Fantastik HikayelerMurat Canpolat

Gizemli Yolculuk Hikayesi -Anahtar- 5. Bölüm

Fantastik Hikayeler

Gizemli Yolculuk Hikayesi -Anahtar- 5. Bölüm

Güle oynaya giderlerken at aniden durdu ve huysuzlanmaya başladı. Ayaklarıyla yerlere vurup şaha kalktı. O anda üzerindekiler yere düşüp yuvarlanmaya başladılar. Yuvarlana yuvarlana yıkık dökük bir evin bahçe duvarına kadar geldiler. Orada bahçe duvarına hafifçe çarpıp durdular.

Karşılarına çıkan yıkık dökük ev kalbe korku veriyor, insanı tir tir titretiyordu. Rüzgâr esince etraftan uğultular geliyor, adeta ‘bana yaklaşmayın, bana yaklaşmayın’ diyordu. Ayrıca bahçenin etrafında fareler cirit atıyor, buldukları her şeyi kemiriyorlardı.

Bahçenin duvarına çarpıp duran yolculardan ilk ayağa kalkan Zehra oldu. Tüyler ürperten eve doğru bakıp yerde yatmakta olan çocuklarını ve Haydar amcasını kaldırdı. Daha sonra onların üzerlerini temizledikten sonra onlara:

– Karşımıza çıkan bu ev, ne korkutucu bir yer, dedikten sonra Haydar amcasına dönerek:

– Haydar baba, at birden bire neden durdu. Daha önce böyle huyu var mıydı?

– Hayır kızım. Atın neden bizi üzerinden attığını anlayamıyorum, ama vardır bunda da bir hayır.

Zehra’nın küçük oğlu Ahmet, annesinin ayaklarına sarılarak:

– Anne, çok korkuyorum. Ne olur gidelim buradan.

– Korkma oğlum, ben yanınızdayım ve her türlü kötülüklere karşı sizi koruyacağım. O yüzden sakın korkma ve yanımdan hiç ayrılma.

– Peki, anneciğim. Sen yanımda olduktan sonra ben hiç korkmam.

Anne ile oğul arasında konuşma bittikten sonra yavaş yavaş evin kapısına doğru ilerlediler. Evin kapısına gelince karınca ordusuyla karşılaştılar. Karıncalar evin kapısını tamamen sarmış kimseye geçit vermiyorlardı. Karıncaları görünce ‘burada kimse yaşamıyor’ düşüncesiyle geri döndüler. Bahçe kapısından adımlarını atıp çıkıyorlardı ki, içeriden bir ses duydular. Sesi duyunca durdular ve ne oluyor diye birbirlerine baktılar. Ses tekrar gelince merak içerisinde geri döndüler ve kapıyı çaldılar. Peş peşe vurmalarına rağmen kapı açılmayınca kapıyı zorlayıp açtılar.

Evin içerisi dışarıdan bile korkutucuydu sanki. Evin her tarafını örümcekler sarmış, içeride ne var ne yok kırılmış. Sağlam eşya kalmamıştı. Merdivenler bile yıkık dökük haldeydi.

Evin içerisinin korkunç halini görünce, korku içerisinde birbirlerine sarılarak:

– Ne korkutucu bir yer, ev bu haldeyken hiç kimse yaşamaz, deyip evden çıkacaklarken evin dışında duydukları sesi tekrar duydular. Bu ses evin üst katında geliyordu. Sesi duyunca birbirlerinin ellerinden tutarak dikkatli bir şekilde üst kata çıktılar. Üst kata çıkınca odanın birinden ışık yandığını gördüler. Işık bir yanıp bir sönüyor, etrafa kötü kokular salıyordu.

Zehra, yanındakilere ‘siz burada durun, ben gidip ne olduğuna bakayım’ dedikten sonra yavaşça odanın kapısına doğru ilerledi. Odanın kapısına gelip dikkatli şekilde kapıyı açtı. İçeride yaşlı bir kadın yatmakta idi ve etrafını da hamam böcekleri sarmıştı. Yaşlı kadını o şekilde görünce hızlı bir şekilde odanın içine girerek hamam böceklerini uzaklaştırdı. Daha sonra odadan çıkarak odanın dışında bekleyen Haydar amca ve çocuklarını çağırdı.

Haydar amca çocukları alıp odaya gelince gördüğü manzara karşısında tüyleri ürperdi. Odaya göz gezdirince yatakta yatan yaşlı kadını gördü. O an kalbi yerinden sökülecek gibi oldu. Onu görünce birden yıllar öncesine gitti. Yıllar önce sevdiği bir kadın vardı. O kadınla birbirlerini çok seviyorlardı, ama ne yazık ki bu sevgi birbirleriyle evlenmelerine yetmedi. Çünkü ailelileri birbirleriyle evlenmelerine izin vermemişti. Bu yüzden onlarda başkalarıyla evlenmiş, ama mutlu olamamışlardı.

Sevdiği kadın yıllar sonra karşısına çıkmış, ‘başkasıyla evlendim, yuva kurdum, çoluk çocuğa kavuştum, o yüzden artık benden uzak dur’ demişti, ama yüzünden mutlu olmadığı belli oluyordu. Şimdi o kadın karşısına tekrar çıkmıştı, o kadın girdikleri evde karşılarına çıkan kadından başkası değildi.

Haydar amca, daldığı hayallerden kurtularak kadının yanına vardı, etrafındaki hamam böceklerini temizleyerek yattığı yerden doğrulmasını sağlayarak:

– Ayşe, seni buraya kim getirip attı.

Ayşe, sevdiği adamın sesini duyunca gözlerini aralayarak:

– Haydar, bu sen misin? Yoksa hayal mi görüyorum, dedi ve bayıldı.

Zehra, kadının Haydar amcayı tanıdığını görünce:

– Haydar amca, sen bu kadının nereden tanıyorsun, deyince haydar amca ona ‘onu dışarıya çıkaralım, ondan sonra konuşuruz’ dedi ve kadını sırtına aldı. Onu sarsmadan odadan çıktı. Aşağıya doğru inmeye başlayınca farelerin evin her tarafını sardıklarını ve kemirdiklerini gördüler. Bu korkunç manzara karşısında daha fazla beklemeden evin dışına çıktılar. Onlar çıktıktan hemen sonra ev büyük bir gürültüyle çökerek yerle bir oldu.

Haydar amca, sırtındaki yaşlı kadını bahçenin dışına çıkardıktan sonra yere bırakarak yüzüne su serpti. Yaşlı kadın kendine gelince ona:

– Ayşe, seni bu hallere kim getirdi? Diye sorunca Ayşe ağlayarak:

– Kocam ve ailesi, dedikten sonra gözyaşlarını silerek, Evlendiğim günden beri hep eziyet gördüm. Bir gün bile olsa bana gün yüzü göstermediler. Erkek çocuğum olmuyor diye üzerime geldiler. Altı kız çocuğu dünyaya getirdikten sonra erkek çocuğum oldu, ama nafile. Bu sefer de çocuk özürlü diye üzerime geldiler. Özürlü çocuğum doğduktan birkaç yıl sonra bir erkek çocuğum daha oldu. O doğduktan sonra eziyetlerine son verirler diye düşünürken tam tersi oldu. Oğlumu benden uzaklaştırmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Sonunda emellerine kavuşup oğlumu benden uzaklaştırdılar. Yaptığı eziyetler yetmezmiş gibi beni bu yıkık dökük eve getirip yatağa bağladılar. Ondan sonra çekip gittiler. Ben bütün çektiğim çilelere sabredip dua ettim. Her dua edişimde ferahladım. İçim huzur doldu. Bu dualarımın sonunda siz çıkageldiniz ve beni düştüğüm durumdan kurtardınız, bu yüzden size çok teşekkür ederim.

Zehra, araya girerek:

– Haydar amca, siz birbirlerinizi nereden tanıyorsunuz?

– Kızım, gençlik zamanımızda bu kadınla biz birbirimizi çok seviyorduk. Ailelerimizin evlenmemize izin vermemesi üzerine kaçmaya karar verdik. Hazırlığımızı tamamlayıp kasabanın dışına kadar çıktık ve mola verdik. Mola verdiğimiz yerde birbirimize kavuştuğumuz zannederken, Ayşe’nin ailesi etrafımızı sardı. O an ne yapacağımızı bilemedik. Çaresizlik içerisinde birbirimize sarıldık. Bizi o halde gören etrafımızı saran kişiler hemen gelip bizi birbirimizden ayırdı. Bu ayrılıktan altı ay sonra karşıma çıkıp bir veda bile etmeden çekip gitti. O günden sonra başkalarıyla evlenip yuva kurduk. Evlenip yuva kurduktan yıllar sonra oğlum getirip beni kuyuya atmasaydı, sen gelip beni bulmasaydın, bu mutluluğa kavuşamazdım.

– Ne acıklı bir geçmişiniz varmış.

Haydar amca, Zehra’yla konuştuktan sonra attan düştükleri yere kadar gidip atı alarak geri döndü. Etrafta hep beraber binebilecekleri bir şey var mı diye etrafı araştırdı. Biraz araştırdıktan sonra yıkılan evin altında at arabasına benzer bir araba gördü. Arabayı görmesine gördü, ama araba yıkıntılar arasında olduğu için onu nasıl alacaktı. Biraz düşündükten sonra kaldıraç yapmaya karar verdi. Bu kararından sonra etraftaki işe yarar döküntüleri topladı. Ardından bir araya getirdi ve onlardan kaldıraç yaptı. Kaldıracı yavaşça kaldırarak altındaki at arabasını çıkardı. Bütün bu olanları izleyen Zehra, merak içerisinde:

– Haydar amca, kaldıraç yapmayı nereden öğrendin? Diye sorunca Haydar amca gülerek:

– Kızım ben demirci ustasıyım. Gençliğimde bu tür araç ve gereçleri yapmaya meraklı olduğum için, ustam beni bunları yapmaya yönlendirdi. Onun yönlendirmesiyle bu tür araç ve gereçleri yapmakta ustalaştım. Ondan dolayı bu tür şeyleri yapmayı biliyorum.

Haydar amca, bu konuşmalarından sonra attan düştükleri yere giderek atı alarak geri döndü. Daha sonra at arabasını atına bağlayıp yol arkadaşlarını arabaya bindirdi. Araba hareket ettiğinde Haydar Amca Zehra’ya:

– Ben sana demedim mi, her şerde vardır bir hayır. Bak yıllar önce kaybettiğim sevdiğime kavuştum.

– Evet, Haydar amca haklıymışsın. Her şerde varmış bir hayır. Eğer at durmasaydı Ayşe teyzeyi bulamazdık.

Haydar, Zehra ile konuştuktan sonra Ayşe’ye dönerek:

– Ayşe, bana evleneceğini söylediğin o gün tek bir veda bile etmeden neden arkana bile bakmadan çıkıp gittin.

Ayşe, o günü hatırlayıp hüzünlenerek:

– Eğer o gün seninle vedalaşıp arkama dönseydim seni öldüreceklerdi.

– Nasıl yani?

– Ailem seninle son bir defa konuşmama izin verdiler, ama bir şartla.

– Neydi o şartı?

– Seninle vedalaşmayıp öylece arkama bile bakmadan dönüp gidecektim. Şartları buydu. Hatta seninle konuştuğum o güne silahlı bir şekilde benimle gelip etrafa gizlendiler. Ağzımdan çıkacak bir veda sözünü beklediler. Eğer o gün sana veda etseydim, şimdi ölmüş olurdun. İşte san veda etmeden çekip gitmemin sebebi buydu.

Zehra konuşmaları dinleyince dikkat kesilip:

– Haydar amca, şu işin aslını anlatır mısın?

– Anlatırım kızım, ama şimdi değil. Hele bi menzilimize varalım. İşte o zaman her şeyi sana anlatırım.

Yazan – Murat CANPOLAT

hikayenin devamı için TIKLAYINIZ

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu