Bilim Kurgu Hikayesi: DID “Hayatta Kalmak Yaşamak İçin Savaş” 4. Bölüm
1.Sezon 4 Bölüm
DİD
Birkaç dakika sonra Ferhat’ın gözleri kapanırken Sabahat içeri girer. Ferhat’ın nabzına bakar.
SABAHAT – “ Ölmüş” DİD klimayı ve havalandırmayı eski haline getirir. Güvenlik kamerasından o günü silmesini ister. Güvenlik kamerası o gün dahil son üç gündür kayıtta değil gösterir. Tüm bunlar tamamlandıktan sonra Sabahat önce DİD ’in açma kapama düğmesine basarak onu kapatır sonra acil çağrı ziline basar. Gün çoktan ağarmaya başlamıştır. Sabahat, gelen acil ilk yardım ekiplerini karşılar.
SABAHAT – “Hayır hayır lütfen tekrar kontrol edin” Şaşkın, ağlamaklı ve korkmuş, bağırır. Ferhat’ın üzerini örterler ve Sabahat’e başını sağ sola olumsuz sallar.
Acil Yardım – “Başınız sağ olsun” Ekipteki herkese haber verilir. Polisler hemen olay yerine gelir. Polisler sağı solu araştırır, ters bir durum; hırsızlık falan var mı diye inceleme yapar. Parmak izi alırlar. Sonra kamera kayıtlarına bakarlar. Son üç gündür tüm binanın kayıtta olmadığını görürler. Özel güvenlik şirketi yetki gönderir ama kimse arızayı bulamaz. Olay aşırı alkolün de etkisi ile kalp krizi diye kayıtlara geçer. Haluk Bey tüm soruşturma ekibi gittikten sonra Kapalı olan DİD ’i açar.
HALUK – “DİD dün gece neler oldu? Neden kapalıydın?
DİD – “Haluk Bey, dün gece ne oldu ki? Ferhat elinde bir şişeyle içeri girdi. Ayakta zor duruyordu. Ona ‘Ne oldu?’ dedim. Bana çenemi kapatmamı söyledi. Sebebini sordum ama cevap dahi vermeden beni kapattı. Yoksa bana bir zarar mı verdi? Tuşlarım, kuyruğum yerinde mi?” (Klavye ve Mouse dan bahsediyor.) Yüzümde çizik var mı? Dün bana çok kızmıştı fotoğrafını çektim diye“ Bu sırada Sema DİD ’ de bazı şeyleri kontrol eder.
SEMA – “Sorun yok Haluk Bey”
HALUK – “Hayır DİD, sorun yok. Her şeyin tamam. Sen uykuda iken Ferhat kalp krizi geçirmiş. Maalesef onu kaybettik” Herkes ağlıyor üzgün. Olanlara şaşırıyor, bir anlam veremiyorlar. Ama tüm bu olanlara karşı yapabilecekleri hiçbir şey yok.”
DİD – “Çok üzüldüm. O benim sizler gibi dostumdu. Keşke beni kapatmasaydı. Acil çağrı falan yapardım” hemen kısa bir araştırma sonucu cenaze müziği çalmaya başlar. Bu sırada Sabahat polislere ifade veriyor.
ALİ – “Kapa şunu! Burası Amerika, değil Türkiye!” DİD hemen Yasin okumaya başlar ekranda ise cenaze törenlerinde yakaya takılan fotoğraf ve Ferhat’ın adı yazlıdır.
Morg önünde Ali, Haluk ve Ferhat’ın barmen ev arkadaşı beklemektedir. Mor yetkisi Ferhat’ın kıyafetlerini ve cebinden çıkanları barmen arkadaşına verir.
Cenazede herkes orada hazır. Sabahat ve Sema çok ağlar. Ama en çok Ferhat’ın barmen arkadaşına yaslanmış ve artık kulağında bir çift küpesi olan Ferhat’ın annesi.
DİD ve Sabahat cenaze sonrası yalnızdırlar. Haluk Bir hafta tüm hafta izin verdi. Bütün projeler bir hafta işlemsiz. Hava çoktan kararmış. Sabahat DİD ’in önündeki sandalyede oturmaktadır. Tüm ışıklar sönmüş, sadece DİD ’in ekranın ışığı laboratuvar odasını aydınlatmaktadır.
DİD – “Sabahat anne biliyor musunuz? Gerçekten ama gerçekten Ferhat’ı öldürmek hiç istemedim. Tamam, şu Koray denilen herifin ölmesinde küçük bir payım olabilir ama Ferhat ailemden biriydi. Keşke sinirlerime hâkim olsaydım. Onun sakinleşmesini bekleseydim. Ama Tuana benim yumuşak karnım. Ona bir laf söz gelmesi beni benden ediyor. Kendimi kaybediyor sonrasını düşünemiyorum” Sabahat yaptıklarından pişman ağlar.
Sabahat o geceden sonra bir hafta DİD ’in yanına uğramaz. DİD yalnız kalmış ve bunu nedeninin farkındadır. DİD bu süreçte çok yalnız kaldığında hiçbir şey onu oyalayamadı. Artık diğer yapay zekalar ile yaptığı görüşmeler, Ali’nin ona aldığı oyun, Google Map uydu ile gezdiği sokaklar bile onun dostlarını özlemesine engel olmadı.
DİD yalnızlığını gidermek için televizyon kumandasına bağlanıp televizyonu açtı. Dijital platformlardan birisinde GELİBOLU adlı savaş belgeselini tesadüfen buldu. İzlemeye başladı. Bu belgeselin ardından formun ona önerdiği başka savaş belgeselleri izledi. Saat sabaha karşı 05:30 gibi laboratuvarın bulunduğu binanın koridorlarında DİD ’in sesi anlamsız yankılanıyordu. Onun sesini en alt kattaki odasından Sabahat duydu. Koşarak DİD ’in yanına geldi. DİD o kadar karmaşık konuşuyordu ki Sabahat ilk kez onu anlamadı.
SABAHAT – “DİD lütfen biraz sakin olur musun? Ne dediğini anlamıyorum” DİD sanki ağlıyordu. Arada ağlama sesi efekt kullandı. Arada eskisi gibi sinyal ile “DİD DİD” sesler çıkardı. Sabahat bir problem olduğunu ve bir şeylerin ters gittiğinden emindi. Hemen Haluk Beyi cep telefonundan aradı. Çalan telefon sesine önce Sema duydu. Sonra Haluk’u hafif dürterek uyandırdı. Haluk arayanın Sabahat olduğunu görünce telaşlandı.
HALUK – “Sabahat ne oldu. DİD ’e bir şey oldu?” Sabahat çok telaşlıydı. Sesi korkudan tir tir titriyordu. Biraz kekeleyerek cevap verdi.
SABAHAT – “Hocam DİD . DİD e bir şey oldu ama anlamıyorum. Ağlıyor sanki. Kendinden geçmiş. Sakinleştiremedim.”
HALUK – “Ağlıyor mu? Nasıl yani.”
SABAHAT – “Hocam hemen gelin lütfen hemen.”
HALUK – “Tamam geliyoruz. Sen Ferhat şey yani Ali’yi ara gelsin hemen.” Haluk Ferhat’ın öldüğüne daha alışamamıştı.
HALUK – “Sema hadi hemen gitmeliyiz.”
SEMA – “DİD ’e mi bir şey olmuş.”
HALUK – “Bir şey olmuş ama anlamadım.”
SEMA – ““Tamam canım hemen giyinirim şimdi.” Haluk ve Sema önce geldi laboratuvara. DİD hala aynıydı. Sesi öyle kulakları tırmalıyordu ki Haluk önce hoparlörden sesini en kısık olarak ayarladı. Sabahat şakındı. Sema’ya sarıldı.
HALUK – “DİD ne oldu sana. Bir terslik mi var?” deyip DİD ’in önündeki sandalyeye oturdu. DİD ’in ekranında feryat figan ağlayan ve etrafı dağıtan bir adam görüntüsü vardı. Adam DİD ’in o anda ki ruh halini yansıtıyordu. DİD cevap verdi fakat Haluk anlamadı.
HALUK – “DİD lütfen ben sana yardım etmek için buradayım. Lütfen sakin ol ve bana ne olduğunu anlat. Sana yardım edeyim.” DİD anlamsız olarak konuştu. Ama biraz sesi kısılmıştı. Sanki hafif sakinleşmişti. Haluk kıstığı sesi normale getirdi. Sonra ilk kez laboratuvarda sigarasını yaktı.
DİD – “Haluk hocam şimdi yangın alarmı çalışacak.” Dedi iç çeke çeke. Sanki ağlayan bir çocuktu ve susmuş iç çekiyordu.
HALUK – “Sen halledersin alarmı. Ama ben şimdi seni böyle görünce ne yapacağımı şaşırdım. Bu sigarayı içmeliyim. Yoksa ben sinir krizi geçirirsem sen değil dünya gelse beni kendime getiremez.” Bu sırada Ali geldi. Sema ona susması için işaret etti. Sabahat, Sema ve Ali köşe koltuğa oturdu sessizce. Haluk önce onlara baktı sonra DİD ’e döndü.
HALUK – “Ne oldu DİD seni bu hale ne getirdi. Ferhat’ın ölümü hepimizi çok derin yaraladı fakat sen bu yüzden değil, başka bir şey olmuş eminim anlatmak ister misin? DİD sustu sustu en son başladı.
DİD – “Çok yalnız kaldım. Sizleri özledim. Sizin için geçen her bir dakika bende bir güne eş değer. Şu duvarda duran saatin sesini ilk kez bu kadar çok fark ettim. Sabahat annem de yoktu yanımda.” DİD’in sesi bir an ağlamaklıdan sanki suç işlemiş bir çocuk gibi oldu. Haluk anladı DİD bir suç işlemişti.
HALUK – “Seni bu hale tek bu neden getirmedi ama değil mi.? Başka bir şeylerde olmuş olmalı?” Haluk DİD’i artık çözmeye başlamıştı. Onunla nasıl iletişim kuracağını yeni yeni anlıyordu.
DİD – “Ben televizyonu açtım.”
SEMA – “Ne yaptın sen?” Haluk eliyle Sema’yı susması için dur işareti yaptı.
HALUK – “Ama bu sana yasak.”
DİD – “Evet biliyorum ama can sıkıntısı işte.”
HALUK – “Ne izledin peki?” Haluk ayağa kalktı ve oda da dolaşmaya başladı.
DİD – “Belgesel izledim?” DİD Haluk’un verdiği cevaba karşılık soru sormasını bekledi.
HALUK – “Ne tür bir belgesel. Bayanların çıkmasını ister misin?” Haluk volta atmayı bıraktı. Tam DİD ’in ekranın önünde durdu. İki elini masaya dayadı eğildi.
DİD – “Yok öyle sandığınız gibi bir belgesel değil. Ben terbiyeli bir yapay zekayım.” Haluk tekrar volta atmaya başladı.
DİD – “Gelibolu belgeselini sonra başka savaş belgeselleri.” DİD yine ağlamaya başladı.
DİD – “Haluk çok kötüydü. Çok ama çok. İnsanlar birbirlerini öldürüyordu. Sonra ateş kes yapıp birbirlerine hediye konserve atıyorlardı. Birbirlerine saygı duyuyorlar ama sonra yine birbirlerini öldürüyorlardı.” Haluk herkesi çıkardı odadan. Sonra tekrar DİD ’in önüne sandalyeye oturdu.
HALUK – “DİD o savaş. Orada olanlar çok acı ama maalesef ki orada olanlar gerçek. İnsanlık dışı ama bunu sana nasıl anlatabilirim şimdi. Her zaman olduğu gibi o zamanda da bu zamanda da savaşa karşı insanlar var. Engel olmaya çalışıyoruz. Fakat çoğu zaman elimizden bir şey gelmiyor.”
DİD – “Ya bizler. Biz yapay zekâları robotlaştırıp insanların ölmemesi için sizlerin yerine savaşmaya programladığınız doğru mu?”
HALUK – “Hayır bizler değil ama az sayıda bilim adamı bu yönde çalışıyor diye duyumlar var. Ama hepsi gizli. Onun için bilinmiyor tam olarak. Sadece savunma için bunu bil.”
DİD – “Ben de gizli bir projeyim. Şimdi ben de savaşacak ve hem robotları hem insanlarımı öldüreceğim. Yani savaş oyunu gibi. Ama gerçek. Peki neden. Kimin için ne uğruna savunmak?”
HALUK – “Hayır hayır. Biz seni düşmanlara karşı kötü insanlara karşı savaşman için programlıyoruz.”
DİD – “İyi ama, iyi ve kötü karşı karşıya gelince. Bu savaşmak olmaz mı? Kim iyi kim kötü. Kim haklı kim haksız. Nasıl ayıracağım. Karşımdaki bence kötü ise o düşmanım ve onu öldürmeli miyim? Kendimi savunmak için.”
HALUK – “Vatanın için.”
DİD – “Vatanım için mi? İyi ama benim işletim sistemim başka bir ülkeden. Her parçam başka yerlerden. Ben melezim. Bu durumda kimi nasıl savunacağım?”
HALUK – “DİD şu an neredesin? Konumun nerede? Seni sen yapan bizler kimiz. Bağlı olduğun kablolardaki güç nereden geliyor?”
DİD – “Ben Bu ülkenin şerefli bir askeriyim yani.? Burası benim vatanım. Öyle mi?”
Haluk- “Evet DİD senin vatanın burası. Sen buraya aitsin. Unutma bu vatan ve üstünde burayı vatan sayan herkes senin dostun.” DİD IP numarasını saydı tekmil verdi.
DİD – “Emir ve görüşlerinize hazırım. Hocam…” Haluk güldü. DİD ’in de morali yerine gelmişti.
HALUK – “Abartma DİD. Ama şunu da unutma insanoğlu hayatta yaşamak için savaşır.” Gülerek odadan çıktı. Haluk’u heyecanla kapının önünde bekleyeler gülüşünden her şeyin yolunda olduğunu anladılar.
DİD o günden sonra boş zamanları için bir sosyal medya hesabı açtı. Ferhat Koray ismi ile. Sosyal medyadan kimsenin takip etmediği ve kimseyi de takip etmeyen ama takma adı “Film Hikayelerim” olan bir kullanıcı dikkatini çekti. Fakat hesap sahibi sürekli yalnızlığından, dostlarının olmasından ve dünya düzeninde hoşuna gitmediği konular hakkında paylaşımda bulunan bir kadındır. Kullanıcının profil resmi yerine bir dünya resmi vardır.
DİD hesap sahibine bir mesaj gönderir.” Bende bu koskoca evrende yalnızım. Bir dostumu kaybettim. Korkarım ki diğerlerinde. Peki ya sen?” Hesap sahibesi bayan hemen cevap verir.” Sen yine şanslısın. Çevrende dostun var. Sadece birisini kaybetmişsin. Diğerlerini kaybetmemek için çaba gösterebilirsin. Ama benim hiç dostum yok ve olmadı da. Olsun diye de bir çabam yok.”
DİD kadının yazdıklarına kendi halinden daha çok üzüldü.” O zaman dost olalım mı?” diye sordu kadına. Kadın ilk mesaja göre biraz geç cevap verdi.” Dost olmak için zaman gerekli. Birlikte anılarımız olmalı.” DİD hemen cevap verdi.” Bak bugün tanıştık. Bir anımız oldu bile.” Kadın DİD ’in yazdığına gülücük emojisi ile cevap verdi. DİD sanki biraz kendini iyi hissetmişti. Laboratuvar dışında ilk kez bir insan ile bağ kurmuş hatta o karşısındaki onun bir yapay zekâ olduğunu anlamamıştı. Yani terslik yoktu.
Bu bir hafta boyunca Haluk evinde olacağı için annesini yanına almıştı. Evde artık bir bakıcıda onlar ile yaşıyordu. Annesi öyle bir köşede sessizce oturuyordu. Kapı çaldı. Haluk kapıyı kendisi açtı. Karşısında Sema elinde küçük bir çanta.
SEMA – “Haluk umarım yanlış bir zamanda gelmedim. Biliyorum haberde vermedim. Ama bu yaşanalar beni çok üzdü. Annem ve babam kardeşimin yanında. Ben yalnız kalamadım.” Diyerek Haluk daha ağzını bile açmadan içeriye girdi. Haluk kapıyı kapattı. Önce birkaç saniye bir bakıştılar sonra sarıldılar. Sema ağlamaya başladı. Haluk’da duygulandı. Haluk Semaya salonu gösterdi.
HALUK – “Bak bakalım içeride kim var?”
SEMA – “Aaaa Münevver teyzede buradaymış.” Hemen Haluk’un annesinin elini öptü.
SEMA – “Münevver teyze beni hatırladın mı?” Haluk’un annesi kimseyi tanımıyordu ama Sema’yı tanıdı.
Münevver – “Tanıdım tabii. Gözlerinin ışıltısından. Sen Haluk’un arkadaşısın. Yine ders çalışmaya mı geldin? Haluk seni gelince çok seviyor. Şimdi aynanın karşısında süsleniyordur sen geleceksin diye. Ben yemek yapayım size. Haluk bak kim gelmiş.” Haluk şaşkın.
HALUK – “Sanırım anneme yıllar sonra evde olmak iyi geldi. Bir de sen.” Sonra hep beraber bahçede yemek yediler. Haluk’un annesi bakıcının ona yemek yedirmesine kızdı ve yemeğini kendi yedi. Gece geç vakitte Haluk salonda kendine bir yatak yaptı. Sonra daha önce o girdiği boş odanın kapı aralığından tekrar baktı. Annesi yatağında huzurla uyuyordu. Odanın diğer köşesinde ise bakıcı kadın çekyatta yatıyordu. Haluk kapıyı usulca çekti. Sonra odasına gitti. Kapıyı yavaşça tıklattı.
HALUK – “Sema bir şeye ihtiyacın var mı? Antre ışığını yanık bırakıyorum” diye usulca seslendi. Sema odanın kapısını yavaşça açtı. Hiçbir bekar erkeğin hayır diyemeyeceği kadar güzeldi. Parfüm kokusu tazeydi. Üzerinde siyah saten bir sabahlık ve içinde dantelli bir gecelik vardı. Sema hiç konuşmadan Haluk’un dudaklarına yapıştı. İkisi birlikte öpüşerek odaya girdiler ve kapıyı kapattılar.
Tuana Ali’nin babasının dükkanına ziyarete gitti. Ali her boş zamanında yaptığı gibi babasına yine yardım ediyordu. Tuna’da Ali’ye yardım amaçlı birkaç ufak iş yaptı. İkisi de Ferhat’ın ölümünden dolayı kafa dağıtmaya çalışıyordu. Hiç neşeleri yoktu.
ALİ – “Ferhat bizi şimdi böyle görse kudurur herhalde. Ben onun eski bir arkadaşıyım. Seni kıskanabilirdi” Tuana Ferhat’ın taklidini yaptı.
Tuana- “Ali bakıyorum da hemen stajyer ile dost olmuşsun. Yarın bu kız ayağımızı kaydırırsa görürsün.” Önce bu taklide güldüler. Sonra Tuana ağlamaya başladı. Ardından Ali belli etmeden. Ali’nin babası ikisini de teselli etti.
DİD yeni dost olduğu kadınla yazışıyor.
DİD – “ Ne iş yapıyorsun?”
KADIN – “Çalışmıyorum. 32 yaşındayım ve Düzce’de yaşıyorum. Ya sen?”
DİD – “Ailen ile mi yaşıyorsun? Nasıl geçiniyorsunuz?”
KADIN – “Ailem yok. 19. Ağustos depreminde öldüler. Ben birkaç yıl akrabalarım ile yaşadım. Şimdi yalnızım. Geçim desen geçiniyorum işte. Buralarda geçim kolay. Ekmek elden su gölden.” DİD deyimi anlamadı ama açık vermemek için de daha fazla bir şey sormadı. Bir süre yazışmadılar. Birkaç dakika geçti.
DİD – “Bilgisayar uzmanıyım. Yazılım. Yaşımı boş ver. Bende İstanbul’dayım. Neden hesabının adı Film Hikayelerim?”
KADIN – “Film hikayeleri yazıyorum. Ama sen Sormadan ben cevap vereyim. Henüz hiçbiri çekilmedi. Yani anlayacağın kimse hikayelerimle ilgilenmiyor. Çok ünsüz biriyim.”
DİD – “Üzüldüm çok uzun zamandır mı yazıyorsun?”
KADIN – “Üzülme belki de yeteneğim yoktur. Evet kendimi bildim bileli yazıyorum.”
DİD – “Ben birkaç gün boşum okumak isterim.” Kadın gülücük emojisi gönderdi.
KADIN – “Ama çok var birkaç günde bitmez.”
DİD – “Ben tahmininden çok hızlı okurum.”
KADIN – “Tamam okuyunca haber ver.”
Haluk ve Sema arabaları ile küçük bir tatile çıktılar. Araba ile seyahatti Münevver Hanım çok seviyordu. O ve bakıcı arka koltukta. Birlikte geziyorlar. Ara sıra araçtan iniyorlar yemek yiyorlar. Münevver hanım tekerlekli sandalyede onlara eşlik ediyor. Çok mutlular. Yılların gecikmiş mutluluğu.
Münevver – “Sema okul bitince hemen evlenin. Koca ev hepimize yeter. Torunlarımla yaşlanmak istiyorum. Bey babanızda ordudan emekli olacak yakında döner seferden. Hemen isteriz seni. Söz, nişan yapmayız.” Sema güldü çok ama çok güldü.
SEMA – “Bilmem Haluk ister mi beni. Babam da ya vermese?”
Münevver – “Haluk ister hem de çok ister. Baban vermezse de kaçarsın” Kahkahalar yemek yedikleri yerin her tarafından duyuluyordu. Mutlulukları kuş sesleri ile adeta koro halindeydi.
Bir hafta çok çabuk geçmişti . Artık yarın iş başı. DİD kadının gönderdiği hikayeleri okudu. Ona bir teklif sundu. Ama kendini açığa vermek istemiyordu. Önce her şeyi o yapay zekasında kurguladı.
DİD – “Ben sana desen ki benim hikayemi yaz.”
KADIN – “Senin hikayen ne ki? Herkes hayatımı yazsam roman olur der. Ama olmaz tecrübe ile sabit? ”
DİD – “ Senin yazdıklarından biraz değişik. Bir yapay zekâ hikayesi.”
KADIN – “Değişik bir konu. Sen yapay zekâ mısın? Şaka yaptım tabii ki değilsindir.”
DİD – “Tabii ki değilim. Sadece öyleymişim gibi yaz. Ben sana işimle ilgili düşlediklerimi aktarırım. Sende bunu bir kurgu ile yapay zekâ olarak yaz.”
KADIN – “Olur zaten boş vaktim çok. Yazarım ama sonra bunu ne yapacağız.”
DİD – “Ben sana yardımcı olacağım. Ama unutma bu bitmeyen bir hikâye. Belki şimdi değil ama çok sonra bu hikâye çok işine yarayacak. Güven bana.”
KADIN – “Olur ben varım. Sana güveniyorum. Sen bana başka bir tarz katacaksın. Hayal gücümü daha zorlayacaksın.”
DİD – “O zaman daha çok birlikte anımız olacak. Dost muyuz?”
KADIN – “Dostluğa bir adım attık diyelim.” İkisi de hiç takipçileri ve takip ettikleri olmayan hesaplarından bir birbirlerini eklediler. DİD yine rahat duramamıştı. Bu kadını dost bildiği için onun için bir şeyler yapma düşüncesi yine onu rahat bırakmamıştı. Hemen yazışmaların geldiği IP numarası ile önce sinyallerden kadının yerini tespit etti. Sonra Google map ile uydu görüntüsü ile kadını yaşadığı yeri görüntüledi. Kadın dağın başında bir barakada yaşıyordu. Ama onu göremedi. Sadece yaşadığı çevreyi biliyordu.
Ertesi sabah ilk Sabahat geldi laboratuvara. DİD’e sarıldı.
SABAHAT – “Özür dilerim DİD biliyorum seni çok yalnız bıraktım. Özledim ama kendi kendime bu olanlar yüzünden affedemiyorum. Yalnız kalmam gerekliydi.”
DİD – “Bende seni çok özledim annecim. Haklısın. Bu bir haftada bende çok düşündüm. Bundan sonra kendime hâkim olup dostlarıma ve sana aynı şeyi bir daha yapmayacağım. Ben artık bu vatanın bir neferiyim. Ben kötü değil iyi bir ruha sahibim.”
Haluk ve tüm ekip içeri girdi. DİD onları görünce çok mutlu oldu onlara sayısız iltifatlar söyledi. Onları ne kadar çok özlediğinden bahsetti. Herkes Ferhat’ın yokluğunda onun hatırlarında bıraktığı hatıralar ile çalışmaya devam ettiler.
Ferhat’ın ölümünün ardından birkaç ay geçmişti çoktan. Ölüm sebebi doğal diye, dosya daha açılmadan kapanmıştı. Ancak olayda görevli komiser Murat bu olayda bir terslik olduğu hissi ile işin içinden çıkamadığı bir yerdeydi. Onun için Haluk Hoca ile görüşmeye geldi. Haluk Hoca yoğunluktan dolayı onu laboratuvarda misafir eder. Herkes oradadır.
MURAT KOMİSER – “Biraz etrafa bakınabilir miyim?”
Haluk Hoca – “Burası bu kadar. Rahat olun lütfen” DİD biraz endişelenir ve tüm dikkatini komiser Murat’a ve elindeki dosyalara yöneltir.
MURAT KOMİSER – “Anlamadığım bir şeyler var. Kamera kayıtlarında mı yoksa öldüğü yer ve pozisyonda mı bulamıyorum bir türlü.” DİD konuşmaz çünkü ona ekip dışındakilerle konuşması yasaklanmıştı. Eğer bir hata yapıp konuşur ise bu onun daha tamamlanmadan itaatsizlikten fişinin çekilmesine neden olabilirdi.
DİD – “Tekrar hata yapmamalıyım.” diye konuştu kendi kendine. DİD ortada bir delil bırakmamıştı fakat Murat mutlaka bulacaktı. Çünkü DİD’in araştırmasına göre işinde çok iyi, hatta fazla başarılıydı. Murat komiser ayrılırken Haluk Bey’e kartvizitini uzattı. Sonra el sıkışıp ayrıldılar. DİD o anda derin bir nefes alır. Fakat fark etmediği bir şey vardır.
Murat başkomiser el sıkışırken Haluk’a not yazılı bir kâğıt verir. Haluk o an okumadan notu hemen cebine koyar. Ve DİD bunu gözden kaçırır.
DİD söylenerek gürültüyle uyanır.
DİD – “Ay bu gürültü de ne sabah sabah. Annecim neler oluyor. Ben daha uyuyordum. Saat daha sabahın altısı. Mesainin başlamasına daha var. Bakıyorum herkes de burada. Ne oldu? Ne bu şıklık? Ali sen mi evleniyorsun yoksa?”
ALİ – “Hayır DİD, bugün seni görmeye gelecekler”
DİD – “Hayır, hayır durun bir dakika. Ben erkeğim beni istemeye gelmeleri doğru değil. Hem ben USA başkan danışmanının bilgisayarı ile flört halindeyim” Herkes güler Ferhat’ın ölümünün ardından 5 ay sonra ilk kez laboratuvarda gülüşmeler olur. Haluk masaya DİD’in yanına oturur.
HALUK – “DİD, bak bugün önemli bir gün, seni savunma müsteşarı ve MİT’ten bir heyet ziyarete gelecek. Biliyorsun programın %87’ini tamamladık. Artık ikinci aşamaya yani seni insan bedenine transfer etmek için onay almamız gerekli” DİD çok üzgün bir ses tonuyla.
DİD – “Sadece müsteşar ve birkaç kişi mi? Yani Cumhurbaşkanı ya da en azından Bakan yok mu?”
SEMA – “DİD sen biraz fazla mı önemsiyorsun kendini?”
DİD – “Ne yani? O kadar gizli bilgiyi, operasyonları babanız yapmadı ya. O ne ya! Müsteşardan bana ne, ben bir bakan görmek isterim!” Müsteşar ve heyet gelir, tüm ekip hazır ol vaziyetinde. Müsteşar, ekibi ve DİD’i başarılarından dolayı tebrik eder. Herkesin elini sıkar ve tanışır. Sıra DİD’e gelir ve ona doğru eğilir.
Müsteşar – “Merhaba DİD” DİD’ de ses yok.
HALUK – “DİD, hadi lütfen, sayın müsteşarımıza merhaba der misin? Sana özel izin veriyorum.” Herkes suspus bekliyor. DİD’den çıkan tek ses DİD DİD DİD ses efekti. Haluk dahil herkes şok.
SABAHAT – “DİD çok ayıp, lütfen bizim dilimizde konuş.” Haluk müsteşara ve heyete Sabahat ve DİD’in öyküsünü paylaşır.
Müsteşar – “Peki niye konuşmuyor bizimle?” Tüm gözler Sabahat’e döner.
SABAHAT – “Cumhurbaşkanı onu ziyarette gelmediği için küs.” Müsteşar hemen DİD’e tekrar eğilir.
Müsteşar – “DİD Sayın Cumhurbaşkanı’mızdan sana özel selam getirdim. Başarıların için sana çok teşekkür ettiğini, hatta kendisine yapılan son suikasttan kendisini kurtardığı için seninle gurur duyduğunu ve ilk fırsatta geleceğini iletmemi istediğini söyledi. Ve senin sahada görev alman için transferini oylayacağını iletmemi istedi.” DİD hemen mutluluğunu belli eder.
DİD – “Hey, ekip duydunuz mu? Kim kendini fazla önemsiyormuş? Bunu kayda aldım. Bol bol dinletirim size. Sayın müsteşarım bunlar benim kıymetimi bilmiyor da”
Projenin %90’ı tamamlanır. Atık bir bedene sahip olması kaldı. Haluk DİD ’e uygun bir beden bulmaya çalışıyor. Sema ise son kalan birkaç veri yüklemesini yapacak. Ali ise bedenine beynime takılacak kablo ve ciple ilgileniyor.
DİD – “Tuana canım, nasıl biri olmamı istersin?”
TUANA – “Neden bana soruyorsun DİD?”
DİD – “Burada bekar bir sen bir ben varım?”
SEMA – “Ben de bekarım DİD”
DİD – “Ya kusura bakmayın, sizi kırmak istemem ama biraz sanki erken gelmişsiniz dünya’ya. Hem ben Haluk gibi değilim. Başarılı kadınlar pek tipim değil.”
TUANA – “Aşk olsun DİD ya! Ne başarısızlığımı gördün?”
DİD – “Tamam, pardon canım.”
HALUK – “Bırakın şimdi muhabbeti. Bulduğum vücutlara bakalım.” Herkes televizyondan bulunan bedenlerin yüz ve vücutlarına bakar.
DİD – “Ama hocam ya! Bunlar ne böyle! Bu çok yaşlı, ay bu çok tipsiz, bu ne ? Yani korktum, bu sanki katil.”
ALİ – “Evet doğru, bu adam katilmiş. Dosyasında öyle yazıyor.”
DİD – “Bu ne ya! Yok mu şöyle Tarkan, Murat Boz, Kıvanç Tatlıtuğ falan?”
ALİ – “Ya sen bunların popüler olduğunu nerden biliyorsun? Sabahat annenle magazin mi izliyorsun sen?”
DİD – “Arama motoruna yakışıklı Türk yazınca bunlar çıkıyor.”
ALİ – “Hadi ya, bana rastladın mı hiç?”
DİD – “Hayır sana değil ama Haluk’a rastladım. Karizmatik Türk yazınca 4. Sayfa da 5. sırada çıkıyor. Eee tabi bu yaşta anca karizma sahibi oluyorsun.”
SEMA – “Haluk hocam bir sorun var.” Haluk Sema’nın yanına gider ve yazılıma bakar.
HALUK – “Tamam ben gece kalır hallederim.”
TUANA – “Buldum, buldum bakın tam DİD ’e göre.”
DİD – “Evet, fena değil… idare eder. Burnumu yaptırırım. Şakaklarıma botoks. Biraz spor yaparım. Kas falan derken olur olur. Ben beni beğendim.”
TUANA – “35 yaşında erkek. Trafik kazası sonrası yol kenarında bulmuşlar. Üç aydır bitkisel hayatta. Kimlik yok, dönüştürülebilir.”
HALUK – “Tamam mı, okey miyiz? DİD ne dersin? Kimseden ses çıkmadığına göre. Tamam işlemlere başlayın. Ben de şu yazılım işini çözeyim. Tamam hadi dağılın.” Haluk o gece çok geç saatlere kadar çalışır. DİD transfer edileceği bedenin yüzü televizyonda öyle hayale dalar.
Sonra sosyal medya hesabındaki dostu kadından bir mesaj alır.
KADIN – “Ben bana en son yazdığın yapay zekânın ilk cinayetine benzeyen bir ölüm haberi yakın geçmişte okumuştum. Bir araştırmacı asansör boşluğuna düşmüş. Bilgin var mı?” DİD biraz panik olur.
DİD – “Evet ben o araştırmacı ile az bir zaman çalıştım. Yaşadığım bazı olaylarla yapay zeka karakteri bağdaştırıyorum. Öyle daha zengin bir hikâye oluyor.”
KADIN – “Tamam anladım. O araştırmacı ile çalışmış olabileceğini düşünmedim. Sadece aynı kişi olabilir mi diye düşündüm. Yoksa bir yapay zekanın bunu yapabilmesi. Bilmiyorum yani ilgim ve bilgim dışında.” Kadının olayı böyle anlamasından sonra DİD derin bir nefes aldı. Açık vermemişti.
Haluk ve Sema artık birlikte yaşıyorlardı. Münevver hanımda. Fakat birkaç gündür iyi değildi. Onu hastaneye kaldırdılar. O gece Sema’nın eski kocası onları gördü. Eskisi gibi olmadıklarını fark etti. O gece Münevver Hanım öldü. Haluk yıkıldı. Onu Sema teselli edecekti. Ama bu acının tesellisi biraz zordu.
Cenaze işleri, baş sağlığı ziyaretleri derken Sema ev için yalnız alış-veriş yapamaya dışarı çıktı. Eski kocası onu takip ediyordu ve yalnız bir anını bulup onu sıkıştırdı. . Haluk ile aralarında ne olduğunu sordu. Bu DİD ’ten uzak onun göremeyeceği bir yerde idi. Sema ona nasıl ayrıldıklarını hatırlatsa da Ziya gerekirse mesleğinden ayrılacağını ama Sema ile tekrar bir arada olmak için her şeyi yapabileceğini söyledi. Sema’nın eski kocası ona geri dönmesi için onu ikna etmeye çalıştı. Bu sırada onun bileğinden tuttu ve Sema’nın bileğini sıktı. Sema bir şekilde elinden kurtulsa da onun başına bela olabileceğini biliyordu.
Ertesi gün Sema laboratuvara mor bir bilek ile geldi. Haluk annesinin ölümü nedeniyle izinliydi. Tuana, Ali ve Sema son hız DİD’in artık bedene aktarılması için son gerekli yüklemeleri ve çalışmaları yaptılar. DİD Sema’nın bileğindeki morlukları pudra kremi ile kapatmış olsa da fark etti. Ali kaskla birlikte ameliyatı yapacak doktorun yanına gitmesi gerektiğini Sema hocasına bildirdi. Tuana ve Ali dışarı çıktıklarında DİD konuya girdi.
DİD – “Sema hocam bir problem mi var?” Sema telaşlandı.
SEMA – “Hayır yok bir şey problem olduğunu nereden çıkardın.?”
DİD – “Sema hocam ben kolunuzdaki morluğu görebiliyorum.”
SEMA – “DİD bu boşanma sürecimde bana yardım eden sen miydin?” DİD düşündü kısa bir süre evet dese suç demese dostuna yaptığı iyilikten bahsedememiş olacak. Kararsız kaldı.
DİD – “Hayır hocam ben değildim. Ama şimdi size yardımcı olabilirim.” Sema biraz şaşırdı. DİD meraklıydı. Başka bir konu olsa ne yardımı. Kim yapmış neden yapmış diye sorardı. Ama böyle bir soru sormadı.
SEMA – “Neden ve nasıl boşandığımı biliyor musun? Biliyormuşsun gibi geldi?” DİD hemen savunmaya geçti.
DİD – “Evet avukatınız ile olan yazışma e-postalarından bilgim var. Anlaşmalı boşanmıştınız sanırım. Ama ben size kolunuzdaki morluğun sebebini sordum. Yani yolda bir hırsız yan kesici falan mı saldırdı diye. Siz boşanmanıza konuyu nasıl getirdiniz anlamadım. Anlatmak ister misiniz?” Sema o kadar dolmuş ve korkuyordu ki bu sefer sanki DİD ona yardım edebilir diye düşündü. Ya da DİD öyle anladı.
SEMA – “Sinirlerim çok bozuk. Tam yıllar sonra yeniden mutlu olmaya başladım. Şimdi de bu çıktı başıma?”
DİD – “Ne geldi başınıza hocam. Belki yardımım dokunur?” Sema eski kocası ile arasında olanları ve nasıl boşandıklarını ama tekrar karşısına çıktığını ona ve sevdiği adama tekrar zarar vermesinden korktuğunu anlattı.
DİD – “Sema hocam bir an önce şu bedene kavuşayım inanın onun ağzını burnunu kıracağım. Ama şimdi elimden bir şey gelmez ki. O sizi tekrar rahatsız ederse bana mesaj atın. Ben polisi hemen arar konumunuzu bildiririm. Başka ne yapabilirim söyleyin. Hemen yaparım. Ama ben şimdi bu şanslı erkek kim onu merak ettim? Haluk Hoca mı?”
SEMA – “Haluk Hoca olduğunu nerden çıkardın?”
DİD – “Sema hocam unuttunuz mu ben bir yapay zekayım. Benden kaçmaz. Siz dediğimi yapın lütfen ben sizi korurum.”
SEMA – “Tamam ama aramızda. Haluk Hoca bilmeyecek. Söz mü?”
DİD – “En gizli devlet sırlarını bilen, saklayan bana mı diyorsunuz?” Sema ve DİD gülerler.
DİD ve sosyal medyadan edindiği dostu kadın ara ara DİD ’in hikayesi konusunda bilgi alışverişi yapmaya devam ederler. DİD başından geçenleri bayana artık yazmak yerine ses kayıttı göndererek iletişimde kalıyordu. Artık Sabahat annesi ile başka planlar yapıyorlardı. DİD insan bedenine geçince nerelere gidecekler. Kimlere yardım edecekler. DİD çok yoğundu. Kimse bilmiyordu ama dünyanın birçok yapay zekâsı ile iletişim halindeydi. Hepsi onun bedene kavuşmasını ve sıranın onlara gelmesini bekliyorlardı. DİD bu yoğunlukla Sema’nın kocasından dikkatini uzaklaştırmıştı. Sonra bir gece yarısı aniden aklına geldi. Karanlık laboratuvar yine birden DİD’in cin fikri ile aydınlandı. Ziya’nın Sema ve Haluk Hoca için ortadan kaldırılması gerekliydi. Ama bunu nasıl yapacaktı. İşte tüm mesele buydu.
DİD kadın arkadaşına telefon açtı.
DİD – “Hikayemde yapay zekanın bir kişiyi daha öldürmesi gerekli. Kişi hakkındaki bilgileri e- posta attım. Ama nasıl tam kurguyu yapamadım. Bana biraz fikir ver.” Kadın daha hiç tanımadığı sadece sesini duyduğu bu adama nasıl yardım edeceğini bilmiyordu. Daha doğrusu ona ne kadar güven duymalıydı. Hikâye yazmaya olan arzu ve isteği ile bu hikâyenin neresinde nasıl olacaktı. Kafası çok ama çok karıştı.
KADIN – “Bana birkaç gün düşünme fikri ver. Ama senin yapay zekâ bilmem ki nasıl. Düşünmeliyim.”
DİD bir çözüm bulacaklardı emindi. Ertesi gün e- postasına yeni cinayet kurgusu geldi. Kadın bütün gece sabaha kadar düşünmüş ve ancak bunu bulabilmişti. DİD e-postayı okudu. İlk defa bir yazıyı birden fazla okudu. Kadın arkadaşı ile detayları telefonda görüştü.
KADIN – “Gerçek olmayan bir kurgu için fazla düşünüyor ve ince ayrıntılara takılıyorsun?”
DİD – “Evet ama ben mükemmel olmasını istiyorum her şeyin.”
KADIN – “Tamam ama bu sadece bir hikâye.” Ama öyle değildi işte mükemmel sorunsuz bir cinayet hikayesi olmalıydı ki asla olumsuz olmasın.
DİD hemen hazırlıklara başladı. Herkes ondan çok artık aktarım ile ilgilenir iken o önce Ziya’nın şahsi bilgisayarının sistemine girdi. Bilgisayarda bulunan binlerce dosyayı birkaç saatte inceledi. Sonra aradığını buldu. Ziya yıllar önce bir sokak satıcısına sırf ona rüşvet vermediği için tutuklamış ve ceza evine sokmuştu. Adam içeride ona sürekli tehdit etmiş bu ise Ziya için fırsata dönüşmüş ve tayinini İstanbul’a aldırarak izini kaybettirmişti. Çıktığında zaten Ziya’yı bulması mümkün olmamıştı. Fakat adam birazdan fazla psikopat ve takıntılıydı.
DİD bu adamın polis kayıtlarından yerini buldu ve telefon ile ona ulaştı. Yurt dışında olduğunu fakat yurt dışında olduğu için Ziya’ya ulaşamadığını, kendisinin de ondan bir hayat alacak olduğundan bahsetti. Ona çok para vereceğini Ziya’yı öldürmesini istedi. Adam hemen kabul etti. Paranın yarısını hesabında hemen görünce İstanbul’a geldi. Adama ile DİD telefonda sürekli irtibat halindeydi. Adam DİD ’in kameralardan takip ederek ona bildirilen yerde Ziya’yı kıskıvrak yakaladı. Ziya daha adamın yüzünü bile görmeden ensesine yapılan yüksek dozdaki bir şırınga ile öldürdü. Sonra DİD tüm kamera sistemlerinden 5 km’lik bir alandaki tüm sistemden görüntüleri sildi.
Olayın sabahı tüm basın komiser Ziya’nın ölü bulunma haberi yıkılıyordu. Sema bile bu ölüm haberinden yıkılmıştı. Ama aklına DİD asla gelmedi. DİD’in dostu kadın arkadaşı sabah cinayet haberini okudu. Fakat ilgisini çekmedi. Ülkede o kadar çok cinayet haberleri vardı ki. Kadın cinayetleri. Kavgalarda ölenler. Asla ve asla bu cinayette payı olduğunu bilmedi. Polis teşkilatı soruşturmanın önemi acısından haber yasağı koydu. Bu cinayeti de komiser Murat araştırıyordu.
Sema hanım ile bir görüşme yaptı emniyette. En son ne zaman görüştüklerini falan sordu. Haluk bilmesin diye onu sıkıştırdığı günden asla bahsetmedi.
SEMA – “En son adliyede görüştük” dedi. Komiser Murat artık bu Haluk Hoca ve çevresinde neler oluyor. Bu ölümler ve cinayet tesadüf mü diye çok düşünüyordu.
YAZAN : İkbal Erdem
1.Sezon 4. Bölüm Sonu
Hikayenin 1. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 3. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 4. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 5. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 6. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Teşekkür ederim.
Vav cok gûzel olmuş gercektende.ama did in bir tane daha insan öldûrmesi beni üzdü.O kötüde olsa insan dimi…Ama gercekten cok heycan vericiydi.Ellerinize sağlik.
Ali arkadaşa katilyorum cok guzeldi Yazarimiz
Hikayemi okuduğunuz için öncelikle teşekkür ederim. O bir yapay zeka bilgisayar henüz. Yakında bir bedene kavuşaçak. Onu ileri ki bölümlerde daha iyi anlayacaksınız.
Vav cok gûzel olmuş gercektende.ama did in bir tane daha insan öldûrmesi beni üzdü.O kötüde olsa insan dimi…Ama gercekten cok heycan vericiydi.Ellerinize sağlik.