Sizden Gelenler

Hikaye Oku: Hayal-i Ham ve Kuzeybatı Şelaleleri: 1. Kısım

Hikaye Oku

Hayal-i Ham ve Kuzeybatı Şelaleleri: 1. Kısım

Gevşekçe kavradığı, amberli limonata dolu cam bardağı denizin altına çökmeye başlamış güneşe doğru tutarak hayaller alemine dalmış Tersaneli Nefirin boynu bir anlığına yanındaki taburede onunla birlikte limonatasını yarılamış Saffet’e doğru eğilip doğruldu. Saffet kim bilir onu bu haldeyken kaçıncı kez süzüyordu. O da Nefir’in aklından neler geçtiğini anlamaya kaptırmıştı kendini. Saffet Yanında oturan genç adamın kafasını bir anda ona çevirip gözleriyle kendisini süzmeye başladığını fark edince telaşla gözlerini bitiminde bulundukları yokuşun aşağısındaki denize dikti. Başından beri kendisinin en yakın arkadaşı tarafından süzüldüğünü fark eden Nefir sırıttı.

‘’Hayırdır Toprak Analı Saffet… Ne o, yine beni mi süzmeye başladın?’’

‘’ne münasebet! Nerden çıktı bu düşünce?’’

Genç ama Sıska vücudu, koyu kahve uzun saçlarıyla saçıyla Nefir Keyiflenmiş gözüküyordu. Nasır tutmuş ellini uçları diken diken olmuş iki günlük sakalına götürüp sıvazladı, sonra kafasını karşısındaki denize çevirdi, biraz geç, sordu:

‘’Dalgın dalgın yine ne düşündüğümü soracaktın değil mi?’’

Vücudu sıcaktan kapkara olmuş Saffet cevap vermedi bu soruya.

‘’Tersaneyi düşünüyordum, acaba ne yapıyorlar diye…’’

Tersane Yerleşkesinde doğan Nefir, anası o daha kundaktayken hastalıktan hayatını kaybetmiş, babası ise annesinin ölümünden sonra ona bakmaya başlamış ama birkaç ay sonra o da yaşadıkları kasabadaki bir kavgada hayatını kaybetmişti. Dediklerine göre iki ayyaşı ayırmaya çalışırken bir tanesi kuşağından hançeri çekip adamcağıza saplamış. O günden sonra nefir 7 yaşına kadar anası ve babası ile yaşadıkları odacığın bitişiğindeki küçük bir odada yaşayan sütannesi tarafından bakılmıştı.7 yaşından sonra eskisi kadar eli ayağı tutmayan kadın onu yakınlarda, deniz kıyısında kurulmuş küçük bir tersaneye vermişti. 7 yıl boyunca getir götür, tekneleri boyama, kalas yığınlarını kesme yontma, hamallık gibi çeşitli işte çalışıp sıska ellerini nasır bağladıktan sonra, 14 yaşında küçük tersanenin yaşlı ustası, Nefir’in denize ve kadırgalara olan sevgisini fark etmiş, himayesi altına alıp ona gemi mimarisini öğretmeye başlamıştı. 17 başlarında kâğıt üzerinde tasarladığı ince planları ve özgün tarzı sayesinde ustası tarafından mimarlığı ilan edilmişti. Bir gün ustasına Başkent’ten iş bir teklifi gelmişti. Diyarı yöneten Sefir’in sarayındaki mensuplar için tekneler inşa edip onları himaye eden Sefir Limanı’nın yöneticisi tarafından gelen bir teklifti bu. Ustası bu teklifi kabul edip Nefir’i Tersanenin yeni ve yegane baş mimarı ilan ederek Başkent’e, şu anda Saffetle hasır taburelerde denize karşı oturdukları yere gitmişti. 18 yaşının ortalarına geldiğinde ise tekneleri ustalıkla ve olması gerekenden daha kullanışlı halde tasarlayan bir kadırga mimarı olmuştu Nefir. Lakin genç adamın bu tersaneye geldiğinden beri aklında hep denizin ötesi vardı. Diğer tarafta neler oluyordu acaba? Kimler nasıl yaşıyordu? Bu soruları hep merak etmişti. Bu yüzden de farklı yerleri görmek onun en büyük hayaliydi. Ani bir kararla Başkente, ustasının gittiği limana gitmeye ve kadırga inşa etme serüvenine orda devam etmeye karar vermişti. Lakin bunca yıl boyunca dip dibe çalıştığı insanlara böyle aniden sırt çeviremezdi. Bu yüzden onlara aklındakileri anlattı ve onlara yeni bir mimar bulmaları için Tersaneler Sendikasına başvurmalarını tavsiye etti. Yeni mimar gelene kadar da işleri hiç aksatmadan devam ettireceğini de dile getirdi. Tersanenin her üyesi bunu anlayışla karşıladı zira Nefiri o gurup büyütmüştü ve hepsi Nefir’in bu özgün plan çizme ve uygulama yeteneğinin Tanrı Vergisi olduğuna inanıyorladı bu yeteneğin daha iyi kişilere hizmet etmesinden yanaydılar. Birkaç ay sonra sendikadan gönderilen mimar bulundukları tersaneye varmış, Nefir ona tersanenin nasıl işlediğini anlattıktan sonra bizzat planını Kendisi çizdiği, Başkent Limanına yollanmak suretiyle inşa edilen gemiyle Yaşlı Ustasının da gittiği Başkente doğru yola çıkmıştı. Lakin ustasının çalıştığı limana varınca ustasının Aşırı güneşte kalma sonucu başına güneş geçmesiyle hayatını kaybettiğini öğrenmişti. bu olaydan sonra nefir günün sonunda şuan kenarında oturdukları mücevher kutuları yapıp satan dükkanın sahibiyle tanıştı ve bu işin aynı bir zamanlar tekneleri yontup boyayıp cilalamaktan pek farkı olmadığını fark edip dükkanın sahibine başından geçenleri anlatı ve yaşlı adam Nefirin anlattıklarından sonra onu işe seve seve alacağını söyleyip ona dükkanın üstündeki küçük bir odayı vermişti. Sonra da yollun karşısındaki dükkanda hasır sepet örerek geçimini sağlayan sıska, esmer gençle, Saffetle tanıştı. İşte buradalardı iki 19 yaşındaki delikanlı yokuşun bitiminde başlayan çarşının başında, taburelerini yolun kenarına çekmiş mavi çarşaf gibi düzleşmiş denizi seyrediyorlardı. Saffet de onun tüm hayat hikayesini ve gemilere olan sevgisini bilmesine rağmen sormuştu:

‘’hala özlüyor musun tersaneyi?’’

‘’elbette özlüyorum. Benim hayatım orda geçti Saffet.’’

‘’madem o kadar özlüyor, hep hasret kalıyorsun neden geri dönmüyorsun peki?’’

‘’sadece 1 yıldır buradayım. Bizi neyin bekleyeceği belli mi olur Toprak Analı? Ben tersanede zaten yıllar boyu çalıştım, yaşadım, talaş, cila ve tuz kokusunu içime çektim. Ben hayatımda artık farklı bir şeyler olsun istiyorum Saffet. Yeni şeyler denemeyi… şuan bu yaptığım iş emin ol beni teknelerden daha çok mutlu ediyor çünkü bu iş her ne kadar tekne yapmaya benzese de hatta daha kolay gözükse de daha yeniyim, hamım. Öğrenecek çok şeyim var.’’

‘’Sen öyle diyorsan…’’

* * *

Başkent’in kuzeybatı tepelerine inşa edilmiş eski iki katlı bir konakta, tüm başkenti ve masmavi denizi gören pencereden; Buğday saçlı, beyaz tenli Marisa, büyümüş kahverengi gözleriyle denizi izliyordu. Sanki deniz; genç kızın gözlerini esir alıp onu uçuşuz bucaksız maviliğin ortasına götürmüş, ayrılmasına izin vermiyor gibiydi. Lakin mavi her ne kadar onun gözlerini esir alsa da onun ruhu ve aklı bambaşka bir diyarın bambaşka topraklarındaydı. Onun aklı diyarın kuzeybatısı… Lapis Yayı Yerleşkesindeki Kuzeybatı Şelalelerindeydi. 11 yaşındayken Emekli Sefir Müsteşar’ı babasının o zamanlar işteyken çalışma odasını karıştırırken bulduğu deri ciltli kalın bir kitap sayesinde tanışmıştı Kuzey Batı Şelaleleriyle. Kitap, Sefir Diyarının Bilinen tüm yerleşkelerini, adaları, boğazları, kanalları, denizlerini resmederek göstermişti. O zaman okumayı bilmeyen Marisa buna rağmen sayfaları çevirdikçe karşılaştığı her resim karşısında adeta büyüleniyordu, lakin onu büyüleyen bir sayfa vardı ki her gün denizi gören penceresinin karşısına geçer ve orada olmanın hayalini kurardı. Kuzeybatı Şelaleleri, iki geniş nehrin birleşip; tepesindeki kayaların tıpkı bir elin akarsuya bastırıldığında suda oluşan ayrımlar misali kayaların, o turkuaz şeffaf suyu ayırıp sanki gök kubbenin en yüksek yerinden aşağıya dökülmesiyle oluşmuş gurup şelaleleriydi. Aşağı akan nehir karşılarında ışıldayan güneşle birleşince birçok gökkuşağını oluşturuyordu. Kitapta onun için ‘’Adeta Cennet’ten bir yer, Tanrının bir lütfu’…’ diye bahsediyordu. Marisa bu yazılanlardan ziyade çizilen resme daha çok dikkat etmişti. O günden beri Kendisine sürekli, ‘’acaba renksiz, sadece kömürden ibaret olan bu resmi bu kadar güzel gözüküyorsa, gerçek hali nasıldır?’’ sorusunu soruyor, pencerenin önüne geçip o akan suların döküldüğü gölet içine girip suyla bir bütün olmanın hayalini kuruyordu.

O günde bu düşündüğü günlerden biriydi. Aniden penceresinin önüne yerleştirdiği iskemleden kalkıp yatağının yanındaki şifonyerin üstündeki kalın  deri kaplama kitabı alıp tekrar iskemleye oturdu, kitabı açıp Kuzeybatı Şelalelerinin bulunduğu sayfayı açtı. Lakin tam o anda odanın kapısının üç kez tıklatıldığını duydu. Kitabı kapattı. Kapıya doğru seslendi

‘’gel!’’

İçeri yaşlı, kumral tenli, bembeyaz saçları omuzlarına kadar düşmüş; yakası beyaz, siyah bir elbise giymiş bir kadın girdi.

‘’Marisa, yemek hazır. Feris Bey, Liman yukarısında bir yere uğraması gerektiği için biraz geç geleceğini söylediler’’

‘’Tamam, Hasya, birazdan geliyorum’’

Yaşlı kadın kapıyı arkadan kapatıp odadan çıktıktan sonra Merisa penceresinin kapaklarını çekip kilitledi ve kendini yatağa attı. Babasına yine çok içerlenmişti. Neden hep dışardaydı? Bir akşam yemeğine bile gelmeyi gerekli bulmuyordu kendileri. Nereye gidiyor, tabii ki de İncekumlu’nun Sefhanesine! Eski iş arkadaşlarıyla muhabbet etmeye, *Düşünseli şerbetinin dibine vurmaya! Zıkkım içsin! Yatağından kalkıp odadan çıktı küçük holü geçip koyulaşmaya yüz tutmuş tahta merdivenden aşağı indi ve giriş holünden sağa dönüp yemek odasına vardı. Hasya çoktan yemeğini masaya bırakmıştı. Nane ile doldurulmuş Yayın balığı, Merisa’nın en sevdiği…  Koyu kırmızı ahşap masanın kendine ait köşesine oturdu, düşünceli bir şekilde yemeğe başladı. O anda Hasya fındık-armut salatasını ve çilekli amber limonatasını getirip genç kızın önüne koydu ve karşısına oturdu.

‘’Kuzum, yine Feris Bey’in yemeğe gelmemesine mi kızdın’’

‘’—‘’

‘’Muhakkak mühim işleri vardır, yoksa gelmemezlik eder mi hiç?’’

Marisa gözleri kısık bir şekilde yemeğini yemeye devam ediyordu. Bu edilen lafların, tesellilerin hepsi beyhudeydi onun için. Çünkü o gerçeği biliyordu. Annesi Gittiğinden beri böyleydi o. Sözde kendini rahatlatıyordu. Marisa bunları düşünürken öte yandan masanın karşısında oturan Hasya hala onu rahatlatmak için dil döküyordu.

‘’Belki de *Sefir Kalesine* bir önemli bir husus için çağırılmıştır ya da-‘’

‘’Ya da yok Hasya! Bu evde bu masaya herkesin, tabak önüne koyulmadan önce oturması gerekiyor! Bu yıllardır böyleydi, şimdi Sırf gelmek istemiyor diye gelmemezlik yapamaz. Annemin Hatırasına böyle mi sahip çıkıyor! Annem varken bu sofraya ne olursa olsun oturur, gerekirse yedikten sonra yapması gereken işine devam ederdi.’’

‘’Kuzum anlamıyorsunuz. Feris Bey sadece bu masaya oturduğunda Annenizin onunla birlikte oturmadığı ve oturamayacağını kabullenmeye hazır değil.’’

Marisa elindeki çatalı soluk beyaz duvara fırlatarak;

‘’Olacak Hasya! Olacak! Ben nasıl Her gün bu sofrada oturuyor, Onun anısına saygısızlık etmiyorsam Feris Bey de kafasını Düşünseli Kadehinden kaldırıp bu konağın yollunu bulacak!’’

Hızlıca ayağa kalktı ve odanın kapısına yöneldi. Tam çıkarken yaşlı kadının yüzüne bile bakmadan ‘’Eline Sağlık’’ deyip çıktı. Ahşap merdivenlerden çıkmaya başladı. Marisa’nın aklı almıyordu. O hala annesin güzel anılarını yaşatmaya çalışırken babası ahbaplarıyla sefanelerde kadehin, şişenin dibine vuruyordu. O biricik annesinin ölümünden sonra onun hatırasına bir kele bile saygısızlık etmemişti. Öyle ki sofra başını her ne kadar sinirli terk etmiş olsa da Hassa’ya eline sağlık demeyi ihmal etmemişti. Zira bunu annesi ona öğretmişti. Annesi hep Emek ve Hak sahibini koruyup takdir etmekten yanaydı, Marisa’ya da bunu aşılamıştı. O bu kadar annesinin hatırasına sadıkken Babasının mutluluğu kaçmakta ve şişe diplerinde bulmaya çalışmasını hazmedemiyordu. Odasına girip hızlı adımlarla iskemleye oturdu ve batmasına ramak kalmış güneşin batışını izlemeye başladı.

*Sefir Kalesin: Diyarı Yöneten Sefirin kaldığı, Büyük meclisin ve de Küçük Konseyin bulunduğu kale.

*Düşünseli şerbeti: içenin iyi yahut kötü anıların gözlerinde tekrar yaşanıyormuş gibi hatırlamasını sağlayan şerbet

Sizden Gelenler – Yazar: Oğuzay Ünlü

Hikayenin Bölümleri

1- Bölüm

2- Bölüm

3- Bölüm

4- Bölüm

haya-i ham, gerçekleşmeyecek bir düş, hikaye, hikaye okuma, macera hikayeleri, hikaye okumak, hayal, gerçekleşmeyecek hayal, gerçek olmayan hayaller, çok güzel hikaye, en güzel hikaye, çok başarılı hikaye, Kuzeybatı Şelaleleri, şelale, güzel hikaye, huzur veren hikayeler, maceralı hikayeler, macera hikayesi, macera hikayesi oku, duygusal hikayeler, duygusal hikaye, 

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu