Gizemli Yolculuk Hikayesi -Mektup- 2. Kısım 19. Bölüm
Hasan, Fatih Baba’yla konuşurken bu köye gelmeden evvel rastladığı zehirli çınar ağacı aklına geldi. Köye geldiğinde Fatih Baba, ona gece zehirli çınar ağacının sebebini anlatacağını söylemiş ondan sonra başına bir sürü olay gelmiş çınar ağacının neden zehirli hale geldiğini öğrenememişti.
Hasan, aklındaki soruyu sorup kafasındaki düşünceleri gidermek için Fatih Baba’ya:
– Fatih Baba, hatırlarsan eğer seninle ilk karşılaştığım zaman sana buraya gelmeden evvel rastladığımız çınar ağacının, neden zehirli hale geldiğini sormuş, sende gece cevap veririm demiştin?
– Evet demiştim, ama siz o gece gelmemiştiniz. O yüzden istersen şimdi nedenini açıklayayım.
– Evet, çok isterim?
– İyi öyleyse, o zaman kulaklarını aç ve beni iyi dinle, dedi ve sözüne şöyle başladı. Bu köye geldiğim ilk yıllardı. Beni yanına alıp her türlü ihtiyacımı gideren genç adamın yanında kalıyor, kendimi toparlamaya çalışıyordum. Onun yanında mutluydum ve onu mutlu gördükçe de daha çok mutlu oluyordum. O, mutlu görünmesine rağmen sanki içten içe ağlıyor, bu halini de benden gizlemeye çalışıyordu. Onun mutsuz halini azda olsa hissediyor, ama bunun neden kaynaklandığını bir türlü çözemiyordum. Bir gün, iki gün, derken böylece tam bir ay oldu. Bu bir ayın sonlarına doğru bir gece onun yatak odasında hıçkırıklarla ağladığını duydum. Ağlama sesi o kadar şiddetliydi ki bu ağlama sesini duymam imkânsız gibiydi. O genç adamın ağlama sesini işitir işitmez yerimden kalktım ve koşarak onun odasına gittim. İçeri girdiğimde ‘ah! Çınar ağacı, ah! Bir dile gelsen de benim derdimi herkese anlatabilsen’ diyor, sürekli dizini dövüp duruyordu.
Onların konuşmalarına katılan Dr. Burak, adamın dizini dövdüğünü duyunca meraklandı ve Fatih Baba’nın yanı başına oturarak:
– Adam, niçin dizini dövüyor ki? Diye sorunca Fatih Baba, Dr. Burak’a karşı gülümseyerek:
– Dr. Bey, merakını anlıyorum, ama sözümü kesmeden dinlesen iyi olur.
– Tamam, Fatih Baba bir daha sözünü kesmeyeceğim.
– İyi öyleyse, dedikten sonra sözüne şöyle devam etti. Onu öyle görünce merak ettim ve yanına vararak sakinleştirmeye çalıştım. O sakinleşince, ona niçin ağladığını sordum. Benim sorum üzerine o da bana yıllar evvel uzak bir köydeki ağanın kızını sevdiğini, hem fakir oluşumdan hem de kimsesiz oluşumdan dolayı babası kızını vermediğini, hatta vermemek bir yana kızının gözleri önünde adamlarına dövdürttüğünü söyledi.
– Eee, peki kız kendisini seviyor muymuş?
– Evet, hem de delicesine.
– Peki, babası bu durumu biliyor muymuş?
– Evet, biliyormuş ama kızının sevdiği adam fakir olduğu için vermemiş ve ‘Ben, maraba takımından olan bir kimseye kız vermem’ diyor, bunu herkese duyuruyormuş.
Hasan, Fatih Baba’nın sözünü keserek:
– İyi ama bunun konumuzla alakası ne? Onu anlayamadım.
Fatih Baba, Hasan’a da gülümseyerek ‘Bir türlü sabırlı olmayı beceremiyorsunuz’ dedi ve sözüne şöyle devam etti.
– Bu tanıştığım kişiyle o kız, babasının evlenmemelerine izin vermemesi üzerine bir yolunu bulup kaçmışlar. Yolda giderlerken gece olmuş ve durmak zorunda kalmışlar. Gece olduğu için kalabilecekleri bir yer aramışlar ve arayışlarının sonunda o içi oyuk çınar ağacını görmüşler. Etrafta ondan başak sığınabilecek bir yer olmadığı için mecburen o çınar ağacının içine girip sabahlamışlar. Sabah olup uyanınca bir de bakmışlar ki ağanın adamları tarafından etrafları sarılmış. Onları görünce korkmuş ve kovuğun içinden çıkmak istememişler. Ağanın adamları, onları içeriden çıkaramayınca ağaya gidip onları çınar ağacının kovuğunda bulduklarını, fakat oradan çıkaramadıklarını söylemişler. Ağa, bu haber üzerine o çınar ağacının oraya gelip onlara ‘Ağacın kovuğundan derhal çıkın. Benim, bu ihtarıma karşı durup çıkmazsanız eğer, ben size yapacağımı bilirim’ demiş ve içeridekilerin çıkmasını beklemiş. Bir saate yakın beklemesine rağmen kovuğun içindekiler çıkmayınca içeriye zehirli yılan atmış.
Ağanın, içeridekilerin çıkması için çınar ağacının kovuğuna yılan atmasını duyan Hasan, sinirlenerek: