Padişahın Emriyle
Ülkenin birinde ilginç fikirleriyle bilinen padişah yaşıyormuş. Yerine göre çok duygusal yerine göre asabi bir adammış padişah.
Şarkılar söyler, şiirler yazdırıp sevdiklerine okur, bazen de mutfağa iner yemek pişiren aşçıları izlermiş.
Dünya işlerine pek değer vermez, görevlilere işleri takip etmelerini söyler gerisine karışmazmış. Diğer ülkelerin padişahları gibi gösterişe falan düşkün değilmiş.
Günübirlik yaşamayı sever, gönüllere dokunmasını bilir, halkın nabzını ölçebilmek için çeşitli etkinlik ve yarışmalar düzenler galip gelenlere güzel ikramlarda bulunur ve hediyeler verirmiş.
Vezirler ve muhafızlar padişahın gönlü olsun diye etrafında pervane olurlarmış. Herkese eşit davranırmış. Bir asker ve bir vezir onun gözünde aynı değere sahipmiş.
Günlerden bir gün padişahın neşesi kaçmış. Odasından çıkmaz olmuş. Yemelerden içmelerden kesilmiş. Emrindekilerle şakalaşmayı bırakmış, yüzü asık ve mutsuz bir adama dönüşmüş. En sevdiği yemekleri yapıp getirseler de, vezirler en komik fıkraları anlatsa da, soytarılar yanı başında şaklabanlık etse de padişah hepsini kovmuş.
Onun bu halini gören başvezir çekinerek yaklaşıp “nedir sizi bu hale düşüren emir verin derhal çözüm bulalım” demiş. Padişah yüzü asık vaziyette başvezire dönerek düşük bir sesle “eşime olan sevgimi dile getiremiyorum, bu onu üzüyor” demiş.
Başvezire emir vererek eşine methiyeler dizen bir şiir yazılmasını emretmiş. Vezir emri aldığını bildirerek odadan hızla çıkmış. Tellallar çağırmış.
Ülkede ne kadar şair, hatip, yazar varsa padişahın karısı için bir şiir yazmalarını emretmiş. Şiiri padişahın eşi beğenirse şaire kırk kese altın verileceğini, yedi gün yedi gece sarayda en güzel biçimde misafir edilip ağırlanacağı bildirilmiş.
Ödülü duyan yetenekliler başlamışlar kalemleri oynatmaya. Kimi övgüler yağdırıyor kimi ismiyle başlayan bir şiir yazıyor kimi de hiç duyulmadık şeylerle ya tutarsa denemeleri yapıyormuş.
Padişahın karısı çirkin mi çirkin biriymiş. Gece onu sarayda dolaşırken aniden gören ve korkudan bayılan acemi muhafızlar olurmuş. Zamanla onlarda alışmışlar onun bu haline. Padişah karısı olmasına rağmen çok iyi bir insanmış.
Şiirler tamamlanmış padişahın huzuruna şairlerle birlikte getirilmiş. Herkes oradaymış. En güzel şiiri padişahın çirkin suratlı eşi seçecekmiş.
Başlamış şairler sırayla okumaya. Beş on yirmi derken kadın beğenememiş. Sıra sivri dilli gence gelmiş. Satırları seslendirmeye başlamış:
Öyle çirkinsiniz ki bayıldı korkudan kırkbeş muhafız. Padişahım sevgisini edemiyor telaffuz,
Bence elden çıkarsın sizi çekilişsiz kurasız,
Beni şimdi salıveriniz buradan gideyim kazasız belasız…
Millet şoka girmiş, ağızlar açık, gözler faltaşı. Vezirler hiddetlenmiş, padişah utancından kıpkırmızı olmuş. Sivri dilli genç gayet rahat bir tavırla “evet, sonucu açıklamadınız” demiş.
Padişah yerinden fırlamış ‘bu ne cürret be hey gafil!” demiş. Eşi hemen devreye girmiş, genci tebrik etmiş.
Şiiri çok beğendiğini söylemiş. Gerçekleri göz önünde tutup derlediği için şiire hayran kaldığını dile getirmiş ve onu birinci ilan etmiş.
Genç ödülü kapmış, bir hafta sarayda yiyip içip yatmış. Doğruluğun hâzineye dönüşebileceğini oradakilere göstermiş.
Sinan Korkmaz
Kadın neden beğenmiş acaba kendisine kötü yazılan şiiri ?
onu padişahın karısına sor
padişahın karısı demekki baya cirkinmiş ahhhahahahahahha