Rüya Ormanı Hikayesi 3. Bölüm
“Rengârenk Saçlı Mai”
Göl macerasının üzerinden birkaç gün geçmişti ki bir sabah karışık duygularla uyandı Mai. Hissettiklerine anlam veremiyordu. Sanki rüyasında bir şeyler görmüştü ama hatırlayamıyordu. Daha önce hiç yaşamamıştı bunu. Kendini daha iyi hissetmek için göle gitmeye karar verdi. Cesaretini topladığı o günden beri yüzmek, mavi sularla oynamak çok hoşuna gidiyordu.
Suyun bileklerini geçtiği yere kadar yürüdü, yavaşça eğilerek kendini seyretmeye başladı. Ancak suyun yansımasında kendini gördüğünde bir anda irkildi ve aniden geri çekilerek çığlık attı. Çığlığı ormanda rüzgâr gibi esmişti. Ağaçların yaprakları titredi ve kuşların cıvıltıları kesildi. Biraz sakinleşince tekrar sudaki yansımasına bakmak için öne doğru eğildi. Yanlış görmüyordu o rengârenk saçları sarıya dönmüştü. Tamamen sarıydı. Saçlarının eski rengine dönmesi için telaşla suya daldı. Kafasını batırıp çıkarıyor, saçlarını ovuşturuyordu ama hiçbir değişiklik olmadı.
Akşama kadar ormanda dolaştı durdu. Arada bir elleriyle saçlarını kontrol ediyor, saç buklelerini yüzüne yaklaştırarak normale dönüp dönmediğine bakıyordu. Kendi kendine sürekli “Neden böyle oldu? Ne oldu bana?” diye sorarak nereye gittiğini umursamadan yürüdü. Artık yorgunluktan yürüyemeyecek hale geldiğinde havanın da iyice karardığını fark etti. Zaten adımları da onu annesi gibi gördüğü limon ağacının yanına getirmişti. Kendini rahatlatmak istermişçesine ağacın altına sokuldu. Yaşadıklarının etkisiyle ağlıyordu, bir süre sonra uykuya daldı.
Ertesi sabah Mai rahatlamış bir şekilde uyandı. Dün neler olduğunu hâlâ anlayamamıştı ama bugün daha iyi hissediyordu kendisini. Hemen koşarak saçlarına bakmak için göle gitti. Saçları normale dönmüştü, yine rengârenkti. Sevinç içinde karnını doyurmak için yemiş toplamaya başladı.
Mutlulukla yeşil çimenlerin üzerinde koşturuyor, mis kokulu çiçeklere “günaydın” diye bağırıyordu. O sırada ayağına bir şey çarptı, yere eğilip eline aldı. Bu gümüş bir aynaydı. Üzerinde kabartma çiçek desenleri bir köşesinde de parlak sarı taşlardan yapılmış bir yıldız vardı.
Aynanın arkasını çevirdi ve kendini gördü. Tam karşısında duran yansımasına bakmaya başladı, bütün yüz hatlarını inceledi. Önce göl, şimdi de daha önce hiç görmediği bu cisim ve onların sayesinde ilk defa gördüğü kendi yüzü, saçları… Bu ormanın dışında daha bilmediği kim bilir neler vardı. Bu merak duygusunu da ilk kez hissediyordu. Aynaya baktı baktı, düşündü, düşündükçe merakı arttı ve o sırada saçları turuncuya dönmeye başladı. Gözlerine inanamıyordu. Saçları yavaşça renk değiştiriyordu. Turunculaşıyordu.
Kafasını kaldırdı, sanki yeni görüyormuş gibi, hafifçe kararmaya başlayan ormanı inceledi, akşam olmak üzereydi. Etrafındakiler sadece otlar, çiçekler, kuşlar ve ağaçlardan ibaretti. Ne zaman kendini kötü hissetse limon ağacına sığınma ihtiyacı duyardı. Gene öyle yaptı ve koşarak güzel kokulu ağacın yanına gitti. Yaşadığı heyecanın etkisiyle yorgun düşmüştü. Toprağın üzerine uzandı, başına gelenleri düşündü. Sonra gecenin karanlığında parıldayan sarı, ışıltılı limonlara bakarak uykuya daldı.
Rüyasında tanımlayamadığı bir cisim gördü. Ne işe yaradığını anlayamamıştı. Sabah uyandığında gördüklerinin etkisi hâlâ devam ediyordu. Bir şey görmüştü ama ne olduğunu bilmiyordu. Aynasını eline aldı kendine baktı, saçları hâlâ turuncuydu. Merak duygusu devam ediyordu. Hem de bu sefer artık sadece Rüya Ormanı’nın her köşesini değil, buranın dışındaki dünyayı da merak eder olmuştu. Kalktı göle kadar yürüdü ve kenarına oturup karşı tarafı düşünmeye başladı. İçinden bir ses “haydi kalk ve gölü geç” diyordu.
İçinden gelen sesi dinledi yavaşça suya doğru yürüdü. Birkaç adım attıktan sonra dipte bir parıltı gördü. Suya daldı ve o parıltıyı alıp çıkardı. Bu, rüyasında gördüğü ve ne olduğunu anlayamadığı cisimdi. Aynasındaki gibi gümüşten kabartma çiçek desenleri ve köşesinde parlak sarı taşlardan bir yıldız vardı. Sıra sıra dizilmiş ince çubuklardan oluşuyordu. Uzun uzun inceledi, ne yapacağını anlayamadı farkında olmadan kafasına götürdü ve saçlarının tepesinden aşağı doğru indirdi. Bu bir taraktı.
Gölden çıktı aynasını eline aldı ve bakarak taramaya devam etti taradıkça huzur doluyor ve rahatlıyordu. Saçlarının tekrar renk değiştirmeye başladığını fark etti. Saçları turuncudan pembeye dönüyordu. Taradı, taradıkça rahatladı, rahatladıkça saçları pembeleşti. Gölün ötesine geçme düşüncesini ve bütün merakını unuttu.
O gece rüyasında limon ağacı bir dalını Mai’nin başının üstüne koymuş onunla konuşuyordu. Sabah uyandığında gördüğü rüya ile ilgili her şey aklındaydı ama ağacın ona ne dediğini anımsayamıyordu. Sadece tek bir cümle dönüp duruyordu aklında “git ve keşfet!”
Mai tedirgin olmuştu. Limon ağacının neden ona git dediğini anlayamıyordu. Mai korkmaya başladı. Bir şeyler değişiyordu ama ne olduğunu bilmiyordu. Aynasını eline aldı, kendine baktı ve saçlarının kırmızıya dönmüş olduğunu gördü. Sonra uzun uzun limon ağacını inceledi, hiçbir kıpırtı yoktu. Dallarını sevdi ve sordu; Ne oluyor bana? Neden bana git diyorsun? Neyi keşfedeceğim? Ama limon ağacından hiçbir cevap alamadı. Ağaç kımıldamıyordu bile.
Son günlerde yaşadıklarını düşününce içini bir korku kapladı. Ne yapacağını bilmiyor, bu olanların onu nasıl bir yere doğru götüreceğinden emin olamıyordu. Sadece limon ağacını dinleyip gitmesi gerektiğini biliyordu ama nereye? Hayatında bu ormanın dışında hiçbir yer görmemişti. Gölün öte kıyısına bile geçmemişti. Ne vardı bu ormanın dışında? Merak ve korkuyla karışık bir halde göle gitti.
Gölde yansımasını gördü, bu sefer saçları turuncu ve kırmızı olmuştu. Hemen geri döndü, artık karar vermişti. Bu olanların bir nedeni olmalıydı, o da bu nedeni bulacaktı.
Aynasıyla tarağını aldı, çiçek ve dallardan yaptığı çantasına koydu. Hayatında sahip olduğu tek şey bu ayna ve taraktı. Limon ağacının gövdesine sarıldı, limonların her birine bir öpücük gönderdi. Ondan ayrılmak zor gelse de artık yapması gerekeni biliyordu Mai. Hem ona bunu yapmasını söyleyen Limon Ağacı değil miydi?
Tekrar göle gitti, karşıya geçip geçmemeyi düşündü bir kere daha. Suya doğru bir adım attı. Bir adım daha… Hem merak ediyordu hem de çok korkuyordu. Cesur olmaya çalıştı ve “gitmem gerek, görmem gerek, öğrenmem gerek” dedi yüksek sesle.
Cesaretini topladı göldeki yansımasına baktı. Turuncu ve kırmızı olan saçlarına bir de mor renk ekleniyordu. Su omuzlarının hizasına gelene kadar yürüdü ardından yüzmeye başladı. Aklında tek bir şey vardı “karşıya geçmem gerek”
Hikayenin Diğer Bölümlerini Okumak İçin
- Bölümü Okumak için TIKLAYINIZ
- Bölümü Okumak için TIKLAYINIZ
- Bölümü Okumak için TIKLAYINIZ
- Bölümü Okumak için TIKLAYINIZ
- Bölümü Okumak İçin TIKLAYINIZ