Fantastik HikayelerMurat Canpolat

Gizemli Yolculuk Hikayesi -Anahtar- 4. Bölüm

Fantastik Hikayeler

Gizemli Yolculuk Hikayesi -Anahtar- 4. Bölüm

Yolda giderken çocuklarından en küçüğü annesine, ‘evimizi bırakıp nereye gidiyoruz?’ diye sordu. Annesi bu soru üzerine yere eğilerek çocuğuna elindeki mektubu gösterip:

– Elimdeki mektubu görüyor musun?

– Evet.

– Bu mektup babanın bir akrabasından geldi.

Küçük çocuk bu cevap üzerine şaşırarak:

– Babamın akrabası mı var?

– Evet, varmış yavrum.

Yaşça büyük olan diğer çocuk kızgınlıkla söze karışarak:

– Babamın akrabası var da. Şimdiye kadar niye gelmediler o zaman.

Annesi büyük çocuğunun kafasını eliyle hafifçe okşayarak:

– Bak oğlum, daha düne kadar benim de babanın bir akrabası olduğundan haberim yoktu, ta ki bu mektup gelene kadar, dedi ve mektupta yazılanları anlattı.

Onlar konuşa konuşa giderlerken akşam olmuş, karanlık çökmüş, cırcırlar ötmeye başlamıştı.

Akşam olunca kalacak bir yer bulabilmek için etrafı araştırmaya başladılar. Uzun süre araştırmalarına rağmen etrafta ne bir han ne de bir ev vardı. Bu yüzden iyice tedirgin olamaya başladılar.

Küçük çocuk korkudan tir tir titriyor, annesine ‘anne korkuyorum, ne olur durmayalım burada’ diyordu. Büyük çocuk kardeşini teselli etmeye çalışıyor ‘sakın korkma kardeşin olarak ben yanındayım ve her türlü tehlikelere karşı seni koruyacağım’ diyordu.

Anne ve çocukları korkudan birbirlerine sarılmış bir vaziyette bekleşirken uzaktan bir ses duydular. Uzaktan gelen bu ses iniltili bir şekilde geliyor ve ‘ne olur kurtarın beni’ diyordu.

Adı Ahmet olan küçük çocuk korku içerisinde annesine sarılarak:

– Anne o ses ne. Yoksa vahşi bir hayvan mı?

– Yok, oğlum korkma. O vahşi hayvan değil. Belli ki birileri yardım istiyor.

Adı Mehmet olan büyük çocuk annesinin kolunu çekerek:

– Hadi anne, daha ne duruyoruz. Gidip yardım edelim.

– Tamam, oğlum çekiştirip durma gidiyoruz.

Anne ve çocukları iniltinin geldiği yere doğru gittiklerinde derin bir kuyu gördüler. Bu kuyunun içinde de her tarafı yara bere içerinde yaşlı bir adam yatmaktaydı. Kuyunun içindeki yaşlı adam onları görünce:

– Evlatlarım, ne olur bana yardım edin, diye seslendi.

Zehra, yaşlı adamı o şekilde görünce içi acıdı. Onu o şekilde görünce yardım etmek istedi. Bu maksatla kuyunun başına doğru iyice yaklaştı, ama o da ne! Kuyunun içine girebilecek ne bir merdiven ne de ip vardı. Bu yüzden kendi kendine şöyle söylendi:

– Yaşlı adamı kurtarmalıyım, ama nasıl? Etrafta ne bir ip var ne de merdiven, diye söylenip yaşlı adama dönerek:

– Bey baba! Seni kurtaracağım, ama etrafta seni kuyudan çıkartacak hiçbir şey yok.

Yaşlı adam, zorla da olsa hafifçe toparlanarak yukarıya doğru baktı. Kuyunun başında bir kadın iki çocuk duruyordu. Onların kendisini kurtarmak için geldiklerini anlayınca sevinerek onlara:

– Kızım, biraz ileride ağaca bağlı atım var. Atımın heybesinde ip olacak. O iple beni kurtarabilirsin.

Zehra, yaşlı adamı dinledikten sonra etrafı araştırıp yaşlı adamın atını buldu. Heybesini araştırıp ipi buldu. İpi bulduktan sonra geri dönerek onu kuyunun başındaki ağaca bağladı. İpin ucunu eliyle sıkıca tutarak kuyuya indi. Kuyunun içindeki yaşlı adamın yüzüne su serpip kendisine gelmesini sağlayarak onu sıkıca ipe bağladı. Daha sonra onu sırtına alarak yavaşça yukarıya doğru çıktı.

Kuyudan çıktıktan sonra yaşlı adamın elini baba şefkatiyle öperek ona:

– Bey Baba! Seni kim bu hallere düşürdü.

Yaşlı adam, iki gündür kuyunun içinde olduğunu söyleyerek:

– Kızım, aslında ben bunu hak ettim. O yüzden hiç üzülmüyorum halime.

Zehra, yaşlı adamın bu cevabı karşısında şaşırarak:

– Nasıl yani. Bir insan –eliyle yaşlı adamın yaralarını göstererek-bu haline nasıl razı olabilir.

– Kızım, kulağını aç ve beni iyi dinle. Benim yaptığım kusuru kim yaparsa aynısına düşebilir. Ben gençken yaşlı olan babamı ‘artık sana bakamıyorum’ diyerek onu ata bağladım ve bu kuyunun başına getirdim. Daha sonra hiç acımadan onu bu kuyuya attım. Onun iniltilerine aldırış etmeden yürüyüp yaşadığım kasabaya gittim. İki gün sonra geri geldiğimde babam kuyunun içinde yoktu. Onun kuyuda olmadığını görünce ‘Oh! Ona bakmaktan kurtuldum’ dedim ve gülerek geri döndüm. Derken zaman ilerleyip yaşlandım. Babamın yaşına gelince oğlum da aynısını bana yaptı. Yani anlayacağın ettiğimi buldum. O yüzden halime acımıyorum.

– Doğrusu üzüldüm, düştüğünüz duruma.

– Kalacak bir yerin var mı bey baba, seni oraya götüreyim.

– Aslında var, ama artık oraya dönemem.

– Neden dönemiyorsunuz?

– Az önce anlattım ya. Orası oğlumun evi, o yüzden oraya geri dönemem. Hem niçin gideyim ki sürekli eziyet gördüğüm yere.

– Anladım bey baba, dedikten sonra ona, sen de bizimle gelsene. Gideceğimiz yerde bizimle yaşarsın.

Yaşlı adam, Zehra’ya teşekkür ettikten sonra ona:

– Kızım, sizin kiminiz kimseniz yok mu? Çocuklarını da almış tek başına yolculuk ediyorsun?

Zehra bu soru karşısında gözleri doldu, yutkundu, ne diyeceğini bilemedi. Yere çömelerek ellerini kafasının arasına aldı. Kendini daha fazla tutamayarak ağladı.

Yaşlı adam, yere eğilerek soruduğu sorudan dolayı ağlayan Zehra’nın hafifçe omzuna dokunarak:

– Kızım, sorduğum sorudan dolayı özür dilerim. Belli ki bundan dolayı seni üzdüm.

Yaşlı adamın özür dilemesinden sonra Zehra başını kaldırarak:

– Önemli değil beybaba, dedikten sonra sözüne şöyle devam etti. Evet, benim kimsem yok.

– Kızım, kocanda mı yok?

– Vardı, ama onu da kaybedince hayatta yapayalnız kaldım, dedikten sonra kocası ile geçirdiği zorlu hayatı anlattı.

Yaşlı adam, olanları dinledikten sonra üzgün olduğunu belirterek:

– Kızım, ne tarafa doğru gidiyorsun?

Zehra elindeki mektuptan bahsederek:

– Elime bu mektup geçince artık yalnız olmadığımı anladım. Sevinç içerisinde yol hazırlığını yapıp yola çıkacakken kapının önünde kasabanın halkıyla karşılaştım. Onları görünce yine bana zarar verecekler diye düşünürken, onlar yaptıklarından dolayı benden özür dilediler. Onların benden özür dilemeleri üzerine sevincime sevinç katlandı ve bu sevinçle yola çıktım, dedi ve nereye gideceğini söyledi.

Yaşlı adam, Zehra’yı sakince dinledikten sonra birden bire heyecanlanarak:

– Hayır, hayır. Oraya gidemezsin?

– Neden, Beybaba?

– Oranın halkı hep kötülük içerisinde, ayrıca dışarıdan gelen insanları da sevmezler.

– Beybaba, sen bunları nereden biliyorsun?

– Onlardan biri de benim. Oranın halkının ne kötülükler içerisinde olduğunu ancak ben bilirim.

– Ama beybaba, sana anlattım ya. Oraya gidip mektupta bahsedilen evi bulmalıyım. O yüzden oraya gitmekten başka çarem yok.

– O zaman çok dikkatli ol ve kimseye güvenme.

– Peki, beybaba dikkatli olmaya çalışırım.

Yaşlı adam, Zehra ve çocuklarını alıp atının sırtına bindirip kendisi yaya olarak yollarına devam ederken bir ara yaşlı adam atı durdurup:

– Kızım kusura bakma, telaştan adını sormayı unuttum, dedikten sonra, Benim adım Haydar, ya seninki.

– Benim adım da Zehra.

– Zehra, artık sende benim bir kızımsın. O yüzden bana baba diyebilirsin.

Zehra, yaşlı adamın sözlerinden sonra sevinçten ne diyeceğini şaşırdı. İlk önce kem küm ettikten sonra kendine geldi yaşlı adamın ellerine sarıldı ve bir evlat şefkatiyle ellerini öptü. Daha sonra haline şükrederek yollarına devam ettiler.

Yazar – Murat CANPOLAT

devamı için TIKLAYINIZ

 

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu