Fedakar
İstasyondan son tren kalkmak üzereydi. Gidenler sevdikleriyle vedalaşıyor ve uzun bir seyahate doğru trene biniyorlardı. Her gün yaşanan bir şeydi bu aslında ama o gün diğer günlerden farklı olacak ve yıllarca dilden dile konu olacaktı. Tüm televizyon kanalları son dakika geçecekti. Son trenler istasyondan kalkmıştı. Geriye ise gidenlerle vedalaşan sevdikleri vardı ve onlar da artık yavaş yavaş istasyondan ayrılıyorlardı. Uzun bir süredir mutlu bir tavırla istasyondaki bankta yalnız oturan kadın kimsesin dikkatini çekmemişti. Güzel şık bir kıyafeti, kısa saçları ve o fevkalade gözlerini gören bir insan ona ancak aşık olabilirdi. Kadın ise o anda kimsenin ondan beklemeyeceği bir şey yapmayı kafasına koymuştu. Kadın giden son trenin ardından elini çantasına soktu. İçinden bir silah çıkardı. Güvenlik görevlilerinin müdahale etmesine kalmadan kendi kafasına sıkarak intihar etti.
İstasyonda korku dolu çığlıklar ve telaşlı bir koşuşturma başladı. Kısa bir süre sonra tüm insanlar istasyondan çıkmıştı. O kalabalıkta bir çok insan ne olduğunu görememiş, istasyonda bir cinayet veyahut bir saldırı durumu olduğunu düşünüp dışarıya kaçmışlardı. Bu sırada istasyona cinayet bürosu amiri ve olay yeri müdahale ekibi geldi. Amir Selim yerdeki kadının yanına gitti. Hayatı boyunca gördüğü yüzlerce ölüden biriydi ama bu seferki ona bambaşka duygular yaşattı. Bu kadının aydınlatılmamış hikayesini ve nasıl intihar sürecine doğru geldiğini merak ediyordu. Ekibine istasyondaki tüm ipucu olabilecek şeyleri bulmalarını söyledi. Bu arada DNA analizi yapılmıştı. Ölen kişinin Aylin adında biri olduğu öğrendiler. Aylin İstanbul Hukuk Fakültesi çıkışlı bir avukattı. Dalında nam yapmış çok başarılı bir avukattı. Bir avukatı intihara götüren ne olabilirdi? Mücadele ettiği bir davada başarısız olması mıydı ya da işiyle tamamen alakasız başka bir sebep miydi?
Selim dinlenmek için evine döndü. Yarın erkenden bu olayla ilgili detaylı araştıracaktı. Olayı mümkün olduğunca hızlı çözümlemek istiyordu. Tabi bunlardan önce düşünmesi gereken şeyler de vardı. İlgilenmesi gereken çok sevdiği bir eşi ve canından bi parça oğlu vardı. O gün yemekte ikisini de çok sevdiğini söyledi.”Bir süre kendimi işe vermek zorundayım. Bu olay bana çok değişik duygular hissettirdi, şimdiye kadar hiç hissetmediğim duygular. Sanırım bu olay aydınlatılmadan bana rahat uyku yok. Bu süreçte sizi aksatmak zorunda kalırsam beni affedin.” Eşi Suna Hanım onu anlayışla karşıladı. Halbuki onun Selim’e söylemesi gereken çok önemli bir şey vardı. Bugün beyninde bir tümör olduğunu öğrenmişti. Ama yıllardır ilk günkü gibi aşık olduğu adama bu zamanda derdini söylerse o aydınlanmasını çok istediği olayı aydınlatamayacak hem de eşi için üzülecekti. Hele bir işi bitsin o zaman anlatırım diye düşündü.
Ertesi sabah ekip, kadının öldüğü yerin üç metre uzağındaki çöp kutusunda bir kağıt bulduklarını Selim’e ilettiler. İstasyonun dünkü kamera kayıtlarından Aylin’in o çöp kutusuna kağıt attıklarını görmüşlerdi. Selim bakanlıktan aldığı izin doğrultusunda mektubu okuduğunda hiç ummadığı şeyler buldu. Bu işi bu kadar çabuk çözebileceği aklının ucundan geçmezdi. Okuduğu kağıtta şöyle yazıyordu:
” Babanın bize karşı direnemeyeceğini gördün. Ya istediğimiz gibi istasyonda bo…balı saldırı gerçekleştirirsin ya da elimizde tuttuğumuz çocuklarını bir daha asla göremezsin.” Mektubun altında ise yollayan kişinin adı yazıyordu.”Kayıpsız”. Bu şu anda bir çok devletten bile daha güçlü olan ve asla yakalanmayan belki de tarihin en korkunç, en dehşet verici terör örgütünün adıydı. Bu terör örgütü işi masum insanlara yaptırmayı tercih ediyordu ve bunu çok profesyonel ve yakalanmadan yapıyorlardı. Böylece kendi örgüt üyelerinin başına hiçbir şey gelmeden istediklerini yapıyorlardı. Selim mektubu okuduktan hemen sonra Aylin’in babasını araştırdı. Aylin’in babası bu terör örgütünü açığa çıkaracak belgeleri olduğunu söylemiş ve ertesi gün kaybolmuştu. Kayıpsız örgütü adamı kaçırmış ve öldürmüşlerdi. Aylin ise hayatını haksızlığa uğrayan insanları korumaya adamış bir avukat olarak nasıl da bunca masum insanın en büyük hakkı olan yaşamayı elinden alacak, kiminin evladını, kiminin eşini öldürecekti? Hayır bunu yapamazdı. Ama bir yandan da canından bir parça iki evladı Kayıpsızların elindeydi. Göz göre göre babasının ölümünü seyretmişti, fakat evlatlarının ölümünü de seyretmek istemiyordu.
Ama sevdikleri için istasyondaki tüm insanları sevdiklerinden ayıramazdı. Yapacağı tek bir şey kalmıştı. Ölümü mazeretsiz geliyordu. Kayıpsızlardan gelen kağıda bir not yazdı ve birazdan intihar edeceği banktan biraz uzaktaki o çöp kutusuna attı. Okunacağını biliyordu. Belki de bu dünyaya son bir mesajıydı. Aylin küçükken son trenin istasyondan kalkışını izlemeyi çok seviyordu. Bu sevdiği şeyi son bir kere daha yaptı. Giden son trenin ardından bu akıp giden dünyaya gülerek veda etmenin en güzel şey olacağını düşündü. Ve öyle de yaptı. Silahı kafasına doğrulttuğunda o durgunluğu hissetti. Hiç tereddüt etmeden tetiğe bastı.
Selim kendini çok tuhaf hissediyordu. Aylin hiç tanımadığı insanlar için kendinden ve sevdiklerinden vazgeçebilmişti. Bu çok büyük bir olgunluktu. Ertesi gün olay aydınlatıldıktan sonra basılan gazetelerde Aylin büyük puntolarla “Gizli Kahraman” olarak yazılmış, ve tüm gün yaptığı fedakarlık dilden dile dolaşmıştı. Aylin’in Kayıpsızların gönderdiği mektubun altına yazdığı şey neydi peki? Bunu sadece Selim biliyordu. O da saatler sonra boğazda ölü bulundu…
Yusuf Songür