Ülkemizin Adana ilinde, gerçek, yaşanmış geçmişten buyana anlatılagelmiş bir halk hikayesidir. Adana ticaret odasının katkılarıyla Adana Markasının Öyküleri adıyla hazırlanmış Adana’nın kültürel tanıtımına katkısı olan Adana hikayelerinden bir halk hikayesidir “Dilek Tohumları”
Tutmuş Bir Aşk Duasının Öyküsü; “Dilek Tohumları”
“Ah Mehmet Ali bak, ikimiz de yeniden, doğduğumuz şehirdeyiz. Yatağa düşer düşmez, ‘Safiye, yayla gözümde tütüyor.’ dedin ya, içime battı. Bu bir vasiyet dedim.
Ameliyata giderken ‘Burnuma turunç kokuları geliyor’ dedin. Kendi kendime, ‘Varımı yoğumu satar kocamı gurbet ellerde koymam.’ dedim. Çocuklar ne bilsin Mehmet Ali? Öldün gittin sen biliyor musun ki? ‘Alın yazısı,’der geçerdin.
Kirve çocuklarına nikâh düşer mi hiç diye az mı hayıflandı babalarımız?
Kimin aklına gelir ki ben dualarımla bağlamışım ağızlarını. Küçücük bir kızın aşkla ne işi olur, ama benim oldu işte. Rabbim biliyor! Mehmet Ali’ye kız isteniyormuş dediler. Göğsüme bir hançer saplandı. Kuytu köşelere saklanıp saklanıp ağlıyorum. Kalaycının karısı görmüş. ‘Nen var kız?’ dedi. Kendimi tutamadım, hıçkırmaya başladım. İki elim sırtımdaki pamuk çuvalında öylece durmuşum. Kadın; ‘Uzat hele avucunu’ dedikçe ben daha çok ağlıyorum. ‘De sus rezil olma! Allah’tan iste.’ İçim taştı; ‘Allah bilmiyor mu sanki istediğimi, başkası ile evlenecek işte!’ diye bağırdım.
Zorla elimi tutup çekti. O, çekiyor ben çekiyorum. Fal açtığı taşlar arasından bir kömür parçası çıkarıp avucumun içine 999 yazdı. Sonra kulağıma eğilip; ‘Susamadığın dileğin duası, yanmadığın acının bedduası tutmaz,’ dedi.
Tam 999 çekirdek tohum biriktirdim. Her gece hem ağlıyorum hem sayıyorum. Nerelere gitmedim ki; Adana’yı köşe bucak arşınlıyorum.
Caminin avlusuna, Manastırın arka bahçesine, parkın içine, pamuk tarlalarına, yamaçlara, bostanlara velhasıl aklına gelen her yerden bir avuç toprak kaldırıp altına sevdamızın niyetine dilek tohumu bırakıyorum. Kazancılar Çarşısı’na varana kadar. Cahillik işte. Her tohumun arkasına gözyaşlarım sel oluyor. Dersin ki can suyu. O çekirdeklerin hangisi gün yüzü gördü, Allah bilir.
İki hafta sonra annen haber gönderdiğinde ayaklarım yerden kesilmişti. Sen falcıları sevmez, büyücülerden iyice huylanırdın ya, çekindim, sana bile anlatamadım. Hem ‘Demek beni bu kadar istedin?’ demenden de utandım.
İç cebinden bir tutam ham pamuk hiç eksik olmazdı. ‘Almanya ne ki, Aya gitsem ne olur? Çukurova benim yüreğimde,’ derdin. Şimdi tepeden seni seyrediyorum. Yüreğindeki o şehrin ortasında huzur içinde uyuyorsun. Üstünde sevdiğin çiğdemler bitmiş. Biliyorum boş yanın beni bekliyor. Ölümden zerrece korkum yok. Gelip yanına uzanacağım.
Bak, üzerinde kuşlar uçuyor. Kim bilir belki dilek tohumlarımdan çıkan ağaçlardan birine konuyorlardır, o dallar onlara sana nasıl sevdalandığımı anlatıyordur…”
Adana Markasının Öyküleri-Adana Ticaret Odası – 2015
Öyküyü Gönderen – Dursaliye ŞAHAN