Korku HikayeleriMurat Canpolat

Korku Hikayesi; “Karalara Bürünmüş Adam”

Korku Hikayesi

Korku Hikayesi; “Karalara Bürünmüş Adam”

Korku Hikayesi, Ceren üniversiteyi kazanmış, Erzurum’dan Konya’ya gelmişti. Kaydını yaptırdıktan sonra kalacak bir yer aramış, bu aramalar sonucunda kendine uygun bir yer bulmuştu. Daha sonra evde yalnız kalmamak için ev arkadaşları aramış, fakat bulamamıştı. Bu yüzden kiraladığı evde tek başına kalacaktı.

Kaldığı bu ev, küçük müstakil bir evdi. Etrafında küçük bir bahçesi vardı. Bahçenin iç kısımlarına doğru da bir su kuyusu vardı. Ama bu kuyu tamamen boş bir kuyuydu.

Evin içini temizledikten sonra eşyalarını almış, yerleşmişti. Bu şekilde bir öğretim yılının yarısı bitmiş, ailesinin yanına dönmek için bilet almıştı.

Tatil dönüşünde uğraşmamak için evin tüm ihtiyaçlarını gidermek istiyordu. Bu niyetle dışarıya çıktı. Çıktığı andan itibaren kendisini bir tedirginlik kapladı. Sanki onu birileri izliyormuş gibi hisse kapılıyordu. Bu korku içerisinde çarşıya gidip alışverişini yapıp geri döndü. Etrafına bakındı, etrafta kimsecikler olmamasına rağmen, birileri onu izliyor gibiydi.

Aceleyle kapısını açıp hızlıca içeriye girdi. Evin kapısını arkadan iyice kilitledi. Ardından elindeki yiyecek ve içecekleri mutfağa bıraktı.  Evin içinde birkaç tur atıp sakinleşmeye çalıştı ama nafile, bir türlü sakinleşemiyordu. Baktı ki olacak gibi değil, yatağa gidip uzandı. Gözlerini yumdu, uyudu.

Tam uykuya dalacaktı ki telefonu çaldı. Oflaya puflaya yataktan kalkıp telefonu eline aldı ve ‘alo’ dedi. Birkaç sefer aynı şeyi tekrarlamasına rağmen ses gelmeyince kapatıp yatağına geri döndü. Uzandı, gözlerini yumdu ve yine telefonu çaldı. İkinci kez telefonu çalınca sinirle ayağa kalktı. Telefonu eline alıp alo, dedi iki üç kez. Yine ses yok.

Ceren, bu durum karşısında iyice sinirlenmiş, yatakta kendi kendine söylenip duruyordu. O söylenip dururken, telefonu üçüncü kez çaldı. Bu durum karşısında iyice sinirlenen Ceren, telefonu alıp açtı. Alo demeden sayıp döktü. Karşıdaki kişi ‘Kızım, ne oluyor ben annen’ dedi.

Annesinin sesini duyar duymaz, utancından yerin dibine girer gibi oldu. Öylece bir müddet sessiz kaldıktan sonra annesinden özür dilemek için ona:

‘Anne, senden özür dile…’ dedi ve telefon cızırdamaya başladı. Cızırtılar arasında kahkaha sesi geliyor, arada bir ‘sen bize vaat edildin’ diye ses geliyordu.

Ceren, korku içerisinde telefonu kapadı. Acaba anneme bir şeyler mi oldu, düşüncesiyle ayağa kalkıp kapının önüne vardı. Niyeti o saatlerde bir bilet bulup annesinin yanına gitmekti. Daha önce de bilet almıştı ama biletin saati gelene kadar, annesine bir şeyler olabilirdi. O niyetle ayakkabılarını giyip kapıyı açtı. Ardından dışarıya çıktı. Hızlıca ilerlemeye başladı. O ilerlerken arkasından ayak sesleri geliyor ve bu ayak sesleri giderek yaklaşıyordu.

Ayak seslerini duyup arkasını döndüğü anda kılıksız birkaç kişi salına salına kendisine doğru geliyordu. O hızlandıkça arkasındaki kılıksız kişilerde hızlanıyordu. Üstelik etraftan köpek sesleri geliyordu.

Bir bu eksikti. Kılıksız adamlar yetmezmiş gibi etrafını köpekler sarmıştı. Yalnız bu köpeklerde bir tuhaflık vardı sanki. Ayakları tersti. Göz çukurları yoktu ve yerlerinde kocaman bir oyuk vardı. Ayrıca bu oyuklar ateş saçıyor gibiydi. Onları görünce korkusu tavan yaptı ve ‘imdaat, kurtarın beni’ diye çığlıklar atarak koşmaya başladı.

Koştu, koştu, koştu, ta ki yorulana kadar. O yorulup durunca karşısına karalara bürünmüş bir adam çıktı. Onun görünce kalbi ferahladı. Bu ferahlık içerisinde adama bir şeyler diyecekti ki köpekler gelip adamın arkasına geçtiler.

Köpekler adamın arkasına geçince, o hiç istifini bozmadan köpeklere baktı. Köpekler o bakıştan sonra kafalarını yere eğdiler ve siyah bir duman olup ortadan kayboldular.

Ceren, daha ne olduğunu anlamadan karalara bürünmüş adam üzerindeki kara elbiseyi çıkardı. Onu görür görmez çığlığı basıp yere baygın bir vaziyette düştü. O adamı görüp bayılmasının sebebi de şuydu. Adamın ayakları tersti, yüzünün bir tarafı yaralıydı ve o yaralardan kurtçuklar çıkıyordu. Gözbebekleri yoktu. Kolları uzun ve neredeyse yere değecek gibiydi. Bu yüzden onu görüp bayılmıştı.

Gözlerini açtığında bir ahırın içerisindeydi. Sandalyenin üstüne bağlı bir şekilde oturuyordu. Ayrıca o kılıksız adamlar etrafındaydı ve ellerinde uzuca bir bıçak vardı. Belli ki kendisini öldüreceklerdi. Ama o onlara ne yapmıştı ki, kendisini öldürsünlerdi.

O bu düşünceler içerisindeyken içeriye bir adam girdi. O adam karalara bürünmüş adamdı ve kendisine sinsice bakıyordu. Kılıksız adamlar, onu görünce birden bire ulumaya başlayıp köpeğe dönüştüler. Tıpkı bayılmadan önce gördüğü köpekler gibi.

Köpekler etrafını sarıp hırlıyor, öldürecekmiş gibi ileri atılmaya çalışıyorlardı. Onların ileri atılmasını önleyen karalara bürünmüş adamdı. Çünkü ona zincirle bağlanmışlardı.

Karalara bürünmüş adam, köpeklerin zinciri iyice çekip onları bir yere bağladıktan sonra Ceren’e doğru yaklaştı. Yaklaştı, yaklaştı ve ayaklarının dibine kadar geldi. Ona ‘Sen benimsin, seni benim elimden kimse alamaz’ dedi ve ağzını açtı. Ağzından yılana benzer bir şey çıktı. O yılanın ağzından da duman.

Duman, Ceren’i iyice kaplamış ve tekrar bayılmasına sebep olmuştu. Uyandığında karalara bürünmüş adamın kollarındaydı ve bir yerlere doğru götürülüyordu. Bu gidiş de ise kafasını, kollarını, ayaklarını zaman zaman bir yerlere çarpıyor, çarptıkça da çatırtılar geliyordu.

O artık anlamıştı ki öleceğini. Çünkü kurtuluş yolu yoktu. Kurtulsa bile bu şekilde nasıl yaşayabilirdi.

Kırılmadık kemiği kalmamıştı, umutsuzdu ve nereye götürüldüğünü bilemiyordu. Götürüle götürüle boş bir su kuyusuna götürüldü. Bu su kuyusu kendi evinin bahçesindeki su kuyusuydu.

Su kuyusuna gelince, karalara bürünmüş adam durdu ve onu yere bıraktı. Su kuyusuna doğru bir şeyler söyledikten sonra Ceren’i yerden kucaklayıp tuttuğu gibi su kuyusuna fırlattı.

Ceren, su kuyusundan aşağıya düşerken karanlık varlıklar etrafında dönüyor ona eziyet ediyorlardı. Su kuyusunun dibinde de ateş çukuru vardı. Tam ateş çukuruna düşecekti ki kendine geldi.

Telefon elindeydi ve annesi ona ‘Kızım, neler oluyor? Niçin susuyorsun?’ diyordu. Annesinin bu konuşmasından sonra iyice kendine gelen Ceren, annesine ‘Yok bir şey anne, sadece dalmışım’ dedi ve ardından annesine ‘Sana sayıp döktüğüm için özür dilerim. Senden önce birkaç kez daha telefon çalınca, bende zannettim ki beni işletiyorlar. O yüzden ağzıma geleni söyledim’ dedi ve telefonu kapattı.

Telefonu kapattıktan sonra kendine gelebilmek için kendisine kahve yapıp içti. Ardından televizyonun başına geçti. Bir program bulup izlemeye başladı. Programın en heyecanlı yerinde kapısı çaldı.

Ceren, ‘Bu saatte evime kim gelebilir ki’ deyip ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Ardından kapıyı açtı. Açar açamaz, korkudan kendisini geriye doğru attı. Yerde sürüne sürüne ‘gelme üstüme, gelme üstüme’ dedi ve bu sözü tekrarladı. Onu bu kadar korkutan şey annesiyle konuşurken hayalinde gördüğü karalara bürünmüş adamdı ve onun yanında da köpekleri vardı.

Yazan-Murat CANPOLAT

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu