Aşk Hikayesi; “Salih İle Büşra” 34 Bölüm
Aşk Hikayesi; Talip Bey, onun sözleri karşısında ne bir cevap verdi ne de yüzüne baktı. Bu durum onun daha fazla kızmasına sebep oldu. Kızınca da gözü hiçbir şeyi görmüyordu. Kızgınlıktan dolayı ortalığı kırıp geçirdi. Eline ne geçiyorsa sağa sola fırlatıyor, ağza alınmayacak sözler söylüyordu.
Talip Bey, sonunda dayanamayıp ona:
‘Selma, yeter artık, kendine gel. Bu bağırış çağırışla bir yere varamazsın. Evet, senden boşanıyorum. Çünkü senin yaptıkların artık canıma yetti. Senin kumar düşkünlüğün yüzünden tehditler alıyorum. Sana yolladığım boşanma kâğıdında bütün bilgiler var. O parayla artık kumara mı verirsin başka bir şey mi yaparsın o beni ilgilendirmez. Ha birde Tarık’ın velayetini ben alacağım. Onu sana verip de kendine benzetmene izin veremem. O yüzden onun velayetini ben alacağım’ dedi sert bir ifadeyle.
Tarık’ın velayetini onun alacağını duyunca çılgına döndü. ‘Hayır, hayır onu sana veremem. Kuzumdan beni kimse ayıramaz’ dedi bağıra bağıra.
Onlar bağrışıp dururken Tarık, içeriye girdi ve yine onları kavga ederken gördü. Onları o şekilde görünce ‘Yazıklar olsun size, bu yaptıklarınız yetmedi mi’ der gibi onlara baktı. Ardından ağlaya ağlaya odasına çıktı ve odasını arkadan kilitledi.
Odasında yatağına oturup elini çenesine koydu. Herkes gibi onlarda iyi bir anne ve baba olamazlar mıydı? Onlar da eve geldiklerinde güler yüzlü olamazlar mıydı? Onlar da birbirlerine sarılıp gülücükler atamaz mıydı? İlla ki birbirlerine bağırmak zorunda mıydılar? Neden böyle oluyordu, neden. Ah babaanne ah! Nerelerdesin sen? Bak sen gittikten sonra ne hallere düştüm. Ah Ayşe ah! Sen gittikten sonra kalbim bomboş sanki. Ah Ayşe Ah! Sen gittikten sonra O boşluğu dolduracak kimse bulamıyorum. Ah Ayşe Ah! Sen yanımda olsan, düştüğüm bu boşluktan kurtarsan ne güzel olurdu, diye düşündü saatlerce.
O kendi kendine düşünürken babası annesine:
‘Selma, biliyor musun? Sırf seninle güzel olduğun içinevlenmiştim, ama şu an görüyorum ki güzellik hiçbir şeymiş, önemli olan ahlak güzelliği imiş. Bunu çok geç anladım hem de çok geç’ dedi iç geçirerek.
**********
Salih, kabristan da yaşlı adamla konuştuktan sonra onu arabasına aldı. Ondan evinin nerede olduğunu öğrendikten sonra arabasını çalıştırdı. Normal bir hızla yaşlı adamın kaldığı eve geldi.
Yaşlı adamın yaşadığı ev etrafı bahçeli müstakil bir evdi. Bahçenin içinde çeşitli meyveler vardı, birde sevimli mi sevimli köpekleri vardı. O köpek Salih’i görünce koşa koşa yanına geldi. Kuyruğunu sallayıp etrafında döndü. Ardından sırnaşır gibi ayaklarına sürtündü.
Köpek o kadar sevimliydi ki insan ona bakmaya doyamıyordu. Salih’te onun sevimliliğine kapılıp yere eğildi. Kafasını okşayıp ‘Ne güzel şeysin öyle’ dedi.
Köpeğin sevimliliğine kapılmışken evin içerisinden genç bir kız çıktı. Babasının yanında yabancı bir adam görünce önce duraksadı. Onu görünce yabancı değil de çok yakınıymış gibi hissetti. Bu yüzden babasına:
‘Baba, misafirimiz kim?’ diye sordu, onun kim olduğunu anlayabilmek için. Babası onun sorusu üzerine
‘Kim o biliyor musun yavrum?’ deyince Ayşe:
‘Ne bileyim baba. Misafirlerin o kadar çok ki giren çıkan belli değil’ dedi ellerini beline koyarak.
‘O Salih, hani şu Kenan Bey var ya ünlü müteahhit. İşte onun oğlu’ dedi yaşlı adam Salih’e bakarak.
Ayşe, Kenan Bey’in ismini duyunca duygulandı. Aklı eskilere gitmişti. O, Salih, Tarık, Türkan ve Halit hep birlikte oynuyorlar, çok güzel vakit geçiriyorlardı. Bir ara saklambaç oynamak istemişlerdi. Salih, ebe olmuş diğerleri saklanıyorlardı. Salih, teker teker hepsini bulmuş, bir tek kendisi kalmıştı. Ebe, onu arıyordu ama bir türlü bulamıyordu. O öyle bir yere saklanmıştı ki bulmaları imkânsızdı. Hatta kendisinin bile oradan çıkması imkânsız gibiydi.
Saklambaç oyununu Salih’lerin bahçesinde oynuyorlardı. O bahçede de büyükçe bir ceviz ağacı vardı. O ağaç öyle büyüktü ki hiç kimse tepesine kadar çıkamıyordu. İşte kendisi o ağacın en tepesine çıkmıştı. Onun tepesine çıkmak başta cazip gelmişti, ama şimdi korkuyordu. Kendisini kurtarmaları için bağırıyordu ama sesini bir türlü duyuramıyordu.
Babası ona tekrar seslenince daldığı hayallerden sıyrıldı ve Salih’e hoş geldin dedi. Kapının önünde hoşbeşten sonra içeriye geçtiler.
Evin içi de dışı gibi güzeldi. Çok sade bir şekilde döşenmişti. O kadar güzel bir şekilde döşenmişti ki görenlerin içini huzur kaplıyordu.