Gizemli Yolculuk Hikayesi -Anahtar- 17. Bölüm
Onlar konuşurken Fatih Baba’nın büyük oğlu Murat içeri girmiş onları dinliyordu. Dr. Burak sözünü bitirip kafasını çevirince Murat’ı gördü. Onu görünce yanına giderek:
– Murat, nasılsın? Seni görmeyeli uzun zaman oldu.
Murat, ailesine geri döndükten sonra köyde yaşamaya başlamış, bir müddet o şekilde yaşamına devam etmişti. Evlenme çağı gelmiş, hatta geçiyordu. O da bu yüzden babasına gidip:
– Baba, müsaaden olursa köyden ayrılmak istiyorum.
Fatih Baba, oğlunun köyden ayrılmak istediğini duyunca şaşırarak:
– Oğul, köyden neden ayrılmak istiyorsun.
– Baba, biliyorum kazancımız yerinde. Senin, yani bizim paramızla evlenip yuva kurabilirim, ama bu içimde daima bir ukde gibi duracak. Sana her baktığımda mahcup olacağım. O yüzden müsaadenle evlenip yuva kurmak için yollara düşeceğim, demiş ve ailesinden izin alarak yollara düşmüştü. Aradan birkaç sene geçmiş, evlenip yuva kuracak kadar para kazanmıştı. Kazancı yeterli olunca geri dönmüş evlenmek için babasından izin istemişti. Bu yüzden Dr. Burak ve kardeşinin yanında olamamış, dertlerine derman olamamıştı.
Murat, uzun süre sonra uzak kaldıktan sonra adeta hasret giderircesine Dr. Burak’a sarılarak:
– Burak abi, kardeşimin ve senin kardeşinin o sıkıntılı günlerinde yanında olamadığım için kusuruma bakma.
Murat, Dr. Burak’la konuşurken bir an başını çevirdi ve Zehra ile göz göze geldi. Onu görür görmez kalbi duracak gibi oldu. Aynı anda Zehra’da heyecanlanmış ne yapacağını şaşırmıştı. Birbirlerini görür görmez heyecanlanmalarının sebebi neydi. Birbirlerini tanımamalarına rağmen görür görmez neden heyecanlanmışlardı. Onların bu kadar heyecanlanmalarının sebebi gördükleri rüyaydı.
Murat, rüyasında pirifâni bir adam çıkmış, onu ve çocuklarını göstererek:
‘Evladım, bu senin dünya ve ahret eşin olacak. Ona iyi bak. Evlatlarına bir baba şefkati ile sarıl. Bir dediğini iki etme. Eğer bu dediklerimi yapmaz ona ve çocuklarına kötü davranırsan –ellerinin büyüklüğünü göstererek- bu ellerimle rüyana gelir seni boğarım.’ demiş ve ortadan kaybolmuştu.
Aynı gece Zehra rüyasında pirifâni adamı görmüştü. Pirifâni adam onun karşısına geçerek Murat’ı göstermiş ve ona ‘Zehra, kızım. Gördüğün bu adamla evlenip yuva kuracaksın. O senin dünya ve ahret kurtuluşun olacak –ona da elinin büyüklüğünü göstererek-sakın ha itiraz edeyim deme. Eğer itiraz edersen bu ellerimle rüyana gelir seni boğarım, demiş ve ortadan kaybolmuştu.
İşte, onların birbirlerini görür görmez heyecanlanmalarının sebebi buydu.
İkisi de birbirlerini görür görmez heyecanlanmalarına rağmen utançlarından başlarını eğip farklı tere baktılar. Dr. Burak, olanları görüp anlamasına rağmen, anlamamış gibi davranarak Zehra’yı tanıttı. Daha sonra mektuptan bahsederek:
– O bizim artık misafirimiz. Onu alıp Selçuk Bey’in yanına götüreceğiz.
Murat, Zehra’nın gözlerini görmemek için başını yere eğerek:
– Hoş geldiniz Zehra Hanım. Burak abinin dediği gibi, sen bizim misafirimizsin. Burada kaldığın müddetçe ne ihtiyacın varsa söyle, hemen yerine getirelim.
Zehra, kafasını yere eğerek:
– Teşekkür ederim Murat Bey. Bütün ihtiyaçlarım karşılandı zaten.
Fatih Baba, hasta yatağından gözlerini aralayıp Murat ve Zehra’nın birbirlerine bakmadan konuşmalarını görmüş, onların birbirlerine karşı olan tutumlarını anlamıştı. Onları o halde görünce bir anda geçmişe döndü. Hanımıyla ilk karşılaştığı zaman onlar da aynı hareketi yapmış utançlarından birbirlerine bakmamışlardı. Yıllar böyle birbirlerini kovalamış sonunda birbirlerine kavuşmuşlardı. Evlenip yuva kurduktan sonra başlarına bir takım sıkıntılar gelmiş ayrılmak zorunda kalmışlardı. Yıllarca arayıştan sonra yine birbirlerine kavuşmuşlar, ama bu sefer de hastalıktan dolayı birbirlerinden ayrılmışlardı.
Murat, babasının uyanıp gözlerinin dolduğunu görünce hemen onun yanına giderek:
– Ne oldu baba, niçin gözlerin dolu dolu oldu?
– Hiç oğlum! Sizleri görünce annen aklıma geldi. O yüzden gözlerim dolu dolu oldu, dedikten sonra Dr. Burak’a dönerek:
– Hayırdır oğlum, ne işiniz var burada?
– Baba, senin hastalandığını hizmetçiniz bildirince işlerimi bırakıp buraya geldim, dedikten sonra cebindeki düğün kartını çıkararak sözüne şöyle devam etti. Size kardeşimin düğün kartını getirdim.
Fatih Baba, düğün kartını duyunca kendi kendine ‘Hay Allah! Nasıl unuttum.’ Dedikten sonra Dr. Burak’a:
– Kusuruma bakma oğul, yaşlılık işte. Kendi oğlumun düğününü bile unuttum.
Dr. Burak, hasta yatağında yatan Fatih Baba’yı teselli edercesine dokunarak:
– Önemli değil baba. Bu tür şeyler her insanın başına gelebilir.
Fatih Baba, Dr. Burak’ın yakasından tutup kendine çekerek usulca:
– Murat’la Zehra’nın birbirlerine bakışlarını gördün mü?
Dr. Burak ‘evet’ dercesine kafasını sallayarak:
– Evet gördüm. Sanki birbirlerini görür görmez aralarında bir kaynaşma oldu.
Fatih Baba, Dr. Burak’ın yakasını daha da ileri çekerek:
– Oğul, şunların ağızlarını bir yokla. Bakalım aralarında bir şey var mı?
– Peki, baba sen hiç merak etme. Yakında hepsini öğrenirim. Bakarsın çifte düğün yaparız.
Fatih Baba sevinircesine:
– Ah keşke!
Fatih Baba ile Dr. Burak konuşurken Murat’ın içi daralmış dışarı çıkmıştı. İçi daralmış hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Aklına gördüğü rüya geliyor, bu işin içinden nasıl çıkacağını bilemiyordu. O bu düşünceler içerisindeyken Dr. Burak dışarı çıkmış, onun düşünceler içerisinde olduğunu görmüştü.
Dr. Burak, onun düşüncelerini anlayabilmek ve derdine derman olmak için yanına yaklaşarak:
– Murat, niçin öyle kara kara düşünüyorsun? Derdin neyse söyle derman olalım.
Murat, içindeki sıkıntıları başta söylemek istemese de sonunda dayanamayıp her şeyi anlatarak:
– Burak abi, her şeyi sana anlattım, ama Zehra Hanım çocuklu olduğu için beni isteyeceğini bilemiyorum.
Dr. Burak, Murat’ı dinledikten sonra ona’ Sen merak etme, ben her şeyi hallederim’ dedi ve içeri girerek Zehra Hanım’ın kaldığı odanın kapısını çaldı.
Zehra Hanım, odasının kapısı çalınca kendini toparlayarak kapıyı açtı. Karşısında Dr. Burak’ı görünce Fatih Baba’ya bir şey olduğunu zannederek telaşlı bir şekilde:
– Burak Bey, Fatih Baba’ya bir şey mi oldu yoksa?
Dr. Burak, ona telaşlanmaması gerektiğini anlatarak, asıl maksadının ne olduğunu açıkladı. Zehra Hanım, duyduklarından sonra utancından kafasını yere eğerek:
– Dr. Bey, bende isterim bu hayırlı işin olmasına. Lakin biliyorsunuz benim burada kimsem yok. O yüzden beni kimden isteyecek siniz? Hem diyelim oldu bu iş. Peki, çocuklarıma bağırıp çağırmadan, en güzel bir şekilde babalık yapabilecek mi?
– Sen hiç merak etme. Ben Murat’la konuştum. Çocuklarına en güzel bir şekilde babalık yapacağına dair yemin etti.
Zehra, babalık konusunu duyunca içi ferahlayarak:
– Çocuklar konusunda beni aydınlattığın için teşekkür ederim. Ya, peki beni kimden isteyeceksiniz?
– O konuda merak etme. Ben hemen gider Selçuk Bey’e haber veririm. Hem onunla tanışmış olursunuz hem de sizi ondan isterler.
Zehra, gülümseyerek:
– Tamam, bu işe ön ayak olun. Sizden başka bir şey istemem. Yalnız çocuklarımla konuşmam lazım. Onlarla konuştuktan sonra yarın size haber veririm, dedi ve içeri girerek odasının kapısını kapattı.
Dr. Burak, Zehra’dan beklediği cevabı alınca hemen gidip Fatih Baba’ya haber verdi. Fatih Baba, aldığı bu cevap üzerine sevinerek:
– Ne mutlu bana, küçük oğlum evlendi. Büyük oğlum duruyor, diye düşünürken inşallah şimdi ikisini birden evlendireceğim, dedi ve sustu. Ardından sevinç içerisinde gözünden iki damla yaş düştü. Daha sonra sözüne şöyle devam etti. Ne olursa olsun bir insan ümidini kaybetmemeli.
– Evet, baba haklısın. Zaten, bir insan ümitsiz yaşayamaz. Ümidini kaybettiği an her şey bitti demektir.
– Haklısın, bir insanda ümit oldu mu her şeyin üstesinden gelir. Zorluklara karşı dayanma gücü gelir.
Onlar aralarında konuşurken o sırada Zehra çocuklarıyla konuşmakta gördüğü rüyadan ve kendisine gelen tekliften bahsetmekteydi.
Zehra’nın büyük oğlu Mehmet, annesinin anlattıklarını dinledikten sonra:
– Anne, senin evlenip yuva kurman en büyük hakkın, ama bizi de düşün. Eğer evleneceğin adam bizi istemezse o zaman ne olacak. Yine evlenmek isteyecek misin onunla.
Araya küçük oğlu Ahmet girip abisini susturarak:
– Abi, ben Murat amcayı yakından izledim. O öyle birisine benzemiyor.
Mehmet, kardeşinin sözüne kızarak ‘Nereden biliyorsun onun öyle bir şey yapmayacağını’ deyince Ahmet ‘bana davranışlarından’ diyerek sözünü şöyle tamamladı.
– Abi, annemin mutlu olmasını istemez misin? Hem annem gördüğü rüyayı anlatmadı mı? Gördüğü bu rüyada elbette bir hikmet vardır.
– Haklısın, ama yinede şüphelerim var, deyip yine aralarında konuşmaya devam ettiler. Uzun bir müddet konuştuktan sonra annelerinin Murat’la evlenmesine karar verdiler.
Ertesi gün Zehra Hanım, Dr. Burak’a gidip aldıkları kararı haber verdi. Dr. Burak alınan bu karara sevinerek müjdeyi Murat’a ve Fatih Baba’ya bildirdi. İkisi de aldıkları haberden sonra sevindiler.
Fatih Baba’nın sevinci daha başkaydı. Küçük oğlunun sevincini yaşarken, büyük oğlunun da sevinci gelmişti. İki sevinç bir araya gelmiş, sevincine sevinç katılmıştı.
Dr. Burak, aldığı haberden sonra Fatih Baba’nın yanından ayrılarak doğruca Selçuk Bey’in yanına gitti. Durumu anlatıp ne yapılması gerektiğini sordu. Selçuk Bey, Dr. Burak’ı dinledikten sonra:
– Demek sonradan akraba olduğumuzu öğrendiğim Zehra Hanım’la Fatih Baba’nın büyük oğlu evleniyor. Eee, böylece Fatih Baba’yla da akraba olmuş olduk.
Selçuk Bey, Dr. Burak’la konuşup hemen evlerine gidip durumu anlatıp yol hazırlığına başladı. Hazırlığını bitirip yola çıkacakken hanımı Zeliha Hanım, onu durdurdu ve kendisinin de gelmek istediğini söyledi. O da hazırlığını yapınca hep beraber yola çıkmak için Dr. Burak’ın evine gittiler.
Onlar hazırlığını yapıp yola çıkarken o sıra Dr. Burak, Veli’ye hayırlı haberi vermiş Selçuk Bey’in gelmesini bekliyordu.
Dr. Burak, Selçuk Bey’in eve teşrif etmesinden sonra hep beraber hazırlık yapıp yola koyuldular. Fatih Baba’nın konağına gelip yerleştiler. Bu arada Zehra hanımla tanışıp hal hatır sordular. Zehra’yı istemeleri için karşı tarafa haber verip iki gün sonra gelmelerini rica ettiler.
İki gün sonra Fatih Baba, Allahu Teâlâ’nın emri Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kavliyle Selçuk Bey’den Zehra’yı oğluna istedi. Selçuk Bey, Fatih Baba’nın sözü üzerine:
– Mademki birbirlerini görüp istemişler, bana da vermek düşer. Bundan sonraki hayatlarında inşallah mutlu mesut olurlar, dedi ve Zehra’yı Murat’a verdi.
Kız istemeden bir hafta sonra sade bir nişan töreni yaptılar ve Veli’nin düğünü yapıldıktan bir hafta sonra düğünlerinin yapılmasına karar verdiler.
Her iki gencin nişanlanmasından sonra Selçuk Bey, Zehra ve çocuklarını alıp yaşadığı şehre geri döndü. Onların geri dönmesinden bir hafta sonra Veli’nin, onun düğününden bir hafta sonra da Murat’ın düğünü oldu.
Kardeşlerin bir hafta arayla düğünlerinden sonra mutlu çiftler bir araya geldi. Geçmiş günlerde çektikleri sıkıntıları anlatıp, bir daha o sıkıntıları çekmemek için dua ettiler. Birbirlerine mutluluklar dileyip evlerine çekildiler.
Her iki kardeşin evlenmesinden altı ay sonra Selçuk Bey’i evinde ziyaret etmek için hep beraber sözleştiler. Bu arada Hasan’a, Dr. Burak’a ve Hayri’ye haber verip onlarında gelmesini rica ettiler. Hep beraber sözleşip Selçuk Bey’in evine geldiler.
Selçuk Bey’in evinde yemek yiyip çay içtikten sonra sohbete daldılar. Bir ara Selçuk Bey izin isteyip yanlarından ayrıldı. Misafirleri sohbete devam ederken elinde bir tabloyla içeriye girdi. O içeri girince, misafirleri elindeki tablonun ne olduğunu merak etmeye başladılar. Herkes merak içerisindeyken Selçuk Bey tabloyu onlara gösterdi. Misafirler tabloya bakar bakmaz şaşırıp kaldılar. Onların şaşırması karşısında Selçuk Bey daha fazla dayanamayıp onlara:
– Bu Benim büyük büyük dedem.
Misafirler, tablonun kim olduğunu öğrenince aralarında konuştuktan sonra teker teker şöyle cevap verdiler:
Hasan, ‘Bu benim rüyamda gördüğüm ve yolculuk esnasında mağarada gördüğüm Pirifâni adam.
Dr. Burak, ‘Bu benim yolculuk esnasında ağacın kovuğunda gördüğüm pirifâni adam.
Zehra, ‘Bu bizi uyaran pirifâni adam.’
Hayri, ‘Bu şehir halkını uyaran ve onların ellerlinden kurtardığım pirifâni adam.’
Selçuk Bey, herkesi dinledikten sonra onlara şöyle cevap verdi:
– Büyük büyük dedem, insanlara iyilik yapmayı seven, herkesin yardımına koşan, aç kalmışı doyuran, elbisesi olmayan insanlara elbise temin eden bir insandı. Hatta cebinde beş kuruş kalmasa bile borç alır, darda kalmışlara yardım eden bir yapıya sahip olan bir insandı. Dedem, onun iyiliklerini anlatır benim de onun gibi olmamı anlatırdı.
Söze Zehra karışarak:
– Demek ki, çok iyi bir insandı ki öldükten sonra bile yardım etmeye devam etti.
– Evet, aynen öyle.
Hasan, kendisine verilen mektup aklına gelince, merakını yenmek için mektuptan bahsedince Selçuk Bey şöyle cevap verdi:
– Hangi mektuptan bahsediyordun?
– Bize yön gösteren mektuptan.
– Ha, o mu?
– Evet.
– O Mektup atalarımdan kalma, kimin o mektubu yazdığı ve nasıl yön gösterdiği tam olarak bilinmiyor. Yalnız şu var ki, herkesin derdine derman olmuş….
– SON –