Gizemli Yolculuk Hikayesi -Anahtar- 6. Bölüm
Haydar amca ve yolcuları güle oynaya üç gün üç gece mola vermeden yol aldılar. Bu üç günün sonunda insanların mutlu olduğu, birbirlerine karşı saygılı davrandıkları, selam vermeden geçmedikleri bir köye vardılar. Bu köyde her şey normal gibi görünüyordu, ama sanki insanlar tedirgin gibiydi. Birbirlerine selam verdikten sonra tekrar birbirlerine bakıyor, ondan sonra yollarına gidiyorlardı. Kuş ötse, köpek havlasa, horoz ötse hemen kafalarını tutuyor yere çömeliyorlardı.
Rastladıkları bu köyde olanları görünce neler olduğunu öğrenmek için köyde kalmaya karar verdiler. Bu maksatla köy muhtarını bulup isteklerini bildirdiler.
Köy muhtarı onları dinledikten sonra gidip köy odasını hazırladı. Ardından geri dönerek misafirlerine:
– Siz bizim misafirlerimizsiniz. Köyümüze gelen misafirleri en iyi şekilde ağırlamak bizim boynumuzun borcu. O yüzden yatıp dinlenin. Ancak sabah olduğunda neler olduğunu anlatırım.
Köy muhtarı misafirleriyle konuştuktan sonra onları köy odasına götürdü. Onlara sofra hazırlayıp misafirlerine ‘hayırlı geceler’ deyip köy odasından çıktı.
Köy muhtarının hazırladığı sofrada neler yoktu ki: Köy peyniri, lavaş ekmeği, bal, reçel, kaymak… Ayrıca demlediği çay o kadar güzel görünüyordu ki adeta tavşankanı gibiydi. Kısacası misafirleri ağırlayacak her şey vardı.
Haydar amca ve yol arkadaşları sofraya oturup bir güzel karınlarını doyurduktan sonra uykuya çekildiler. Sabah olunca köy muhtarına gidip köydeki halkın neden birbirlerine korkarcasına baktıklarını sordular. Köy muhtarı ‘anlatacaklarım uzun’ dedikten sonra onlara oturacakları yer gösterip:
– Biz zamanında çok kötülük işledik, deyince Zehra:
– Nasıl yani. Köye geldiğimizde insanlar birbirlerine iyi davranıyor, selam veriyordu, ama diyorsun ki biz kötülük işledik.
– Evet, bir zamanlar öyleydik. Biz kötülüklere devam ederken yaşlı pirifâni bir adam köyümüze geldi. Yaşlı adam üstü başı yırtık, saçı başı birbirine karışmıştı. Kısacası pejmürde bir haldeydi. O yaşlı adam köydeki bütün evlerin kapısını çalıp yardım istedi. Onca yardım istemesine rağmen kimseden yardım göremeyip geri döndü. Köyün çıkışında yüksek bir yere çıkıp:
– Ey zalimler, yaptığınız kötülüklerin yanınıza kar mı kalacağını zannediyordunuz… Hayır kalmayacak… Her zalim gibi sizlerde bir gün yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz, dedi ve üç kere şunu söyledi, “Her şeyden korkasınız, birbirinizle karşılaştığınız zaman eman içinde olmayasınız,” dedikten sonra çekip gitti. O gittikten sonra köyümüze karabulutlar çöktü. Şiddetli yağmurlar sonucu ekinlerimiz mahvoldu, sularımız içilmez hale geldi. Köyümüzün üzerinden karabulut çekildikten sonra şiddetli rüzgârlar esti. Rüzgârlar evlerimizin tavanlarını uçurdu. Bu musibetlerden dolayı her şeyden korkar hale geldik.
– Eee sonra ne oldu.
– Başımıza gelen sıkıntılardan sonra köylüler bir araya toplanıp kötülük yapmamaya, birbirlerine karşı iyi davranmaya karar verdiler. Bu karardan sonra köyümüz güzelleşti. İnsanlarımız mutlu olmaya başladı. Mutlu olmasına mutlu olduk, ama bu korkaklığa bir türlü çare bulamadık. İşte bütün hikâyemiz bu.
Haydar amca olanları dinledikten sonra eliyle çenesini tutarak ‘hımm!’ dedikten sonra:
– Belki bunun bir çaresini bulabiliriz, dedi at arabasını atından çıkardı. Ardından üzerine binip hızla uzaklaştı. Aradan iki gün geçtikten sonra arkasında bir kişiyle geri döndü. Arkasında getirdiği kişi psikolog bir doktordu.
Haydar amca, doktoru tanıştırdıktan sonra:
– Dr. Salih Bey sizinle bir hafta kalıp dertlerinizi çözmeye çalışacak.
Dr. Salih Bey’i köylülerle tanıştıktan sonra bir hafta köyde kaldı. Onların dertlerini dinledi. Sorunlarını çözmeye çalıştı. Bir haftanın sonunda köy halkı bütün dertlerinden kurtulmuş, mutluluklarına mutluluk katılmıştı. Sıkıntıları giderilmiş, huzura kavuşmuşlardı.
Köy halkı bütün dertlerinden kurtulunca Haydar amcayı bulup onun boynuna sarılarak:
– Sana ne kadar teşekkür etsek azdır. Senin sayende bütün dertlerimizden kurtulduk. Onun için dile bizden ne dilersen.
– Ben sadece vesile oldum. Bu yüzden sizden hiçbir şey istemiyorum. Siz sadece bize dua edin yeter. Dua her şeyin ilacıdır…
Köy halkından biri öne çıkarak:
– Evet, dua her şeyin ilacı. Biz dua sayesinde bugüne kadar ayakta kaldık, dedikten sonra Haydar amcanın elini tutarak, geçmişimizde yaptığımız kötülüklere pişman olduktan sonra içinde bulunduğumuz durumdan kurtulmak için hep dua ettik. Bu dualarımız sayesinde siz karşımıza çıktınız ve sıkıntılarımızı giderdiniz. Bunun için köy halkı olarak size çok teşekkür ederiz.
Haydar amca köy halkıyla konuştuktan sonra Dr. Salih Bey’i geri götürmek için hazırlıklarını yapıp yola çıktı. Onu yerine götürüp iki gün sonra geri döndü. Onun geri dönmesinden sonra Zehra merak içerisinde:
– Haydar amca, Dr. Salih Bey’i nerede buldun?
– Dr. Salih Bey’i yaşadığım kasabadan alıp getirdim, dedikten sonra. O benim eski bir arkadaşım. Bana çok yardımı dokunmuştur. Hatta sadece bana değil herkese yardımı dokunmuştur. Kasabamızın kötülüklerine karşı o iyi kötü ayırt etmeden herkese yardım etmeyi seven, düşmüş insanların ellerinden tutan, küçüklere sevgi, büyüklere hürmet eden biridir.
– Aslında kasabamız öyle kötülükler içerisinde olan bir yer değildi. Sıkıntısı olan kim varsa el birliği edilir sıkıntısı giderilmeye çalışılırdı. Günler böyle giderken köyümüze bir aile geldi. O aile geldikten sonra her şey bir anda değişti. Kötülükler ardı ardına gelmeye başladı. Herkes birbirine düşman oldu.
– O aile ne yaptı ki, bütün kasaba birbirine düştü.
– Küçükten büyüğe hepsi söz taşıyordu. Senden aldığını bana getiriyor, benden aldığını sana getiriyordu. Ayrıca yalan söylüyor, dedikodu ediyorlardı. Bu kötü hasletlerinden dolayı kasaba birbirine düştü. İyilik yapmayı bırakıp kötülük yapmaya başladılar. Kasabamıza o aile geldikten sonra kötülük hâkim oldu ve o günden sonra kasabamıza kimse uğramaz oldu. İşte gideceğimiz kasaba öyle bir yer.
hikayenin devamı için TIKLAYINIZ
hikaye,hikaye oku,hikaye okuma,hikaye okuma sitesi,seçme hikayeler,ak sakallı dede,deprem,kötülük,pejmürde,pirifani,