Aşk Hikayesi; “Salih İle Büşra” 19. Bölüm
Annesi ve babasının tartışıp kavga ettikleri zaman kulaklarını yastığıyla kapatıp onları duymamaya çalışıyordu. Onların kavgaları yüzünden sesinin değil de kulaklarının duymamasını istiyordu.
Onunla tek ilgilenen kişi internetten tanıdığı bir kızdı. İnternet aracılığı ile tanıştığı o kız, ona güzel şeyler anlatıyor, içini ferahlatıyordu. Ona doğru yolu görmesi için Peygamber kıssaları anlatıyordu. Zaman zaman da Kuran-ı Kerimden ayetler okuyor, ardından okuduğu ayetlerin meallerini okuyordu. O anlattıkça babaannesi aklına geliyor, onu hapishanede ziyaret etmediği için hüzünleniyordu.
O kız anlattıkça maneviyata daha çok yöneliyordu. Bu arada nefsi de rahat durmuyor, eski günlerine dönmesi için onu zorluyordu.
Eskisi gibi artık ortalığı kırıp dökmüyordu, bu da doğal olarak annesinin ve babasının gözlerinden kaçmıyordu. Onlar zannediyorlardı ki ameliyattan sonra hastalığın verdiği bir etkiydi. Ama onlar bilmiyorlardı ki internetten tanıdığı o kızın etkisiyle düzelmişti.
Selma Hanım’ın kumara olan düşkünlüğü onu iyice bataklığa sürüklemişti. Sürekli kaybediyordu, kaybettikçe de hırslanıyordu. Bu yüzden de Talip Bey’le sürekli kavga ediyorlardı. Kavgalarına, oğulları Talip ve bütün ev halkı şahit oluyorlardı. Bu gidiş nereye gidecekti onu bilemiyorlardı.
Onlar her kavga edişinde Tarık, içine kapanıyor, intihar etmeyi düşünüyordu. Onu tek durduran şey internetten tanıştığı kızın söyledikleriydi. Onun söyledikleri olmasa belki de çoktan hayatına son vermişti.
İnternetten tanışmıştı ama onun ne adını ne de kim olduğunu bilmiyordu. Gerçi birkaç sefer sormak istemişti ama o kız buna engel olmuştu. Hatta buna kızar gibi olmuştu. O yüzden de sormaya çekiniyordu. Ona gizemli kız diye hitap ediyordu. Onun ismini bilmiyordu ama o kendisinin ismini biliyordu. Hatta neler yaşadığını bile.
Kimdi o gizemli kız, onun hakkında bir şey bilmediği halde o nasıl biliyordu kendisi hakkında her şeyi.
*********
Salih, Türkan’dan gelecek haberleri bekliyordu. Beklerken yorulmuş holdingde masasının üzerinde uyuya kalmış, odasına gelen Türkan’ı görememişti.
Türkan, onun uyanmasını beklerken kendisine kahve söylemiş, höpürdete höpürdete içiyordu. Öyle iştahla içiyordu ki onu gören kahveyi hiç görmemiş zannederdi.
O iştahla kahvesini yudumlarken, kahvenin o güzel kokusu Salih’in burnuna dolmuştu. O oldum olası kahveyi severdi. Burnuna dolan kahve kokusu onu mest etmiş uyandırmıştı. Uyanır uyanmaz karşı koltukta oturan Türkan’ı görmüştü.
Türkan, onun uyandığını görünce ona:
‘Ooo, uykucu nihayet uyandın’ dedi gülümseyerek.
Salih, uyandığı halde tam olarak kendine gelemediği için onun ne dediğini anlamadı. Bu yüzden saf saf bakınıp durdu.
Türkan, onun saflaşmış bir şekilde kendisine bakındığını görünce elinde olmadan güldü. Onun gülmesi karşısında kendisine gelen Salih, ona:
‘Ne oldu? Niçin öyle gülüyorsun?’ dedi, onun gülmesine bozularak.
Türkan, öyle gülüyordu ki gözlerinden yaş geliyordu. Onun daha fazla gülmesine dayanamayan Salih sinirli bir ifadeyle:
‘Türkan, yeter artık, daha fazla gülme de neler olduğunu anlat’ dedi.