Korku Hikayeleri

Korku Hikayesi “Hayaletin Sırrı” 3. Kitap 17. Bölüm

Korku Hikayesi

Korku Hikayesi “Hayaletin Sırrı” 3. Kitap 17. Bölüm

ACI GERÇEKLER

Basamaklar son derece rahatsız ve soğuktu. Bir süre sonra, yaptığım hesaplara göre, gece yeniden gündüze döndü. Acıkmıştım ve susuzluktan ağzım kurumuştu.

Burada daha ne kadar kalacaktım? Hayalet ne zaman gelecekti? Ya ustam iyileşememiş ve hala gelemeyecek kadar hastaysa? Sonra Alice için endişelenmeye başladım. Ya beni aramak için eve tek başına gelirse? Lamia’nın hala kilerde kapalı olduğunu düşünürdü. Önce tavan arasına çıktığını, şimdi de evde serbestçe dolaşabildiğini bilmiyordu.

En sonunda yukarıdan bir yerden sesler geldiğini duydum. Cadının ayak seslerinden çok, insan fısıltılarıyla basamaklara vuran bot seslerine benziyordu. Sonra merdivende ağır bir şeyin devrildiğini duydum. Köşeden mum ışığı geldiğini görünce ayağa kalktım.

Andrew, görünüşe bakılırsa sana ihtiyaç olmayacak, dedi, anında tanıdığım bir ses. Hayalet kapıya yanaştı. Gümüş bir zincirle sımsıkı bağladığı vahşi Lamia’yı arkasından çeke çeke getiriyordu. Hemen yanında, kilidi açmak için gelmiş olan Andrew vardı.

Orada öyle ağzın açık durmasana evlat, dedi Hayalet. Kapıyı aç da içeri girelim.

Vakit kaybetmeden denileni yaptım. Hayalet’e Meg’e yaptıklarımı anlatmak istiyordum, ama ağzımı açar açmaz başını iki yana sallayıp elini omzuma koydu.

Önce en önemli işleri halledelim, derken sesi şefkatli ve anlayışlıydı, sanki ne yaptığımı biliyormuş gibi. Bu durum hepimiz için zor oldu ve konuşmamız gereken çok şey var. Ama hepsinin sırası gelecek.

Önce yapılması gereken işler var.

Sonra da elinde mumla Andrew önde, biz arkada basamaklardan inmeye başladık. Canlı cadıya yaklaşırken Andrew bir anda durdu, elinde tuttuğu mum titremeye başlamıştı.

Andrew, mumu oğlana ver, dedi Hayalet. Sen en iyisi yukarı çıkıp kapıda taş ustasıyla demirciyi bekle. Onlar gelince aşağıda olduğumuzu söylersin.

Andrew, rahat bir nefes alarak mumu elime tutuşturdu ve Hayalet’e başını salladıktan sonra basamaklardan çıkmaya başladı. Biz de alçak tavanı örümcek ağlarıyla kaplı kilere varana dek inmeye devam ettik. Hayalet önden gidip vahşi Lamia’nın çukuruna yöneldi; parmaklıklar, cadı karanlığa kolayca atılabilsin diye geniş geniş yapılmıştı. Hayalet bunu yapmak için hiç vakit kaybetmeden hazırlıklara girişti.

Asanı hazırla evlat, diye emretti.

Yanma yanaşıp Lamia ve çukuru aydınlatabilmek için sağ elimdeki mumu havaya kaldırırken sol elimde tuttuğum asamı aşağıya doğru hamle yapmaya hazır bir şekilde eğdim.

Hayalet, Lamia’yı parmaklıkların üzerine getirip ani bir hareketle gümüş zinciri sağa döndürüp hızla çekti. Zincir boşalıverince Lamia tiz bir çığlık atarak karanlık çukura düştü. Hayalet anında çukurun yanına eğilip gümüş zinciri parmaklıklar arasına dolayarak Lamia’nın çıkamayacağı geçici bir bariyer hazırlamaya girişti. Karanlığın içinden öfkeli tıslamaları duysa da Lamia yukarı çıkmaya çabalamadı; birkaç dakika içinde iş bitti.

Oldu işte, taş ustasıyla demirci gelene kadar bu onu idare eder, dedi ustam ayağa kalkarken. Şimdi bakalım Meg nasıl?

Meg’in çukuruna doğru ilerlerken ben de elimde mumla hemen arkasındaydım. Aşağı bakıp üzgün bir şekilde başını iki yana salladı. Meg sırtüstü yatmış, iri iri açtığı öfkeli gözleriyle bize bakıyordu, fakat zincir hala onu sımsıkı sardığından konuşamıyordu.

Üzgünüm, dedim. Çok üzgünüm. Ben.

Hayalet beni susturmak için elini kaldırdı. Söyleyeceklerini sonraya sakla evlat. Bunu görmek beni gerçekten çok üzüyor.

Sesindeki boğukluğu duydum ve bir an için de olsa yüzünden çektiği acıyı kavrayabildim. Hemen başımı çevirdim. Uzun bir sessizlikten sonra derin derin göğüs geçirdi.

Olan olmuş, dedi üzgün bir şekilde, olayların bu noktaya gelebileceğini hiç düşünmemiştim. Hem de bunca yıl sonra. Neyse, şimdi gidip diğerine bakalım.

Basamaklardan çıkıp canlı cadı Bessy Hill’in yanına gittik.

Bu arada çok iyi düşünmüşsün evlat! diye seslendi Hayalet, hazırladığım tuz ve demir bariyerini işaret ederek. İnisiyatifini kullandığını görmek güzel.

Bessy Hill yavaşça başını sola döndürdü, sanki kendi kendine konuşmaya çabalıyormuş gibiydi.

Hayalet üzgün üzgün başını iki yana sallayıp cadının ayaklarının dibine işaret etti.

Hadi evlat. Sen sağ ayağını tut, ben de sol ayağını. Onu yavaşça çekeceğiz. Dikkatli ol ama! Kafasını çarpmayalım. ..

Tam olarak böyle yaptık. Pek hoş bir iş sayılmazdı. Bessy’nin sağ ayağı soğuk, nemli ve kaygandı; onu aşağı doğru çektikçe hırıldanarak sağa sola tükürükler saçmaya başladı. Neyse ki uzun sürmedi ve çok geçmeden onu yeniden çukuruna kapatmayı başarmıştım. Artık yalnızca eğrilmiş parmaklıkların yenilenmesi gerekiyordu, böylelikle uzunca bir süre zararsız olacaktı.

Bir süre konuşmadık, Hayalet’in Meg’i düşündüğünü tahmin ediyordum, fakat çok geçmeden uzaktan erkek sesleriyle birlikte ayak sesleri duyuldu.

Pekala evlat, bunlar taş ustasıyla demirci olmalı. Senden Meg’le ilgilenmeni isterdim fakat bu doğru değil ve yapılması gerekenlerden kaçmaya çalışmayacağım. Şimdi sen yukarı çıkıp alt kattaki tüm odaların şöminelerini güzelce yak. İyi iş çıkardın, sonra konuşuruz.

Yukarı çıkarken taş ustası ve demirciyle karşılaştım. Bay Gregory basamakların bittiği yerde, dedim.

Başlarını sallayarak aşağıya inmeye devam ettiler. İkisi de pek hoşnut görünmüyordu. Tatsız bir işti, ama yine de yapılması gerekliydi.

Daha sonra, ustama şömineleri yaktığımı haber vermek için kilere tekrar inince Meg’in hala çukurunda olduğunu, ancak gümüş zincirin artık Hayalet’in elinde olduğunu gördüm. Tek kelime etmeden zinciri bana verdi. Kayayla birlikte demir kapak yerlerine yerleştirilmiş, toprağa çakılı metal perçinlerle sabitlenmişti. Artık o da diğer cadılar gibi demir parmaklıkların altında hapisti. Bu durum Hayalet’i çok üzüyor olmalıydı, gelgelelim yine de bunu yapmıştı. Neredeyse bir ömür sonra Meg nihayet bağlanmıştı. Taş ustasıyla demirci işlerini bitirip gittiklerinde akşam olmak üzereydi. Hayalet arkalarından kapıyı kaparken sakalını sıvazlayarak bana doğru döndü.

Yemek yemeden önce yapmamız gereken bir şey daha var evlat. Yukarı çıkıp tavan arasındaki dağınıklığı toplaşan iyi edersin.

Tüm bu olanlar bile bana büyü kitabını unutturamamıştı.

Morgan’ın babama yapabilecekleri aklımdan çıkmıyordu. Ve işte beklediğim fırsat ayağıma gelmişti! Hayalet’e ihanet ederek büyü kitabını çalacak olduğum düşüncesi ellerimi titretir halde, bir paspasla kova alıp tavan arasına çıktım. Tavan penceresini kapattıktan sonra olabildiğince hızlı bir şekilde yerleri temizlemeye başladım.

Temizlik işini hallettikten sonra masadan büyü kitabını alıp yatak odama saklamak yalnızca birkaç dakikamı alırdı.

Daha önce Hayalet’in tavan arasına çıktığını hiç görmediğimden kitabın ortadan kaybolduğunu fark etmeden Morgan’a verebilirdim.

Yerdeki tüylerle kan lekelerini iyice temizledikten sonra tüm dikkatimi yazı masasına yönelttim. Oldukça gösterişli ve sağlam bir masa olsa da açmam uzun sürmeyecekti. Ceketimin iç cebinden küçük levyeyi çıkarıp çekmecelerin arasındaki boşluğa soktum.

Tam o anda duyduğum ayak sesleriyle irkilip suçlu bir şekilde arkama dönünce kapı eşiğinde öfkeli ve gördüklerine inanamaz bir şekilde bana bakan Hayalet’i gördüm.

Evlat! Ne yapıyorsun?

Hiçbir şey, diyerek yalan söyledim. Sadece şu eski masayı temizliyordum.

Bana yalan söyleme evlat. Bu dünyada yalancılıktan daha kötü bir şey yoktur. Demek bu yüzden eve döndün. Kız bunu anlayamadı.

Morgan benden tavan arasındaki büyü kitabını almamı istedi! diye bir çırpıda söyledikten sonra utanç içinde başımı öne eğdim. Kitabı salı günü mezarlıktaki şapelde ona teslim etmeliyim. Özür dilerim; gerçekten çok özür dilerim. Size ihanet etmeyi hiç istemedim. Fakat istediğini yapmazsam babama yapabileceklerini düşünmeye dayanamıyorum.

Babana mı? Hayalet’in suratı asıldı. Morgan babana nasıl zarar verebilir ki?

Babam öldü Bay Gregory.

Evet, kız bana dün akşam söyledi. Bunu duyduğuma çok üzüldüm.

İşte Morgan babamın ruhunu çağırıp onu korkuttu.

Hayalet elini havaya kaldırdı. Sakin ol evlat. Kelimeleri yutma ve yavaş konuş. Tüm bunlar nerede oldu?

Morgan’ın çiftlikteki evinde. Önce kız kardeşini çağırdı, o da babamı getirdi. Babamın sesini duydum ve Morgan cehenneme gittiğini düşünmesini sağladı. Aynı şeyi bir kez de Adlington’da yaptı aklımda babamın sesini duyduğuma eminim ve Morgan, dediklerini yapmazsam buna devam edeceğini söyledi. Büyü kitabını almak üzere geri döndüm, fakat tavan arasına çıktığımda vahşi Lamia oradaki kuşları avlıyordu. Paniğe kapılıp aşağı inince bu kez Meg’le karşılaştım. Zinciri ilk fırlatışta ıskalayınca işimin bittiğini düşündüm.

Evet, bu hayatına mal olabilirdi, dedi ustam başını iki yana sallayarak.

Çaresizdim ama.

Umurumda değil evlat, diyerek sakalını sıvazladı. Sana ondan uzak durmanı söylemedim mi? Şu aptal Morgan’ın sözlerine kanıp arkamdan işler çevirip hırsızlık yapmaya kalkmak yerine bana her şeyi anlatmalıydın.

Hırsızlık’ kelimesi içimi acıtmıştı. Yapmaya çalıştığım şeyin hırsızlık olduğuna şüphe yoktu, yine de bunu ondan duymak beni çok üzmüştü.

Bunu yapamadım. Meg sizi hapsetmişti. Hem siz de bana her şeyi anlatmadınız, dedim sinirlenerek.

Neden Morgan’ın oğlunuz olduğunu söylemediniz? Bu tür şeyleri bir sır gibi saklarsanız kime güveneceğimi nereden bilebilirim? Bana onun Bay ve Bayan Hurst’ün oğlu olduğunu söylediniz. Oysa o sizin oğlunuz. Emily Burns’ten olma yedinci oğul. Bunu yapmamın tek sebebi babama olan sevgim. Oysa sizin oğlunuz asla böyle bir şey yapmazdı. Sizden nefret ediyor. Sizi yok etmek istiyor. Yaşlı bir ahmak olduğunuzu söylüyor!

Fazla ileriye gittiğimin farkındaydım, ancak Hayalet yalnızca üzgün bir şekilde gülümseyip başını iki yana sallamakla yetindi. Sanırım ahmaklıkta yaşlı bir ahmağın üstüne yoktur, zaman zaman öyle davrandığım doğru ama gerisine gelince.

Sert bir şekilde bana baktı, yeşil gözleri çakmak çakmaktı. Morgan oğlum falan değil! O yalancının teki! diye bağırarak öfkeli bir şekilde masaya yumruğunu indirdi. Öyleydi, hala öyle ve hep de öyle olacak. Sadece aklını karıştırıp seni parmağında oynatmaya çalışıyor. Benim hiç çocuğum yok; bazen bundan dolayı pişmanlık duyduğum da oluyor. Ama eğer çocuğum olsaydı sence bunu inkar eder miydim? Baban kendi çocuklarından birini inkar eder miydi?

Başımı iki yana salladım.

Asıl hikayeyi duymak ister misin, eğer bu senin için bu kadar çok şey ifade ediyorsa?

Evet dercesine başımı aşağı yukarı salladım.

Emily Burns’ü kendi öz kardeşimden çaldığımı inkar etmeyeceğim. Bunun ailemi çok üzdüğünü de. Özellikle de erkek kardeşimi. Bunu asla inkar etmedim ve çok genç olduğumu söylemek dışında yapabileceğim bir savunma yok. Onu istiyordum evlat ve ona sahip olmalıydım. Günün birinde ne demek istediğimi anlayacaksın, fakat elbette ki bundan tek başıma sorumlu değildim. Emily güçlü bir kadındı ve o da beni istiyordu. Gelgelelim benden sıkılması, tıpkı erkek kardeşimden sıkıldığı gibi, fazla uzun sürmedi, beni terk edip kendine başka bir erkek buldu.

Adamın adı Edwin Furner idi ve yedinci oğlun yedinci oğlu olmasına rağmen tabakçı olarak çalışıyordu. Mesleğimizi yapabilecek özelliklere sahip olan herkes bunu yapmak isteyecek diye bir şey yok. İki yıl boyunca işler yolunda gitti, birlikte mutluydular. Ama ikinci çocuklarının doğumundan kısa bir süre sonra adam çekip giderek iki küçük çocukla birlikte onu yalnız bıraktı.

Hiç dönmese daha iyiydi, ama adam kapıdan kovalansa bacadan giriyordu. Adamın her gelişinde Emily yeniden hamile kalıyordu. Toplamda yedi çocukları oldu. İşte Morgan da, Furner’in yedinci oğlu. Morgan’ın doğumundan sonra adam bir daha geri dönmedi.

Hayalet yorgun bir şekilde başını iki yana salladı. Emily zorlu bir hayat yaşadı evlat ve biz hep arkadaş kaldık. Ben de ona elimden geldiğince yardım etmeye çalıştım. Kimi zaman borç para vererek, kimi zamansa büyüyen çocuklarına iş bularak. Babaları başlarında yokken başka ne yapabilirdim ki? Morgan on altısına girdiğinde ona Moor View Çiftliği’nde bir iş ayarladım. Hurst ailesi onu öyle çok sevdiler ki evlat edindiler. Oğulları olmadığından çiftlik, eninde sonunda Morgan’a kalacaktı. Ancak hiçbir şeyi düzgün yapmadı ve sonrasında her şey kötüye gitmeye başladı. Bu durum neredeyse bir yıl kadar sürdü. Sana daha önce söylediğim gibi bir kızları vardı. Aşağı yukarı Morgan’la aynı yaştaydı ve ismi Eveline idi. Daha çocuk sayılırlardı, fakat Morgan ve Eveline aşık oldular. Kızın anne babası ikisinin kardeş olmalarını istediklerinden bu durumu duymak dahi istemediler ve her ikisini de dövmeye başladılar; hayatlarını çekilmez hale getirdiler. En sonunda tüm bunlara dayanamayan Eveline gölde intihar etti. Sonrasında Emily bana Morgan’ı oradan alıp çırağım yapmam için yalvardı. O tarihte, içimde tuhaf bir şüphe olmasına rağmen bu oldukça mantıklı bir çözüm gibi gelmişti; şüphelerim konusunda haklı da çıktım. Üç yıl dayandıktan sonra Emily’ye döndü, Moor View Çiftliği’nden uzak kalamıyordu. Daha hala bazen orada yaşar, en azından başka yerlerde pis işler karıştırmadığı zamanlarda.

Kız kardeşi gecikenlerden olmalı, yani öte tarafa geçemeyip arada sıkışanlardan. İşte bu yüzden Morgan onu kontrolü altına almış durumda. Senin üzerinde de etkili olmuşa benziyor. Aranızda neler olup bittiğini hiçbir şey atlamadan anlatsan iyi edersin.

Ben de bunu yaptım, her şeyi anlattım. Hayalet sürekli olarak araya girip detayları öğrenmek için sorular soruyordu. Morgan’la vadinin kıyısındaki şapelde buluşmamızdan başlayıp Emily Burns’ün mezarı başındaki konuşmamıza varasıya her şeyi anlattım.

Anlıyorum, dedi Hayalet sözlerimi bitirince, Şimdi her şey daha açık. Sana daha önce söylediğim gibi vadideki o eski gömü alanı Morgan’ı hep çok etkilemiştir. Orayı yeterince kazarsan mutlaka bir şey bulursun, işte o da, henüz hala çırağımken, içinde bir büyü kitabı bulunan kilitli bir sandık buldu. Bu büyü kitabında Golgoth’u çağırmanın tek yolu olan ayinle ilgili ayrıntılı bilgiler vardı. O da bunu yapmaya kalkıştı. Neyse ki ayinde fazla bir yol kat edemeden oraya ulaşıp buna bir son verdim.

Başarsaydı ne olurdu? diye sordum.

Bunu düşünmek bile istemiyorum evlat. Ayin esnasında yapacağı tek bir hata dahi onu öldürürdü. Tabii bu, ayini başarıyla tamamlamasından çok daha iyi olurdu. Oradaki talimatlara uyarak Moor View Çiftliği’ndeki odasının zeminine bir pentagram çizmişti: İç içe geçmiş üç dairenin ortasında beş köşeli bir yıldız. Geri kalanı da doğru yaparsa orada kaldığı sürece güvende demekti. Fakat Golgoth bu pentagramın dışında belirir ve Eyalet’te başıboş kalıverirdi. Ona boşuna Kışın Efendisi demiyorlar. Tekrar yaz olana dek yıllar geçebilirdi. Sonumuz donarak ya da açlıktan ölmek olurdu. Morgan kurban olarak çiftlik köpeğini sundu. Golgoth ona dokunmadı ama zavallı hayvan korkudan öldü.

İşte söylediğim gibi Morgan’ı tam zamanında durdurdum. Çıraklığına son verip büyü kitabını elinden aldım. Sonra annesiyle birlikte, Golgoth’u rahat bırakıp bir daha çağırmaya çalışmayacağına dair bize söz vermesini sağladık. Annesi onun bu sözüne inanıyordu ve ben de sırf annesi için ona her tür şansı tanıyarak annesinin duyduğu bu güvenin boşa çıkmamasını umdum. Yine de, ayinin ortasında bir yerde onu durdurduğum için Golgoth’un gücünün bir kısmı açığa çıkarak ona tutunmuştu bile. Annen haklıydı; bu kış çok zorlu olacak. Bunun nedeninin Golgoth ve Morgan olduğuna eminim. Morgan yanımdan ayrıldıktan sonra karanlığa döndü ve o günden beri güçleri sürekli olarak artmaya devam etti. Büyü kitabının da ona her zaman istediği o sonsuz kudreti vereceğini düşünüyor.

Daha şimdiden bir insanın yapamaması gereken şeyleri yapabiliyor. Bunlardan bazıları basit hokkabazlıklar, örneğin oda sıcaklığını değiştirerek ahmakları etkileyebiliyor. Ama görünen o ki artık ölüleri de kendi iradesi altına alabiliyor; yalnızca hortlakları değil, bu dünyayla öte dünya arasında, Limbo’da kalmış ruhları da. Bunu söylemek bana acı veriyor evlat, ama durum çok kötü. Morgan’ın, zavallı babanın ruhuna gerçekten de zarar verebilecek güce sahip olduğundan korkuyorum.

Hayalet önce tavan penceresine sonra da yazı masasına baktı. Üzgün bir şekilde başını iki yana salladı. Neyse evlat, hadi aşağı inelim, orada biraz daha konuşabiliriz.

On beş dakika sonra ustam, Meg’in sallanan sandalyesinde sessizce oturuyordu, ocağın üzerindeyse bezelye çorbası kaynıyordu.

İştahın var mı evlat? diye sordu.

Dünden beri yemek yemedim.

Bunu duyunca gülümsedi, öcünün kırdığı ön dişinin olması gereken yerdeki boşluğu gördüm; ayağa kalktı, masaya iki boş kase koyup sıcak çorbayı servis etti. Çok geçmeden dumanı üstünde bu lezzetli çorbaya ekmeğimi banmaya başlamıştım bile. Hayalet ekmekle uğraşmadan çorbasını bitirdi. Babanın ölümüne gerçekten çok üzüldüm, dedi boş kaseyi iterek. Ölümden sonra hiçbir korku yaşamamalıydı. Ne yazık ki Morgan Golgoth’un gücünü kullanarak baban aracılığıyla sana zarar vermeye çalışacak. Ama endişelenme evlat, buna mümkün olan en kısa sürede bir son vereceğiz. Şu diğer saçmalığa gelince, Morgan oğlum değil ve asla da olmadı. Gözlerimin içine baktı. Eee, bana inanıyor musun?

Başımı aşağı yukarı salladıysam da pek inandırıcı gelmemiş olmalı ki Hayalet iç geçirip başını iki yana salladı. Eh evlat, ikimizden biri yalan söylüyor. Hangimiz olduğuna karar versen iyi olur. Aramızdaki güven duygusu sarsılırsa çırağım kalmaya devam etmenin bir anlamı olmaz. Fakat kesin olan bir şey varsa, kesinlikle ona gitmene izin vermeyeceğimdir. Bunu yapmak yerine ensenden yakaladığım gibi seni annene götürüp o kaim kafanın mantıklı düşünmesini sağlamasını isterim.

Ses tonu oldukça sertti ve tüm bu olanlardan sonra kendimi gerçekten üzgün hissediyordum. Beni anneme geri götüremezsiniz, dedim acı içinde. Cenazeye çok geç kalmıştım, annemi göremedim bile. Cenazeden sonra çekip gitmiş, belki de kendi yurduna dönmüştür. Geri geleceğini sanmam.

Ona biraz zaman tanı evlat. Kocasını daha yeni kaybetti ve yas tutup düşünmek için zamana ihtiyacı var.

Ancak çok geçmeden onu yeniden göreceğine eminim. Üstelik bu kehanet falan değil. Sadece mantık. Gitmek isterse gider, ama bunu yapmadan önce tüm oğullarına veda etmek isteyecektir. Her neyse, Morgan’ın yaptıkları çok korkunç, ama endişelenme; onu bulup sonsuza dek durduracağım.

Kesinlikle!

Hiçbir şey söyleyemeyecek kadar yorgun olduğumdan sadece başımı sallamakla yetindim. Haklı olmasını umuyordum.

Joseph Delaney

Wardstone Günlükleri – 1. Kitap “Hayaletin Çırağı”

Wardstone Günlükleri – 2. Kitap “Hayaletin Laneti”

Wardstone Günlükleri – 3. Kitap “Hayaletin Sırrı”

Hikayenin Bölümleri

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16

17

hikaye, hikaye oku, hikayeler, korku hikayesi, hayalet, Hayaletin Laneti serisi, Hayaletin Laneti PDF, Hayaletin Çırağı, Hayaletin Çırağı Serisi, Hayaletin Sırrı, Hayaletin Çırağı Oku, Wardstone Günlükleri serisi, Wardstone Günlükleri 1, Wardstone Günlükleri 3, Wardstone Günlükleri Serisi PDF indir, Wardstone Günlükleri serisi, Hayaletin Laneti PDF, Starblade Günlükleri, Wardstone Günlükleri konusu,

Gülten AJDER

Kitap okumayı seven insanlar daha zeki ve daha başarılı olurlar. Bende bu yüzden kitap okumayı sevdirmek istedim bu site ile. Gizli kalmış bütün bilgilerin kitaplarda saklı olduğuna inandığımdan, kültür seviyemizi yükseltmek, bilgi hazinemizi daha da zenginleştirmek, gizli yeteneklerin ortaya çıkmasına destek olabilmek için, okusun yazsın benim ülkemin insanları diye bir işin ucundan tutmak isteyen birisiyim.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu