Hilal MavişKorku Hikayeleri

Korku Hikayeleri; “Kurban”

Korku Hikayeleri; “Kurban” 1. Bölüm

Korku Hikayesi Oku:

Kapı gıcırtıyla açıldı.

Üzerini örümcek ağı kaplamış bir koltuk, danteli yere düşmüş bir radyo, içinde kurumuş papatyalar olan bir vazo karşıladı beni.

3 Ocak 1994’de kalmış bir takvim yaprağı…
Bir anda her şey zihnime dolmaya başladı, geçmişe doğru çekiliyordum.

(3 Ocak 1994)

Kapının tıklamasıyla uyandım,”hayırdır inşallah” diyerek kapıya yöneldim.
Kapıyı açtığımda karşımda bizim Bakkal Rüstem abinin yeğeni Şeref vardı, koşturmuş olsa gerek soluk soluğaydı.

“Hayırdır inşallah Şeref?” dedim.

Şeref bir müddet sustu, sonra kem küm etmeye başladı. Baktım olmayacak

“Oğlum, ne diyeceksen de merak ettirme adamı!” dedim. Bir iki kere yutkundu,

“Abi, Gizem ablayı dere kenarında ölü bulmuşlar.” dedi, gözlerinden damla damla yaşlar iniyordu.

Benimse zihnimde saatler durmuştu, etrafımdaki her şey benimle birlikte boşluğa çekiliyordu, derin bir sessizlik… En son duyduğum Şeref’in “Abi, abi iyi mi…” diye seslenmesiydi.

Uyandığımda karşımda annem, babam ve küçük kardeşim Alperen vardı. Annem kolonya ile ellerimi ovuyor, bir yandan da saçlarımı okşuyordu. Uyandığımı görünce her zamanki güzel bakışlarıyla baktı bana, tek bir söz dahi etmedi. Ne diyebilirdi ki, benim bile dilimin ucuna gelmiyordu kelimeler.

Gizem, Ahu gözlü, ıhlamur kokulu güzel sevgilim… Güldüğü zaman dişinden inciler, ağladığı zaman gözünden yağmur damlaları dökülen bir kadın…

Sofrasında bir kuru ekmeği kalsa, kendi aç olsa düşünmez karşısındakine verir…

Alçak gönüllü, benim tatlı sevgilim…

Ona yakıştıramıyordum bunu, o kelimeyi bir türlü konduramıyordum. Gözlerimden yaşlar kendiliğinden akmaya başlamıştı, kalbim zaten bir ağırlığın altında eziliyordu.

Alperen bana su ve sakinleştirici ilaç getirdi, içtim, gözlerim ağırlamaya başlamıştı, uyumuşum.

(1 Ay Sonra)

Gizem’in dünyaya veda etmesinin ardından 1 ay geçmişti, acım hala dünkü gibi tazeydi ama yine de yaşıyordun, acından nefes alamasan dahi öyle bir yaşıyordun ki…

Düşüncelerimden Nevzat’ın sesiyle sıyrıldım.

“Yok abi, bu kesin bir cinayet.” diyordu.

Ali söze karıştı “Aynen kardeşim, raporda kalp krizi diyor ama öldüğü yer, bulunduğu saat… Çok çelişkili.”

Ali ile Nevzat benim çocukluk arkadaşlarımdı, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi, şimdi de öyle tabi. Zaman geçtikçe bağlarımız arttı, hani derler ya “Dost kara günde belli olur” diye, aynen öyleydi. Onlar bu kara günlerimde beni yalnız bırakmadılar.

“Sen ne diyorsun Hasan?” diyerek bana yöneldi Nevzat.

“Haklısın kardeşim, ben de cinayet olabileceğini düşünüyorum. Fakat şöyle bir sorun var ki sadece düşünmek bize bir şey kazandırmaz. Somut bir delil gerek” dedim.

Ali, “Abi, büyük resme odaklanmak lazım. Bakın şimdi, Gizem dere kenarında ölü bulunuyor, ciddi bir kanaması yok hatta onu bırak hiç yarası yok, sadece ufak tefek çizikler… Derenin başında kalp krizi geçirmiş olsa oraya düşer ve kafası illaki bir yere çarpar ve kanama olurdu, bu da demek oluyor ki kalp krizi geçirmiş olsa bile onu oraya birisi taşımış.

Ve gece yarısından önce evdeymiş bu kız ablası su içmeye kalktığında onu yatağında görmüş, bu kız neden gece gece dere kenarına koskoca karanlık ormanı geçerek gitsin? Yok yok abi, kesin bir şeyler var…”

“Bravo Sherlock” diyerek söze daldım, “Biz bunları kanıt olarak sunsak bile yeterli gelmez, tabi başlangıç için iyi sayılırız ama araştırmaya başlayalım diyorum, daha somut deliller bulalım ve en önemlisi bu bir cinayetse o şerefsizi bulalım, var mısınız?”

İkisi hep bir ağızdan “Varız!” dediler.

İşte benim can dostlarım, kardeşlerim…

(1 Hafta Sonra)

Ali, ben ve Nevzat Gizem’in bulunduğu ormanın içindeki patika yolda yürüyorduk, bastığımız çakıl taşlarının ve cıvıldayan kuşların sesi hariç başka bir ses yoktu. Hepimiz düşüncelere dalmış yürüyorduk.

Ali birden durdu ve eğildi, elinde bir kumaş parçası vardı, bana baktı. Elinden aldım parçayı, üzerinde kırmızı bir leke vardı, kan mıydı acaba? Gizem’in elbisesine uyuyor gibiydi, yine de emin olamadım yanımda getirdiğim bir poşete koydum.

Devam ettik, ağaçlarda garip garip yazılar vardı… Daha öncesinde yoktu, şimdi nereden çıkmıştı bunlar? Hangi dildi bilmiyorum ama eski bir dile benziyordu ve şekiller vardı.

Ali “Abi aklıma bir şey geliyor ama…” dedi, sesi tedirgindi. “Büyü…” dedi Nevzat soğukanlılıkla.

Oldukça şaşkındım ve ürkmüştüm tabi.

Nevzata “Emin misin kardeşim?”diye sordum.

Nevzat “Benim Hikmet amcamı bilirsiniz, hani çocukken evinde saklambaç oynardık bize şeker çikolata verirdi, bize hikayeler anlatırdı. İşte o bu işlerle ilgilidir, büyü bozmuşluğuda vardır, kaç kişiyi kurtardı o illetten.. Ben de bir süre yanında kaldım, merak saldım, öğrendim bir şeyler…
Bu bir büyü ağaçlardaki, yazıları az çok okuyabiliyorum.” dedi.
Ne diyeceğimi bilemiyordum, işlerin buraya geleceğini tahmin edemezdim.

Devamı gelecektir…

Hilal Maviş

Hikayenin 1. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

Hikayenin 2. Bölümünü Okumak İçin TIKLAYINIZ

 

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu