Gizemli Yolculuk Hikayesi -Mektup- 2. Kısım 4. Bölüm
Gece yaşanılan bu korku verici durumdan sonra atıyla beraber gece boyunca yürüdüler, ancak sabaha karşı ortalık aydınlanınca durdular. Gece boyunca atı, o kadar hızlı koşturmuştular ki, zavallı at durur durmaz yere çöktü ve ağzından köpük gelip, derinden nefes almaya başladı. Atın o kadar acınacak bir durumu vardı ki, onu o şekilde görenler belki de Hasan’a ve Dr. Burak Bey’e ‘siz aklınızı mı kaçırdınız, at bu kadar koşturulur mu?’ diyebilirlerdi.
Yorgun at ve üzerindekiler sabah olunca yetmiş beş metre uzunluğunda, altı metre genişliğinde, en az iki yüz elli yaşında olan çınar ağacının altında olduklarını ve çınar ağacının etrafının demir tellerle çevrili olduğunu gördüler. O güzelim çınar ağacının neden etrafının demir tellerle çevrili olduğunu anlamayan Hasan, atından inerek çınar ağacına yaklaştı. Tel çitin etrafında dolanarak nedenini anlamaya çalıştı. Fakat işin içinden bir türlü çıkamadı. Ağaca iyice yaklaşıp, tel çiti atlayacakken o sırada bir adam çıkageldi ve onlara:
– Sakın çiti geçip o ağaca yaklaşma?
– Ama neden yaklaşmayacakmışım?
– Çünkü o ağaç zehirli. Ona şimdiye kadar kim yaklaşıp dokunmuşsa, ya orada ölmüş veya bir hastalığa müptela olup ölmüş. Bizde, bu yüzden daha fazla ölüm olmaması için etrafını demir tellerle çevirdik.
Hasan ve Dr. Burak, adamın anlattıklarından sonra iyice meraklanmışlar, adamın yüzüne bakarak ağacın neden zehirli olduğunu anlamaya çalışmışlardı. Dr. Burak, sonunda dayanamayıp adama:
– Benim bildiğim çınar ağaçları zehirli olmaz. Söyler misin, ağacın zehirli olmasının sebebi ve hikmeti nedir?
– Bu ağacın zehirli olmasının nedenini ve bu ağacın ne zamandan beri bu şekilde olduğunu bilmiyorum. Fakat bu ağacın neden böyle olduğunu bilse bilse Fatih Baba bilebilir.
– Fatih Baba da kim?
Karşılarına çıkan adam, Fatih Baba’nın kim olduğunu anlatmak için önce onların yere oturmasını söyledi ve sözlerine şöyle devam etti:
– Fatih Baba, herkesin sevip saydığı, hürmet ettiği ve oldukça bilgili bir zat. Yaşı oldukça fazla, sen de doksan ben diyeyim yüz. Belki de daha fazla. Saçı sakalı bembeyaz ve güler yüzlü bir ihtiyar. Herkese nasihat verir, hayattan küsmüş olanların kendisine gelmelerini sağlar ve hasta olanların, derde, sıkıntıya düşmüş olanların sıkıntısını gidermeye çalışırdı.
– Peki bu ihtiyarı nerede bulabilirim ve nasıl tanıyabilirim?
– Fatih Baba, şu karşı ki köyde oturur. Öğlen saatlerinde evinden çıkar ve elinde beyaz bastonuyla köy kahvesine gelir. Orada halkın derdini dinler, onlara nasihat verir ve ondan sonra evine geri döner. İşte orada onu bulabilirsin.
Hasan, adamla konuştuktan sonra Fatih Baba’yı bulabilmek için atına atladı. Arkadaşı Dr. Burak Bey’e dönerek:
– Burak Bey, ben akşama kadar geri gelirim. Şayet geri gelmezsem, beni merak etme ve geldiğimiz gibi geri dön, dedi ve adamın tarif ettiği köye doğru yola çıktı. Onun tarif edilen köye doğru yola çıkmasının hemen ardından karabaş kuyruk sallaya sallaya sahibinin peşinden gitti.
Hasan yarı yoldayken köpeğin havlaya havlaya peşinden geldiğini gördü. Onun peşinden gelmesine her ne kadar sevinse de, arkadaşını yalnız bırakıp geldiğinden dolayı peşinden gelmesine pek sevinmedi. Bu yüzden köpek yanına gelince ayağıyla hafifçe sırtına vurarak:
– Karabaş, peşimden gelmeyi bırak da arkadaşımın yanına geri dön ve onu yalnız bırakma. Ben akşam olmadan geri dönerim, dedi ve yoluna devam etti. Kurt köpeği, söylenilen sözleri anlamış gibi, sahibinin peşini bırakıp geri döndü.
Hasan, köpeğini geri döndürdükten sonra Fatih Baba’nın yaşadığı köye vardı. Orada karşısına çıkan ilk adama Fatih Baba’yı nasıl bulacağını sordu. Adam, atın üstündeki yabancıya bakarak ona:
– Galiba, sen buraların yabancısısın. Yabancı olmasan onun nerede olduğunu bilirsin, dedi ve sözlerine şöyle devam etti. Fatih Baba, köy kahvesine ikindi vakti gelip milletin derdini dinlemeye başlar. Onların derdini dinleyip, dertli insanların dertlerine derman olmaya çalışır, huzura erdirmeye çalışırdı. Herkesin iyiliğini düşünmesine rağmen, kendi derdine bir türlü çözüm bulamadı.
Hasan, Fatih Baba’nın dertli olduğunu duyunca iyice meraklanarak attan indi ve adamın karşısına geçerek:
– Meraklandırdınız beni?
– Fatih Baba, köyümüze ilk geldiği zaman hali perişandı. Haline bakılırsa bakacak kimsesi yok gibiydi. Onun perişanlığını ilk ben gördüm ve evime alarak baktım. İyice kendine gelince başından geçen her şeyi anlattı.
– Eee! Peki derdi neymiş?
– Yıllar evvel evli olduğunu ve bu evlilikten bir oğlu olduğunu anlattı. Oğlu on yaşlarına geldiğinde bütün varını yoğunu kaybetmiş ve beş parasız kalmış. Beş parasız kalınca ailesini geçindirmek için köyünden çıkıp uzaklarda bir kasabaya gitmiş. Gittiği kasabada zengin olup geri dönmüş, fakat ailesini köyünde bulamamış. Ailesini bulamadığı için bütün dünyası yıkılmış. Bütün bunlara rağmen yılmamış ve ailesini bulmak amacıyla varını yoğunu harcayarak her tarafı araştırmış. Fakat bir türlü bulamamış. Ailesini bulmak için varını yoğunu harcadığından yine beş parasız kalmış. Bu vaziyette yollara düştüğünden iyice perişan bir hale düşmüş. Ben, tarlamda çalışmak için çıktığımda, onu yolda baygın bir vaziyette buldum. Evime alarak üç ay baktım. O, bu üç ayın sonunda ancak kendine gelebildi. Haline acıdığımdan dolayı ona ‘kim seni bu hale getirdi’ diye sordum. O, bu sorum karşısında, ilk başta söylemek istemedi. Ben sorumu ısrarla tekrar edince başından geçen bütün olayları anlattı.
Hasan, adamdan Fatih Baba’nın başından geçen olayları dinlerken hüzünlendi ve kazada ölen çocukları aklına geldi. Onlar öldükten sonra sıkıntıya düşmüş, bundan dolayı da başına gelmedik sıkıntı kalmamıştı. Bu yüzden onu anlıyor, haline acıyordu. Haline acımasına acımıştı, ama bu köye gelmeden evvel karşılaştığı adamın sözü aklına gelince acıma duygusu meraka dönüştü. Bu merakını daha fazla yenemedi ve adama:
– Doğrusu acıdım haline. Ya sonra ne oldu da milletin derdini dinleyip çözer oldu.
– Şimdi kulaklarını aç ve beni iyi dinle, dedi ve konuşmasını şöyle sürdürdü. Fatih Baba, iyileşip kendine geldikten sonra bana mesleğinin demircilik olduğunu anlatarak geçimini sağlayabilmek için bu köyde uygun bir yer olup olmadığını sordu. Onun bu sorusu üzerine benim boş bir evimin olduğunu ve onun altında da boş dükkânımın olduğunu söyleyerek, onun oraya yerleşmesini sağladım. Eve yerleşip işe başladıktan sonra işleri o kadar çok arttı ki, kısa sürede köyün en zengin insanı oldu. Yanına çırak alıp köyümüzdeki işi gücü olmayanlara iş imkânı sağladı. Köyümüzdeki birbirine düşman olan kişileri barıştırmak için elinden geleni yaptı. Borcu olanların borcunu giderdi. Huzursuz, kendisine ve etrafına zarar veren kişilere gidip konuşarak onların kendine gelmesini sağladı. Böylece kısa sürede ünü civar köylere de yayıldı. Bunu duyan yardıma muhtaç kişiler köyümüze gelip dertlerine derman bularak geri döndüler.
– Eee, peki onu nerede bulabilirim?
– Onu köy kahvesinde bulabilirsin. İstersen seni oraya götürebilirim.
– Sana zahmet olmasın?
– Ne zahmeti. Zaten benim yolumun üstünde. Seni oraya bırakır, ben yoluma giderim.
Attan yere inip adamla konuşan Hasan, atın gemini eline alarak adamın arkasından köy kahvesine doğru gitti. Adam köy kahvesinin önüne gelince eliyle işaret ederek:
– Köyümüzün kahvehanesi şurası. Fatih Baba’yı orada bulabilirsin, dedi ve kendi yoluna gitti.
Adam, köy kahvesini tarif edip yola çıkarken Hasan, ona ‘Yolu tarif ettiğin için teşekkür ederim’ deyip köy kahvesine doğru gitti.
Hasan, köy kahvesine gelince bir köşeye oturarak tarif edilen yaşlı adamı beklemeye başladı. Onu beklerken de kendine bir çay söyledi ve Fatih Baba, diye tarif edilen adamın nasıl biri olduğunu kahvehane sahibine sordu. Kahvehane sahibi ona ‘Onun kim olduğunu bilmediğine göre sen buraların yabancısı olmalısın’ dedikten sonra:
– Fatih Baba, bizim baş tacımız. Onun sayesinde köyümüzün bütün halkı birlik beraberlik içerisinde olmaya başladı. O köyümüze gelip yerleşmeden önce hep birbirimizin arkasından konuşur, kuyu kazmaya çalışır, hep kötülük düşünürdük ve hep mutsuzduk. Nasıl ki o köyümüze geldi, bir anda her şey değişiverdi. İnsanlara iyiliği güzelliği anlattıkça köyümüzün halkı yaptıkları hataları anladılar. Birbirlerine karşı daha iyi davranmaya başlayıp, huzuru buldular. İşte bunlar hep o geldikten sonra oldu.
– Şimdi daha çok merak ediyorum, Fatih Baba’yı?
Hikayenin 1. Kısım Bölümlerini Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 1. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 2. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 4. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 5. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 6. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 7. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 8. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 9. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 10. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 11. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 12. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 13. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 14. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 15. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 16. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 17. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 18. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 19. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Kısım 20. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ