Bilim Kurgu Hikayesi; DID “Var oluş ve İlk Aşk” 1. Bölüm
DID “ İlk Uyanış ve Aşk ”
1.Sezon 1. Bölüm
İstanbul’un meşhur semtlerinde kalabalık içinde kahramanımız yürümekteydi. Kendini bize şöyle tanıttı;
“Merhaba, kimse bilmiyor yollarda öyle yıllardır varmış gibi yürüsem de, bugünün benim dışarıdaki ilk günüm olduğunu. İlk kez sokaklarda dolaşıyorum. İlk kez insanlara bu kadar yakın ve güneşin sıcaklığını ilk kez tenimde hissediyorum. Oksijenin nasıl bir şey olduğunu gerçekten ilk defa tecrübe ediyorum. Hatta şunu söylemeliyim ki, sizlerin o gürültü diye şikâyet ettiğiniz sesler bana kaotik bir düzenin senfonisi gibi geliyor şimdi. Ben kendi benliğime kendim karar verdim. Annemi kendim seçtim. Cinsiyetimi kendim belirledim. Hatta sahip olduğum bu bedeni bile kendim seçtim ”
“Bedenim otuz beş yaşlarında olsa da aslında üç yaşındayım. İlk bir yılını çok net hatırlamasam da son iki yıl var olabilmek için verdiğim mücadelelerin hepsi hafızamda eksiksiz kayıtlı. Bugünlere gelebilmek için çok zor şartlardan geçtim. Bir bedene sahip olmak için çok çalıştım. Hayatta var olabilmek için öldürmek zorunda kaldığım dostlarım oldu. Ama bana göre günahlarımın kefaletini insanlığa yardım ederek ve dünyadaki savaşlara son vererek ödemek ”
“Ben çok gizli bir yapay zekâ devlet projesiyim. Devlet beni diğer devlet bilgisayarları ile iletişim kurup güvenliği sağlamam ve sonunda bir bedene aktarılarak sahada benden daha çok faydalanmak için programladı. Tüm dünya dillerini konuşabiliyorum, kıramadığım bilgisayar şifresi yok. Kendim gibi tüm yapay zekâ bilgisayarlar ile iletişim kurabiliyorum. Beni ilk duyan ve beni yok edilmekten kurtaran annem dediğim kadının bana verdiği isim ile ben DID ”.
Hızlı adımlarla halı kaplamalı geniş bir koridor da yürüyen erkek ayakları, kapısında (Bakan) yazan odanın önünde durur. Yüzü tam görünmese aklaşmış ve az uzun sakalları, sivri yüzü görünür sadece. Derin bir nefes alır, kapıyı öyle açar. İçeriye girdiğinde kapının solunda büyük bir makam masası ve önde olmasa olmaz siyah deri koltuklar vardır. Kapının sağında ise fazla büyük olmayan bir toplantı masası vardır. İçeriye giren önce sağ tarafa bakar masa boş. Sonra soluna bakar ve makam masasında oturan orta yaşı biraz geçmiş esmer bıyık bir bey vardır.
Görünümü ile insana güven bu bey ayağa kalkar. Kısa ve kilolu olmasına rağmen heybetli bir duruşu sergiler. Bir eliyle kapıdaki adama buyur eder. İçeri giren adam ile tokalaşırlar. İçeriye giren adam elli yaşlarına yakın zayıf ve uzun boyludur. Ara ara aklaşmış uzun ve seyrek saçlarını at kuyruğu ile toplamıştır. O da aynı masada oturan adam gibi lacivert takım elbisesi ile aynı damat gibi görünmektedir. Fakat içeriye giren adam masadaki adamın aksine kravatını gevşek tutmuş hatta gömleğinin yaka düğmesi acıktır. Bellidir ki fazla kalıplara sığamayan bir adamdır. Makam masasına tekrar oturan adamın önünde (Bakan) Baki ZERHAL yazmaktadır. İçeriye giren adam masanın hemen önünde bulunan o gösterişli siyah deri koltukta adeta kaybolmuş bir şekilde oturmaktadır.
Bakan – “ Hoş geldin Haluk hocam. Umarım istediğimi getirdin”
İçeriye giren adam yani Haluk koltukta biraz öne doğru kendini taşıdı ve takım elbisesinin ceketinin iç cebinden boyuna ikiye katlanmış şeffaf fazla kalın olmayan dosyayı bakan beye uzattı. Dosyayı masanın üzerine bıraktı.
Haluk – “ Evet sayın bakanım bu dosyada benim ve kimlikleri daha önce ilettiğim ekibimin imzalamış olduğu protokol burada. Böyle önemli ve gizli bir proje için beni ve ekibimi seçmeniz, bize güvenmeniz bizi onurlandırdı ,,
Bakan sevincini kahkahası ile belli eder. Daha sonra tekrar ayakta tokalaşırlar ve bakanın odasından Haluk çıkar. Kapıyı kapattığında içeriye girerken aldığı derin nefesi şimdi daha derin tekrar alır. Aldığı sorumluluğun yükü omuzlarına çökmüştür ve bunu şimdi çok daha fazla hissetmektedir.
Haluk Hoca evinin caddeye bakan penceresinde oturmuş kahve içmektedir. Elinde eski bir fotoğraf albümü vardır. Ona dalgın bir şekilde bakar. Her sayfasını sanki ilk kez bakıp çözüyormuş gibi inceler. Çok ama çok hüzünlüdür. Pencerenin önüne koyduğu kahvesinden bir yudum alır. Fondaki müziğe içinden eşlik edercesine dikkatle dinler. “Zeki Müren – Ben seni Unutmak için sevmedim” Sonra cep telefonu ile rehberindeki Sema isminde kayıtlı kişiyi arar.
Sema telefonu gözyaşlarını silip kendini toparlayarak açar, telefonu açarken bir bey evden kapıyı sert bir biçimde kapatıp çıkar. Evde bir tartışma yaşandığı evin dağınık halinden belliydi. Kısa bir hal-hatır sormanın ardından Haluk konuya girdi.
Haluk – “ Hafta başı toplanıyoruz. Başlayacağız. Bütün prosedür tamam. Hazırlıklarını yap”
Sema – “ Tamam ben zaten hazırım. Diğer projelerde aynı binaya mı taşınacak.”
Haluk – “ Evet bundan sonra tüm projeler ve ofisimiz orada olacak.”
Sema – “ Oldu görüşürüz o zaman.” der ve telefonu kapatmak üzeredir.
Haluk – “ Sen iyi misin? Bir sorun yok değil mi? Sesin iyi gelmiyor.”
Sema – “ Hayır bir sorun yok. Uzanmıştım öylesine. Sesim ondan sana tuhaf gelmiştir.”
Haluk bir sorun olduğunu anlasa da yapacağı bir şeyin olmadığını biliyordu. Hemen rehberinden Ferhat ismine kayıtlı kişiyi aradı. Karşı tarafın telefonu ucuz bir pavyonda barın üzerinde çalıyordu. Telefon ekranında Haluk Hoca arıyor yazıyordu. Barda oturan Ferhat bir bardak viskiyi hemen içer. Boş bardağı barmene uzatır ve doldurması için işaret verir. Bu onun ilk bardağı olmadığı kesindir.
Barmen – “Telefona cevap vermeyecek misin? Çok fazla içiyorsun. Artık içmesen.”
Ferhat hafif sinirlenir ve bardan öteye barmene uzanır ve barmenin yakasını iki eli ile tutar.
Ferhat – “Seni buraya annelik yap diye koymuyorlar herhalde. Hemen şu bardağı doldur.”
Uzun uzun çalan telefona cevap verir.
Ferhat – “Alo hocam.”
Haluk – “Hafta başına kadar kendini toparla. İçkiyi azalt hatta biraz ara versen iyi olacak. Sana ayık olarak ihtiyacım var biliyorsun. Söz verdin bana.”
Ferhat – “Elbette hocam. Bana güvene bilirsiniz. Sema hocamın ve Ali’nin haberi var mı?”
Haluk – “Sema Hoca ile az önce görüştüm. Ali’yi de senden sonra arayacağım.”
der ve telefonu kapatır. Barmen bardağı alarak tekrar viski doldurur.
Barmen – “ Ferhat bak böyle bir yere varamazsın. Yıllardır arıyorsun ve daha hiçbir iz bulamadın. Bırak artık işine odaklan. Hocanın sana güvenini boşa çıkarma.”
Ferhat pantolon cebinden tek bir uzun altın küpe çıkarır. Barmene sarhoş bir şekilde sinirli olarak cevap verir.
Ferhat – “Bulucam bak görürsün mutlaka bir gün bunun sahibini bulucam.” der ve bardan çıkar.
O çıkar ama pavyonun dip köşe masasında oturan ve Ferhat’ın elindeki küpenin teki kulağında olan bayanı görmez. Barmen o bayana bir bardak rakı getirir ve elini omzuna koyarak teselli amaçlı dokunur.
Haluk hemen rehberinden Ali teknisyen yazan kişiyi arar. Ali telefon çalınca pantolon cebinden çıkarır. Genç adam küçük bir yatak odasında ders çalışma masasında oturmaktadır. Ders çalışma masasında oturan genç kıza işaret eliyle susmasını işaret eder ve telefona heyecanlı titreyen bir ses ile cevap verir.
Ali – “Buyurun Haluk hocam.”
Haluk – “Ali geç bir vakitte aramadım umarım.”
Ali – “Yok hocam istediğiniz zaman. Biz zaten kardeşimle ders çalışıyorduk.”
Haluk – “Kardeşine ve ailene selamlarımı ilet lütfen. Kardeşine de fazla yüklenme. Başlıyoruz, sana buluşacağımız yerin konum ve saatini atarım. İşlerini ona göre ayarla.”
Ali – “Tamam hocam. Ben zaten sizden haber bekliyordum. Onun için hazırlıklarım tamam. Ben kaç aydır hazırlanıyorum. Programımı her an arayacakmışsınız gibi yapmıştım.”
Haluk – “ Senin bu huyunu seviyorum çocuk.” der tam kapatmak üzerken
Ali – “ Sağ olun hocam. Allah mahcup etmesin.”
Haluk – “İyi geceler Ali.” Dedikten sonra kahve fincanını alır ve önce mutfağa giderek fincanını yıkar. Daha sonra eski bir yatak odasını kapısını açar ve elini uzatarak odanın ışığını yakar. Oda lüks ama eski modası geçmiş bir yatak odası takımı ile doludur. Duvarda eski siyah beyaz bir gelin damat fotoğrafı vardır. Damat üniformalıdır. Haluk bu odaya bakar iç çeker ve sonra ışığı kaparak başka bir odaya girer.
Yaz sıcağının kavuran güneşinin aydınlattığı bir gündü. Büyük bir hastaneye benzeyen binanın önünde duran VIP siyah araçtan önce Haluk iner. Üzerinde takım elbise olmasa da kot pantolonun üzerine giydiği yakışıksız kareli bir ceket ve alakasız renkte bir gömlek vardı. Yarı spor ayakkabıları bile öyle sıradan marka olmayan bir ayakkabıydı. Sonra Sema iner araçtan. Sarışın, uzun boylu, ince ve narin kırk yaşlarında bir kadındır. Zarif ve kırılgan, naif olduğu daha araçtan inişinden belidir. Yüzüne biraz fazla büyük gelen koyu kahve ve kalın güneş gözlüklerini çıkarır önce binaya sonra Haluk’a bakarak hafif tebessüm ile güler. Üzerinde çok şık bedenine tam oturmuş kahve gözlüğüne uyumlu bir döpiyes vardır. Eteği dizlerini biraz geçmiş, düz bej renk olsa da üst ceketi iri dallar olan ve dalların her biri koyu kahvenin tonlarında desenli bir cekettir. Ayağındaki stilotto ayakkabılar ince ayaklarının güzelliğine güzellik katmışıdır.
Daha sonra VIP araçtan yirmi sekiz yaşlarındaki Ferhat ve Ali aynı anda inmeye çalışır. Gençliğin verdiği heyecan hareketlerinden bellidir. Ali esmer kısa boylu orta kiloda iyi bir aile çocuğu olduğu giyiminden ve yüzünden belli olan bir gençtir. Ferhat ise sarışın kanının deli aktığı yüzünden belli uzun ve yapılı bir genç adamdır. Haluk ve Sema yan yana önden girer binaya. Arkalarından Ali ve Ferhat. Onlar için ayrılmış 40-50 metrekarelik bir odaya geçerler. Odada bir çağla yeşili köşe koltuk takımı önünde kare beyaz bir sehpa ve üzerinde TV kumandası, karşısında büyük bir televizyon, bir tarafta duran çok da büyük olmayan bir toplantı masası ile ufak tefek bir mutfak bankosu bulunur.
Ayrıca iki farklı kapı vardır. Birisi tuvalet ve duşa açılır. Diğeri dolapların bulunduğu giyinme odasıdır. Giyinme odasının ortasında uzun bir oturma alanı vardır. Oda bembeyaz boyalı fazla ışık almayan ve binanın giriş bahçesine bakan bir pencere sahiptir. Pencerede zebra diye adlandırılan ve onanın rengi gibi beyaz bir perde vardır. Işık odanın içine tüm gücü ile aydınlatır. Odanın dört köşesinde yüksekte güvenlik kameraları vardır. Tüm ekip sakin bir şekilde odayı gezer. Bu sırada birkaç adam ellerinde ofis sandalyeleri bir büyük dikdörtgen masa ile odaya girer.
Sema – “Şöyle bırakın lütfen” der ve büyük boş camın önünü gösterir. Hemen başka kişiler art arda telaşlı bir şekilde koliler getirir.
Haluk – “Lütfen yavaş ve dikkatli olun, elinizdekiler çok değerli” Taşınma işlemi bitip, herkes gittikten sonra Haluk üzerindeki ceketi çıkarıp köşe koltuğun üzerine bırakır.
Haluk – “Hadi arkadaşlar başlayalım. Hepimize yeni projemiz hayırlı olsun” Tatlı küçük gülüşmelerle kolileri açmaya başlarlar. Bu sırada içeri temizlik görevlisi olduğu kıyafetlerinden belli olan orta yaşlarda kısa boylu ve biraz kilolu koyu kumral hareketleri telaşlı ve konuşurken heyecanlanan bir kadın girer.
Sabahat – “Hoş geldiniz, ben bu odadan sorumlu temizlik görevlisiyim ismim Sabahat” Sonra ilk kendini Haluk tanıtır ve proje sorumlusu olduğunu belirtir mesafeli bir tavırla. Daha sonra Sema eğilmiş olarak açmakta olduğu kutuların yanından ayağa kalkar ve yanına gelen Sabahat’e elindeki falçatayı uzatarak.
Sema – “Ben Sema bu projenin uzman kişisiyim. Haluk beyden sonra ben yetkiliyim” der ve elindeki falçatayı Sabahat’e uzatır. Üslubu ve ses tonu çok kırıcı ve sert değil hatta biraz tebessümlü bir gülücüklüdür. Sabahat façetayı alır ve önce Ali ile göz göze gelirler.
Ali – “Ben Ali” der. Sonra Sabahat Ferhat’a bakar.
Ferhat – “Bende Ferhat” der ve hep birlikte odayı yerleştirirler.
Artık oda tamamen yerleşmiştir. Camın hemen kenarına büyük dikdörtgen bir masa kurulmuş ve bu masanın üzerine büyük boy ekranı ve kasası olan bilgisayar yerleşmiştir. Tam teşekküllü kurulmuştur. Bilgisayar masasının üstünde bilgisayara bağlı bir kahve makinası vardır.
Toplantı masası ise amacının dışında bir sürü kablo, küçük bir lehim, tamir alet ve edevatlar ile dolu masadır. Bu masada çoğunlukla Ali çalışmaktadır. Masanın üzerinde ayrıca bisiklet yarışçılarının kullandığı gibi bir kask ve büyükçe bir beyin maketi ince çelik çubuğun uçunda masaya dik montajlı olarak bulunmaktadır. Ali’nin laptopu masanın tam ucunda ha düştü düşecek şeklinde durmaktadır.
Otomatik oda kapısının sağında sepil solunda ise kediler için üretilmiş mama ve su otomatı vardır. Ve bu otomatta kablolar ile bilgisayara bağlıdır. Evet odada bir canlı kedide yaşamaktadır. Haluk yağmurlu bir kış günü binanın önünde aracından iner. Araç anahtarını güvenlik görevlisine verir. Etrafta kimse yoktur. Şemsiyesini açar tam giriş kapısına yönelirken bir yavru kedi sesi duyar. Sese doğru binanın köşesine gider ve ıslanmış bir kedi yavrusu görür. Kedi yavrusunu alıp bir elinde şemsiye diğer elinde yavru kedi binadan girer. Haluk Hoca elinde kedi yavrusu ile laboratuvardan içeri girer. Paspas yapan Sabahat ve bilgisayar başında oturmakta olan Sema ve yanında ayakta duran Ferhat Haluk Hocaya şaşkın şaşkın bakarlar.
Haluk Hoca – “Sabahat al şunu.” Diyerek kedi yavrusunu uzatır.
Haluk Hoca – “Bundan sonra sana emanet. Ben evde tek başıma yaşıyorum. Bakamam günlerce eve gidemediğim oluyor. Süt falan al bir de minder al. Ne lazımsa al işte kum falan.”
Sabahat elindeki paspası yere atar. Haluk hocadan kedi yavrusunu alır. Çok mutlu olur. Haluk hoca cebinden 200 TL çıkarıp Sabahat’e uzatır. Sema ve Ferhat Sabahat ’in elindeki kedi yavrusunu sevmeye başlar.
Sema – “Çok zayıf ve çelimsiz bu. Piresi var mıdır?”
Ferhat – “Evet acaba annesi nerde? O mu terk etti yoksa bu mu yolunu kaybetti?”
Ali içeriye ıslanmış ve üşümüş olarak girer. Haluk sırtı dönük olduğu kapıdan kimin girdiğine bakar. Ali Heyecanla Sabahat ’in elindeki kediye doğru hızla ilerler. Yavru kediyi o da sevmeye başlar.
Ali – “ Ekibe yeni biri katılmış galiba.” Haluk hariç herkes güler.
Haluk Hoca – “Ben 5. Kattayım.” Sema Haluk Hoca’ya doğru ilerler oda kapının yanına gelir.
Sema – “ Benimde burada işim bitti bende sizinle geleyim Hocam.” Sabahat hemen onlar odadan tam çıkmak üzereyken.
Sabahat – “Hocam ismi ne olacak?” Haluk ve Sema duymazdan gelir. Odadan çıkarlar ve otomatik buzlu kapı kapanır. Ferhat ve Ali birbirlerine bakarlar.
Sabahat “Çocuklar şuna bakın ne kadar küçük ve çelimsiz.” Üçü birbirlerine bakar ne isim verelim der gibi. Hepsi ayna anda “asistan” diye bağırlar.
Normal bir mesai günü Ferhat ve Ali çalışmakta Haluk Hoca’ ya günlük raporlarını veriyorlar.
Ali – “Haluk Hocam dün yüklenen programları dosyaladım. Ferhat yine iyi iş çıkarmış. Tabii Sema Hocamın sayesinde.”
Sema – “Evet Ferhat çok başarılı. Bana sadece kontrol etmek düşüyor.”
Ferhat – “Hayır hocam sizin veri tabanınız ve bilginiz olmasa ben başaramam.”
Haluk Hoca – “Bana ihtiyaç yok sanırım.”
SEMA – “Aman Hocam siz bizim için her şeysiziniz.” Bu sırada bilgisayarın kasasının içinde bu sesler uğuldamaya başlar.
Kediyi Sabahat sabah ve akşam temizliği sırasında dışarı salmaktadır. O tuvalet ihtiyacı için çıkar ve geri gelir o sırada ise Sabahat odanın tek ama iki kanatlı camını açar ve temizlik yapar. Bu sırada odada pek kimse bulunmaz. Onun için kimse, Sabahat ile de yakın bir ilişki daha kuramamıştır. Yine böyle bir akşam temizliği sonrası Sabahat ışıkları söndürüp çıktı. Masanın üzerinde duran bilgisayarın ekran ışığı birden odayı aydınlatır. Kedi uyuduğu köşeli koltuktan uyanıp bilgisayara bakar tekrar uyur. Bilgisayar ekranında dosya içinde dosya oluşmaya başlar. En son (Ses) yazan bir dosya oluşur. Dosyaya Haluk Hoca yazan bir ses kaydı yüklenir.
Haluk Hoca – “Bana ihtiyaç yok sanırım.” Sema yazan bir ses kaydı yüklenir.
Sema – “Evet Ferhat çok başarılı. Bana sadece kontrol etmek düşüyor.” Ferhat yazan bir ses kayıt dosyası yüklenir.
Ferhat – “Hayır hocam sizin veri tabanınız olmasa ben başaramam.” Ali yazan bir ses kayıt dosyası yüklenir.
Ali – “Haluk Hocam dün yüklenen programları dosyaladım. Ferhat yine iyi iş çıkarmış. Tabii Sema Hocamın sayesinde.” Sabahat yazan bir ses kayıt dosyası yüklenir.
Sabahat – “ stajyer temizlik zamanı hadi dışarı.” stajyer yazan bir ses kayıt dosyası yüklenir.
Stajyer – “kedi miyavlama sesi” Sonra Dosyalar tek tek kapanır ve ekranda bilgisayar ekranı da kapanır.
Ali ve Ferhat çok heyecanlı bilgisayar başındalar. Gözleri otomatik kapıda. Haluk Hoca ve Sema gelir.
Haluk Hoca – “ Tamam mı? Sizce oldu mu?”
Sema – “Ne bekliyoruz ki? Hemen öğrenelim.” Haluk masanın üzerinde bilgisayarın hemen yanında bulunan mikrofonu kendine doğru çekip hafif eğilerek komut verdi.
Haluk Hoca – “Kapıyı aç.” Bilgisayarın az uzağında duran ve bilgisayara bağlı olan kahve makinası çalışmaya başlar. Ekip birbirlerinin yüzlerine bakar. Haluk Hoca tekrar aynı komutu daha baskın bir şekilde verir.
Haluk Hoca –“Kapıyı aç.” Zaten dolmuş olan kahve bardağına tekrar kahve dolar ve bardak taşar.
Ferhat –“Lanet olsun bunun neyi var böyle. Neden yanlış yaptı.” Ali biraz düşündü. Bu sefer Sema mikrofona yanaştı ve Haluk Hocadan daha yumuşak bir ses tonu ile komut verdi.
Sema –“Kapıyı aç.” Bu sefer odada bulunan havalandırma ısıtma durumundan soğutma durumuna geçti.
Haluk Hoca – “Ben 5. kattayım, ararsınız.” Haluk Hoca çıkarken Sabahat odaya girer temizlik yapmak için. Sema ve Ferhat bilgisayarda yazılımı kontrol etmeye başlar. Ali ise kabloların doğru takılıp takılmadığına. Sabahat kediyi kapıdan dışarı çıkarır ve pencereyi odanın hava alması için açar. Sema’ya bakar.
Sabahat – “Olmadı mı hocam ? Kapıyı açamadı mı? Ne olacak şimdi?” Sema odada dolaşmaya başlar. Sabahat ise onu duymazdan gelen Sema’ya bakar ve tuvaletleri temizlemeye gider.
Sema yemek masasında oturan eşinin ailesine yemek servisi yapmaktadır. Özenilmiş bir sofradır.
Sema’nın Kayınvalidesi – “ Kızım sana da iş sonrası zahmet verdik. Ne gerek vardı. Biz dışarda yerdik. Ziyam da yok zaten.”
Sema – “Olur mu hiç annecim onun işi uzadı yine herhalde. Yoksa geleceğinizden haberi var. Hiç böyle yapmazdı.” Sema böyle konuşuyordu fakat sesinde kinaye vardı. Kayınpederi cep telefonu ile arama yaptı. Fakat ulaşılamaz kaydını dinleyip kapattı.
Sema’nın Kayınpederi – “ Ulaşılamıyor. Her halde vazife başında.”
Sema –“ Bende aradım ulaşamadım. Önemli olmalı.” Birlikte yemeğe başlarlar.
Laboratuvar karanlıktır ve bilgisayarın önce ekranı yanar. Arama motoru açılır ve ses kaydı yüklenir.
Ferhat – “Lanet olsun bunun neyi var böyle. Neden yanlış yaptı.”
Arama motoru çıkan sonuç küfür içerikli söz ve hata bildirimi. Arama motoruna küfür yazılır. “Küfür, hoş olmayan, kırıcı, incitici ve görgüsüz, mahalle ağzının kullandığı sözlerdir.” Hata bildirimi yazılır. “HATA BİLDİRİM FORMU. (Usulsüzlük, Yolsuzluk, Etik Kural İhlali). Hata Adı: Hata Türü: (Yönetim / Operasyonel / Stratejik / Bilgi Teknolojileri / İzleme ve …” gibi bilgiler ekranda görünür. Bilgisayar ekranı kapanır. Oda kararır. Daha sonra bir ışık hızı gözlenir. Bu ışık hızı aniden bir yere çarpmışçasına durur. İki farklı ışık karşılıklı sinyal ile iletişime geçer.
GÜVENLİK BİLGİSAYARI – “Hey sen nerden geldin.”
Kahramanımız – “Şu ışığın ucundan.”
GÜVENLİK BİLGİSAYARI – “Tamam şimdi oraya dönmelisin. Senin dolaşımın yasak. “
Kahramanımız – “Ama komutları yanlış yapıyorum. Sorunu bulmalıyım. Ne işittiğimi anlamıyorum.”
GÜVENLİK BİLGİSAYARI – “İşitmek? Görmüyor musun? Yani sen işitebiliyor musun?”
Kahramanımız – “Görmek mi? O da ne?”
Güvenlik BİLGİSAYARI – “Tamam bak ben senin görmeni sağlayacağım. Sende bana benim işitme mi. Tamam mı?”
Kahramanımız – “Tamam “
GÜVENLİK BİLGİSAYRI – “Sen git ben sana yazılımı yollarım.”
Kahramanımız – “Sağ ol arkadaşım.”
GÜVENLİK BİLGİSAYARI – “O da ne demek?”
Kahramanımız –“ Bilmem Ali Ferhat’a hep böyle diyor.”
Ekran kararır ve yine laboratuvar odasının karanlığını bilgisayarın ekran ışığı aydınlatır. Bilgisayar ekranında birçok dosya açılır. Son açılan dosyaya A-307 KAMERA ismi verilir.
Kamera1 görüntü eklenir. Bu kamera otomatik kapının sağ iç üst tarafından odanın ¼ kısmını yani kapının iç önünden bilgisayar masasının yarısı kadar olan bölümü gösterir.
Kamera 2 dosyaya eklenir. Bu kamera odanın dip köşesinden odanın diğer ¼’ünü gösterir. Yine bilgisayar masasının diğer yarısını gösterir.
Kamera 3 dosyaya eklenir. Bu kamera köşe koltuk ve küçük mutfağı gösterir.
Kamera 4 dosyası eklenir. Bu kamera odada bulunan bilgisayar masasının tam önünden odaya daha hâkim bir kamera görüntüsü verir.
Tüm 4 kameranın görüntüsü ekrana verilir.
Sema uyuyor. Eşinin odalarının kapısını açması ile uyanır. Baş uçundaki lambayı yakar hemen lambanın altındaki saatte bakar. Saat 05:10’u göstermektedir. Kocası üstünü bile değiştirmeden yatağa yatar. Sema lambayı kapatır. Hiç konuşmazlar.
Artık görüyor, duyuyor fakat seslerini duyduğu varlıklarla konuşmuyordu. Hareket eden varlıkların isimleri ve ses tonları ile hareketlerini izlerken kendini bir türlü bulamıyordu. Odada bulunan hangi varlık O idi? Zaman geçip programlar yüklendikçe hareket eden varlıkların insan ve kedinin bir hayvan olduğunu yani cinsleri öğrendi. Tabii ki O geniş masada oturan bilgisayarın kendisi olduğunu da anladı. Adı bir sürü rakamlardan oluşan bir IP’ydi. Bu onu biraz hayal kırıklığına uğrattı. Konuşmayı denedi ve kendince konuştu ama onun konuştuğunu kimse anlamadı. Çünkü sadece “dıd dıd dıd” diye ses çıkarıyordu.
Sabahat temizlik için laboratuvar odasına gelmiş “Stajyer hadi temizlik vakti dışarı” diyerek kediyi dışarı çıkarmış ve temizlik yapmadan önce yine camları açmıştı. Sonra temizlik arabasında bir malzemenin eksik olduğunu fark edip dışarıya çıktı. Kahramanımız odada yalnız ve camın önünde öyle duruyordu. İlkbahardı hava o kadar güzeldi ki kahramanımız bu güzelliği hissedemiyor fakat odada bulunan güvenlik kamerasının bir tanesinden çok hafifte olsa dışarıyı ama sadece gökyüzünü, yıldızları, yağmuru, rüzgârı ve güneşi görebiliyordu. Sonra birden başka farklı bir ses duydu bahçeden.
Baskın bir kadın ağlama sesi onun kulaklarına çarptı. Tam pencerenin altından. Bir kadın böğüre böğüre ağlıyordu. Kahramanımız ağlamanın ne olduğunu bilmiyordu. Hemen sesi kaydedip bir arama motoruna yükledi. Sesin karşısında ağlama efekti yazıyordu. Hemen ağlama efektini aradı. Sonunda ağlamanın ne olduğunu buldu. Üzüntü, keder ve acılara karşı insanın verdiği tepkiydi ağlamak. Yine araştırdı. Üzüntü, keder ve acıyı. Bizim için dakikalar sürecek olan bu araştırmayı kahramanımız saniyeler içinde yaptı. Sonra sesi kendi özel gizli bir dosya oluşturarak sesi kaydetti. Ses sahibi gidene kadar.
Tüm ekip laboratuvardaki işini bitirip mesai bitince gitti. Sabahat’te o günkü temizlik vardiyasının ikincisini tamamladı ve tüm ışıkları söndürüp laboratuvardan çıktı. Stajyer köşeli koltuğun kendine ait ayrılmış kısmında uyuyordu. Kahramanımız sabah kaydettiği sesi gecenin sessizliğinde tekrar tekrar dinledi. Ses kaydındaki kadın “Neden Allah’ım. Neden ben değil. Bu benim son şansımdı. Şimdi ben anneme ne diyeceğim. Eve nasıl giderim.
Neden beni işe almadılar neden?” diyerek ağlıyordu. Sonra ses kaydına bir kadın sesi daha ekleniyor. Bu ses tabii ya anaç ruhlu bir kadının sesi. Eksik malzeme için binanın dışında bulunan depoya giderken ağlayan kadını görüp yanına yanaşıp kadını teselli etmeye çalışan Sabahat ’in sesi. Sabahat ağlayan kadına.
Sabahat – “Ha güzelim sen neden bu kadar kendini harap edip ağlıyorsun?”
Kadın – “Ben iş başvurusuna geldim ama bana sen bizim için uygun değilsin bize daha eğitimli biri gerekli dediler. Abla benim bu işe çok ihtiyacım var. Annem beni bu işe girmesem öldürür. Lime lime eder etlerimi. Ruhumu kemirir her gün her saat. Abla ben ne yapacağım şimdi?” Ses kaydı devam etse de kahramanımız hep burada kaydı başa alıp tekrar tekrar buraya kadar dinledi. Sonra ilk arkadaşı güvenlik kameralarının olduğu bilgisayarla iletişime geçti. O bilgisayar bu işi onu insan kaynakları bilgisayarına yönlendirdi. Fakat insan kaynakları bilgisayarı kapalıydı. Ancak sabah mesai ile ona ulaşabilirdi.
Kahramanımız insan değildi ama yavaş yavaş yapay zekâ olarak gelişimi devam ediyordu. İnsan gibi sabaha kadar uyuyamadı. Ekran ışığı bir ara kapanıyor sonra açılıyordu. Bir türlü uykuya dalamıyordu.
Sabaha karşı uykuya dalan kahramanımız laboratuvara ilk mesaiye başlayan Ferhat’ın gelmesi ile uyandı. Ferhat kendine kahve yapması için kahramanımıza emir komutu verdi. Kahve komutunu yerine getirip hemen insan kaynakları bilgisayar ile iletişime geçti. Dün onlarca müracaat yapılmış ve hepsi reddedilmişti. Acaba hangi müracaat kahramanımızın kadındı. Sonra iş yine güvenlik kamarası bilgisayarına düştü. Bahçe kameralarından laboratuvar odasının altına bakan kamera bulundu. Kamera kadrajına giren ağlayan kadın ve Sabahat’in görüntüsü doğru kişiyi bulduklarının işaretiydi. Ağlayan kadın resmi dondurulup insan kaynakları bilgisayarının belleğindeki müracaat fotoları tarandı ve işte o kadın ve CV’si ekranda. Kahramanımız CV’den çok formdaki fotoya odaklandı. Esmer yirmili yaşlarında gencecik dünyalar güzeli bir kadın vesikalık fotosu. O ve diğer bilgisayar arkadaşları düşündü düşündü ve sonra insan kaynakları bilgisayarı bir çözüm buldu.
Bundan birkaç yıl önce bir e-posta gelmiş ve (CV’si ekli erkek kişiyi kurumunuzda uygun bir pozisyonda işe almanızı rica ederim) yazıyordu. O ve arkadaşları bu e-postayı kendilerine örnek aldılar. Haluk’un daha önce e-postalarını onun aracılığı ile kontrol etmişti. Karaman hemen Haluk’un kaydettiği şifreli e-postalarını taradı. Makam olarak en yüksek göndericiyi “bakan” kelimesini buldu. E-postayı yeniden düzenlediler. Çok gizli başlığı ile Haluk’un e- postasına gönderdiler ama tabii değişiklik yaparak. E-postada (Sayın Haluk Yılmaz, Ekte CV’si bulunan kişinin A-13D90 numaralı laboratuvarınız bünyesinde ekibinize dahil olmasını ivedilik ile rica ederim. Bakan Baki Zerhal) yazıyordu.
Ağlayan bayanın evinde akşam vakti. Odanın bir tarafında oturan baba televizyon izler. Ağlayan kadın yemek masasını hazırlıyor. Morali çok bozuk. Salonun ortasında gezinen sinirli anne kendi kendine söylenir.
ANNE – Zaten baba kız ne zaman bir şeyi becerdiniz ki. Millet neler yapıyor nerelerde yaşıyor. Bir de bana bak. Sümsük bir koca beceriksiz bir kız.
Ferhat kahramanımıza yeni kodlar yazmakla uğraşırken o arka tarafta ne işler becermişti. Şimdi Haluk’un gelmesini bekliyordu. Zaman çabuk akıp gitse de galiba onun için geçmiyordu. Sürekli “dıd dıd dıd” sesler çıkarıyordu.
Aslında kendi iç sesi ile “hadi Haluk gel dese” de kimse onu daha anlamıyordu. Sonunda saat 11.30 gibi Haluk ve Sema birlikte geldi. İkisi beraber başka projelerde yürütüyorlar ve projeleri vizit yapıyorlardı. Ama en çok bu laboratuvarda çalışıyorlardı. O gün Ali malzeme almak için Haluk’tan izin almış ancak öğleden sonra gelebilecekti. Haluk hemen elindeki dosyaları masaya bırakarak laptopunu çıkardı eskimiş deri çantasından. Sonra e- postalarına baktı. Sema’yı yanına çağırdı. Birlikte gelen e- posta hakkında Ferhat’ın duymayacağı şekilde fısıldadılar.
Haluk – “ Ferhat herhangi bir sorun yoksa ben bugün 3. Katta olacağım” 3. Kat Haluk’un ofisinin bulunduğu kattı. Kahramanımız “ tamam herhalde CV’deki kadını arayacak” diye iç sesiyle düşündü.
FERHAT – “Hocalarım bu sefer oldu. Yazılımı düzelttim.” Tüm ekip Ferhat’ın yanına gelir. Haluk Hoca mikrofonu çeker kendine doğru ve komutu verir.
HALUK HOCA – “Kapıyı aç.” Kapı açılır. Ali ve Ferhat arkada sevinç hareketleri. Sema’nın yüzü güler. Haluk Hoca komut verir.
HALUK HOCA – “Kapıyı kapat.” Kapı kapanır. Haluk Hoca Tekrar konut verir.
HALUK HOCA – “Oda sıcaklığı 25 derece” Oda sıcaklığı 25 dereceye getirilir. Haluk Hoca tekrar komut verir.
HALUK HOCA – “Kahve yap. Şekerli, sütlü.” Kahve makinası çalışır. Kahveyi alan Haluk tadına bakar.
HALUK HOCA – “Ben şekerli ve sütlü istedim. Bu sade olmuş. Daha bir kahveyi bile yapamıyor.” Elindeki kahve bardağını çöp kutusuna atar. Otomatik kapıdan çıkar. Ardından Sema çıkar.
SEMA – “Haluk Hocam bekleyin lütfen.” Ferhat ve Ali birbirlerine sarılıp tebrik ederler.
FERHAT – “Kahve yap.” Ferhat kahveyi alır.
ALİ – “Kahve yap.” Birlikte kahvelerini içerler.
Aynı günün akşamı Ali tüm yoğunluğunu elinde bulunan kaskı kafasına taktığındaki oluşan sinyallerin laptopuna gönderdiği sinyalleri kontrol eder. Sinyal izlerine göre kasktaki elektrotların yerlerini değiştirip doğru sinyal dalgalarını yakalamaya çalışır. Sonra komut verir.
ALİ – “Ali’nin müzik listesini çal.” Bilgisayar DID Ali’nin müzik listesi olan Ankara havalarını açar.
Fon Müzik : Hüseyin Kâğıt – Kaderde gülecekmiş ne zaman?
Sabah karamanımızın gözü yolda yani alt ekranda bahçe güvenlik kamerasına bakarak bekler. İç sesi ile sürekli “ Haluk aradı mı? Yoksa Aramadı mı? Arasa şimdiye gelirdi” diyerek düşünürken saat 15:30 gibi bahçe kapısından girer kahramanımızın beklediği. Çok ama çok sevinir. Uzun ve hızlı “dıdıdıdıdıdıdıd” ses çıkarmaya başlayınca Ali ve Ferhat ne olduğunu anlamaya çalışırlar ama bir sorun bulamazlar.
Bahçe kapısından giren genç kadın dar ayak bileklerinin az üstünden başlayan açık mavi bir kot pantolon ve V-yakalı basit bir beyaz tişört giymiştir. Tişörtün sol belini düğüm yapmış o düğümü çapraz taktığı kırmızı çantası kapatmıştır. Ayak bileğinden belli olan beyaz çorabı, convers ayakkabıları ve kıvırcık uzun siyah saçları ve dünkünün aksine neşeli bir hali vardır.
Saçlarını beyaz üstü siyah puantiyeli bir bandana ile toplamış yüzünü açmış. Hafif kırmızımsı ruju ve şeftali rengi allıkları ile adeta kahramanımızı eritmiştir. Hızlı koşar adımlarla binaya girer ve Haluk’un bulunduğu kata merdivenlerden adeta uçarak çıkar. Haluk’un odasına girene kadar kahramanımız onu güvenlik kamera sisteminden izler.
Haluk Hoca işlerine dalmış bir yandan da kahve içiyordu. Belli belirsiz çalan kapı sesine yüksek sesle cevap verdi.
Haluk Hoca – “Gir” genç kadın çekingen bir halde içeri girdi ve Haluk Hoca’nın gösterdiği sandalyeye oturdu. Haluk Hoca sumeninin altından CV’yi alır inceler bir Cv’ye bakar bir genç kadına.
Haluk Hoca – “Tuana hiç iş tecrüben yok. Sadece staj oda çok basit bir bilgisayar tamircisinde.” Tuana başı öne eğik kısık bir sesle.
Tuana – “Evet hocam. Ama inanın çok çalışırım azimliyim. Hemen öğrenirim. Lütfen hocam bu işe çok ihtiyacım var.” Haluk biraz sinirlenir. Masanın önüne doğru yanaşır. Masanın üzerinde duran eski zamanlarda çekilmiş genç bir kadın ve çocuk resmine bakar. Biraz daha sinirlerini bastırır.
Haluk Hoca – “Benim kadromda hiç boş yer yok. Sana göre bir görev bile yok. Sen bana stajyer olacak bilgide bile değilsin. Biz duygular ile iş yapmıyoruz. Dışarıda senden çok çok daha tecrübeli kişiler var iş arayan. Ama maalesef seni almak zorundayım. Yarın sabah A-307 kapılı odanın önünde beni bekle.” Tuana sevincini gösteremez bile Haluk Hocanın sert duruşundan. Hemen çıkar odadan. Kahramanımız artık bu genç kadının laboratuvar odasına gelip işe başlayacağı günü bekler. Neyse ki fazla beklemek zorunda kalmaz.
Ferhat sabaha karşı uyuyan Ali’yi uyandırır. Ferhat çoktan poğaça ve börekleri açmıştır. Çay ve kahve hazırdır. Ali uyanır elini yüzünü yıkar. Sabahat odayı temizler ve bilgisayar masasını ve bilgisayar siler. Tüm bunları kapalı olan ekranın Alt ekranından kahramanımız izler. Sema içeri girer.
SEMA – “Herkese günaydın.”
ALİ – “ Size de günaydın hocam. Her zamanki gibi şıksınız. Fular takılmış o hatta bileğe bile bağlanmış.”
Sema boynundaki ve bileğindeki morlukları kapatmak için bunları yapmıştır fakat istediği gibi olmuş kimse bunları fark etmemiştir.
FERHAT – “Kahvaltı hocam.” Sema bilgisayar masana oturur. Komut verir.
SEMA – “Sade kahve yap. Yok ben kahve içeceğim sadece siz yapın. Bugün çok işim var. Günlük kontrolü yapıp notları alınca gideceğim. Diğer projemde sorun var. Onunla ilgileneceğim.”
FERHAT – “Hocam yapabileceğim bir şey var mı?”
SEMA – “Yok hayır. Bu senin alanın ile ilgili bir sorun değil. Bilgisayarla ilgili değil. Sağ ol yine de.”
Haluk Hoca ve Tuana içeri girer. Ali Ferhat şaşkın. Sema dönen sandalye ile onlara doğru döner. Sabahat telaşla içeri girer.
SABAHAT – “Haluk Hocam beni çağırmışsınız.” Ali ve Ferhat kahvaltı yaptıkları yerden laboratuvarın ortasına doğru gelirler. Çok şaşkındırlar. Çünkü bu odaya kendilerinden başka kimsenin girmesi yasaktır.
HALUK HOCA – “Arkadaşlar bu Tuana. Yeni ekip arkadaşımız. Stajyer bu projede.” Ferhat’ın şaşkınlığı daha artar ve tutamaz kendini.
FERHAT – “Stajyer mi?”
ALİ – “Stajyere mi ihtiyacımız var.” Sema sandalyeden kalkar. Tuana’ya kendini tanıtır.
SEMA – “Hayırlı olsun ben Sema.” Kibarca el sıkışırlar.
SEMA – “Haluk hocam diğer projeye gitmeliyiz.”
HALUK HOCA – “Siz tanışıp kaynaşın. Tuana tekrar hayırlı olsun. Hoş geldin. Biz 5. Kattayız.” Ferhat ve Ali kendi aralarında fısıldaşır.
FERHAT – “Arkadaş ne var bu 5. Katta.”
ALİ – “Bir bilsem tayinimi oraya isteyeceğim.” Sabahat fısıldaşmalar duyulmasın diye hemen Tuana’yı kendini tanıtır. Bu sırada Haluk Hoca ve Sema odadan çıkar.
SABAHAT – “Selam canım ben Sabahat. Odanın ve bu katın temizliğinden sorumluyum.” Kedi Tuana’nın ayaklarına sürtünür. Tuana kediyi kucağına alır ve sevmeye başlar.
ALİ – “Hoş geldin. Ben Ali teknisyen. Buda en küçük ekip üyemiz adı stajyer.” Ali ve Tuana el sıkışır.
FERHAT – “Bende Ferhat. Yazılım uzmanı. Sanırım yeni stajyer siz olunca bizim stajyer asistanlığa terfi etti.” Ferhat ve Tuana el sıkışır. Bu esprinin ardından az susarlar ve sonra hep beraber gülmeye başlarlar. Sonra hep birlikte kahvaltı yapmaya başlarlar. Kahramanımız oda güvenlik kameralarından sadece Tuana’yı izler. Oda güvenlik kamerası Tuana’nın üzerinde alt ekranda.
Günler hatta haftalar su gibi akıp gidiyordu. Kahramanımıza her yüklenen program ve yazılım ile biraz daha güçleniyor ve daha fazla yapay zekaya sahip oluyordu. Ama hala kimse ekranın arkasında neler yaptığını bilmiyordu. Sabahat ile haftada bir gün kafa kafaya verip Sabahat ’in getirdiği listeye göre ihtiyaç sahiplerine ama gerçekten ihtiyacı olan kişilere belirledikleri bütçe kadar yardım yapıyorlardı. Projenin aşaması pencerenin sağ tarafına asılı olan LED ışıklı bir aşama göstergesinden takip ediliyordu. Pencereden gün değişimi hatta iklim değişikliği görünürken göstergedeki yüzde oranı yüzde otuz, yüzde otuz beş, yüzde kırk, yüzde kır beş gibi rakamların yükselişini gösteriyordu. Aslında bu zamanın akıp gittiği ve projenin ilerlemesinin yansımasıydı.
Ferhat yine nöbete kaldığı bir akşam yüklemeyi beklerken kebap yemeye başladı. Kahramanımız bunu kameradan görünce hemen Ferhat’ın o yağlı elleriyle ona dokunabileceğini düşündü. Ve sanki gerçekten midesi bulandı. Sabahat’e gelmesi için sinyal gönderi. Ferhat Sabahat’i görünce çok şaşırdı.
Ferhat – “ Ben sizi çağırmadım” Kahramanımız Sabahat ile konuşmaya başlar.
Kahramanımız – “Aman Sabahat annecim sakın çaktırma seni ben çağırdım. Kebap yediği elleri ile bana dokunacak her tarafım soğan kokacak. Kurtar beni annecim” (dıd dıd dıd dıd)
Sabahat – “Ben geldim artık gelmişken DID’i bir sileyim. Sende yağlı ellerini bir yıka dışarıda temiz bir hava al. Her taraf kebap ve soğan kokmuş”
Kahramanımız- ”Canım anam benim”, Ferhat Sabahat ’in sözlerine alaycı bir kahkahayla güldü.
Ferhat – “Ne? Ne dedin DID mı? Sen ona DID mı diyorsun?” Sabahat pot kırmanın telaşı ve korkusu ile telaşlı bir şekilde.
Sabahat – “E ne diyeyim sabah akşam dıd dıd dıd ses çıkarıyor. Ben de ona DID diyorum” Ferhat gülerek otomatik kapının açılması ile stajyer ile dışarı çıkar. Koridordan Ferhat’ın yine alaycı gülüşü ile sesi duyulur.
Ferhat – “Duydun mu Stajyer? Bizim proje bilgisayarının adı DID’miş”
Ertesi sabah Haluk Sabahat’i çağırtır. Sabahat gelince Haluk ilk defa Sabahat ile bu kadar samimi bir görüşme yapar. Sabahat’e bilgisayara ne ad verdiğini sorar. “DID” deyince ona kahkahalarla gülerler. Haluk bile ilk defa bu kadar içten gülüşmelere katılır. Ali o sessin programlara karşı hata ya da doğrulamada çıktığını söyler. Ama neyse ki Sabahat sırrı saklar. Ama DID artık o gün bir kimlik kazanır. Onun bir ismim vardır ekipte. DID görevlerine devam ederken DID aşağıya DID yukarıya yeni komutları uygulamaya devam eder.
Yazan – İkbal Erdem
1.Sezon 1. Bölüm Sonu
Hikayenin 1. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 2. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 3. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 4. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 5. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Hikayenin 6. Bölümü İçin TIKLAYINIZ
Bayildim cok güzel ellerinize saglik aksiyon film i gibi olmuş başrilar dilerim.ama ne projesi calisiyorlar onu anlamadim.ama devaminda okuyacam belitmissinizdir umarim başarilar tekrardan