Bekle ve Ümit Et!!!
İstediğimiz her şey bir anda sihirli değnek değmiş gibi gerçekleşmez. Bir sihirli değneğe de sahip olamayacağımıza göre, o halde sadece masallarda gerçek olabilen bir şeyi, niye gerçek hayatta bekliyoruz ki?
Hayatın akışına yön vermeye çalışırız, aslında farkına varmasak ta o bizi yönlendirir. Gerçekçi davranarak, çalışıp sabrederek nasibimizi beklemeliyiz.
İsyan etmek, işlerin yoluna girmeyeceğini düşünmek sadece sizi ve çevrendekileri üzer. Çünkü bazı şeyler olmuyorsa, ya kısmetimizde yoktur ya da zamanı henüz gelmemiştir. Bekleyip, görmekten başka çare de yoktur. Mevlana’nın dediği gibi “Ey gönül ses etme. Bekle. Ya nasip de Rabbine bırak!..” Hz. Mevlana.
Hayatta sadece beklemek te yaptığımız bir hatadır. Her şeyi nasibe bırakıp, “Nasibimde olan nasıl olsa bana gelir. Ben sabrederim.” demek yapacağımız en son şey olmalıdır. “Sabır, sadece bekleme becerisi değildir. Beklerken doğru davranış sergileme yeteneğidir.” Joyce Meyer.
Ne zaman zorda kalsam ve çalışmaktan başka yapabileceğim bir şey olmadığını düşünsem şu hadis-i şerifi hatırlarım.
“Çalış! Allahü Teâlâ’nın rahmetine güvenerek tembellik gösterme!” Hadis-i Şerif.
Eski zamanlarda, Semerkand’ da bir semerci ustası, oğluyla beraber hem semer yapar, hem de eskiyen semerleri tamir eder, baba-oğul hayatlarını böylece devam ettirir giderlermiş. Semerci ustası, mesleğinin alametlerinden olacak ki; çalışırken üzerinde oturduğu koltuğunu da semerden yapmış. Bu semerin gizli bir bölmesini de para kasası olarak kullanmaktaymış. Fakat semerde kasa olduğunu oğlu bile bilmezmiş.
Gel zaman git zaman, çalışılır kazanılır, paralar bu kasada biriktirilirmiş. Olacak bu ya, baba tüccarın bir aylığına Semerkand’ dan ayrılması icap etmiş. Depodaki semerleri ve dükkânı oğluna emanet etmiş baba tüccar. Seyahate çıkmadan önce de oğluna, kendi kullandığı semerin asla satılmamasını sıkı sıkı tembihlemiş. Babası yokken oğul, babasının tembihlediği semerin haricindeki bütün semerleri satmış.
Fakat bir akşam, yolcunun biri gelmiş ve semer almak istemiş. Adamın ısrarlarına dayanamayan oğul, biraz da kâr ederim düşüncesiyle 10 akçe olan semeri 30 akçeye satıvermiş.
Baba tüccar seyahatten döndüğünde semerden yapma koltuğunun olmadığını görünce koltuğunun nerede olduğunu sormuş. Oğul, satmak zorunda kaldığını ama üç katı kâr ettiğini heyecanla söyleyince babası şaşkına dönmüş.
Kimseye bir şey söylemese de için için yanmaya başlayan baba, işi gücü bırakmış… Semerkand, Buhara, gezmedik yer, uğramadık han bırakmamış; ama ne çare ki semerini bulamamış. Tüccarın kaç ay, kaç yıl gezdiği bilinmez. Ama yorulduğu belli ki şu beyit dökülmüş dilinden:
Dizimde kalmadı takat nasip arayı arayı
Dolandırdı bizi kısmet, Semerkand’ı Buhara’yı
Semeri bulamayacağına kanaat getiren baba eve dönerek işe koyulmuş. Semer satmaya ve tamir etmeye devam etmiş. Gel zaman git zaman, bir semer eskitecek kadar vakit geçmiş…
Bir gün, bir adam semer tamir ettirmek için dükkâna gelmiş. Tüccar, yıllar önce kaybettiği semerini tanımış; ama hiç belli etmemiş. Semer sahibine “Bu semer çok eskimiş, ben size yeni bir semer vereyim; bu bende kalsın” deyip semeri geri almak istemiş. Bu duruma çok sevinen semer sahibi, yeni semeri alıp gitmiş. Hemen semerini kontrol eden tüccar, parasını yerinde görünce sevinmiş ve şu beyti mırıldanmış:
Ne lazımdır sana gezmek Semerkand’ ı Buhara’yı
Sana taksim olan kısmet gelir arayı arayı
“Her şey vaktini bekler. Ne gül vaktinden önce açar, ne de güneş vaktinden önce doğar. Bekle, senin olan sana gelecektir.” Hz. Mevlana.
Nur KOŞAR