Pembe Ayakkabılı Kız (I. Bölüm)
Kim acaba rüyalarımı süsleyen çiçek? Bana gerçek mutluluğu yaşatan prensesin kim olduğunu çok merak ediyorum. Pembe rengi bana sevdiren o sevimli ayakkabıları taşıyan kız belki de yıllardır aradığım insandır. İnsan hep bir mucizenin gerçekleşmesini ister hayatında. Benim için asıl mucize insanın rüyalarının gerçeğe dönüşmesidir. Diğer insanları bilmem, ama bende öyle oldu. Rüyalarımda gördüğüm o pembe ayakkabılar gerçek hayattada karşıma çıktı. Belki de hayatımı değiştirecek mucize budur…
Ama bir mucizenin gerçekleşmesi için fazla zaman yok. Bir ay sonra asker okuluna gideceğim ve mutluluğum yarıda kalacak. Bir ayda amacıma ulaşmalıyım. Yoksa, ben orda nasıl yaşarım? Her gece bir gün buradan kurtulacağımın ve o ismini bile bilmediğim kızla görüşeceğimin hayalini kurmak çok zor gelir bana.
Bu akşam o kızın kim olduğunu öğrenmeliyim! Evet, ben – Turan Korkmaz o pembe ayakkabılı kızın kim olduğunu bulmalıyım!
Zaman geçmiyor bir türlü. İki saat geçsede çabucak o kızı görebilsem. Çok merak ediyorum. Kimdir, nelerden hoşlanır acaba. Nasıl insanları sever. Bu zamana kadar hiçbir kıza yaklaşmadım. Sevmediğimden değil, hayır cevabı almaktan korktuğum için. Altı kızdan hayır cevabı alıp yedinciyi seven arkadaşım gibi alışmış değilim öyle şeylere. Ben bir kere çıkarım kızın karşısına ve evet cevabını alırım. Yoksa bana evet diyeceğine emin olmadığım kızın karşısına asla çıkmam. Hayır cevabı alırsam gözümde şu dünyanın hiçbir değeri kalmaz. Diğer insanlarda hep aynı şeyi söylüyorlar. Ama ben bir başkayım. İnsanlar bazen birbirlerine çok benzeseler de hep küçükte olsa farkları vardır. Yüzler benzese de, fikirler hep farklı olur. Tüm insanlar aynı olsaydı, dünya çok sıkıcı bir yaşam yeri olurdu bizim için. Düşünsenize bir, dışarıya çıkıyorsunuz ve ne söyleseniz diğer insanlarda onaylıyorlar fikrinizi. Aslında insan bazen söylediği fikri kötü bulan insanları da görmek ister etrafında.
“Turan!!! Uyan çabuk, git çöpleri at!”
Ve annemin güzel sesiyle daldığım uykudan uyandım. Kitap okurken uykuya dalmışım. “Yarım kalan duman” isimli kitap beni ilk cümlelerle büyüledi. Yatağımdan kalkıp çöpleri almak için mutfağa gittim. Annem herzamanki gibi güzel bir yemek hazırlamaya çalışıyordu.
Tam kapıdan çıkacakken telefondan mesaj sesi geldi. On bir yıllık arkadaşım Fuat whatsapp-tan mesaj atmıştı :
-“Kahvehaneye gitmiyormuyuz? Dün söz verdin bana. Bu defa hesabı sen ödeyeceksin😊😊😊.”
-“Bu defa işim var, kanka. Bugün olmaz.😐”
-“Ne işi yaa ?! Senden adam olmaz. Söz veriyorsun yapmıyorsun.😠😠😠”
-“Kanka, anlamıyormusun? İşim çok önemli. Sen gel mahalleye. Ben çıkıyorum.”
Son mesajıda yazıp attıktan sonra baktım ki, artık çevrimiçi değil. Fuat böyledir işte. Benim serseri olduğumu derler. Ama onu bir tanısanız öyle düşünmezsiniz.
Bugün hava çok iyi. Tam da aşk havası. Çöpü de attık artık engel kalmadı. Kızın olduğu mahalleye gidebilirim. Ama daha değil. Önce arkadaşlarımı toplamam lazım. Onlar olmadan olmaz!
Yirmi beş dakika binanın önünde bekledikten sonra sonunda Fuat gelebildi. Düşünüyorum da, onu beklerken kaybettiğim zamanları derslerime harcasam şuanda üniversiteye hazırlanıyor olacaktım. Birde beni görür-görmez sanki düşmanıymışım gibi küfür yağdırması var. En nefret ettiğim şey. Ama ne yapalım. On bir yıllık arkadaşım. Ne kadar yanlış yapsan da, iyi ki varsın arkadaşım!
“Kanka, Lokmana nasıl ulaşacağız? Bende kontör yok. Biliyorsun, ben en son 2012’de kontör almıştım. O da dayı olmamın sevinciyle yaptığım bir şeydi.”
“Bende de yok, kanka. Bende en son 2014’te kontör almıştım.”
“O zaman çabuk yukarı mahalleye gidelim. Saat yediye on beş dakika kaldı. O kız gelmiştir kesin. “
“O kız kim, kanka?”
“Lan, dün anlattım yaa ! Ne mal adamsın. Üç kere kızı gösterdim sana. Yine kim diye soruyorsun.”
“Ne bağırıyorsun yaa! İstemiyorsan gelmeyeyim ben. “
“Saçmalama. Gel haydi. “
Ve sonunda yukarı mahalleye doğru adımlamaya başladık. Kafamda dünden beri o kız var. Önceden o kıza karşı hiçbir şey hissetmezdim. Sonra ne olduysa, çok bağlandım sanki. Askere gitmeden önce onunla sevgili olamazsam aklım onda kalacak.
Ben aklımda büyük sorularla boğuşurken gelip mahalleye çıkmışız. Karşımızda üç tane kocaman bina ve onların arasında sevimli bir park. Yaşlılar her zamanki yerlerinde. Teyzeler dedikodularını yapıyorlar. Küçük çocuklar salıncakta sallanıp oyunlar oynuyorlar. Her şey normal bugün. Bir tek o yok parkta. Pembe ayakkabılı kız.
Nerede acaba?
Fuat ‘la herzaman vakit geçirdiğimiz spor aletlerinin olduğu yere gittik. Tam bir sporcu gibi spor yapmaya başladım. İçimde oluşan kötü duyguları ancak böyle yeniyorum. Gücünü doğru kullanırsan, seni rahatlatır. Ben sinirimi çoğu zaman böyle çıkarıyorum.
Ben deli gibi spor yaparken diğer arkadaşım Lokman’da geldi. Onun bu mahalleyle ilgili kötü anıları vardı. Üç kız sevmiş bu mahalleden ve amacına ulaşamamıştı daha. Bazen son sevdiği kız yüzünden bu mahalleden gitmek istesede, arkadaşlarını yalnız bırakmamak için hiçbir yere gitmiyor.
“Selam. Nasılsın, Turan?”
“İyiyim şükür. Sen nasılsın? “
“Bomba gibiyim. Leylayı unutuyorum yavaş yavaş. Öyle naz yapıyor ki, sanki ondan iyi kız yok. Kendisi bilir. Sonuçta biri gider, biri gelir bu hayatta.”
“Aha sıra sekizinci kızda!”
Kafamız iyice sohbete karıştı. Ben etrafımdan habersiz bir yandan spor yapıyor, diğer yandan sohbet ediyordum. Bu zaman Fuat biraz ileride bir erkek çocukla dövüşen kızı göstererek dedi:
“İşte bu o kız. Bak ayakkabıları pembe renkte.”
Gerçektende, bu pembe ayakkabılı kızdı. Yanında kendi yaşında bir kız ve bir iki yaş küçük iki erkek çocuk vardı. Çocuklardan biriyle şaka amaçlı dövüşüyordu kız. O zaman dünyanın en üzgün insanı bendim.
“Bak, kanka iyi kız değil bu. Erkekle dövüşüyor. Kim bilir daha neler yapıyordur.”
“Öyle deme Fuat! Ben bu kıza bağlanmışım. Ne kötülüğünüde görsem, kolay vazgeçmem ondan. “
“Afferin sana! ” dedi Lokman gülümseyerek.
Benim için en zor zamanlardı. Kız başka erkeklerle geziyor, oynuyor, şakalaşıyordu. Benimse elimden hiçbir şey gelmiyordu. Üzülme, Turan! Oyun o kızın oyunu. Sende bir gün oyuncusu olacaksın o oyunun.
Saat 9’a kadar çocuklarla birlikte parkta vakit geçirdik. Bol bol sohbet ettik. Eğlendik. En kötü zamanımda bile yüzümü güldürdüler. Şimdi evdeyim. Yatak odamda yatağıma yatmış, duygusal bir müzik dinliyorum. Durumum kötü. Acaba o kıza nasıl yaklaşsam? Bir taraftan içimden bir ses yaklaşma diyor. Diğer taraftan da o kıza bağlandım. En iyisi ben bir bardak su içeyim. Üzüntüden nefesim kesilecek gibiyim.
Mutfağın kapısına yaklaşırken annemle babamın sesini duydum. Mutfakta sohbet ediyorlardı. Ve galiba benden konuşuyorlardı:
“Duydunmu oğlumuz asker okuluna gittiği için arkadaşlarına ziyafet verecekmiş. Ben diyorum ki, bizde bir gün onu eve getirelim. Asker üniformasıyla. Akrabalara bir ziyafet verelim.”
“Dur, hanım. Daha hiçbir şey belli değil. O okula giderse, ne zaman geri döneceği belli değil. Belki bir daha aylar sonra geri döner.”
“Ne? !”diye içimdeki ses bağırdı. Ben ne yapacağım? ! Çabuk halletmeliyim şu işi. Yarın seni büyük sürpriz bekliyor pembe ayakkabılı kız. ..
Ziya Axmedov
Tamamen gerçek hayattan alıntıdır! Fikirlerinizi alabilir miyim?
20 bolum nezaman gelir, guzel hikaye
2 bolum demek istedim