Hırsız ve Havari
Rivayet ediliyor ki, hırsızın birisi, İsrailoğulları arasında kırk sene yol kesicilik yaptı. İsâ aleyhisselâm onun yanından geçti. İsâ’nın peşinde havarilerden bir abid vardı. Hırsız, kendi kendine:
– Bu geçen Allah’ın peygamberidir. Yanında bir havarisi vardır. Ben de inip onların beraberinde üçüncüsü olursam ne güzel olur! dedi.
Bunun üzerine iniverdi. Başladı havariye yakın olmaya… Fakat havarinin büyüklüğünden, nefsini ona yakın olmaya layık görmüyordu; kendi kendine:
– Benim gibi bir hırsız bir abidin yanında yürüyemez, dedi.
Râvî der ki:
Havarî onun gelişini hissetti. Ve nefsinde şöyle fısıldadı:
“Benim yanımda bu hırsız mı yürüyor?” Bunun üzerine havari, Hazret-i İsâ’nın tam yanına varıp onunla beraber yürüdü. Hırsız arkada kaldı. Bu manzara karşısında Cenab-ı Hak, İsâ kuluna şöyle vahyetti:
– Onların ikisine söyle! İkisi de yeni baştan amel etmeye başlasınlar. İkisinin de geçmiş amellerini yaktım! Havariye gelince: Nefsiyle ucbe kapıldığından dolayı onun sevaplarını yaktım. Diğerine gelince: Nefsini hakir gördüğünden dolayı onun günahlarını yaktım. Onların ikisine bunu söyle!..
Bunun üzerine İsâ, seyahatinde, o hırsızı yanına aldı ve onu havarilerinden kıldı.