Aşk Hikayesi; “Salih İle Büşra” 20. Bölüm
Türkan, gülmesi bitince ondan özür diledi. Ardından Büşra’yla aralarında geçen konuşmayı anlattı.
Salih, Türkan’ı dinledikten sonra içi rahatladı. Demek o kendisini savunmayı kabul etmişti.
Sevinçten ne yapacağını şaşıran Salih, yerinde duramıyor hoplayıp zıplıyordu. O yerinde hoplayıp zıplarken Türkan, onun hareketlerine kahkahalarla gülüyordu. Öyle ki onların sesleri dışarıdan bile duyuluyordu.
Halit, o sıralarda oradan geçmekteydi. Odasına geçmek üzereyken Türkan’ın sesli bir şekilde güldüğünü duydu. Üstelik bu ses Salih’in odasından geliyordu.
O sesleri duyunca odasına geçmeyi bırakıp Salih’in odasına yöneldi. Kapısını hafifçe tıklatıp içeriye girdi.
İçeri girmeden evvel aklına her türlü şey geliyordu. Sonuçta onlar sütkardeşti, ama yinede aklına kötü şeylerin gelmesine engel olamıyordu.
Kafasındaki düşüncelerle içeri girdiğinde gülsün mü, ağlasın mı bilemiyordu. Çünkü ne düşünüyordu ne karşısına çıkmıştı.
Şaşkınlığı bir müddet sonra geçince o da gülmeye başladı, Salih’in hal ve hareketlerine.
Üçü beraber o kadar güldüler ki, gülmekten karınları ağırdı. Gülmekten o kadar kendilerinden geçmişlerdi ki Çiğdem Hanım’ın geldiğini görememişlerdi.
Çiğdem Hanım, onların kendilerinden geçmiş bir şekilde koltukta oturduklarını görünce:
‘Hayrola çocuklar, ne bu haliniz’ dedikten sonra ‘Sizi gören de uçucu bir madde içmiş de kendilerinden geçmiş zannederler’ dedi kinayeli bir sözle.
Salih, annesinin sözlerinden sonra kendini toparladı ve yanına giderek elini öptü. Ardından annesine:
‘Anne, ne zaman geldin’ dedi mahcup bir ifadeyle. Onlar konuşurken Türkan ve Halit’te kendine gelmiş toparlanmaya çalışıyorlardı.
Çiğdem Hanım, oğlunun sözünü cevaplamadan ona:
‘Oğlum, benim sözümü kesmeden dinle’ dedikten sonra koltuğun üzerine oturdu. Ardından ona, ‘Evlenmen için sana kimi gösterdiysem şimdiye kadar hep reddettin’
Salih, evlenme sözünü duyunca yüzü asıldı ve ‘ama anne’ dedi, ama Çiğdem Hanım ona ‘Benim sözümü kesme’ diyerek onu susturdu. O susunca ‘Baban, senin mürüvvetini göremeden öldü. Oğlum, benim de senin mürüvvetini görmeden ölmemi mi istiyorsun? Hem benim de torun sevme hakkım yok mu?’ dedi ve hüngür hüngür ağladı.
Salih, annesinin ağladığını görünce sırtını sıvazlayarak:
‘Ağlama anne, sen ağlayınca rahat edemiyorum. Söz, evleneceğim ama şimdi değil’ deyince annesi hiddetlenerek:
‘Ne demek şimdi değil. Yoksa benim bilmediğim birileri mi var?’
Annesine, Büşra’yı diyemezdi. Hem o fakirdi ve hapisteydi. Annesi ise kendilerine denk birilerini istiyordu ama gel gör ki annesinin bulduğu kızlar hem şımarık hem de üstten bakan kişilerdi. O da bunlara karşıydı. Zengin de olsa, fakir de olsa, amir de memur da olsa, patron da olsa işçi de olsa Allah Teâlâ katında hepsi birdi. Yalnızca takva sahibi olanlar üstündü. Annesine bunu yıllarca anlatmasına rağmen, annesi bir türlü anlamak istemiyordu.
‘Yoo, hayır’ dedi Salih cılız bir sesle.
‘Mademki birileri yok. O zaman en kısa sürede Ceylan’la evleneceksin’ dedi Çiğdem Hanım, ardından onunla gelen Ceylan’ı içeriye çağırdı.
Ceylan, ailesi tarafından her istediği alınmış, o şekilde büyütülmüştü. Kibirliydi, aşırı derecede kindardı. Kendisine yapılan kötülüğü unutmaz, yeri gelince intikamını alırdı. Üstelik hal ve hareketleri genç bir kıza hiç yakışmıyordu. Bu yüzden de onu istemiyordu.
Ceylan içeriye girer girmez ona sarılmak istedi ama Salih kendisini geri çekti. Buna rağmen o ileri atılıp sarıldı. Herkesin içinde öpmek istedi ama Salih onu durdurdu.
Türkan’da, Halit’te Ceylan’ın hareketleri karşısında ağızları bir karış havada kaldı. Salih, onlara onu anlatıyordu ama bu kadarını da beklemiyorlardı.
Salih, Ceylan’ın hareketlerinden dolayı iyice sinirlenmişti. Zira O, bu laubali hareketleri sevmiyordu. Hem de herkesin içinde olmuştu bu hareketi. O yüzden kızgın bir şekilde hem annesine hem de Çiğdem’e baktı. Ardından kapıyı sertçe vurup dışarıya çıktı. O çıktıktan sonra Çiğdem, arkasından Ona:
‘Bakalım nereye kadar kaçacaksın. Elbette ben seni elde etmesini bilirim’ dedikten sonra kendi kendine ‘Eğer benden başka sevdiğin varsa. O zaman onun benden çekeceği var. Eğer, gerçekten böyle bir şey varsa onu doğduğuna pişman ederim’