“Radyo’daki Ses”
Cennet her zaman olduğu gibi yine eline kağıt kalem alıp birşeyler karalıyordu o akşam. Hiç farketmeden dalıp dalıp gitmiş, silgisinin yatağından yere düşmesiyle kendine gelmişti. Kim bilir kaç saattir durmadan birşeyler çiziyordu. Silgiyi yerden almış sonra gözü çizimine takılınca irkilmişti. Hiç tanımadığı, daha önce hiç görmediği bir çift göz ona bakıyordu. Kaç saattir uğraştığı resimde sadece bir çift göz vardı. Göz… ama ne gözdü o öyle… Hikaye
İşin ilginç tarafı gözlerin renkli oluşundaydı. Cennet sanki aşık oluyordu kendi çizdiği gözlere. Dalgın dalgın bir hayli bakıp sonra kapının çalmasıyla ikinci kez irkilmişti. Koşup kapıyı açtığında gözlerin hayali sahibi değilde üst katında oturan Murat’ı gördü karşısında.
Murat bir kaç ay önce taşınmıştı bu semte. Dokuz Eylül Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesini kazanmış, o yüzden İzmir’e yerleşmişti okul bitinceye kadar. Murat döneme damgasını vuracak bir gençti. 190 boylarında, geniş omuzlu, kumral ve gayet yakışıklıydı. İzmir’i daha ilk geldiği gün çalkalamıştı bile. Üniversitede neredeyse her bölümden bir ilanı aşk almıştı. Fakat onun o renkli olmayan, simsiyah gözleri sadece Cennet’i arıyordu…
Cennet ve Murat tam da 9 Eylül günü İnciraltı’da karşılaşmışlardı. Cennet İnciraltı Mahallesi’nde oturuyordu. İki katlı bir evdi yaşadığı ev. Alt katta Cennet oturuyordu fakat üst kat boştu. Üst katın anahtarlarını ev sahibi Cennet’e bırakmıştı. Yaşlı bir kadındı Emine Teyze. Sürekli gelip gidemediği için üst kata kiracı gelirse Cennet ilgilensin diye ona bırakmıştı anahtarları. Cennet’i çok sever çokta güvenirdi. Tam 9 Eylül akşamı Cennet üst katı kontrol etmek için çıktığında pencereden dışarıya bakarken yine dalıp gitmiş, kapının gıcırtı sesiyle eline tavayı kapmıştı. Ama önündeki adam kendisinden uzun çıkmıştı. Yine de ensesine geçirivermişti tavayı:
Murat: Dur, be ne yapıyorsun?
Cennet: Sen kimsin yahu, utanmıyor musun elalemin evine girmeye?
Murat: Kapı açıktı ne yapayım?
Cennet: Tövbe tövbe, kardeşim, sen her açık gördüğün kapıdan içeri mi düşüyorsun?
Murat: Kiralamak istediğim evse, neden düşmeyeyim? Hem sen kimsin?
Cennet: Bak sen şu Allah’ın işine, hırsız sanıp tavayı kafasına geçirdim, adam kiracı çıktı
Murat: Hırsız mı? Pardon ama yuh yani.
Cennet: Bana ne, be, öyle gizli gizli girmeseydin içeri. Allah Allah
Murat: Kızım, ben ne bileyim senin pencere önüne geçipte beyaz atlı prens hayali kurduğunu?
Cennet: Ne atı, ne prensi be, gerizekalı..
Murat: Çokta tatlı dillisin maşAllah..
Evet, böyle tanışmışlardı bizim gençler. Murat eve değil de Cennet’e hayran kalmış, hemen üst katına taşınmıştı. Aslında o günden sonra baya iyi arkadaş olmuşlardı. Murat sırılsıklam aşıktı Cennet’e.
Sonbahar en güzel günlerini yaşıyordu şimdi. Etraf muazzam bir hazana sarılmış, enfes bir manzara ortaya çıkmıştı. Murat son’ları sevmezdi ama Sonbaharı çok severdi. Belki de ona Cennet’ini verdiği için seviyordu Sonbahar’ı. O gün de kapıyı çalma sebebi yarın birlikte alışveriş yapacaklarını haber vermekti. Murat aslında İzmir’e alışmıştı. Ama yabancı olduğu bahanesiyle nereye giderse Cennet’i de sürüklüyordu peşinden. Cennet de kızıp, ‘Arkadaşım olmasan yeminle bu çile çekilmez ha’ diye mırıldanıp dururdu. Aslında Murat’la iyi anlaşıyordu. Ya da Murat onu incitmemek için o ne derse uyuyordu. Yarın kışlık elbiseler almak için beraber gezeceklerdi yine İzmir sokaklarında. Fakat Murat sonrasında o gün dışarı çıktıkları için çok pişman olacaktı…
Yazar: Qayıbova Aytac
hikaye, hikaye oku, hikaye okuma, aşk hikayeleri, aşk hikayesi, en güzel aşk hikayesi, en güzel aşk hikayeleri, aşk hikayesi oku, aşk, Dokuz Eylül Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Dokuz Eylül,
Cok güzel olmuş nezamandir bu siteye bakiyorum guzel yazilara raslamamiştim eski yazarlar eski guzel hikayeler yoktu. Cok guzel olmuş basarilar ve hikayenizin devamini en kisa surede bekliyorum.Lutfen guzel hikayeler yazmaya devam edin
Uzun süre aravermeme rağmen bu gün bu yorumu gördüğüm için çok mutluyum. Çok teşekkür ederim