Ağlatan HikayelerGülnar Ferruhkızı

Duygusal Hikaye; “Hayatımın En Acı Günü”

Duygusal Hikaye; “Hayatımın En Acı Günü”

Muhakkak herkesin hayatında geçmiş denen bir hikaye vardır. Bu hikaye tatlı yahut acıdır. Benim hikayem ise hem tatlı, hem de acıyla karışık bir öyküdür. 

Küçüktüm, güzel bir ailem vardı, annem, babam ve kardeşlerim. Ben ortanca çocuktum. Ablam ve küçük erkek kardeşim okulda benden daha başarılıydılar. İtiraf etmeliyim ki, ben de pek okul sever çocuk değildim. Hem annem de benden çok onların üzerine düşüyordu okusunlar, büyük adam olsunlar diye. Çoğu zaman beni görmezden gelirdi. Çocukken ablam kız olduğu için, küçük erkek kardeşim de küçük olduğu için annem onlarla çok ilgileniyor diye düşünürdüm. Hani “ortanca çocuk” diye bir laf var ya dünyamızda, herhalde ben de ortancayım diye annem bana pek vakit ayırmıyor diyordum. Yine de o dönemler mutluydum, işte o günler benim tatlı günlerimdi. Çünkü babam, ablam, kardeşim beni çok seviyordu, annemse… Babam o zamanlar annemin hem işte, hem evde çalıştığı için yorgun olduğunu, bu yüzden de benimle ilgilenmeye fırsat bulmadığını söylerdi. Ders çalışmamda da zaten babam yardım ederdi, ancak çoğu zaman evde olmazdı, yoğun çalışıyordu. Ablamla, kardeşimi ise annem çalıştırırdı, annem kendisi öğretmendi. O sahneleri hiç unutmuyorum. Ben babamı beklerken annem bir taraftan ablamın, diğer taraftan kardeşimin dersi için koştururdu. Hayır, kıskanmadım hiç, çünkü onları çok seviyordum, ben sevgide kıskançlık kavramını ayıp bir şeymiş gibi tanımlıyorum. Onları seyretmek güzeldi. Lakin yine de umut ediyordum, şimdi annem bana da bağıracak:

“Git dersini çalış, şimdi yanına gelicem” diye. Ama bu hiçbir zaman gerçekleşmedi.

Ben erkek olduğum için kardeşimle birlikte uyurdum, ablamsa başka odada kalıyordu. Geceleri uyurken annem önce ablamın, sonra da bizim odamıza gelirdi. Kardeşim hep uyurdu, bende yalandan gözlerimi kapatıp uyuyor numarası yapardım. Annem kardeşimin yüzünden öper, okşar, sonra üzerini örterdi. Bana yaklaşmasını beklerdim, ama bu da yine olmadı, hiçbir zaman bu sahne bende gerçekleşmedi. Annem kardeşimi öptükten sonra hemen odadan çıkardı. Ben kardeşimin küçük olduğu için ona böyle davranıyor diye düşünürdüm, ablam da kız diye. Şimdi düşünüyorum da sahiden annem beni bir kere bile öpüp koklamamıştı. Babamsa işten geç saatte bile gelse mutlaka bizi öperdi, beni de. Tüm olumsuz hatıralara rağmen bu günler benim için tatlı günlerdi.

Acı dolu günlerim ise liseye başladığım yıllarda başladı. Annem beni yatılı okula vermek istiyordu, sebebini bilmiyordum. Babamın söylediğine göre evimiz küçük olduğunu için, benim yatılı okulda daha iyi eğitim alacağımı düşündüğü için annem böyle bir karar vermiş. Seçim şansı vermedikleri için hiçbir şey söyleyemedim ve kabul ettim. Yatılı okula gittim, kötü değildi, memnundum, ancak ailemi çok özlüyordum. Tatil günlerinde eve geliyordum, onların da beni özlediğini biliyordum. O zamanlar annem benim iyiliğimi düşündüğü için bu kararı verdiğini sanmıştım. Bu yüzden dört kolla derslerime sarıldım. Ben lisedeyken, ablam üniversite sınavlarına girdi üç defa, hiçbirini kazanamadı. Bense ilk sınavımda üniversiteyi kazandım. Mutluluğumu ailemle paylaşmak için hemen eve koştum. Herkes evdeydi, kapıyı babam açtı:

“Oğlum, hoş geldin.”

“Baba, kazandım, baba, kazandım!” Diye sevinçten çığlık attım.

“Ne? Neyi?”

“Üniversiteyi.”

“Aferin sana, canım oğlum.” Babam sımsıkı sarıldı bana.

Ablam ve kardeşim de sevindiler, beni tebrik ettiler. Ablam biraz buruktu.

“Ablam, üzülme gelecek yıl sen kazanacaksın, ben buna inanıyorum.”

“Canım benim, canım kardeşim, aferin sana, akıllı kardeşim.”

“Kardeşim deme ona!” Annem sinirliydi.

“Anneciğim, bak oğlun artık üniversiteli, hem de burslu.” Gülümsüyordum.

“Anne deme bana, anne deme bana, deme, deme!” Annem delirmiş gibi bağırıyordu.

“Ne oldu? Neden bağırıyorsun? Sakinleş lütfen, canım.” Babam da bizim gibi şok olmuştu. 

“Oğlun öyle mi oğlun?! Benim oğlum? Sen kimsin ya? Kimsin de benim oğlum oluyorsun?”

“Anne, bu ne demek oluyor?”

“Oğlum, annen yorgun şimdi, çok çalış…”

“Yeter be! Ne yorgunu? Niye gerçeği söylemiyorsun? Neden saklıyorsun hala?”

“Yapma, lütfen, yapma.”

“Neden? Küser mi? Kaçıp gider mi? Bizden uzaklaşır mı? Uzaklaşsın ya uzaklaşıp da gitsin artık hayatımızdan.”

“Anne, neler oluyor? Neden bahsediyorsun?” Kardeşlerim de benim gibi annemi anlamaya çalışıyordu.

“Anne, lütf…”

“Kes sesini! Annen değilim ben senin, anladın mı değilim.”

“Sus lütfen, karıcığım, sus.”

“Niye böyle söylüyorsun, annemsin sen, benim bitanecik annemsin, beni sen doğurdun, sen büyüttün.”

“Seni ben doğurmadım. Elimde olsa bu evde de büyümene izin vermezdim. Benim iki çocuğu var, sen benim çocuğum değilsin.”

Yüzüme sanki bir tokat çarpıldı. Acıdı, hem de çok acıdı.

Hiç kimse bir şey diyemedi.

“Baba?!”

Babamın dudakları suskunluğuna kapılmıştı.

“Evet, baban senin öz baban, ancak annen ben değilim. Sen babanın bana yaşattığı ihanetsin, sen bu dünyaya uğursuzluğunla geldin, öz annen senin yüzünden öldü.”

“Lütfen, sus artık.” 

“İstemiyorum seni, anlasana, istemiyorum, git burdan git!” Annem çıktı odadan.

“Baba…”

Babam yüzüme bakmaya cesaret edemiyordu.  O an ne yapacağımı bilemedim, hemen koşarak evden çıktım. Zaten ondan sonrasını pek hatırlamıyorum. Olanları sindirmem aylarımı aldı. Aylar sonra eve yine gittiğimde beni eve almadılar. Kardeşlerim de beni görmek istemedi. O gün kalbim bir daha paramparça oldu. Yalnızca babam benimle görüştü, onunla da dışarıda buluşa biliyorduk. 

Peki acı günler bitti mi? Hayır, bitmedi. Ben üniversiteyi bitirdikten sonra iyi bir işe girdim, başarılı oldum. İyi bir evim, işim, etrafımda beni seven arkadaşlarım var. Ancak bir yıl sonra hayattaki tek destekçimi, babamı kaybettim. Bu benim için büyük bir darbeydi. Babamdan sonra kardeşlerime, anneme ne olduğunu öğrenmek istiyordum, onlar beni istemese de, onlara yardım etmek istiyordum. Lakin onları bulamadım, çünkü kardeşlerim evimizi satmıştı. Ancak komşularımızdan tüm olanları öğrendim. Kardeşlerim babamın ölümünden hemen sonra çocukluğumuzun tek hatırası evimizi satmış, annemizi de huzurevine yerleştirmişler, sonra da ortadan kaybolmuşlar. Aylarca annemi aradım. Ve şimdi onu buldum. Şimdi huzurevinin kapısından içeriye, annemin yaşadığı odaya doğru gidiyorum. Odanın kapısı açıyorum yavaşça. Kalbimde burukluk, kırgınlık ve özlemle karışık bir duygu var. Önümde ise bana bakan iki çift yaşlı gözler.

“Oğlum…” Annem koşarak bana sarıldı.

Annem o kadar zayıflamış, o kadar yaşlanmıştı ki, neredeyse onu tanıyamıyorum. Saçları bembeyaz, yüzü buruşmuş, gözleri çökmüş, vücudu çok zayıflamıştı.

“Affet beni, yavrum, yalvarırım affet beni.” Annem gözyaşları içinde yalvarıyordu adeta.

Onu bu halde görmek, benden özür dilemesi göğsüme bir hançer gibi saplandı. İşte bu yüzden bugün hayatımın en acı günü…

Yazar – Gülnar Ferruhkızı

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu