Korku Hikayeleri

Korku Hikayesi; Hayaletin Laneti 1. Bölüm

Daha önce söylediğim gibi, deşiciler en tehlikeli öncülerdendir, çünkü kanla beslenirler. Genellikle hızlı düşünürler ve çok düzenbaz dırlar, ancak beslenirken çok yavaş düşünürler ve algılamaları uzun sürer.

Kesik bacak hâlâ kilise zeminindeki çatlağa sıkışmış durumdaydı ve öcü bacaktan kan emmekle meşguldü. Kanın uzun süre dayanması için çok yavaş emiyordu. Deşiciler böyledir. Hiçbir şey düşünmeden, şapırdatarak kurbanını emer; ta ki ağzına gelen kanın giderek azaldığını fark edene dek. Daha çok kan ister, ama her kanın tadı farklıdır ve o, emdiği kanın tadını ister. Onu çok sever.

Yani aynı kandan daha çok ister ve bir kez vücudun geri kalanının bacaktan ayrıldığını fark ederse, peşine düşer.

Bu yüzden bağlayıcıların, rahibi at arabasına bindirmeleri gerekliydi. Şimdiye at arabası, Horshaw’a yaklaşmış olmalıydı ve at nallarından çıkan her tak-taka-tak sesiyle birlikte, umutsuzca aynı kandan isteyen kızgın öcüden uzaklaşıyorlardı.

Bir deşici, kan tazısından farksızdır. Rahibin ne yöne götürüldüğüne dair çok net bir fikri olacağı kesindi. Ayrıca giderek daha da uzaklaşıyor olduğunun da farkına varacaktı. Sonra başka bir şeyi daha fark edecekti: İhtiyacı olan şeyin daha fazlası çok yakınındaydı.

İşte bu yüzden kabı çukurun içine koymuştum. Bu yüzden ona yem kabı adı verilmişti. Deşiciyi tuzağa çekmek için kullanılacak bir yemdi. Bir kez içeri girip beslenmeye başlayınca, çok hızlı çalışmamız gerekiyordu ve en ufak bir hataya tahammülümüz yoktu.

Yukarı baktım. Bağlayıcının arkadaşı, platformun üzerinde tek eliyle kısa zinciri tutuyor, kayayı alçaltmaya hazır bekliyordu. Bağlayıcı tam karşımdaydı, eh kayanın üzerinde, aşağı inerken onu düzgünce yerleştirmeye hazır bekliyordu. İkisi de korkmuş görünmüyordu, hatta endişeli bile değillerdi. Birden, bu tür insanlarla çalışmak kendimi iyi hissetmemi sağladı. Bunlar ne yaptıklarını bilen insanlardı. Hepimiz rolümüzü en iyi biçimde oynamış, üzerimize düşeni en hızlı ve etkin biçimde yapmıştık. Bu, kendimi iyi hissetmemi sağlıyordu. Bir şeyin parçası olduğumu hissediyordum.

Sessizce öcüyü bekledik.

Birkaç dakika sonra geldiğini duydum. Sesi önce, ağaçların arasında esen rüzgarın çıkardığı ıslık sesine benziyordu.

Ama rüzgar yoktu. Hava son derece durgundu. Fırtına bulutlarıyla ufuk arasında, yıldızların aydınlattığı dar şeritte, hilal şeklindeki ay görünüyor, donuk ışığıyla fenerlerinkine destek oluyordu.

Elbette ki bağlayıcı ve arkadaşı hiçbir şey duyamıyorlardı, çünkü onlar benim gibi yedinci oğulların yedinci oğlu değillerdi. Yani onları uyarmam gerekliydi.

“Geliyor,” dedim. “Zamanı ben söyleyeceğim.”

Yaklaşırken çıkardığı ses artık iyice tizleşmiş, adeta bir çığlığı andırıyordu ve başka bir ses daha duyabiliyordum:

Gürlemeyi andıran bir tür hırıltıydı bu, mezarlık boyunca hızla ilerliyordu. Direk olarak, çukurun içindeki kan dolu kaba yönelmişti.

Normal bir öcünün aksine, deşiciler ruhlardan daha rahat hissedilebilir, özellikle de henüz yeni beslenmişlerse. O zaman bile çoğu insan onları göremez, ancak saldırdıklarında hissedebilir.

Ben bile pek bir şey göremedim; şekilsiz, pembe-kırmızı bir şeydi. Sonra, yüzümün yakınındaki havanın titrediğini hissettim ve deşici çukura indi.

Bağlayıcıya “Şimdi!” dediğimde başıyla arkadaşına işaret verdi, arkadaşı kısa zinciri daha sıkı tutmaya başladı. Zinciri çekmesinin hemen öncesinde çukurdan bir ses geldi.

Bu kez ses oldukça şiddetliydi ve her üçümüz de duyduk. Arkadaşlarıma bakınca, hemen dibimizdeki yaratığın korkusuyla gözlerinin irileştiğini, dudaklarının büzüldüğünü gördüm.

Duyduğumuz ses, kaptan beslenen öcünün sesiydi. Dev gibi ve çok çirkin bir dilin açgözlü yalanmalarına, iri bir et oburun homurtuları karışmış gibiydi. Bütün kanı bitirmesinden önce, bir dakikadan az zamanımız vardı. Sonrasında bizim kanımızı hissedecekti. Artık çılgına dönmüştü ve menüde hepimiz vardık.

Bağlayıcının ekip arkadaşı zinciri bırakmaya başladı ve kaya muntazam bir şekilde alçaldı. Bir ucunu ben, diğer  ucunu bağlayıcı ayarlıyordu. Eğer çukuru hatasız bir şekilde kazmışlarsa ve kaya da çizimde gösterilenle aynı boyuttaysa sorun yoktu, kendi kendime sürekli olarak bunu tekrarlıyordum. Bir yandan da Hayalet’in son çırağı zavallı Billy Bradley’yi düşünmeden edemiyordum. Buna benzer bir öcüyü bağlamaya çalışırken ölmüştü. Kaya sıkışmış, parmakları da altında kalmıştı. Kayayı kaldırmalarına fırsat kalmadan öcü parmaklarını ısırıp kanını emmişti. Yaşadığı şok, ölümüne neden olmuştu. Ne kadar çabalarsam çabalayayım onu aklımdan çıkaramıyordum.

Önemli olan, kayayı ilk denemede çukura oturtmaktı (ve elbette ki parmaklarımı kayadan uzak tutmak).

Bağlayıcı kontrollüydü, duvarcının işini yapıyordu. Onun işaretiyle birlikte kaya birkaç santim yukarıdayken zincir durduruldu. Bana baktı, yüzünde sert bir ifade vardı ve sağ kaşını kaldırdı. Aşağı bakıp mükemmel bir konuma gelene kadar kayanın benim tarafımdaki kısmını hafifçe oynattım. Emin olmak için bir kez daha baktıktan sonra bağlayıcıya başımla işaret ettim ve o da arkadaşına işaret etti.

Kısa zincirin birkaç kez dönmesiyle kaya ilk denemede yerine oturup öcüyü çukura hapsetti. Deşiciden, hepimizin duyabildiği öfkeli bir çığlık yükseldi. Ama artık önemli değildi, ne de olsa kapana kısılmıştı ve korkulacak bir şey
kalmamıştı.

“İyi iş çıkardık!” diye bağırdı bağlayıcının arkadaşı platformdan atlarken, gülümsemesi tüm yüzünü kaplıyordu. Mükemmel oturdu!”

“Evet,” dedi bağlayıcı, soğuk bir espri yaparak. “Bu iş için yapılmış olabilir.”

Rahatlamıştım, her şeyin bitmiş olmasına memnundum. Sonra, tam tepemizde çakan şimşeklerle gök gürültüleri arasında ortalık aydınlanırken, duvarcının kayaya oymuş olduğu işareti görünce gururlandım.

Üzerine çapraz bir çizgi çekilmiş olan Yunan alfabesindeki beta harfi, bu kayanın altında bir öcü olduğunun işaretiydi. Hemen sağ alttaki Roma rakamıysa bu öcünün tehlike seviyesinin bir olduğunu gösteriyordu. Toplamda on seviye vardı ve birle dört arasındakiler öldürücüydü. Rakamın hemen altındaysa ismim yazılıydı: Ward. Bu da öcüyü benim bağladığımı gösteriyordu.

İlk öcümü bağlamıştım. Hem de bu, bir deşiciydi!

Joseph Delaney

  1. Kitap Hayaletin Çırağı
  2. Kitap Hayaletin Laneti

Hikayenin Bölümleri

Hayaletin Laneti 1. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 2. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 3. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 4. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 5. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 6. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 7. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 8. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 9. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 10. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 11. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 12. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 13. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

Hayaletin Laneti 14. Bölüm İçin TIKLAYINIZ

 

 

Önceki sayfa 1 2 3

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu