ayet)

3- Ey iman edenler! Sabır ve namazla yardım isteyin. Şüphe yok ki Allahu Teâlâ sabredenlerle beraberdir. (Bakara Suresi 153. Ayet)

4- İman edip iyi işler yapan, namazı dosdoğru kılıp zekâtı verenlerin Rableri (c.c.) katında elbette mükâfatları vardır. Onlara hiçbir korku olmadığı gibi, onlar mahzun da olmazlar. (Bakara Suresi 277. Ayet)

5- Ve hem namazı kılın, zekâtı verin ve Peygambere (s.a.v.) itaat edin ki rahmete eresiniz. (Nur Suresi 56. Ayet)

‘Kızım, bunlar namaz hakkındaki birkaç ayeti kerime’

Zeliha, namazlarını tam olarak kılamadığı için utana sıkıla:

‘Anne, namaz kılmayanlar ne olacak.

‘Zeliham, bunu sorman çok iyi oldu. Namaz kılmayanlar için hem bu dünyada hem de ahirette cezaları vardır’

‘Nedir onlar anne?’ dedi içi kavrulurcasına.

Annesi, kızının sorusu üzerine ona:

‘Kim namazı hafife alır ve terk ederse, Cenab-ı Allah (c.c.) o kimseyi on beş ceza ile cezalandırır. Üçü dünyada, üçü ölüm anında, üçü kabirde, üçü kabirden kalktığında olur.

Hülya, duydukları karşısında adeta şok oldu. Şimdiye kadar namazlarını hiç kılmamıştı. Demek ki namaz o kadar önemliydi. Bu korku içerisinde boğuk bir sesle:

‘Emine anne, nedir onlar açıklar mısın?’

‘Kızım, dünyadaki göreceği cezalar şunlardır’

1- Cenab-ı Allah (c.c.) onun kazancından ve ömründen bereketi alır. Rızkı eksilir.

2- Yüzünden Salihlerin simasını siler, yüzü donuk ve sevimsiz olur. İnsanların kalbinden ona karşı nefret duyulur.

3- Yapmış olduğu amellerin hiç birine sevap verilmez.

‘Ölüm anında göreceği cezalar şunlardır’

1- Zelil, hakir ve kötü kişi olarak ölür.

2- Aç olarak can verir.

3- Susuz olarak vefat eder.

‘Kabirde göreceği cezalar şunlardır’

1- Cenab-ı Allah (c.c.), ona kemikleri birbirine geçinceye kadar kabrini daraltır.

2- Kabrini ateşle doldurur.

3- Kabrinde Şucatü’l denilen büyük bir ejderha ona musallat edilir.

‘Kıyamet günü göreceği cezalar ise şunlardır’

1- Hesap vaktinde Allah Teâlâ ona gazap eder.

2- Hesabı çok şiddetli olur.

3- Yüz üstü sürüklenerek Cehenneme atılır.

Namaz hakkında konuşmaya öyle dalmışlardı ki vaktin nasıl geçtiğini anlamamışlardı. Neredeyse akşam olmak üzereydi ve halen daha namaz hakkında konuşuyorlardı.

Emine Hanım, akşam namazı vaktinin geldiğini anlayınca konuşmayı bırakarak namaz kılmaya gitti. Hülya, namaz kılmayı bilmediği için utana sıkıla Emine Hanım’ın namaz kılmasını izledi. O, öyle huşu içinde namaz kılıyordu ki, Hülya’nın yanına geldiğini ve onu izlediğini fark edemiyordu. Namazını bitirip selam verdikten sonra Hülya’nın yanında olduğunu ve ona baktığını gördü. Onu görünce:

‘Kızım, sende namaz kılmak ister misin?’ dedi, onun da namaz kılmaya başlamasına teşvik edercesine.

Hülya, duyduğu bu soru karşısında tereddüt ettikten sonra sevinçle:

‘Evet, Emine anne hem de çok isterim, ama nasıl namaz kılınacağını bilmiyorum’

‘Olsun, hele sen bir başla. Ben sana nasıl namaz kılınacağını öğretirim’

Emine Hanım, ayağa kalkınca o da ayağa kalktı. Birlikte lavaboya giderek beraber abdest aldılar. Ona nasıl kılınacağını öğreten Emine Hanım, kenara çekilip onun namaz kılmasını izledi. Acemice kılıyordu, ama sanki bütün vücudu titriyordu. Namazı bitirince ellerini kaldırıp gözyaşları içerisinde dua etmeye başladı. Şöyle dua ediyordu:

‘Ya Rabbi! Seni layıkıyla tanıyamadığım için affet. Ben çok günahkârım, sen ise çok çok bağışlayansın. Senin affın gazabını aşmıştır. Ya Rabbi! Seni yeni yeni tanımaya başladım. Bu yüzden Rahmetini Merhametini esirgeme üzerimden. Ya Rabbi! Sen affetmez bağışlamazsan, ben ziyan edenlerden olurum. Ya Rabbi! Doğru yoldan ayırma, doğru yolu bulmuşken delalete düşürme. Ya Rabbi! Annem ve babamın da seni tanımasını nasip et. Onlara da doğru yolu göster. Onlara Seni anlatabilmem için yardım et’

Dedi ve âmin diyerek ellerini yüzüne sürdü. Namazın ve duanın ardından içi huzur dolu bir şekilde ayağa kalktı. Bundan sonra ne olursa olsun namazını bırakmayacak, ömrü olduğu müddetçe devam edecekti.

Yazan – Murat CANPOLAT

HİKAYENİN BÜTÜN BÖLÜMLERİ 
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62

Exit mobile version