Macera HikayeleriMurat Canpolat

Güzel Bir Macera Hikayesi; “Gizemli Yolculuk” XXVI. Bölüm

Gizemli Yolculuk

– Görüyorsun değil mi, kapımın önünde toplanmış olan bu halkı.

–  Evet, görüyorum, fakat söyler misin neden bu halk, sizin kapınızın önünde toplanmış?

– Kapımın önünde toplanmış olan bu halk, kasabamızın fakir insanları. Buraya toplanmalarının amacı ise, onlara karşı yapılan zulümlere daha fazla tahammül edememek. Onun için bu kasabayı terk etmek istiyorlar.

Hasan, hayretini dile getirerek:

–  Yapılan zulümleri Serhat Bey’den dinlemiştim, ama zulümlerin buraya kadar varacağını tahmin etmemiştim.

Onlar aralarında konuşurlarken, kapısının önüne toplanmış olan halk göç etmeye başlamışlardı. Sedat Bey, onların göç etmeye başladıklarını görünce koşarak onları durdurdu ve onlara:

– Nereye gideceksiniz ve gittiğiniz yerde ne ile geçineceksiniz? diye sordu. Onlar, bu soru karşısında susunca, az önce konuşan adam öne çıkarak:

– Gideceğimiz yerde, halk bu kadar zulüm içerisinde değil. Oranın halkı, insanları sever, makamına, mevkisine, hal ve hareketlerine bakmazlar. Fakir olan halka iyi davranırlar. Komşu komşunun hakkını gözetir, kimse kimsenin arkasından konuşmaz ve alay etmezler. Ayrıca akrabalar arasında sıkı bir bağ vardır. Yani kısacası, gideceğimiz yer iyiliklerin güzelliklerin olduğu bir yer, dedi ve gidecekleri yeri tarif etti. Temsilcinin tarif ettiği yer, oğlunun doktor olarak görev yaptığı yerdi.

Serhat Bey, onların gidecekleri yeri öğrenince onlara biraz beklemelerini söyleyip, sevinç içerisinde geri dönerek salonda beklemekte olan oğluna:

– Benimle bir dakika dışarıya çıkar mısın? Dedi ve oğluyla beraber dışarıya çıkarak o sırada beklemekte olan fakir halkın yanına vardılar. Orada, fakir halkı göstererek oğluna:

– Bu kasabanın fakir halkı, senin görev yaptığın şehre göç ediyorlar. Bu insanlara, orada gözün gibi bak ve gözet. Onların her ihtiyacını karşıla. Bu sana, baba vasiyetidir, dedi ve kasabanın fakir halkına dönerek, bu kasabada ufak tefek işlerinin olduğunu, onları hallettikten sonra kendisinin de geleceğini söyledi ve oğluyla beraber onları yolcu etti.

Sedat Bey, fakir halkla konuşup onların gideceği yeri öğrendikten sonra oğluyla konuşurken, Hasan, halen daha neler olup bittiğini merak etmekte, bir o yana bir bu yana gidip gelmekteydi. Sedat Bey, fakir halkla beraber oğlunu yolcu edip onun yanına geldiği zaman Hasan, halen daha yerinde dönüp durmakta ve merak içerisinde neler olup bittiğini merak etmekteydi.  Onun geldiğini görünce Sedat Bey’e:

– Söyler misin, neler oluyor?

Sedat Bey, ona neler olup bittiğini anlatmadan önce:

– Kusura bakma, o telaş içerisinde adınızı bile sormak aklıma gelmedi, diye cevap verdi.

Hasan, ona:

– Benim adım Hasan olduğunu söyledi ve tekrar buralarda neler olup bittiğini sordu.

Sedat Bey, bu soru üzerine fakir insanların bu kasabayı terk ettiğini anlatarak ona:

–  Az evvel, oğlumla konuşuyordum. O, bana sürekli yanımıza gel, burada kal diyordu. Ben ise, ona buranın annesinin hatıralarıyla dolu olduğunu söylerdim. Ayrıca ona ben gelsem buradaki fakir halka kimsenin bakmayacağını bildirir, ricasını geri çevirirdim. Oğlum, bu son gelişinde benim yanlarına gelip kalmamı tekrardan rica etti. Ben de ona ‘tamam geleceğim’ dedim ve onu tam yolcu edecektim ki, fakir halkın kapımın önünde toplandığını öğrendim. Onları kapımın önünde neden toplandıklarını bilemediğimden, merak içerisinde dışarıya çıktım ve onların yapılan zulümlere artık daha fazla tahammül edemediklerinde dolayı, kasabayı terk edeceklerini öğrendim. Fakir halkın, burayı terk edeceğini öğrendikten sonra artık bu kasabada daha fazla kalamayacağımı anladım.

Hasan, Sedat Bey’in yola çıkacağını duyunca ona:

–  Mademki, yola çıkıyorsun. Öyleyse beraber gideriz.

Sedat Bey, Hasan’la konuştuktan sonra bütün hizmetçileri bir araya toplayarak onlara:

– Benim, sevgili hizmetçilerim. Sizi, ne kadar çok sevdiğimi ve değer verdiğimi biliyorsunuz. Buradaki fakir halkı da sevip gözettiğimi de biliyorsunuz, ama bu kasabada artık daha fazla kalamayacağımı anladım, dedikten sonra hepsiyle tek tek helalleştikten sonra onların her birinin geçimlerine yetecek kadar mal bıraktığını söyledi ve hepsiyle vedalaşarak, onların eşyalarını toplamalarında yardımcı oldu. Onlar eşyalarını toplayıp yola çıkmalarına da eşlik ettikten sonra evine geri döndü.

Eşinin hatıralarını toplayan Sedat Bey, saray hekimi Serhat Bey’i yanına çağırdı. Yapılan bu çağrı üzerine gelen Serhat Bey, kafasını yere eğerek ona ‘bir emriniz mi var?’ diye sordu. Sedat Bey, ona söyleyeceği sözün bir emir değil de bir rica olduğunu söyleyerek ona:

– Serhat Bey, size çok teşekkür ederim. Yıllarca bizim kahrımızı çektiniz. Sıkıntılarımızı giderdiniz, karım öldükten sonra düştüğüm o kötü ruhi haletten senin sayende kurtuldum. Sen olmasaydım şimdi, kim bilir ne haldeydim, dedi ve kafasını yere eğerek bir müddet düşündü. Sonra kafasını kaldırarak elini Serhat Bey’in omzuna atarak:

– Seninle beraberliğimizin uzun süre devam etmesini isterdim, ama artık ayrılık vakti geldi. Ben bu kasabadan artık ayrılıp oğlumun yaşadığı kasabaya gidiyorum ve artık orada yaşayacağım. Seni bu konuda serbest bırakıyorum, ister bizimle gelir orada yaşarsın veya başka bir yere gidip oraya yerleşirsin.

Serhat Bey, ağlamaklıydı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Uzun bir süre Sedat Bey’in yanında kalmış, onu bir arkadaş, bir can dostu olarak bilmişti. Şimdi ise, istemese bile ayrılık zamanı gelmiş çatmıştı. Bu yüzden de suskun, başı öne eğik ne diyeceğini bilemez bir haldeydi. Gönlü bir taraftan gidip eğitimini tamamlamaktan yana, bir taraftan Sedat Bey’le gidip onunla ömür boyu beraber olmaktı. Kafası yere eğik bir halde, bir müddet düşündükten sonra kararını verdi. Verdiği bu kararla içi ferahlamış yüzü gülmüştü. Kararını açıklamak için kafasını kaldırarak Sedat Bey’e:

– Beyim, her ne kadar sizden ayrılmak istemesem de, şartlar beni sizden ayırmaya mecbur ediyor. Mademki sizde buradan ayrılıp gitmek istiyorsunuz, ben de müsaadenizle sizden ayrılıp yarıda kalan eğitimimi tamamlamak istiyorum. Belki, eğitimimi tamamladıktan sonra yanınıza dönme imkânı bulabilirim, dedi ve o da eşyalarını toplayarak yola çıktı.

Onunda ayrılmasından sonra koskoca malikânede ikisi tek başlarına kalmışlardı.  Artık kasabada yapacak bir şeyleri kalmadığı için onlarda kasabada daha fazla kalmak istemediler ve eşyalarını toplayıp onlarda kasabadan ayrıldılar. Onların ayrılmasından sonra, kasabanın ayak takımı sanki onların gitmesini bekliyormuşçasına malikâneye girip, malikânede ne var ne yok hepsini talan ettiler.

Onların malikâneyi talan etmesinin ertesi günü kasabaya doğru büyük bir hortum gelip o kenti alt üst etti. Hortumun geçmesinden sonra, şiddetli deprem meydana gelip taş üstünde taş bırakmadı. Ne ağaç kaldı, ne bir canlı. Her şey tamamen yok oldu gitti. Deprem bitip, her şeyin yok olmasından hemen sonra şiddetli bir dolu yağdı. Dolunun ardından büyük fırtına çıkıp, şimşekler çaktı. Yağmurun ardından seller oluşup kasabayı tamamen dümdüz hale getirdi.

Kasabada her şeyin yok olduğunu görmeden yollarına devam eden Hasan ve Sedat Bey, yolda giderken karabulut yine karşısına çıktı ve bu sefer daha hiddetli bir şekilde bağırarak ‘nereye kaçarsan kaç, eninde sonunda seni yakalayacağım’ diyor hızlı bir şekilde geliyordu. Sedat Bey, korku içerisinde karabuluta doğru bakarken Hasan, ona ‘korkma o benim peşimde’ dedi ve koşarak karabuluttan kurtulmaya çalıştı. Bu arada ondan kurtulmaya çalışırken arada bir arkaya bakarak kendine ‘nerede beni, bu karabuluttan kurtaran rüzgâr’ diye söylendi söylenmesine, ama beklediği rüzgâr bir türlü gelmez oldu. Kendisini kurtaran rüzgâr gelmeyince, karabuluta yakalanacağını zannederken, birden bile karabulut kendisini kovalamayı bırakıp çekip gitti.

Hasan, karabulutun çekip gittiğinin farkına varmadan öylece koşarken, iyice yorulduğunu ve koşamaz hale geldiğini hissetti ve koşmayı bırakarak:

– Tamam, artık gel beni yakala da ne yapacaksan yap, artık bıktım senin beni her yerde kovalamandan’ dedi ve arakası dönük bir şekilde beklemeye başladı.

Uzun bir müddet beklemesine rağmen karabulutun gelmediğini fark edince içten ferahladı, ama yinede geri dönmeye cesaret edemedi ve yine aynı sözleri tekrar etti. Aynı sözleri tekrar ettikten sonra karabulut gelmeyince, onun kendisini kovalamaktan vazgeçtiğine kanaat getirerek geri döndü. Geri dönüp baktığında kendisini her zaman karabuluttan kurtaran rüzgârın, karabulutu kovaladığını gördü. Karabulutun gittiğini gördükten sonra derin bir ‘oh!’ çekerek, Sedat Bey’i bulup yola onunla devam edebilmek için, onu arayıp durdu ve onu karabulutun arkasından gelip yakalamaya çalıştığı yerde oturmuş bekleşir bir halde buldu.

Yazar: Murat CANPOLAT

Hikayenin I. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin II. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin III. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin IV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin V. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin VI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin VII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin VIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin IX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin X. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XIV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XVI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XVII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XVIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XIX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XX. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXIV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXV. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXVI. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXVII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXVIII. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXIX Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXX Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXXI Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXXII Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin XXXIII Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

 

 

 

Önceki sayfa 1 2

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu