Sizden Gelenler

Hikaye Oku: Hayal-i Ham ve Kuzeybatı Şelaleleri 4. Kısım

Hikaye Oku

Hikaye Oku: Hayal-i Ham ve Kuzeybatı Şelaleleri 4. Kısım

Gün batımından turuncuya bulanmış bulutlar; altında, kayalıklara çarpan denizin yüzeyini turuncuya boyamıştı. Hafif bir rüzgar kayalıların üstündeki uçurumun tepesinde bulunan Tanrıverdili’nin sefahane’sine vuruyordu. Yıllar önce küçük tek odalı bir dükkândı burası.

Şimdi ise bir tane ve bahçesi, iki tane salonu olan; adını tüm diyarda duyurmuş bir dükkândı. Yaz bahçesi, binanın denize bakan arka arazinin taş bir yolla kaplanarak oluşturulmuş bir alandı. Hasır masa sandalyeler, yerlere serilmiş rengarenk savanlar ve üzerlerine kurulmuş yer masaları bulunan bir yerdi. Sabahları güneş, akşamları mekanın çevresindeki açık mavi camlı gaz lambaları aydınlatıyordu mekanı. Arazinin diğer yarısında çevresi taş kemerlerle kapatılmış kış bahçesi vardı. Halk buraya kış ayları dışarda oturmak için gidiyordu. İçinde bir düzineye yakın içi odunla doldurulmuş teneke vardı. Kışın odunlar burada yakılıyor ve böylece insanlar soğuk havaya rağmen dışarıda oturabiliyordu. Binan içinde koyu ve açık temalı olmak üzere iki salon vardı. İnsanlar ruh hallerine göre istediği salona geçebiliyordu. Sahibi buraya göç etmeden önce Diyarın doğusunu batısına bağlayan Tanrıverdi boğazının yakınlarındaki bir köyde yaşıyordu. Sonra o da hayatından sıkılıp varını yoğunu bu topraklara gelmek için harcamıştı. Biraz şuan Tanrıverdili’nin yaz bahçesinde Saffetle oturan Nefiri andırıyordu. İkisi de düşünseli şerbetinin etkisinden dolayı olacaktır ki mütemadiyen sırıtıyorlardı. Saffet dilinin döndüğünce dün başına gelen bir olayı ağzında yayın balığının iri bir barçası varken anlatmaya çalışıyordu.

‘’Soğa zavağllı adam tüm gun benim gelmemi bekledi. Dükkağın önüne oturmuş gözlerini yokuşun başına dikip beni beklemiş’’

‘’Saffet sen gülerek anlatıyorsun ama ustan bence yavaştan bunamaya başlamış gibi’’

Saffet ağzındaki lokmayı bir çırpıda yutup kahkahayı patlatıverdi.

‘’HAHAHA, ‘yavaştan’ mı? Adam yıllardır böyle. Diyorum ya sana, *Aureus*’a bir günlüğüne gittim ama yol malum, birkaç gün sürüyor. Adamcağız da unutuvermiş benim oraya gittiğimi. İşte sonra senin ustaya koşmuş ‘’Ustam! Saffet günlerdir yok. Başına bir şey mi geldi acaba?’’ diye seninkini de telaşa vermiş.’’

‘’yazık… İhtiyar sana kaldı desene. Adamın akrabası falan da yok. Yoksa bırak onlar baksın diyeceğim ama…’’ Saffet, üstünden hafifçe duman çıkan düşünseli şerbeti dolu bardağından bir yudum aldı.

‘’Olsun, buraya geldiğimde bana iş veren de kafamı koyacak bir yatak veren de oydu. Bu da benim boynumun borcuymuş demek ki’’

‘’Aman dikkat et bir daha ki sefere ufaklığı yanında götürüver bari.’’

Bunun üzerine ikisi de kahkahayı patlatıverdi. Yalnız, kahkahaların arsına Nefir için tanıdık bir kahkaha daha karışmıştı. Kafasını Kahkahanın çıktığı yöne çevirdi ve onu gördü. Dükkânda kızı için hususi sipariş verip hayat hikâyesini öğrenen adam… Biraz ötedeki Savanda bir gurup adamla toplanmış muhabbet ediyorlardı. Onlar da aynı Saffet ve kendisi gibi çakır keyiftiler. Selam vermek için ayağa kalktı.

‘’Hayırdır nereye böyle?’’

‘’az yandaki savanda oturan gurubun içindeki adamlardan biri hususi bir mücevher kutusu istemişti. Yapım aşmasını sürekli atölyeye gelerek takip etti, iki geliş öncesinde ayaküstü konuşma fırsatımız oldu. İşte bana nereli olduğumu buraya nasıl geldiği sordu ben de anlattım.’’

‘’Selam mı vereceksin?’’

‘’ Evet, neden ki?’’

‘’Rahatsız etmiş olmaz mısın?’’Bir an durup düşün

dü. Evet olabilirdi. Sonuçta adam buraya anlaşılan arkadaşlarıyla biraz kafa dağıtmaya gelmiş. Rahatsız etmemek daha doğru olurdu. Sandalyesine geri otururken yandan bir ses yükseldi.

‘’Ooo Nefir! Sen de sık gelir misin buralara?’’

Adam da onu görmüştü. Sandalyeden geri kalkarak adamın oturduğu savana gitti.

‘’İyi akşamlar Efendim.’’

‘’İyi akşamlar. Çok sık gelir misin Tanrıverdili’ye? Gerçi sanmıyorum aksi takdirde seni bilirdim böyle bir şeyi. Nasılsın?’’‘’sağ olun Efendim sizi sormalı, Umarım kızınız hediyesini beğenmiştir.’’

Adamın aklı bir anlığına sanki uzaklara gider gibi oldu. Sonra cevap verdi;‘’

Merisa’nın kutusu mu? Ona daha vermedim. Aslında daha dükkândan bile almadım. İşin aslı almayı unuttum aslında’’

‘’Anladım Efendim.’’

Birkaç saniye durup düşündü ve lafa devam etti.

‘’almak isterseniz bugün alabilirsiniz. Biz de biraz sonra kalkacağız. Ben zaten bildiğiniz gibi atölyenin üstündeki odada kalıyorum yani atölyenin anahtarı ben de var.’’

Bu teklifin üzerine adamın gözleri adeta gülmeye başladı.‘Gerçekt

en mi? Çok sağ ol Nefir. Gideceğiniz an bana haber verin ben de kalkarım.’’

Sonra tekrar durdu ve gülen gözlerinin içini anlık bir hüzün kapladı ve ekledi;

‘’Zavallı kız eve geç geldiğim, akşam yemeklerine katılmadığım için bana biraz dargın. Ben de bugün ona sürpriz olsun diye yemek masasına ondan önce oturacaktım sözde, ardından da hediyesini verecektim.’’

Nefir adamın gözlerindeki anlık değişimi görünce biraz üzüldü. Teselli etmek için;

‘’En azından hediyesini verebilirsiniz. Birazdan kalkarız biz ardından dükkâna uğrarız.’’

Adam bunun üzerine az da olsa teselli olmuş gibiydi.

‘’Tekrar Teşekkürler Nefir.’’

‘’Rica ederim Efendim’’

Ardından masaya, Düşünseli şerbetinin etkisiyle başını masaya koyup uyuya kalmış Saffetin yanın döndü. Sandalyesine oturdu. Önündeki yarısı yenmiş yayın balığını ayın ünündeki denizin üzerindeki yansımasına bakarak yemeye başladı.

Tabağı bitince karşısında uyuya kalmış Saffet’i dürttü.

‘’Saffet hadi yavaştan gidelim Saffet. Seni de uyku tutmuş belli.’’

Safer başını kaldırıp bir süre Nefire anlamsızca bakıp, gözlerini ovdu ve hiçbir şey söylemeden teslimiyetçi bir tavırla masadan kalktı. Ardından Nefir Masaya cebinden birkaç gümüş metallik çıkarıp koyup kalktı. Yandaki savanda oturan adamın yanına gittiler. Nefir adama ‘’Efendim biz çıkıyoruz.’’ diyerek adama bildirdi. Bunun üzerine adam oturduğu yerden kalktı ve arkadaşlarına dönüp ‘’Benim acil bir işim çıktı, siz devam edin. Payımı da bu seferlik ödeyin bir dahakine ödeşiriz’’ diyerek Nefir ve Saffetin önüne geçip yürümeye başladı. Hiç konuşmadan Sefahaneden çıktılar ve uçurumun aşağısına doğru yürümeye başladılar. Akabinde bir yoldan geçen bir at arabasını durdurup bindiler. Başkent güvenlik yasalarına göre her ev gün batımından sonra penceresinin önünde en az bir kandil koyup yakmak zorundaydı. Böylece sokaklar bir nebze de olsa daha güvenli oluyordu. Başkentin Sefir tarafından kuruluşundan beri meclis, halkın rahattı için yeni yasalar çıkartıp, yasa düzenlemeleri yapıyordu. Halkın ve şehrin refahı için gerekli tedbirler alınıyordu. Bunun en görülebilir örneği başkent evleridir. Denize sınırı olan bir tepe üzerine kurulu olan bu şehrin evleri diyarın en güzide evleri arasındadır. Bunun sebebi ise evlerin ne şatafatlı olması ne de devasa olmasıydı. Bilakis, evler genellikle en fazla 4 odadan oluşurdu. İçleri ise tamamen sade ama ferahtır. Bu evlerin asıl güzelliği kendisinin ve bulunduğu yerin özenle Başkent yöneticileri ve Sefir tarafından planlanmış olmasıdır. Evlerin hepsi belli bir hat üzerine konumlandırılmıştır bu yüzden deniz yoluyla başkente gelen herkes bu şehrin güzelliğini ve düzenliliğini fark eder. Hatta Onlar için ‘Diyar’ın İncisi’ diye de bahsedilir. Bunun tek sebebi evlerin konumundaki nizam değil, aynı zamanda evlerin hepsinin bembeyaz olmasıdır. Ev sahiplerinin hepsi yılda iki kez evlerini beyaza boyaması Başkent Yöneticileri tarafından zorunlu tutulmaktaydı. Boyamaya gücü yetmeyecekler devlet tarafından tespit ediliyor ve masrafları karşılanıyordu Pencere ve balkon önlerine sadece Çin mor sakımı, zambak, lava sal salkımı gibi mavi beyaz ve morun tonları çiçekleri yetiştirmek serbestti. Ne yazık ki bu üç adam gecenin karanlığında seyahat ettikleri için bunları göremiyorlardı. Yolda Hiçbir konuşma olmadan varmışlardı dükkânın önüne. Başta Nefir olmak üzere hepsi arabandan indi. Yol tutarını arabacıya verip gönderdiler. Uykudan gözlerini zar zor açan Saffet, kafasını Nefir’e çevirdi. Boğuk bir sesle;

‘’Ben gidiyorum. Bu uykuyla eve gitmemin imkânı yok. Bizim dükkânda bir köşeye sokulup uyurum ben.’’

Nefir’in buna bir itirazı yoktu.

‘’Tamam. Akşam gerçekten çok güzel geçti. Hem benim hem de senin kafan dağıldı, bir ara tekrar yapalım bunu, olur mu?’’ dedi. Saffet sadece ‘olur’ manasında bir mırıldanmayla arkasındaki hasır dükkânının kapısına gitti, cebinden bakır anahtarını çıkarıp kapıyı açtı ve ardından içeri girip kapadı. Issız, kandillerin aydınlattığı sokakta şimdi sadece Nefir be Feris Bey kalmıştı. Nefir de Hasır yeleğinin cebinden bakır anahtarını çıkardı ve dükkânın kapısına yöneldi, Feris Bey de onu takip etti. Anahtarı kapı deliğine sokup yarım tur çevirdi ve kapıyı kolundan tutup kendisine çekti. Nefir önde olmak üzere içeri girdiler, dükkânı geçip atölyeye girdiler. Ay ışığı Nefirin çalışma masasının hemen yanındaki kapısız balkonu geçip Nefir’in Masasını ve üstündeki açık renkli ahşap mücevher kutusunu aydınlatıyordu. Masanın önüne yürüdüler. Nefir, nasır tutmuş elini kutunun üstünde gezdirip kavradı ve yanında kutuya hayranlıkla bakan Feris Bey’e uzattı. Adam kutuyu eline aldı. Bir eliyle attan tutup diğer eliyle dokusunun hissetmeye çalıştı. Dokusunda doğallığı korumak amacıyla çok fazla cila kullanılmamıştı o yüzden yüzeyi hafif tırtıklıydı ama yine de cilanın o keskin ve bir o kadar da zihin açan kokusu rahatça hissedilebiliyordu. Görünüşünde en son ziyaretinden farklı olarak kapakçıkların camlarında saydam cam yerine, ince turkuaz buzlu cam kullanılmıştı. Gayet ince, yaratıcı bir işçilik söz konusuydu. Kutuyu ay ışığının aydınlattığı masaya geri koydu. Yanında duran genç adama döndü. Biraz düşündü, sordu;

‘’Kutularını nasıl yapıyorsun Nefir?’’

‘’ne demek ‘’nasıl yapıyorsun’’? Kullandığım malzeme ve aletleri mi soruyorsunuz Efendim?’’

‘’Hayır, Onları yaparken kafanda neler oluyor? Misal bu kutu bir anda mı şekillendi kafanda?’’

Nefir bu soru üzerine biraz düşündü. Kafasında ölçüp tarttı. Cevap verdi;

‘’Hem evet hem hayır efendim. Bu işe İlk başladığımda Bir kutuyu yapmadan önce aklıma gelen ilk hal üzerinden giderdim sonra o çizim üzerinden bitirirdim kutuları. Çünkü biz kadırgaları yaparken belli bir plan üzerinden giderdik istisnai durumlar dışında plandan asla sapmazdık. Zira kadırga inşa amacımız farklılık yaratma değil planda çizilenleri uygulamaktır. Kadırga yapımında ‘farklılık’ dediğimiz şey ancak plan çizilirken yapılır, Mimar, tüm hünerlerini o kağıt parçası üzerinden gösterirdi. Teknenin temeli bir kez atıldı mı, o çizilen plana mümkün olduğunca uyulur. Kutularda böyle değil ama. Onları ne zaman istersen değiştirebilirsin. Bunun farkına sonradan vardım. Ama farkına vardıktan sonra hiçbir kutum diğerine benzemedi. Burada önemli olan kutuyu ne kadar iyi yontarsan yont, fark etmez; bu işte hayal gücü ve özgünlük esastır Efendim. Planı kafamda oluştururum, bunun ne zaman yahut nasıl olacağı belirsizdir. Duyduğum bir ses, hissettiğim bir soğukluk; kızgınlık ya da mutluluk olabilir. Taslağımı çizer, sonra yontmaya başlarım. Ama yontarken de duyularım hala etkilenmeye açıktır, zaten o yüzden masam balkonun karşısında; çalışırken dışarıdan etkilenebileyim diye. Çalışmanın ortasında sonunda da kutuyu kökten değiştirebilirim’’

‘’Bu kutuda yaptığın gibi mi? Dün geldiğimde camlar saydamdı, ama şu an mavi buzlu cam kullanılmış.’’

‘’Evet efendim.’’

‘’Peki, ne oldu da değiştirdin camları?’’

‘’Buraya geldiğimden beri Deniz ilk defa Dün turkuaz renge bürünmüştü. Okuduğum kitaplara göre turkuaz Hayattan zevk alma ve samimiyeti sunar. Bu yüzden bu rengi seçtim. Buzlu cama gelince sadece estetik açıdan güzel olacağını düşündüm Efendim.’’

Feris bey yüzünde bir tebessüm ile ‘’İyi düşünmüşsün’’ dedi. Bir süre sessizlik oldu. Sonra Feris Bey şık lacivert cübbesinin içinden şişkin kadife bir kese çıkarıp masaya koydu ve başını Nefir’e çevirdi. Sordu?

‘’Hayatında farklılık sevdiğini söylemiştin değil mi?’’

‘’Evet Efendim.’’

‘’O zaman, sana bu fırsatı sunuyorum genç adam. Benimle Kuzey Tepelerindeki evimde yaşamak ister misin?’’

*Diyarın batı tarafında, *Araf çölü*nü ve *Ay Tanrıçası* kanalını bünyesinde barındıran yerleşke.
*Diyarın batı denizine geçişi sağlayan*Lapis Yayı* ile Aureus arsındaki kanal.
*Diyarın Kuzeybatısında Kurulu ve Kuzeybatı Şelalelerin bulunduğu yerleşke.

Sizden Gelenler – Yazar: Oğuzay Ünlü

Hikayenin Bölümleri

1- Bölüm

2- Bölüm

3- Bölüm

4- Bölüm

haya-i ham, gerçekleşmeyecek bir düş, hikaye, hikaye okuma, macera hikayeleri, hikaye okumak, hayal, gerçekleşmeyecek hayal, gerçek olmayan hayaller, çok güzel hikaye, en güzel hikaye, çok başarılı hikaye, Kuzeybatı Şelaleleri, şelale, güzel hikaye, huzur veren hikayeler, maceralı hikayeler, macera hikayesi, macera hikayesi oku, duygusal hikayeler, duygusal hikaye, 

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu