Bilim Kurgu HikayeleriMustafa SöylememSizden Gelenler

Ateş Düştüğü Yeri Yakar (+18) 1. Bölüm

Ateş Düştüğü Yeri Yakar (+18) 1. Bölüm

Şehrin pis caddelerinde yürüyordum. Gerçi neresi temiz kaldı ki. Hikaye basit, gelecekteyiz. Büyük krizden birkaç yıl sonrası. Hangi büyük kriz mi? Yakında göreceğiniz büyük kriz. Kriz Türkiyede başladı ama bu bir başlangıçtı. Birkaç sene sonra tüm dünya tarihin gördüğü en büyük ekonomik krizi yaşıyordu. Açlık aldı başını gitti, toplumun çoğu yarı aç yarı tok yaşarken servetini kaybetmemiş az sayıdaki zengin kendilerini yüksek duvarlarla ve makineli tabancaları olan güvenlik görevlilerince korunan sitelere hapsettiler. Devletler de ekonomik güçlerini kaybetmeye başladılar çünkü ekonomi kötü olunca vergi de bir sıkıntı haline geliyor. Tabi vergi yoksa asker-polis maaşı ödenemiyor. Ya da işlerini kaybetmiş ve sefalete sürüklenmiş kitlelere her hangi bir yardım yapılamıyor. Haliyle geriye eski halinin bir gölgesi haline gelmiş şehirler kalıyor. Ben kimmiyim? Adım Mustafa bir tüccarım. Ekonomik olarak çökmüş bir dünyada neyin ticaretimi? İhtiyaçlar olduğu sürece ticaret sürer. Geçmiş zaman tüccarlarından tek farkım işimi yaparken bol bol silah kullanmam gerekmesi.

Varoşların pis sokaklarında sırtımda büyük sırt çantamla ilerledim. Ticaretimi yapacağım yere doğdu. Bu esnada karşıma zift gibi tiner kokan bir kaç genç çıktı, iki kız bir erkek. Benim gibi tüccarlar (çoğu bize sırtımızdaki büyük çantadan dolayı çantacı der) iyi silahlı olur, tehlikeli bölgelere mal götürmek ve satmak istiyorsanız zaten başka şansınız da yoktur. Neyse tinerciler bıçaklarını çekip çevreye dağılmaya başladılar. Bense silahımı çektim. Bir tabanca, canik tp-9 sa, polimer gövdeli yeni nesil bir şey. Siz bunu okurken on gram altın civarıdaydı. Ancak gelecekte çok daha fazlasını ediyor. Malum, artık silah tam bir ihtiyaç. Tinerciler üstüme doğru koşmaya başladılar, birer saniye arayla üç silah sesi işitildi. Artık dünyadan üç aç tinerci eksilmişti. Satacak bir şey var mı diye üstlerini aradım. Bıçaklarından başka para edecek bir şey yoktu, bende bıçaklarını alıp yoluma devam ettim.

Eskiden çok sayıda dükkanın bulunduğu bir caddedeydim. Caddede tek bir dükkan kalmıştı. Dükkanın çevresi jiletli tellerle ve örgü demirlerle sarılıydı iki kişi av tüfekleriyle dükkan önünde badigard olarak bekliyordu. Hızlı adımlarla dükkana girdim.

Dükkan gündüz olmasına rağmen çevresini çepe çevre kuşatan demirler ve teller nedeniyle fazla güneş almıyordu. Bu yüzden içerde gaz lambası yanmaktaydı, dükkan sahibi oturduğu yerden hevesle doğruldu. Bana gözlerini dikerek sordu. “Getirdin mi?” cevap belliydi. “Evet” adamın hayranlık dolu bakışları arasında önüne çantamdan çıkarttığım aletleri koydum.

Bunlar yirmi adet birinci kalite su filtresidir. Bir zamanlar bir tanesi bir çeyrek altın etmezdi. Ama artık zaman değişmişti. İnsanlar için temiz su yaşam demekti. Tüccar her biri için bana beşer cumhuriyet altını verecekti. Bana yüz altının olduğu keseyi attı altınları saydım. Ve hemen ordan ayrıldım.

Mustafa Söylemem

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

2 Yorum

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu