Çocuk HikayeleriDüşündüren-Eğitici HikayelerKısa Hikayeler

Çok Güzel Bir Hikaye “Elif’in Kara’sı”

Çok Güzel Bir Hikaye

Çok Güzel Bir Hikaye “Elif’in Kara’sı”

Gözlerini açtığında elinde bir kazma ve tepesinde bir ışıkla kendisini bulunduğu yerden çıkarmaya çalışan kişinin yüzünde beliren tebessümü fark etti. İlk kez gördüğü bu ışığı taşıyan kişi, bir müddet uğraştıktan sonra onu ve kardeşlerini bulundukları yerden çıkararak tekerlekli küçük bir arabanın içine koydu. Bir müddet ilerledikten sonra az önce gördüğü ışığın çok daha büyüğünün olduğu bir alana geldiler, üstelik bu ışık sadece kendilerini değil her yeri aydınlatıyordu. Kara ve kardeşleri hemen gözlerini ovuşturdular. Zira çok uzun zamandır oradaydılar.


Kara ve kardeşlerini daha büyük tekerlekli arabalarla başka bir alana götürdüler. Burası gürültülü, etrafta insan ve arabaların dolaştığı, birtakım işaretlerin olduğu kocaman bir yerdi. Öncelikle Kara ve kardeşlerinin üzerlerindeki kirli kıyafetleri alıp bir güzel temizlediler. Bu onların çok hoşlarına gitmişti. Artık hepsi aynı görünüyordu. Kendilerini taşıyan araçların üzerlerinde bir o yana bir bu yana gitmek onları çok eğlendiriyordu. Ara sıra dışarıdan yansıyan ışıklara ve duyulan seslere gözleri de kulakları da alışmıştı. Önceden bulundukları yerde hiç konuşmadıklarından konuşmayı bilmiyorlardı ama o günden sonra duydukları seslerden yavaş yavaş konuşmaya ve konuşulanları da anlamaya başladılar.

Bir alanda bir müddet bekletildikten sonra üzerlerine giyinmeleri için yeni kıyafetler verildi. Kimilerine yuvarlak hatlı kimilerine köşeli, kimileri rengârenk, kimileri ise tek renkti. Bazılarının kıyafetleri yumuşak bazılarının ise metal gibi sertti. Hepsi çok farklı ve hepsi çok güzeldi. Kara da heyecanla kendisine hangi kıyafetin verileceğini bekliyordu. Sonra bir anda kendisine kenarları hafif köşeli, tamamı kırmızı renkli olan bir kıyafet giydirildi. Üstelik beyaz yumuşak bir malzemeden de sade ama şık bir şapkası vardı. Kara, bu kırmızı beyaz kıyafeti çok sevdi ama en çok da etrafında parlak bir halka olan şapkasını beğenmişti. Ayakkabıları ise siyahtı ve çok güzel görünüyordu.
Bir müddet arkadaşları ile bekleyen Kara, kendisiyle aynı kıyafeti giyen on bir arkadaşı ile birlikte bir yerde beklemeye koyuldular. Çok heyecanlandılar. Acaba şimdi ne olacaktı. Diğer kıyafetlere sahip olanlar da aynı şekilde farklı alanlarda toplanıp bekletiliyordu. Kara biraz telaşlansa da neyse ki yanında on bir arkadaşı vardı. Kıyafetlerin üzerindeki işaretleri merak ediyorlar ama ne anlama geldiğini de bir türlü anlamadan öylece beklemeye devam ediyorlardı.

Daha sonra Kara ve arkadaşları uzun bir yolculuktan sonra başka bir alana götürüldüler. Burası da çok gürültülü bir yerdi ama bu sesler şu ana kadar duyduklarının en güzeliydi. Bu sesler çocuk sesleriydi ve en çok da “annecim, babacım, lütfen!” seslerini duyuyorlardı. Etraf cıvıl cıvıldı. Günlerce haftalarca burada beklediler. Gelip gidenleri izlediler. Çocukların içeri girer girmez ne kadar mutlu olduklarını, çıkarken de çoğunlukla mutlu bazılarının ise biraz mutsuz ayrıldıklarını görüyorlardı. Kara ise hepsini mutlu görmek istiyordu. Bu arada Kara bir şey fark etti. Kara ile birlikte buraya gelen arkadaşlarından bazıları gruplar halinde, bazıları da tek başına ortadan kayboluyordu. Onları buraya aileleriyle birlikte gelen çocuklar alıyor ve birlikte buradan çıkıp gidiyorlardı. Buradan ayrılan herkes çok mutlu oluyordu.

Artık Kara da kendisine uzanacak bir eli beklemeye başlamıştı. Acaba kiminle gidecekti. Nasıl bir aile ile karşılaşacaktı. Tam bunları düşünürken bir kız ve babası içeri girdi. Konuşmadan sessizce etrafı geziyorlardı, babası ona “Elif” diye seslenmişti. Kara, umarım ben onlarla giderim diye düşünürken, bir anda Elif’in kendisine uzanan elini fark etti. Kara çok heyecanlandı. Sanırım artık gitme vakti gelmişti. O anda kardeşlerini ve diğer alanlarda bekleyen dostlarından ayrılacağını fark etti. Hepsini çok seviyordu. Uzun zamandır birlikte yaşamışlardı ve bir süredir başlarına gelen şeylerde hep beraberdiler. Hüzünlü bir bakışla hepsine “Hoşçakalın!” dedi.

Kara o akşam ilk kez arkadaşları olmadan farklı bir yerde kalacaktı. Ama Elif’in sıcak bakışları ona yalnızlığını unutturuyordu. O akşam Elif’in heyecanı görülmeye değerdi. Kara’nın elini hiç bırakmadı. Elif onun en çok da şapkasını sevmişti. Sürekli onunla oynuyor, konuşmaya çalışıyor ve sanki ona hayallerini anlatıyordu. Elif’in heyecanına kendisini kaptıran Kara da olacakları merakla bekliyordu. Ertesi sabah Elif üzerine çok güzel kıyafetler giyindi. Kara, Elif’in de tıpkı kendisi gibi aynı renklerden kıyafetler giydiğini gördü. Elif’in üzerinde kırmızı bir elbisesi ve beyaz bir şapkası vardı. O da Kara gibi şapkasına bir kurdele takmıştı. Şimdi Kara artık kendisini yalnız hissetmiyordu. Elif kahvaltısını yaptıktan sonra birlikte okula gittiler. Kara, Elif’in heyecanını anlamaya başlamıştı. Tıpkı kendisi hiçbir şey bilmiyorken etrafında duyduklarını öğrenmekten mutlu olduğu gibi Elif de okulda duyduğu öğrendiği her şeyden çok mutlu oluyordu.

Ve beklenen an gelmişti. Elif, Kara’nın elinden tuttu. Onu beyaz bir zemin üzerinde gezdirmeye başladı. Bu hareketi, Kara’yı başlangıçta biraz endişelendirdi. Sanki ona yürümeyi öğretiyordu. Ve evet bir müddet sonra Kara, Elif’in olağanüstü gayreti ve yardımıyla yürümeye başladı. Dahası onun yürüdüğü yerlerde anlatılması mümkün olmayacak derecede güzel şeyler oluyordu. Elif, Kara’yı gezdirirken aynı anda dudaklarını da hareket ettirmeye başlamıştı sanki bir şeyler mırıldanıyordu. Kara da onun yardımıyla bunları harfiyen tekrar ediyor, onu asla yanıltmıyordu. Elif buna çok dikkat ediyordu. Asla hatalı bir hareket yapmıyordu. Başlangıçta karmaşık ve anlamsız olan bu gezintiler zamanla daha anlamlı bir hal aldı. Artık Elif de Kara da birbiriyle uyumlu birer arkadaş olmuşlardı.

Kara zamanla yapılan gezintilerin bıraktığı izlerin ne anlama geldiğini anlamaya başladı. O da Elif de aslında birlikte öğreniyorlardı. O güne kadar konuşamayan Elif, elinde tuttuğu ve çok sevdiği Kara kalemi sayesinde duygularını ve düşüncelerini anlatmayı başarabilmişti. Elif bunun ne kadar güzel bir şey olduğunu düşünürken Kara da Elif’in duygularına tercüman olmanın verdiği gururla daha çok mutlu oluyordu. İşte o zaman Kara, hayatının anlamını keşfetmişti. Elif’in dünyasına girmiş, ona yeni dünyaların kapılarını açmıştı. Uzun yıllar birlikte yeni beyaz zeminler üzerinde gezdiler ve birbirlerini hiç bırakmadılar. Elif büyüyüp bir öğretmen olduğunda masasının üzerinde duran kısa boylu kırmızı renkli ve silgisi hiç yıpranmamış olan kara kalemi soranlara, “O, Elif’in Kara’sı” demekle yetindi.

Ali Yıldırım

hikaye, hikaye oku, hikaye okuma, kısa hikaye, kısa hikayeler, hikayeler, düşündüren hikayeler, eğitici hikayeler, çocuk hikayeleri, 

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu